Türkçülüğe dair son şey
Forum Haberleri —
- Erdoğan ve Bahçeli bir yandan Türkizmin merkezinin Azerbaycan'a kaymasından endişeleniyor, diğer yandan da Türkiye ile Azerbaycan arasında “tek millet, iki devlet” söyleminin ötesine geçen doğrudan bir Pantürkist politika izleyebilmenin sınırlarını zorlamak istiyorlar.
Xwededa DİLXWÊRÎ
Türkiye ve Azerbaycan hattında son günlerde çok ilginç gelişmeler yaşanıyor. Erdoğan'ın "Dağlık Karabağ'da yaptığımızı İsrail’de de yaparız" çıkışının üstünden fazla geçmeden, Azerbaycan tarafından oldukça dikkat çekiçi bir açıklama geldi. Ülkenin resmi organlarında komuoyuna aktarılan açıklamanın altyazısı şu, "zafer bizim, sana ne oluyor?" Bu Erdoğan’a hem üstü kapalı bir tepki hem de yalanlama niteliğini taşıyordu. Bunu kabul etmek gerekir ki, her defasında Dağlık Karabağ’da Ermenistan'a karşı zafer kazandıklarını iddia eden Türkiye Cumhurbaşkanı’na çakılmış bir tokat gibi idi. Galiba son dönemde Erdoğan ve Aliyev arasında yaşanları ve her seferinde neredeyse bardağı taşıran gerilimleri daha geniş bir bağlamda okumak gerekiyor.
İşin özü aslında farklı olsa gerek. Söz konusu olan Türkiye için hayati bir öneme sahip bir ideolojik söylemin doğuya kayması, Aliyev tayfasının eline geçmesiyle ilgilidir ve halihazırda neredeyse her konuda iflas etmiş olan Erdoğan rejimi hiç olmasa burada bir iflası önlemek istemektedir. Erdoğan şaksakçılarını da yanına alarak Xelat'a (Ahlat) ve ardından Milazgir'e (Malazgirt) giderek “Anadolu”ya Türkçülüğün gelişini görkemli bir biçimde kutlamasının nedeni de muhtemelen budur. Şunu da unutmamak gerek, bütün dişleri sökülmüş olan günümüzün Türkiyesi’nde her şey sözde subliminal politikaya harcanıyor. Bu konu ekseninde Erdoğan ve Bahçeli bu politikayla en azından iki açıdan ilgileniyor gibi görünüyor: Bir yandan Türkizmin merkezinin Azerbaycan'a kaymasından endişeleniyor, diğer yandan da Türkiye ile Azerbaycan arasında “tek millet, iki devlet” söyleminin ötesine geçen doğrudan bir Pantürkist politika izleyebilmenin sınırlarını zorlamak istiyorlar. Bunun şu an nereye varacağını kestirmek pek de mümkün görünmüyor, çünkü bir çok aktörün ilgili olduğu böylesi bir projeyi Erdoğan’ın yada Bahçeli’nin fantezilerine dayatmak zor olsa gerek.
Sanırım Erdoğan ve şakşakçılarının bütün yaz boyunca Türkçü propagandaya özel bir önem vermesi tesadüf değil. Önce Almanyadaki bozkurt selamı skandalı, ardından Erdoğan'dan birbiri ardına gelen milliyetçi demeçler, şiir okumaları vb. en makul şekli ile "şov" diye adlandırılabileceğimiz siyasi tantanalar, sağdaki müstakbel elitlerin Türkçülüğün güç merkezinin doğuya, Azerbaycan'a kaymasından endişe duyduklarını açıkça göstermektedir. Türkiye için bu önemli bir ideolojik dayanağını kaybetme anlamına geliyor. Türkçülük, Türkiye'deki “üç tarz-ı siyaset”ten biridir ve 100 yıla aşkın bir süredir bir tür tekel iddiasını bütün Türkistan’a yayan önemli bir ideolojik yönelimdir. Ancak son yıllarda, özelikle de Dağlık Karabağ Savaşı’ndan sonra, Azerbaycan ideolojik, ekonomik ve de askeri olarak bir hayli güçlendi, öyle ki yeni Türkçüler için adeta bir cazibe merkezi haline geldi. Tabii doğal olarak bu da Erdoğan ve şakşakçılarında Türkçülükteki tekeli kaybetme korkusuna neden oldu. Putin'in son ziyareti, İsrail’le geliştirilen ilişkiler ve Azerbaycan'ın BRISC üyeliği için yaptığı başvuru Erdoğan ve Bahçeli'yi bir hayli meşgul etmişe benziyor. Aslında öyle sanıldığı gibi Azerbaycan çantada keklik değilmiş meğer. Erdoğan’ın Türkçülük hayalini kendi inşa projesini dayatacak bir aktör durumunda görüyor kendini. Bunun üstüne bir de Türkiye’nin siyasi ve ekonomi boğulması ve çıkmazı eklenince, korkunun aslında gayet yerinde olduğunu kabul etmek gerekir. Göründüğü kadarıyla Türkiye’deki Türkçülük artık Azerbaycan ile rekabet edecek bir durumdan çok uzak.
Dahası, AKP ya da MHP'de bulunma olasılığı en düşük olan asıl Türkçülerin kendileri de bundan hiç hoşlanmıyormuş gibi görünmüyor; onlar bunu Kurdistan'ı doğudan da kuşatmak için bir fırsat olarak görüyorlar. Tüm bu hesapların tutup tutmayacağı, geleneksel olarak görece iyi olan Kürt-Azeri ilişkilerinin bu zorluğun üstesinden gelip gelemeyeceğine de bağlı. Tabii en nihayetinde bu kognitif dizonansa varan Türkçülük belasından kurtulmanın yollarını aramaktan geçer. Coğrafyamızda kendine yer edinecek son fikriyat Türkçülüktür, deyim yerinde ise tarihi boş yere işgal eden nafile bir düştür.