Türkiye diyaloga hazır mı?

Erdoğan - Bahçeli - Mehmet Ata Uçum

Erdoğan - Bahçeli - Mehmet Ata Uçum

  • İçeride tasfiye etme, dışarıda yayılarak bölgesel güç olma hevesi kursağında kalan, alevlenecek İsrail-İran savaşının Kürtler lehine sonuçlar doğuracağı endişesiyle paniklenen Türk hükümeti, yeni bir oyun kurguluyor.
  • Bilinçli bir tercihle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli eliyle başlatılan bu kurgu, Türk Cuhmurbaşkanı Erdoğan'ın 'desteğiyle' resmileşti. Ele eşlik eden ifadeler ise olabildiğince üst perdeden ve bir nevi teslimiyet çağrısı şeklinde oldu.
  • Böylece diyalog ve müzekeredeki pozisyonunu 'galip taraf' olarak pazarlayan Türk tarafı, bunun teorik ve gerçek üstü izahatını da TKP'den devletin dehlizlerine devşirilen Erdoğan'ın maharetli başdanışmanı Mehmet Ata Uçum'a yaptırdı.
  • Mehmet Uçum, önceki gece bir Türk televizyonuna çıkarak, Kürtlerin neler talep edemeyeceğinin çerçevesini çizdi; devletin tekçi ve ırkçı kodlarını savundu, tehditler eşliğinde Türk devletinin çağrısına icabet edilmesini istedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve AKP Genel Başkanı recep T. Erdoğan'ın açıklamalarından sonra AKP ve MHP cenahında yeni bir 'diyalog, müzakere ve çözüm süreci'ne dair suskunluk sürüyor. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, Kürtlerin neyi talep edemeyeceğinin izahatını yaptı. tehAKP'li ve devlet içinden bilgi verilen gazeteci-yazarlar, yeni bir sürecin belirsizliğiyle DEM Parti'ye teslimiyeti salık veriyor. Zaten demokratik çözüm ve onurlu barış perspektifiyle diyalog ve müzakere çağrılarını sürdüren DEM Parti ise toptan bir reddiye yerine temkinli bir duruş sergiliyor. 

Türk Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, önceki akşam Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır ve Habertürk TV'den Eren Eğilmez'in sorularını yanıtladı. Türk devleti, Türklük ve Türk Cumhurbaşkanı övgüleriyle süslenen açıklamalarını egemen ulus kibriyle salan Uçum, yeniden Cmhurbaşkanı adayı ve elbette Cumhurbaşkanı olmasını istediği Erdoğan için yapılacak seçim tarihi hilesini işaret ettikten sonra "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Türkiye'nin ulusal değeri, zenginliği olarak görüyorum. Dünyada Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar tecrübesi, dünya siyasetinde etkili olan bir başka lider yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi lider yetiştirmişseniz. Atatürk'ten sonra ülke liderliğinde başarılı bir lider olduğunu düşünüyorum. Türk milleti Cumhurbaşkanının bu birikiminden, kucaklayıcılığından yararlanması gerektiğini düşünüyorum" dedi.

DEM Parti'ye havuç-sopa

Türkiye'nin en önemli ihtiyacının, bağımsızlığını, üniter yapısını, siyasi birliğini korumak, yani bekası olduğunu belirten Uçum, PKK'nin "Bizim stratejimiz bağımsız Kürdistan'dır" diye açıklama yaptığını idda ederek, DEM Parti'den ne istediklerini şöyle ifade etti: "TBMM çatısı altında terör vesayetine bağlı bir siyaset yapılması kabullenemez. DEM'in de geçmişte HADEP'in de yaşadığı en büyük problemdir. Dünyanın hiçbir milli devletinde buna bu kadar müsamaha gösterilmez. Sayın Bahçeli'nin yaklaşımı, Sayın Cumhurbaşkanımızın mesajları terör vesayetini yok etmek yaklaşımıdır. DEM'in artık terör siyasetinin çözüm olmadığını anlaması ve buna yönelik tavır almasıyla alakalıdır. Bir anlamda terör vesayetinden DEM'i kurtarma ve Meclis'ten tasfiye etme meselesidir."

Devlet müzekere etmezmiş

Yeni bir 'çözüm süreci'nin olmayacağını, yeni bir versiyonunun da gündeme gelmeyeceğini savunan Uçum, şöyle izah etti: "Terörle mücadeleye ilişkin devlet yapabileceklerini yaptı. İçeride neredeyse terörü bitirdi. Buradaki mesele Türkiye'de demokrasiyi güçlendirmek açısından. DEM'in temsil ettiği kitlelerin taleplerini bu bütünlük içinde karşılamak açısından bir değerlendirme yapılacaksa Türkiye'nin bütünlüğüne yönelik diyalog, ilişki oluşturmak meselesi. Müzakere sözkonusu olamaz. Devlet kiminle müzakere edecek? Türkiye'nin şu andaki ihtiyacı demokrasiyi daha da güçlendirme ihtiyacı, mevcut anayasadan kurtulma ihtiyacı. Çağa uygun yeni anayasaya ulaşma ihtiyacı. Meclis bir bütün olarak harekete geçme imkanına sahipse geçsin."

Peki nasıl bir anayasa?

Uçum, Kürtlerin gasp edilen bütün haklarının anayasal rehineliğine devam edileceğini de nasıl bir yeni anayasa tasarladıklarıyla anlattı. Türkiye'nin coğrafi bütünlüğü, siyasi ve üniter yapısı ile Türk vatandaşlığı ve Türk milleti kavramlarının müzakere edilemeyeceğini belirten Uçum, "Biz yeni anayasayı sıfırdan başlayıp, yazacağız diye bir şey yok. Hiçbir yeni anayasa önceki birikimi dışlayarak yapılmaz. İlk 4 madde asla müzakere konusu asla olmaz. Türk milletini, Türk vatandaşlığını burada müzakere edemezsin. Yeni anayasanın bir tabanı, kaidesi var. O tabana dokunulamaz. Cumhuriyetin ilkeleri, ilk 4 maddenin esasları, demokratik birikiminin kazanımları. Bunların üzerinde hak ve özgürlüklerle ilgili sütunlar, devletin teşkilatına, demokratik meşruiyetle bağlantılı sütunlar, milli egemenlik, devletin güvenliği ile ilgili sütunları bina edersiniz. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk milletidir, dedi.  Vatandaşlık cumhuriyeti kuran Türkiye halkının oluşturduğu Türk milletine mensup olmaktır. O vatandaşlık da Türk vatandaşlıktır. Bu bizim kurucu öğemizdir. Türk vatandaşlığı asla ırki ve etnisiteye dayanan vatandaşlık değildir. Türk milleti Türkiye halkından oluşuyor. Millet belli döneme ait kategori olarak tanımlanamaz. Atalarımız, kurucu ilkeleri, bugün yaşayanlar, gelecekte yaşayanlar oluşan bir bütünlüktür. Böyle bir milletin mensubu olmak Türk olmaktır, işin esası budur."

Kendisini de tanımladı

Başdanışman Uçum, "Ben Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekiliyim" diyerek, söylediklerinin gücünü ve dayanaklarını da söyle dile getirdi: "Cumhurbaşkanının başkanı olduğu kurulda çalışmalar yürütüyorum. Bu süreçte fikri asistanlık yapan kurulun başkanvekiliyim. Yürütme tarafında düşünceler, yaklaşımlar geliştiririz. Eğer gündem belirliyor diyorsanız hakikaten ihtiyaca yanıt veriyor demektir.  Başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanının bakanları, başkanları, kurul başkanvekilleri, Cumhurbaşkanının programını uygulamakla yükümlü yardımcılarıdır. Ben Hukuk Politikaları Başkanvekili olarak hukuk tartışmaları, sistemin işleyişiyle ilgili politika üretmek yükümlülüğündeyim. Benim ödevim budur. Kamuoyunda bunları paylaşıyorum. Tartışılıyor. Başkanlık sisteminde üst kademe yöneticiler Cumhurbaşkanı tarafından atanır ve görevden alınır. Yeni Cumhurbaşkanı gelinceye kadar görev yaparlar. Görevin olmayan bir şeyi yapıyorsun denemez, zaten benim görevim bu."

Devletin devşirmelerinden

Adı Mehmet Ata Uçum, 19 Mayıs 1965'te Kars'ta dünyaya geldi. Ailedeki TKP etkinliğinden dolayı TKP'nin gençliğindeyken gözaltına alındı. Söylediğine göre epey işkenci gördü, gözaltındayken 12 Eylül 1980 darbesi oldu. Gözaltı süresi 55 güne çıktı. Erzurum Sıkıyönetim Cezaevi'nde bir sür etutulup bırakıldı. Okulunu bitirdi, 1982'de üniversite eğitimi için Kars’tan İstanbul’a geldi. 1986'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 

Artık zararsız bir yurttaştan devletine yararlı birine dönüşerek hem TKP çevresi içindeki mesaisine devam etti hem de serbest bir avukat olarak İstanbul Barosu'nun birçok komisyon ve kurulunda çalıştı. İsmindeki 'Ata'yı da sildirdi. 2010'larda Demokratik Açılıma Yurttaş Katkısı Platformu'nu kurdu ve sözcülüğünü yaptı, “Yetmez Ama Evet Kampanyası"nda çalıştı, Yeni Anayasa Platformu bünyesinde çalıştı ve Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Grubu Üyesi olarak çalıştı. 7 Haziran'da Kars'tan AKP milletvekili yapıldı. 1 Kasım'da milletvekilliği yerine danışmanlığa getirildi.

Uçum, TKP'den devşirildiği için edindiği siyasi müktesebatı ve hukuk bilgisini istismar ederek, AİHM ve AYM kararlarını tanımıyor, devleti eleştirenleri 'tehdit' ediyor. Uçum, HDP'nin kapatılması, Kürt siyasetçilerin serbest bırakılmaması ve kayyum politikası konusunda rehberlik ediyor.

TKP'nin 'altın çocuğu'ydu

TKP'nin 1978'de Merkez Komitesi üyeliği de yapan yapan Ömer Ağın, hem kitabında hem de PolitakArt söyleşisinde Kürdistan Özgürlük Hareketi ile TKP’nin birlikte ortak mücadele etmemesinde devletin de eline işaret ederek dikkat çektiği isimlerden biri de Mehmet Uçum. Ağın, şunları söylüyor: "Ankara’da anayasa çalışmaları vardı. Biz oraya gittik. Nabi Yağcı, Cihan Şenoğuz, Halit Erdem, Naci Sümeli ve ben… DEP kapatmayla karşı karşıyaydı. Kapatma davası açılmıştı. Nabi Yağcı orada önemli bir konuşma yaptı. Oradaki arkadaşlara 'Devlet eğer Kürt Hareketi’nin kazanımını kapatırsa bundan sonra hepimiz kayıtsız şartsız yeni oluşan Kürt partisinde çalışacağız' dedi. Bu önemli bir tespitti, ciddi bir tavırdı, duruştu fakat parti kapatıldı, yeni parti açıldı ama kimse gitmedi. Bunun nedeni ise TKP’nin 'altın çocuk' dediği şimdi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı olan Mehmet Uçum’un kurduğu tezgahtı. O zamandan beri anlıyoruz ki bu adamlar bir komplo kurmuşlar. Yanlış bilgi getirip götürüyorlardı. Şeref Yıldız’ın olduğu çizgi de Uçum ile iş birliği yaptı. Şeref Yıldız, Avrupa’da faaliyet gösteren ve TKP, TİP, TSİP, TKSP, TKEP, PPKK’den oluşan Sol Birlik'e PKK’nin alınmamasını sağlayanlar arasındaydı."

***

DEM Parti temkinli

İktidar çıkışlarına temkinli yaklaşan DEM Parti'li yetkililer, Kürt sorununun araşsallaştırılmaması gerektiğini vurgulayarak, çözüm için Abdullah Öcalan'la diyaloğa işaret etti. 

MA'dan Mehmet Aslan'ın haberine göre; DEM Parti kaynakları, İsrail-İran arasındaki gerilime işaret ederek, ticaret ve enerji hatları üzerinden Ortadoğu’ya yönelik büyük bir müdahalenin olduğunu ve siyasetteki son gelişmelerin de söz konusu müdahaleden bağımsız ele alınamayacağını vurguladı. Kaynaklar, Ortadoğu'ya dönük müdahaleye karşı Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi ile barışa hizmet edecek bir diyalogun geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Özerk Yönetim’in Türkiye’ye dönük herhangi bir tehdit barındırmadığına dikkat çeken kaynaklara göre; Türkiye’, çatışmacı bir dil yerine diyaloğun önünü açacak adımlar atmalı: "Özellikle Rojava’nın iç özerkliğini tanıyarak, burada Türkiye’ye karşı bir tehdit olmadığını kabul etmek ve karşılıklı olarak güven artırıcı önlemler almak, hem Türkiye’nin güvenliği açısından hem de bölgedeki Kürtlerin geleceği açısından olumlu sonuçlar doğurabilir."

Öcalan ile diyalog

DEM Parti'li, aynı zamanda Türkiye'nin askeri saldırılarına son vermesi gerektiğine işaret ederek, şunları ifade etti: "Abdullah Öcalan ile geçmişte olduğu gibi çözüm süreci bağlamında nasıl bir ilişki geliştirebileceği sorusu, Türkiye'nin iç ve dış politikalarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini de gösteriyor. Çözüme dönük bir yaklaşımın geliştirilmesi, birkaç önemli unsuru içerir. Çözüm süreci sırasında Türkiye'de çatışmasızlık ortamı yaratılmış ve PKK ile devlet arasında müzakere kanalları açılmıştı. Türkiye'nin yeniden Öcalan'ı muhatap alarak çözüm odaklı bir diyalog sürecini başlatması, uzun vadede hem Türkiye'deki Kürt meselesini çözmeye hem de bölgedeki gerilimleri azaltmaya katkı sağlayabilir. 'Operasyonel çözümler’ yerine diplomatik ve siyasi çözümleri öne çıkaran bir strateji uygun olur.” 

Henüz geç değil

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çatışmaların durması ve barışın konuşulması konusunda etkin bir role sahip olduğunu vurgulayan yetkili, "Henüz geç değil. Bu çerçevede Sayın Öcalan’la diyaloğun başlatılması Kürt sorunu başta olmak üzere sorunlara müzakere yoluyla çözüm bulunması açısından, yine tarihi Kürt-Türk ilişkilerinin demokratik haklar temelinde yerli yerine oturtulması açısından kritik bir rol oynayacaktır. Öcalan’la diyalog kurarak çözüm odaklı bir görüşme sürecinin başlatılması, uzun vadede hem Türkiye’deki Kürt meselesini çözmeye hem de bölgedeki gerilimleri azaltmaya katkı sağlayabilir. Türkiye Ortadoğu barışına önemli bir katkı sunmuş olur” şeklinde konuştu.

Kürtler barıştan kaçmıyor

DEM Parti'li, Abdullah Öcalan'a dönük mutlak tecritle "barış fırsatının" ötelendiğini dile getirerek, şunları söyledi: "Türkiye çözümsüzlükte ısrar ederek Ortadoğu’da önemli bir aktör olma fırsatını da kaçırmaktadır. Bunu heba etmemek lazım. Kürtler barıştan hiçbir dönem kaçmadı ve aynı noktada duruyor.  Ortadoğu’daki gelişmeler çözüm için adım atmayayı zorunlu kılıyor. Öcalan’la 2013-2015 yılları arasında yürütülen barış süreci, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin iç barışını sağlaması adına önemli bir deneyimdi. Diyalog süreci, çatışmanın son vermesi ve Kürtlerin siyasi haklarının genişletilmesi konularında önemli adımların atılmasına zemin hazırlamıştı. AKP iktidarı bunu reddetti ve antidemokratik bir yol tercih ederek adeta Türkiye’yi açık bir cezaevi haline getirdi.”

Öcalan çağrı yaparsa

Başka bir DEM Parti yetkilisi de Abdullah Öcalan ile diyaloğun yeniden başlatılmasının Kürt sorununun barışçıl çözümüne katkı sunacağını vurgulayarak, “Öcalan’ın barış ve diyalog çağrıları, Kürt sorununun çözümünde şiddetten uzak, siyasi bir çözüm çerçevesi sunabilir ve bu süreç Türkiye’nin demokratikleşme sürecine de katkı sağlayabilir. Çözüm süreci sırasında Öcalan, hem Türkiye'deki Kürt hareketi üzerinde hem de PKK'nin üzerinde etkili bir liderdi. Öcalan’ın önerileri ve çağrıları, bölgedeki tansiyonu düşürme konusunda önemli bir rol oynayabilir” dedi.

Atılması gerekli adımlar

Aynı yetkili, şu önerileri sıraladı: "Türkiye'nin Kürt meselesine yönelik olarak iç politikada daha kapsayıcı, demokratik bir yaklaşım geliştirmesi için operasyonlar yerine müzakere süreçlerine ağırlık vermeli. Kürt Hareketi ile siyasi ve sosyal anlamda diyalog kurması, operasyonel ve askeri yöntemlerin etkinliğini sorgulayan bir sürecin önünü açabilir. Geçmişte çözüm süreci sırasında, başta Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere, uluslararası aktörler Türkiye'yi barışçıl çözüm yolunda teşvik etmişti. Bugün de benzer bir diplomatik destek sağlanarak, Türkiye'nin çözüm sürecine dönmesi uluslararası alanda da pozitif bir yankı bulabilir. Sonuç olarak, Türkiye'nin Öcalan ile çözüm sürecini yeniden başlatması ve Güney Kürdistan'a operasyonlar yerine diplomatik ve siyasi yöntemlere yönelmesi, uzun vadeli bir istikrarı hedefleyen daha sürdürülebilir bir strateji olarak öne çıkabilir.”

Çözüm, bir devlet meselesidir

AKP-MHP'nin çıkışlarına temkinli yaklaşan yetkili, şunları ekledi: "Bu, iktidarın muhalefeti bir birinden uzaklaştırma, zayıflatma oyunu da olabilir. Bu yüzden Kürt sorununun demokratik çözümü bir devlet meselesidir, bir iktidar meselesi değildir. Ortak bir akıl ile Türkiye’de kangrenleşmiş bu sorunun çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Güncel politik hesaplara konu edildiğinde buna asla dahil olmayacağımız bilinmelidir.”

***

Bahçeli ne demişti?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Grup Toplantısı'nda şunları söylemişti: "Uzattığım el, milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Uzattığım el, İlk Meclis'in ve Sayın Cumhurbaşkanı'mızın isabetli sözlerinin meşale gibi yanan aydınlığıdır. Uzattığım el, 'Gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenin' temenni ve teklifidir. Biz, gelişigüzel, keyfekeder, can sıkıntısından, anlık dürtülerle, dümenden ve düzenden el uzatmayız. Biz durduk yere el vermeyiz, öylesine yerimizden kalkıp da el sıkmanın merakına tevessül ve teşebbüs etmeyiz. DEM'e evvela düşen sorumluluk, uzanan bu samimi elin kıymet hükmünü anlaması, dahası Türkiye partisi olması yönünde bir eşik olarak algılayıp değerlendirmesidir. Türk ve Türkiye Yüzyılı'nda sıfırlanmış terör ve bölücülük melanetinden sonra, aşımızı beraber taşıralım, işimizi birlikte artıralım, huzur ve güvenliğimizi el ele çoğaltalım, nitekim dünya genelinde Türkiye Cumhuriyeti'nin yeryüzü cenneti olmasını sağlayalım."

***

Erdoğan ne demişti?

Erdoğan partisinin Grup Toplantısı'nda "Bir elinde silah tutarak siyaset yapılmaz" diyerek, şunları ifade etmişti: "Türkiye Yüzyılı'nda, şiddetle arasına mesafe koyan anlayışa elbette yer vardır ama sırtını dağa yaslayan terör siyasetine asla ve asla yer yoktur. Tekrar ediyorum; Kobani olaylarının hukuki açıdan hesabı sorulmuştur. 10 yılık gecikmeyle bile olsa, 6-8 Ekim olaylarına dair samimi bir muhasebenin yapılmasını da önemsiyoruz. Böyle bir tavrın sergilenmesinin siyasette inşa etmeye çalıştığımız yumuşama iklimine katkı sunacağı açıktır. Bölgemizin de içinde bulunduğu atmosferi düşünerek, daha fazla konuşmaya, daha fazla uzlaşıya, diyalog zeminini daha fazla genişletmeye ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz. Milletin faydasına olacak hiçbir konuda diyalogdan kaçınmayız. Cumhur İttifakı olarak yeni dönemde ülkemizin meselelerini mümkün olan en geniş mutabakatla çözmeyi arzu ve temenni ediyoruz. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin gerek Meclis'in ilk günü, gerekse dün yaptığı açıklamaları takdirle karşılıyor, Türk demokrasisi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz. Cumhur İttifakı'nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından da layıkıyla anlaşılmasını ümit ediyoruz. Beklentimiz, hiçbir ayrım yapmadan Meclis'teki tüm siyasi partilerin de bu anlayış içinde hareket etmeleridir."

HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.