Unutulmaya karşı imgeler
Kadın Haberleri —
- Sivas, NSU ve Hanau katliamlarında yaşamını yitirenleri de resmeden genç sanatçı Elif Küçük, “Çizerken, katledilenlerin yüzlerini dikkatle inceleyerek yeni bir yas biçimi öğrendim. Bu acı, günlerce peşimi bırakmadı” diyor.
DÎLAN KARACADAĞ
Genç Kürt sanatçı Elif Küçük’ün eserleri, özellikle anma ve önemli olayların yıldönümlerinde karşıma çıkıyordu. Ağırlıklı olarak Kürt ve kadın temalı çizimleri sosyal medyada çok ilgi görüyordu. Başarılı sanatçının Kürt diasporası dışında pek tanınmaması şaşırtıcı geliyordu bana. Çünkü Elif Küçük’ün çizdiği tutsak HDP'li vekiller, kadın savaşçılara dair görsel üretimler ilgi çekiyordu. Kadın dayanışması söz konusu olduğunda illüstrasyonlarında birçok farklı kesimden kadına yer veriyordu. Genç sanatçı, aynı zamanda Sivas Katliamı ve Almanya’da gerçekleşen NSU ve Hanau katliamlarında katledilenleri de çizmişti. Küçük, “Çizerken, katledilenlerin yüzlerini dikkatle inceleyerek yeni bir yas biçimi öğrendim. Bu acı, günlerce peşimi bırakmadı” diyor. Çalışmalarının Kürdistan’a ses olduğunu düşündüğüm Küçük ile sanatı ve yurtsever duruşu hakkında konuştum.
Sanatını icra ederken nelerden ilham alıyorsun?
Hassasiyet, dayanışma ve direniş ilkelerinden besleniyorum. Benim için bunlar, çoğunlukla arkadaşlıklarda bulunur. Seçtiğimiz aileler olarak nitelendirdiğimiz arkadaşlık ilişkilerinden doğan hikayeler, beni çocukluğumdan beri derinden etkilemiştir. Örneğin bir animasyon dizisi olan “Sailor Moon, bu konuda üzerimde çok etkili olmuştur. Dizide genç kadınlar birbirleri için savaşıyor. ‘Aşk ve adalet’ mücadelelerinde birbirleri için ölümü dahi göze almaları, üzerimde kalıcı bir etki yarattı. Kürt Özgürlük Hareketinin bu radikal özverisi ve bağlılığı, bir gelenek haline gelen “hevaltî” anlayışının bana çok önceden hissettirdiğini düşünüyorum. Bu bir tesadüf olamazdı. Dolayısıyla arkadaşlık motifi, icra ettiğim sanatın merkezindedir ve benim için belirleyici olandır.
Siyah kadınların beyaz toplumun güzellik ideallerini eleştirdiği bir kısa filmle ‘Beyaz’ın güzellik ideallerini’eleştirdin. Konuyu ele alma fikri nasıl oluştu?
Çalıştığım online dergi ze.tt’nin haber merkezinde arka arkaya oturduğum iş arkadaşım Poliana Baumgarten ile türlü türlü konular hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Söz konusu güzellik kavramlarının özellikle ırkçılığa maruz kalan insanlarda hangi travma ve yaraları tetikleyebileceğini konuştuk. Bizim için ilk etapta önemli olan şiddetin tarihidir. Özellikle siyah kadınların, saçları gibi bazı bedensel özelliklerinden ötürü maruz kaldıkları ırkçılığa dikkat çekmek bizim için öncelikli önem taşıyordu. Zararsız olarak anlaşılan güzellik standartları, uzun süredir devam eden şiddet tarihinin sonucudur. Aynı zamanda sömürgeci, ırkçı ve kadın düşmanı ideolojilerin ve hegemonyanın sonucudur. Bu nedenle, filmimizden bir alıntı yapacak olursam, "saç asla sadece saç değildir" diyorum.
Bunun için nasıl bir araştırma yolu izledin?
Siyah kadınların direniş biçimleri, özellikle siyah bedenin ne zaman özgür olabileceği sorusuyla ilgilendik. Kendi kendilerini ne şekilde güçlendirdiklerini araştırdık.
-
Benim için anti-faşizm yerli halkların, kadınların, engellilerin, trans ve queerlerin (kuir/LGBTIQ-bireylerinin), ırkçılığa maruz kalanların ve yoksul çalışanların özgürlük mücadeleleriyle radikal bir dayanışma anlamına geliyor. Çalışmalarım da bu siyasi pratiğimin bir parçası.
İcra ettiğin sanatı bir siyasi duruşla tarif etsen bu ne şekilde olurdu?
Kürt ve Alevi bir kadın olarak anti-faşist direniş benim için varoluşsal bir zorunluluktur. Dolayısıyla hayatımın her alanında yer alıyor. Benim için anti-faşizm yerli halkların, kadınların, engellilerin, LGBTIQ bireylerinin, ırkçılığa maruz kalanların ve yoksul çalışanların özgürlük mücadeleleriyle radikal bir dayanışma anlamına geliyor. Bu yüzden çalışmalarımı, siyasi pratiğimin bir parçası olarak görüyorum.
İllüstrasyonlarının arasında Kürt kadın siyasetçi Hevrîn Xelef, HDP'li siyasetçiler, Êzîdî kadınlar, kadın savaşçılar ve Kürt şahsiyetleri konu edindiğin çalışmaların var. Çalışmalarının bu kısmıyla, Kürt mücadelesine de katkıda bulunduğunu düşünüyor musun?
Yeni resimler yaratmak benim için önemli. Irkçılığa ve faşizme maruz kalanları onurlu bir şekilde yansıtmak benim için önemli. Geride kalanların yas tutabilecekleri ve ölülerini uygun bir şekilde anabilecekleri eserler yaratmak istiyorum. Unutulmaya karşı imgeler… Siyasi coğrafyacı Sinthujan Varatharajah’ın dediği gibi, “hatırlamak direniştir”. Ve sadece ölülerimizin değil aynı zamanda yaşayanların da hatırlanması gerekiyor. Hapishanelerdekiler, sokaklardakiler, dağlardakiler… Bu resimler, özellikle sosyal medyada paylaşılması için idealdir. Görsel semboller, simgeler ve kodlar zulüm, soykırım ve tehcir edilmiş insanlar için inanılmaz bir imgesel güç oluşturuyor. Dilleri yasak olan, varlıkları reddedilip suç sayılan Kürtler için söz konusu imgeler (görsel semboller, simgeler ve kodlar) bir dayanışma biçimidir; kolektif bir hafıza ve siyasi ittifakların genişletilmesi olasılığıdır.
Bir sanatçı olarak fotoğraf çekerken, resim çizerken veya illüstrasyon yaparken nasıl bir yol izliyorsun?
Fotoğraf, videografi ve illüstrasyonla çalışan bir sanatçı olarak metodolojimdeki akıcı geçişler benim için çok önemli. Fotoğraf çektiğimde genellikle hareketli görüntüleri göz önünde bulunduruyorum. Bir film çektiğimde ise fotoğrafı göz önünde bulunduruyorum.
Fotoğraf ve video çekimlerimin post prodüksiyonunda eserlerimin üzerinden geçiyorum. Renklerin ve konturların üzerinden resmi çizmiş gibi geçiyorum. Çünkü kendimi bir belgesel sanatçısı olarak görmüyorum. Daha çok gördüklerini yorumlayan ve kendisine ait bir şeye dönüştüren bir sanatçı olarak görüyorum. Dolayısıyla resimlerimin üzerinde maksimum etkiye sahibim.
Çizimlerinle katliam, baskı, zulüm ve haksız tutsaklığı da resmediyorsun…
Evet. Bu yüzden eserlerimi hazırlama süreci benim için genellikle yoğun geçiyor. Geçtiğimiz yıl Sivas Katliamı kurbanlarını çizdim. Bu insanlık suçunun anısını, kötü hatırasını çocukluğumdan bu yana içimde taşıyorum. Katledilenleri çizerken yüzlerini dikkatle inceleyerek, yeni bir yas biçimi öğrendim. Bu acı günlerce peşimi bırakmadı.
Bu zor olmuyor mu?
Zor oluyor tabii ki. Ama bence sorun değil. Sarsılmaya ve öfkelenmeye izin vermek ve bunların karşısındaki direncini, dayanıklılığı resimlerime dökmek bana göre çok önemli.
Şu an üzerinde çalıştığın herhangi bir proje var mı?
Şu anda “Bê Welat” isimli bir sergi projesi üzerinde çalışıyoruz. Duygu Örs, Bilal Ata Aktaş, Engin Sustam ve Şener Özmen ile birlikte şu anda Güzel Sanatlar Yeni Toplum Derneği’nde (neue Gesellschaft für bildende Kunst e.V./nGbk) sürdürdüğümüz bir proje bu. Proje, Kürt gerçekleriyle baş etmek için kullanılan çeşitli yaratıcı yollara odaklanıyor. Esas olarak toplu travma, direniş biçimleri, savaş ve sürgün koşulları ile karakterize edilen gerçekler…
Hedefin nedir?
Projenin amacı ve hedefi, Kürdistan ve Kürt diasporasındaki sanatsal ihlaller ve sömürgeci yansımalara dikkat çekmektir.
Serginin tarihi belli mi?
Haziran 2021'de açılması bekleniyor.
-
Her zaman ölçeğimiz, adalet olmalıdır. İnsanlık dışı politikalara karşı mücadele ve direniş, yalnızca umut olduğunda değil, aynı zamanda imkansız göründüğünde de gösterilmeli; çünkü yapılacak tek doğru şey budur.
Ölçeğimiz adalet olmalı
Genellikle Avrupa’da büyüyen Kürt gençlerinin sanat, siyaset, bilim ve kendi kökenleri ile ilgili çalışmalarda yer almadığına dair bir ön yargı var. Dolayısıyla “iki kültür arasında sıkıştıkları” ve bu yüzden asimilasyona uğradıkları yönündeki eleştiriyi nasıl değerlendiriyorsun?
“İki kültür arasında sıkışıp kalma” fikrine pek inanmıyorum. Bunun yanı sıra yalnızca bir tane Kürt kültürünün veya sadece bir tane Kürt deneyiminin olduğunu da düşünmüyorum. Elbette kolektif deneyimlerden ve kuşaklar arası travmalardan söz edebiliriz; ki bunlar farklı uluslarda da mevcut. Ancak insanların varoluşunda yer alan tarihsel, politik ve sosyal bağlamları da dikkate almak önemlidir. Almanya'daki bir Kürt’ün, Kürdistan'daki veya Fransa'daki veya İngiltere’deki bir kişi ile aynı yaşam gerçekliğini yaşadığını düşünmüyorum. Asimilasyon konusuna gelince; halkların, gördüğü baskı ve zulüm karşısında verdiği mücadele her bağlamda şiddetli bir süreçtir. Halklar bu sürece karşı direniş göstermelidir. Dolayısıyla Kürdistan'dan gelen bu eleştiriyi, haklı bir dayanışma çağrısı olarak algılıyorum. Bu, bana göre Avrupa gibi bölgelerde var olan imkanların ve kaynakların farkına vararak bir dayanışma çağrısıdır.
Diasporadaki Kürt gençlerine kendi deneyimlerin üzerinden nasıl önerilerde bulunabilirsin?
Her gün sosyal medyada ve sokaklarda çok çalışan Kürt gençlerini görüyorum. Kürt tarihi ve aile biyografilerini inceleyerek nasıl var olmaya çalıştıklarını görüyorum. Çok sayıda yazar, görsel sanatlar ve müzik ile ilgilenen Kürt genci var. Bir harekette yer alıyorlar ve bu harika bir şey. Ancak son dönemde gizli bir tevekküle de şahit oldum. Bunun sebeplerini anlayabiliyorum. Kürdistan ve dünyadaki siyasi gelişmeler gerçekten çok yıpratıcı ve pandemi süreci bunu önemli ölçüde kötüleştirdi. Ama bunun da aşılabileceğine inanmak istiyorum. Çünkü mücadele, başarı olasılığı ile ölçülemez. Kazanılabilirse savaşmaya ve mücadele etmeye değer olduğu düşünülmemeli; yani kazanmak için mücadele edilmemeli. Her zaman ölçeğimiz, adalet olmalıdır. İnsanlık dışı politikalara karşı mücadele ve direniş, yalnızca umut olduğunda değil, aynı zamanda imkansız göründüğünde de gösterilmeli; çünkü yapılacak tek doğru şey budur.
Elif Küçük kimdir?
Fotoğraf, videografi ve illüstrasyon araçlarıyla çalışan bir görsel sanatçı Elif Küçük, 1987’de Dersimli bir ailenin kızı olarak İzmir'de doğdu. 5 yaşında Almanya’ya göç eden Küçük, Berlin’de tarih okudu. Kendini “Berlinli bir görsel sanatçı ve sanat yönetmeni” olarak tanımlıyor. “Metodolojimdeki akıcı geçişler benim için çok önemli” diyen Küçük, fotoğraf ve videografi, dijital illüstrasyon ve animasyon araçlarıyla çalışıyor. Ekim 2020'den beri ZEIT gazetesinin “ze.tt” online dergisinde editör ve tasarımcı olarak çalışıyor. 2015 yılında ilk SLR fotoğraf makinesini satın aldığını söyleyen Küçük, o günden bu yana fotoğrafçılık ve videografi alanında çalışmalar yapıyor.