AfD daha da radikalleşecek
Dünya Haberleri —
- Thüringen ve Sachsen eyaletlerinde bir hafta önce yapılan seçimler Alman siyasetinin korkulan tarafını açığa çıkardı. Her iki eyalettede çok yüksek oy alan ırkçı AfD, göçmen karşıtlığının pirim yaptığının işareti oldu. AfD bu seçim başarısı ile daha radikalleşecek.
- Gazeteci Yücel Özdemir; “Yakından izlediğim NSU Davası’nda, 1990’lı ve 2000’li yıllarda istihbarat örgütlerinin bölgede Neonazi örgütlerini nasıl kurduğuna ayrıntılı olarak tanık olduk” şeklinde konuştu.
- Almanya’da ırkçılık karşısında güçlü bir anti-faşist damar olduğunu söyleyen Özdemir: Bu ülkenin bir de aydınlık yüzü var. Güçlü bir antifaşist damar ve gelenek var. Bu yılın başında milyonlarca insanın katıldığı gösteriler bunu net olarak gösterdi.”
REWŞAN DENİZ
Almanya’nın Thüringen ve Sachsen eyaletlerinde 1 Eylül’de yapılan seçimler Almanya’da siyasetin rengini değiştirdi. 22 Eylül’de ise Brandenburg eyaletinde seçimler yapılacak. 1990’da Almanya’nın yeniden birleşmesinden bu yana Brandenburg eyaletinde yapılan tüm seçimlerde SPD birinci parti çıktı. Hükümetteki SPD ve ortakları Yeşiller ile Hür Demokratlar, Thüringen ve Sachsen’de kötü bir yenilgi aldılar. Bu sebeple Brandenburg seçimleri SPD’nin geleceği için çok önemli. Zira son yapılan anketler, 2019 seçimlerinde SPD’nin ardından ikinci parti olan AfD’nin 22 Eylül’de birinci parti olarak çıkacağını gösteriyor. “Ukrayna savaşının da etkisiyle Almanya’da ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar giderek ağırlaşıyor. Çelişkiler derinleşiyor” diyen gazeteci-yazar Yücel Özdemir, Almanya’da ırkçılığın, milliyetçiliğin, faşizmin geriletilmesinde göçmenlere sorumluluklar düştüğüne dikkat çekti.
Evrensel Gazetesi Almanya temsilcisi, gazeteci-yazar Yücel Özdemir’le Almanya’nın Thüringen ve Sachsen eyaletlerinde yapılan seçimleri ve bu seçimlerin Almanya siyasetine yansımalarını yanı sıra göçmenleri nasıl etkilediğini konuştuk.
AfD kalıcı bir parti oldu
Uzun yıllardır Almanya’daki siyasi gelişmeleri ve aşırı sağın durumunu yakından takip eden bir gazeteci olarak sonuçların kendisini çok şaşırtmadığını ve anketlerde de sandıktan çıkan tablonun yaklaşık olarak görülebildiğini belirten Yücel Özdemir AfD’nin yükselişine dair şunları aktardı: “2015’ten bu yana aşamalı yükseliş içinde olan aşırı sağcı, ırkçı Almanya için Alternatif (AfD) partisi önce bütün eyaletlerde parlamentoya girmeyi başardı, sonra da ilk olarak 2017’de yüzde 5 barajını açarak Federal Parlamento’da güçlü bir grup kurdu. Şubat 2013’te kurulan bir partinin kısa sürede gelişmesi o dönem pek çok analist tarafından geçici bir durum olarak değerlendiriliyordu. Ancak gelinen aşama, AfD’nin geçici değil, aşamalı olarak sağa kayarak kalıcı bir parti olduğunu gösterdi. Bundan sonra da başta göç ve mülteciler başta olmak üzere pek çok konuyu daha radikal şekilde savunan bir parti haline gelecektir.”
Aşırı sağın yükselişi tesadüf değil
AfD’nin özellikle Doğu Almanya’daki eyaletlerdeki yükselişinin ise bazı özgün nedenleri olduğunu aktaran Yücel Özdemir konuya ilişkin şunları söyledi: “Bunun hem güncel hem de tarihsel nedenleri var. Güncel nedenlerinin başında Avrupa ve dünya genelinde aşırı sağın, faşist parti ve örgütlerin yükselişi söz konusu. Almanya’nın bunlardan etkilenmemesi mümkün değil. Üstelik tarihinden kalma faşizmin izleri ve etkileri halen güçlü olmaya devam ediyor. Artan ekonomik sosyal sorunlar ve bunlara bağlı olarak yaşanan gelecek kaygısı ve korkusu pek çok ülkede olduğu gibi Almanya’daki aşırı sağın yükselişinin başlıca nedeni. Sorunların asıl olarak mülteciler ve göçmenlerden kaynaklandığını demagojik tarzda propaganda eden ırkçı partiler kolaylıkla destek bulabiliyorlar.
Doğu Almanya eyaletlerindeki yükselişin ise bazı özgün nedenleri var. İki Almanya’nın birleşmesinden, daha doğrusu Batı Almanya’nın Doğu Almanya’yı yutmasından sonra, bölgede işsizlik ve yoksulluk hızla arttı. Gençlik arasında gelecek perspektifi zayıfladı. Yapabilenler Batı Almanya’daki eyaletlere taşındı, yapamayanlar bölgede kalmaya devam etti. İlk dönemlerde Batı Almanya’daki sermaye partilerinde destek olmakla birlikte, birleşmeye eleştirel yaklaşan bugünkü Sol Parti’nin önceli PDS de önemli bir güçtü. PDS zamanla bölgenin sesi gibi davrandı. Ancak, sistemin parçası olmaya doğru adımlar atarken, ona destek verenler bu kez sistemin dışında görünen aşırı sağcı, ırkçı partilere destek vermeye başladılar.
Doğu Almanya’da aşırı sağın bu denli güçlü olmasının bir diğer önemli devletin bölgede sola karşı aşırı sağın devlet tarafından sürekli desteklemesi oldu. Yakından izlediğim NSU Davası’nda, 1990’lı ve 2000’li yıllarda istihbarat örgütlerinin bölgede Neonazi örgütlerini nasıl kurduğuna ayrıntılı olarak tanık olduk. Bütün bunlardan ötürü, aşırı sağın bugün Doğu Almanya’da bu denli yükselişi asla tesadüf değildir. Bir sürecin sonucu.”
Erken seçim siyaseten intihar olur
Brandenburg’da 22 Eylül’de yapılacak seçimlerden de AfD’nin yüzde 24-25 arasında oyla birinci çıkmasının beklendiğini aktaran Yücel Özdemir devamında şunları belirtti: “Ancak diğer partilerin alacağı oylar da yüksek. Bu nedenle hükümet kurma Saksonya ve Thüringen kadar karmaşık olmayabilir. Hükümet partilerinin aleyhlerine geçen üç eyalet seçiminden sonra erken seçim kararı alınmasını beklemiyorum. Bu siyaseten intihar olur. Bugünkü koşullarda yapılacak bir erken seçimin en fazla AfD ve BSW’nin işine yarayacağı açık. Bu nedenle seçimlerin vaktinde yapılacağını düşünüyorum.”
Güçlü bir anti-faşist damar da var
Almanya’da aşırı sağın yükselişinin göçmenlerin kendilerini Almanya’nın parçası olarak görmesini engelleyeceğini ve daha içe kapanmalarına yol açacağı belirten Yücel Özdemir seçimin göçmenlere etkisi üzerine şunları aktardı: “Doğu Almanya’daki gelişmeler, aşırı sağın yükselişi Almanya’nın karanlık yüzünü ifade ediyor. Ancak bu ülkenin bir de aydınlık yüzü var. Güçlü bir antifaşist damar ve gelenek var. Bu yılın başında milyonlarca insanın katıldığı gösteriler bunu net olarak gösterdi. Çoğunluk aşırı sağcılar, faşistlerde değil antifaşistler ve demokratlarda. Bu nedenle daha sürecin başı olarak tanımlayabileceğimiz bugünlerde Türkiye kökenlilerin ve Kürdistanlıların Almanya’daki ırkçılığa ve faşizme karşı antifaşist hareketin parçası olmasının önemi oldukça fazla. Irkçılığın, milliyetçiliğin, faşizmin geriletilmesinde bizlere de sorumluluklar düşüyor.
Burada bir noktaya daha dikkat çekmekte yarar var. Türkiye ve Kürdistanlılar arasında AfD’nin mülteci ve İslam düşmanı politikalarına destek veren yaklaşımlar da görülüyor. Türkiye’de esen mülteci düşmanlığı havası Almanya’daki Türkiye kökenliler arasında da yaygın bir eğilim haline gelmiş durumda. Kürdistanlılar arasında ise IŞİD’in yaptığı katliamlardan ötürü radikal dincilere tepki AfD’ye sempatiye dönüşebiliyor. Bu iki yaklaşım da kesin olarak yanlıştır. İnsanların ülkelerini terk etmek zorunda kalarak Almanya’ya gelmelerinin başlıca nedenleri savaş ve yoksulluktur. Mültecilere düşmanlık yerine neden ve kim tarafından göçe zorlandıklarına dikkat çekmek daha önemli. Ayrıca AfD sadece radikal dincilere karşı değil, bütün göçmenlere ve Müslümanlara karşı bir parti. Bu nedenle 'Düşmanımın düşmanı dostumdur' şeklindeki pragmatik yaklaşımın sonu felakettir.”
Yüzde 18 bile olsa çok fazla
Yapılan anketlerde AfD’nin gelecek yıl yapılacak Almanya genel seçimlerde oyunun yüzde 16-18 arasında görüldüğünü kaydeden Yücel Özdemir bu oranın yüksek olduğuna işaret ederek son olarak şunları belirtti: “Eğer eylül 2025’de yapılması planlanan seçimlerde bu sonucu alırsa oylarını yüzde 6-8 arasında artırmış olacak. Ki bu yüksek bir oran. Ukrayna savaşının da etkisiyle Almanya’da ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar giderek ağırlaşıyor. Çelişkiler derinleşiyor. Hükümete güven tarihte görülmedik kadar dibe vurmuş durumda. Bütün bunlar kendisini genel seçimlerde hissettirecek. Ancak AfD’nin federal düzeyde koalisyon olması şimdilik seçenekler arasında yer almıyor.”
* * *
Sistemin parçası olmak kaybettirdi
Her iki eyalette de Sol Parti (Die Linke) başarısız oldu. “Sol Parti’nin toparlanma şansının olduğunu sanmıyorum. Yükseliş dönemi geride kaldı” diyen Özdemir bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu: “Çünkü parti yönetimi, parti güç topladıkça sistemin parçası olmak için yoğun bir çaba gösterdi. Bu çabanın sonunu olarak, 2021’deki genel seçimler öncesinde neredeyse bütün söylemi, SPD ve Yeşiller ile koalisyon ortaklığı üzerine oturttu. Sol, ilerici, antifaşist, antiemperyalist mücadele platformu yerine sistemin parçası olma öncellendi. Bu nedenle de yüzde 5 barajını geçemedi. 2022’de başlayan Ukrayna savaşı konusunda mevcut hükümetin politikasına tam destek ise bunun zirvesi oldu. Bu nedenle sistem dışında kalan bir protesto partisi olma yerine sistem partisi haline geldi. Bu çizginin en önemli temsilcisi ise Thüringen’de başbakanlık yapan Bodo Ramelow idi. Bu çizgi son iki eyalet seçimlerinde iflas etti. Buna itiraz eden, ama göç ve mülteciler konusunda solun dayanışmacı değerleri yerine, muhafazakarların argümanlarını kullanan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) daha başarılı oldu.”