Asla vazgeçmek olmaz heval
Dosya Haberleri —
- Duisburg ve çevresinde yaşayan Kürtler ve solcular yakından tanır Hayri İmak’ı namı diğer Kızıl Müdür’ü. 1972 yılından bu yana Almanya’da yaşayan, Kürt özgürlük mücadelesinin emektarı Hayri İmak’ın hayatı film ve romanlara konu olabilecek kadar maceralı.
- Duisburg’da Kürt Derneği’ne 32 yıl boyunca başkanlık eden, yıllarca YEK-KOM yönetiminde yer alan, diplomasi faaliyetlerinde aktif olan İmak, 70’inde, kanser hastalığına rağmen yoluna devam ediyor.
M. ZAHİT EKİNCİ/DUİSBURG
Hayri İmak namı diğer Kızıl Müdür. Duisburg ve çevresinde yaşayan Kürdistanlıların yakından tanıdığı bir sima. Avrupa’da 40 senedir özgürlük mücadelesinin mütevazi bir neferi. Kardeşi Özgür İmak 1996’da Sivas’ın ilçesi Hafik'te şehit düşen Hayri İmak'ın birçok akrabası da Türk devletinin zulmünden fazlasıyla nasibini almış. Hayri İmak 70 yaşında. Yaşına, cilt kanseri hastası olmasına rağmen ilk günkü coşkusundan bir şey kaybetmeden mücadele etmeye devam ediyor. Frankfurt’ta yapılan festival için bilet satarken karşılaştığımız Kızıl Müdür ile festivalde de buluştuk. Kürt Özgürlük Hareketi’nin Avrupa’daki mütevazi emektarlarından biri olan Hayri İmak'la mücadele dolu hayatını konuştuk.
Yerleri Seyit Rıza’nın yanı
1954 yılında Dersim'e bağlı Pertek ilçesinin Kurmeşka köyünde doğar Hayri İmak. Kurmeşka aynı zamanda mensubu olduğu aşiretin de ismidir. 11 çocuklu geniş bir ailenin ilk çocuğu olarak doğar. Yurtsever ve Alevi bir aşiret olarak bilinen Kurmeşka aşireti Seyit Rıza'nın yanında yer aldığı için sürekli sürgünlere maruz kalır. Dersim soykırımıyla aşiretin fertleri Adıyaman, Kayseri (Sarız) ve Sivas başta olmak üzere Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir tarafına sürülür, uzun bir süre Dersim'e dönüşleri yasaklanır.
Dedesi 5 altına kurşuna dizildi
Hayri İmak’ın dedesi ise katledilir. “Dedem Xıdır Güçer isyana katıldığı gerekçesiyle 5 altın karşılığında bir hain tarafından kurşuna dizilmiş” diyen İmak devam ediyor: “Cinayetin azmetiricisi ise zamanın binbaşısı Nazmi Sevilgen'dir. Nazmi Sevilgen, dedemi öldüren hainin ailesini daha sonra Ankara'ya götürüyor. Bu hainin çocukları daha sonra Türk ordusunun değişik kademelerinde pilot ve binbaşı olarak orduya hizmetlerde bulunmuş.”
Hepsi bir yere savruldu
Dedesinin üç eşi vardır, kurşuna dizildikten sonra her birisini ayrı bir yere sürgün edilir. İmak, “Birisini Konya Cihanbeyli'ne birisini Elazığ Baskil bir diğer ninemi de Keban'a sürgüne yolluyorlar. Sürgüne gönderildikten sonra dedemin tüm taşınmaz mallarına el konuluyor. Ve 10 sene boyunca memleketlerine geri dönemiyorlar” diyor.
Kaypakkaya’nın katiliyle aynı okulda
İmak ilkokulu kendi köyünde, ortaokulu Pertek General Abdullah Alpdoğan lisesinde okur. Daha sonra Dersim öğretmen okuluna kayıt yapar. İmak o günleri şöyle anlatıyor: “Öğretmen okulunda Mao Zedung’un kitaplarını okuduğum gerekçesiyle defalarca soruşturmalara uğradım ve okulu yarıda bırakmak zorunda kaldım. Hatırlıyorum öğretmen okulunda Milli Güvenlik ve İnkilap dersine İbrahim Kaypakkaya yoldaşı katleden Komando Yüzbaşı Fehmi Altınbilek geliyordu. Bu eli kanlı katil azılı bir Kürt ve solcu düşmanı olarak biliniyordu. ABD’de eğitim gören bu yüzbaşı aynı zamanda Kızıldere olaylarında keskin nişancı olarak da görev yapmış ve birçok devrimcinin kanına girmişti. Okulda Nazım Hikmet'in bir şiirini okuduğum gerekçesiyle zamanın sağcı ve faşist ögrencileri tarafından ihbar edilmiştim kendisine. Saçlarımdan tutarak kafamı defalarca beton duvara vurarak, yüzümü tebeşirle çizerek, olmadık hakaretlerde bulundu.”
Öğretmen okuluna gittiği dönemde İbrahim Kaypakkaya ile de tanışır İmak. “Mücadelesine büyük saygı duyuyordum” diye ekliyor.
Almanya’ya geliş
Ailesinin de baskısıyla 1972 yılında Almanya’ya gelir Hayri İmak. Babasının koyu bir CHP’li olduğunun altını çizen İmak anlatmaya devam ediyor: “Babam koyu CHP’li olarak bilinen bir insandı. Kemalistler anamızı ağlatırken babam Ecevit'e oy vermeyen köylülerle kavga ediyordu. Ama kardeşlerim farklıydı. 1979-80 senelerinde bacım Halise İmak gözaltına alındı. Bir diğer kardeşim İsmet İmak, 90 gün boyunca o dönemin en büyük işkencehanesi olarak bilinen Elazığ 1800 Evler Komando Taburu’nda işkenceye maruz kaldı.”
Önce öğrenci sonra işçi
Hayri İmak, Almanya’da başlarda daha çok Kaypakkaya çizgisinde hareket eder. Goethe Enstitüsü’nde Almanca öğrendikten sonra Heidelberg Üniversitesi’nde felsefe okur. “Dört sömestrden sonra da bıraktım” diyen İmak, daha sonra gittiği Dinslaken şehrinde bir maden firmasında çalışmaya başlar. 1974’te işçi kenti olarak bilinen Duisburg'da bir grup devrimci ile beraber Duisburg İşçi Derneği’ni kuran İmak devamını şöyle anlatıyor: “Burada 2 sene boyunca yönetim kurulunda yer aldım. Frankfurt'ta kurulan ATİF’in kuruluşuna delege olarak katıldım. Daha sonra Oberhausen'de bir grup Kürdistanlı ve Türkiyeli işçiyle Türkiyeli İşçiler Derneği’ni kurduk. Bu dernek sayesinde gelen mültecilere yardımcı oluyorduk. Ben aynı zamanda bu derneğin başkanlığını da yapıyordum. Mültecilere avukat tutuyor, dışarıda kalanları ise uygun gördüğümüz arkadaşların yanına yerleştiriyorduk.”
Kürdistanlı devrimcilerle tanışır
Hayri İmak'ın Kürt özgürlük mücadelesinin kadroları ile tanışması ise 1986 yılına uzanıyor. Mehmet Demir ve Şengal’de kalp krizi geçirerek şehadete ulaşan Beşir Heval (Mam Beşir), İmak'ın ilk tanıdığı kadrolardır. İmak’dan dinliyoruz: “Bu arkadaşlarla Duisburg'da bulunan Kürt derneğinde tanıştım. Çok sıcak bir atmosfer vardı. Fedakarlık ve saygı vardı. İnsanlar arkadaşı için ölüme gidiyordu adeta. Kürt hareketinin kadroları ile tanıştıktan sonra kendimi bir anda yoğun çalışmalar içerisinde buldum.
32 yıl boyunca dernek başkanı
Duisburg Kürt Derneği’nde 32 sene boyunca başkanlık düzeyinde görev yaptım. İki kez yapılan kongrede orada olmamama rağmen halk tarafından yine dernek başkanlığına seçilmiştim. 1999’dan 2010 yılına kadar da YEK-KOM yönetiminde yer aldım. Daha çok dış ilişkiler ve diplomasi alanında çalışma yürütüyordum. Yapılan birçok festivalin izni benim üzerinden alınıyordu. Yürüttüğümüz diploması çalışmaları sonucu birçok milletvekili, belediye başkanı, yazar, aydın ve parti yöneticisini festivallere davet ettik.
Almanya ‘istenmeyen kişi’ ilan etti
Dört sene boyunca düzenli olarak YEK-KOM’un kapısını ben açıp kapatıyordum. Tabii tüm bu hizmetler Alman devleti tarafından sürekli para ve hapis cezası olarak bize geri dönüyordu.
1995 yılında Alman devleti tarafından ‘istenmeyen kişi’ ilan edildim. Beni geri göndermek için devlet aradılar ama kimse kabul etmiyordu. Hatta kabul edilmem halinde 10 sene boyunca sigorta giderlerimi ve yiyecek paramı peşin ödemeye de hazırdılar ama hiçbir devlet kabul etmiyordu. Bir ara Polonya kabul edecekti ama nedense daha sonra vazgeçtiler. 1998’de Türk devleti Metris Cezaevi’nde kaçan 29 idam mahkumuna yardım ve yataklık ettiğim gerekçesiyle Türk pasaportuma el koydu. Ben de bunun üzerine BM’ye başvuruda bulundum. Bana bir pasaport verdiler ve 2015 yılına kadar bu pasaportla yaşadım. Daha sonra tekrar Türk pasaportunu aldım.”
21 ay hapis yattı
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a karşı 1996’da suikast gerçekleştirildiğinde Kürtler Dortmund'da kitlesel bir yürüyüş düzenlemek ister. Resmi muhatap da Hayri İmak’tır. 21 ay hapis yatmak zorunda kaldığı o süreci İmak şöyle anlatıyor: “Bu eyleme katılmak için Hollanda'dan 90 otobüs tutulmuştu. Otobüsler için başvurucu bendim. Cumartesi günü saat 10.00’da başlaması gereken yürüyüşün bir gün önce, mesai bitimine bir saat kala polis tarafından iptal edildiğini öğrendik. Maksat karara itiraz etmeyelim. Polis habire bana kararı imzalatmak istiyor. Tabii imzalamadım. Polisler sabaha kadar kapımda beklemişler. Tabii o akşam eve gitmedim. Ertesi gün Hollanda'dan gelen Kürdistanlılar ile polis arasında çıkan arbedede biri kadın biri erkek 2 polis yaralandı. Alman devleti, Özgürlük Hareketi’ni kötüleyen programlar yayınlayarak çıkan bu olaylardan dolayı devlet olarak 12 milyon Mark zararları olduğunu söylüyordu. Bunun üzerine hakkımda dava açıldı ve tutuklandım.
Savcı: Biz çok iyi tanıyoruz
Kleve Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davama yaralanan polisler tekerlekli sandalye ile getirilmişlerdi. Tanıklık için çağrılan polisler beni tanımadıklarını, olayın olduğu esnada orada olmadığımı söyleyince savcı ‘Siz bu adamı tanımıyor olabilirsiniz ama biz onu çok iyi tanıyoruz’ deyip beni hedef gösterdi. Daha sonra mahkeme tarafından 30 ay hapis cezasına çarptırıldım ve 21 ay 10 gün Duisburg, Bielefeld ve Remscheid cezaevlerinde yattım. Bu süre zarfında bane vermeleri gereken Özgür Politika gazetesini vermiyorlardı. Havalandırmaya insanlar toplu halde çıkarılırken, ben iki gardiyan eşliğinde çıkarılıyordum. Havalandırmaya çıkarılırken de hem girişte hem de çıkışta aramaya maruz kalıyordum.
Bu nasıl bir sevdadır?
1998’de tahliye olur olmaz eve gitmeden önce derneğe gittim. Hiç unutmam Erzincanlı bir Mehmet amca vardı. Karşılaştığımızda bana 'Ma Hayri bu nasıl bir sevdadır bu sevdadan hiç vazgeçmeyecek misin?' diye sordu. Ben de ona 'Mehmet amca bu kızıl bir sevdadır. Bundan hiç vazgeçmek olur mu?' diye cevapladım. Evet bu öyle bir Kürtlük sevdasıdır ki bundan asla vazgeçmek olmaz heval.”
Köpükten boğuluyorduk!
Uluslararası komplo sürecinde Önderliğin uçağı Roterdam havaalanına gelmişti. O mahşeri günde Kürdistanlılar akın akın oraya hareket ediyorlardı. Ben ve arkadaşım Urfalı Mustafa Göngür de oraya gitmiştik. Tabii bizim gidiş sebebimiz daha farklıydı. Komployu protesto etmek için kendimizi yakacaktık. Tedarik ettigimiz benzinle havaalanına geldik. Mustafa’ya 'benzini üzerime dök' deyince Mustafa duygusallaşarak ben sana kıyamam dedi. Bunun üzerine ben benzini üzerime dökerek kendimi yakmaya çalıştım. Mustafa da aynısını yapınca itfaiye ekipleri tarafından köpük yağmuruna tutulduk. Az kalsın köpükten boğuluyorduk.”
İbadet eder gibi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın esaretinden sonra 11 sene boyunca her cuma günü İmralı adasına kart yolladığını söylüyor Hayri İmak. “Bu da benim ibadetimdi” diyen Hayri İmak anlatmaya devam ediyor: “Müslüman bir insan nasıl ki her cuma günü günahlarından arınmak için camiye gidiyorsa ben de Önderliğime olan bağlılığımın gereği olarak 11 sene boyunca her Cuma günü kart yoluyordum. Üzerine Sayın Öcalan yazdıklarımın hepsi bana dönüyordu; Mr. Öcalan diye yazdıklarım gelmedi. Bu da benim bağlılığım işte.
Önderlik için yapılan açlık grevlerine üç kez gönüllü olarak katıldım. Strasbourg mahkemesinin önünde başlatılan nöbet eylemine gönüllü olarak defalarca katıldım.
Önderliğin serbest bırakılması için bir maratoncu 825 km koşacaktı. Koşarken de tişörtün üzerinde Öcalan posteri olacaktı. Bu maratoncunun saldırıya uğramaması için kendisine 400 km eşlik ettim.”
* * *
Kirpilerin psikolojisini bozdun cezası
Festival ve eylem başvuruları nedeniyle hakkında birçok dava açılan ve para cezasına çarptırılan İmak maruz kaldığı absürt uygulamalardan birini de şöyle anlatıyor: “2009’da Gelsenkirchen'de yapılan Kürdistan Kültür ve Sanat Festivali’nin izin başvurusunu ben yapmıştım. Müziğin sesi yüksek diye polis tarafından defalarca uyarılmama rağmen bizimkiler müziğin sesini kısmamışlardı. Üç hafta sonra Çevre Bakanlığı tarafından mahkemeye verildim. Yüksek müzik sesinden dolayı ormanda yaşayan tilki, tavşan ve kirpilerin psikolojilerinin bozulduğunu iddia ediyorlardı. Psikolojilerinin bozulduğuna dair rapor ya da belge istememe rağmen bana herhangi bir rapor verilmedi tabii. Bunu sen ispatlayacaksın deyince onlara şu cevabı vermiştim: 'Sizin ülkenizin sömürgeci Türk devletine verdigi silahlarla kaç çocuk ölüyor, kaç insanın psikolojisi bozuluyor?' Nihayetinde kirpi ve tilkilerin psikolojisini bozduğumuz gerekçesiyle 5 bin 600 euro ceza ödemek zorunda kaldık.''
* * *
‘Canlı bomba' diye alındı
2015’te davalarının zaman aşımına uğraması ve müzakere sürecini de fırsat bilerek seçimlere görevli olarak katılmak için yıllar sonra ilk kez Türkiye’ye gider. Fakat başına gelmedik kalmaz. Hayri İmak anlatmaya devam ediyor: “Seçim görevlisi olmak için Türk pasaportu alarak Türkiyeye gittim. Oyların içinde bulunduğu torbaları Ankara’daki seçim yerlerine bıraktıktan sonra kız kardeşimi görmek için İstanbul'a gidince canlı bomba olarak gözaltına alındım. Daha önce Ankara'ya gittiğimizde herhangi bir olayla karşılaşmamıştık oysaki. Burada sekiz saat bir sorgulamaya tabi tutuldum. Yeni Özgür Politika ve YEK-KOM bültenlerinde benimle ilgili çıkan tüm haberleri arşivlemişlerdi. Salih Müslüm ve Selahattin Demirtaş'la çekilmiş fotoğraflarımız vardı.
Hayatımda hiç sağcı olmadım
‘Yüksel Koç'un sağ kolu musun’ dediler. Bunun üzerine ‘Ben olsam olsam sol kolu olurum hayatımda hiç sağcı olmadım’ dedim. Sekiz saatlik bir sorgudan sonra bıraktılar ama hakkımda yurt dışı yasağı getirmişlerdi. Bunun üzerine yakınlarımı görmek için Elazığ’a gittim. Bu sefer de daha uçaktan inmeden uçağın içinde gözaltına alındım. 33 sene gitmediğim için annem, babam tüm akrabalar beni havaalanında bekliyordu. Beni uçakta kelepçeleyerek arka kapıdan Elazığ TEM’e götürdüler.
Vicdani reddini ilan etti
Avukatım hakkımdaki suçlamaların asılsız olduğunu ve derhal bırakılmam gerektiğini söyleyince bu sefer de asker kaçağı oldugum için serbest bırakılmayacağımı söylediler. O esnada zaten kalp ve şeker hastalığım vardı. Buradan da kelepçeli bir şekilde bu kez Elazığ Askerlik Şubesi’ne götürüldüm. Şubedeki binbaşı nerelisin diye sorunca Dersimli olduğumu söyledim. Bunun üzerine binbaşı ‘bu hayatta askerlik yapmaz’ dedi. Üç gün boyunca düzenli olarak gelip imza atmak suretiyle serbest bırakıldım. Üç günün sonunda polis nezaretinde Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne gönderildim. Gülhane’nin nizamiyesinde bana zorla askeri elbise giydirmek isteyince vicdani retçi olduğumu söyledim. Kapatılan koğuşta 12 gün boyunca yırtık bir pijama ile kaldıktan sonra heyet karşısına çıkarıldım ve çürük raporu aldım. Almanya'ya gelecektim ama yurtdışı yasağım olduğu gerekçesiyle çıkamıyordum. Daha sonra tuttuğumuz bir avukatla bunu kaldırdık ve tekrar Almanya'ya geldim.”