Öyle mi alay komutanı?
Dosya Haberleri —
DEM Parti Milletvekili Ceylan Akça Batman'da direnen halka yönelik paramiliter güçlerin ve polisin işkencelerini gazetemize yazdı:
- Batman’da 5 Kasım Salı günü belediyeye kayyum atanmasını protesto eden halka, polis amiri Gülistan Caddesi’nin gazlı suyla ıslanmış kaldırımlarında böyle bağırıyordu: “Bu devlet size ne yaptı ulan?” Gerçek bir merakla sorduğunu düşünsem aklımda uzunca bir liste vardı. Ancak kontrolünü kaybetmiş amir, devletin Kürtlere farklı davranmadığından, eşitlikçi olduğundan emindi.
- Tarihsel hafızası diri olanlar, kayyum atamasının hemen ertesi günü sokaklarda beliren gri, lacivert ve turuncu şapkalı, siyah cerrahi maskeli, sivil giyimli öfkeli erkekleri görünce Cengiz’i, Edip’i, Sıddık’ı hatırladı ve sordu ‘“Bu devlet bize bu defa ne yapacak?’’ Öyle ya, daha yakın zamanda JİTEM ve derin devlet aparatları iktidar ittifaklarına, stratejik hamlelere dahil olmuşlardı.
CEYLAN AKÇA *
Batman’da 5 Kasım Salı günü belediyeye kayyum atanmasını protesto eden halka, polis amiri Gülistan Caddesi’nin gazlı suyla ıslanmış kaldırımlarında koşarken böyle bağırıyordu: “Bu devlet size ne yaptı ulan?” soruyu gerçek bir merakla sorduğunu düşünsem aklımda uzunca bir liste vardı. Ancak kontrolünü kaybetmiş amir, devletin Kürtlere farklı davranmadığından, eşitlikçi olduğundan emindi.
Oysa Gülistan Caddesi’nin hemen biraz ötesindeki Edip Solmaz Bulvarı’ndan geçenler kentin siyasi uyanışlarının öncülerinden olan belediye başkanlarına, devlet gözetiminde ne yapıldığını kolaylıkla hatırlayabiliyorlar. Veyahut 1992’de arkadaşının evinde kolluk güçlerinin kullandığı silahlarla katledilen Sıddık Tan’a ve çocuklarına devletin ne yaptığını hatırlamak güç değil Batmanlılar için.
Çoğu Batmanlı, birkaç gün önce DEM Batman İl Binası’nın önünde gazeteci Veysi Akören’in sivil giyimli, maskeli ve polis olduğunu iddia eden kişilerce gözaltına alınmaya çalışıldığı görüntüleri izlediklerinde Özgür Basın'ın cesur kalemi Cengiz Altun’u hatırladılar. Gercüşlü Cengiz Altun katledilmeden önce, gözaltında kaybedilmekten arkadaşlarının O'nu ısrarlı bir şekilde aramaları sayesinde kurtulmuştu. Yeni Ülke’nin muhabiri Cengiz, Batman’daki JİTEM liderlerini deşifre etmişti.
Cengiz’i, Edip’i, Sıddık’ı hatırlamak
Tarihsel hafızası diri olanlar, kayyum atamasının hemen ertesi günü sokaklarda beliren gri, lacivert ve turuncu şapkalı, siyah cerrahi maskeli, sivil giyimli öfkeli erkekleri görünce Cengiz’i, Edip’i, Sıddık’ı hatırladı ve sordu “Bu devlet bize bu defa ne yapacak?’’ Öyle ya, daha yakın zamanda JİTEM ve derin devlet aparatları iktidar ittifaklarına, stratejik hamlelere dahil olmuşlardı. Bazen soyadı bazen de imaj değiştirerek geçmişin ittifakını güncelleyip 90’lar 2.0 modeli ile yine sahnedeler. Aynı oyunu farklı yüzlerle oynamaya çalışıyorlar. Aynı oyunun aynı ayağı ise sokaktaki kolluk şiddeti ve sesli itirazlara dönük bazen örtük ancak çoğu zaman apaçık yapılan tehditler. Ne tehdit edenler ne de tehdit edilenler duruma yabancı.
Kimliğini gizleyen silahlılar
Kayyum karşıtı eylemlerin devam ettiği Batman’da halkın tepkisi ilk günden bu yana kesintisiz bir şekilde sürüyor. Sokaklar gece olabildiğince canlı ve gürültülü. Yükselen sloganlar, eşlik edilen 90’ların o Koma Berxwedan şarkıları, her şey alabildiğine Batman’a, Kürdistan’a has. Eylemlerde ne neşe, ne halay, ne direniş, ne de kolluk şiddeti eksik oluyor.
Her gün çeşitli kollardan yürümeye başlayan gruplar Gülistan Caddesi’nde bir araya geliyor, halay çekiyor, sloganlar atıyor, kayyuma halkın mülkünü boşaltma çağrısı yapıyor. Hemen karşılığında polis önce TOMA'lar ile kalabalığı dağıtmaya çalışıyor, ardından da kimliğini gizleyen, hala hiçbir resmi yapının mülkiyetini kabul etmediği malum sivil silahlı erkek güruhu sokaklara dağıtıp işkence ile gözaltı yapmaya başlıyor. Kimi günler sivil araçlar ile sokaklarda gezen bu güruh, insanları zorla araçlara bindirip, eylemin gerçekleştiği kavşağa getirip bırakıyordu. Resmi kimliğini açıkça gösteren polisler ise bu bireyleri devir teslim yaparcasına gözaltına alıyor. Kolluğun bu taktiği, başından sonuna kadar hukuk yoksunu, suç teşkil eden eylemler zinciri. Hesabını vermeyeceklerini sanıyorlarsa mahkeme salonlarında işkenceyi açıklamaya çalışan meslektaşlarına bakabilirler.
İşkence kayıt altında
Kayyum karşıtı eylemlerin ikinci günü de tam bu şekildeydi. Malum caddede yine orta refüjde polisin TOMA ile sokaklardaki insanları püskürtmeye çalıştığı sırada birkaç kişi karşı tarafta sert bir müdahalenin yapıldığını söyledi. Muş Milletvekili Sümeyye Boz ile parmakların işaret ettiği alana doğru yönelip koşmaya başladık. Bizi her gören işkencenin gerçekleştiği mekana doğru yönlendiriyordu. Köşedeki kafenin üst katına doğru kameralarımızın kaydını açarak çıkmaya başladık. Neden kayıt aldığımızın uzun bir hikayesi var elbette ama kısacası ‘Benim askerim/polisim yapmaz’ diyenlere cevap ve dava açacak komisyonlarımıza delil üretmek içindi. Yukarı çıktığımızda şapkalı 5 polis 20’li yaşlarında bir genci tenhaya çekmiş, ellerini yakasına sıkıca yerleştirmişti. Geldiğimizi, daha merdivenleri çıkarken arkadaşları onlara duyurmuştu. Aralarından bir tanesi ‘Bizi çekemezsin’ diyordu, oysa kendine kolluk süsü vermiş bu paramiliter üye dersini iyi çalışmış olsa bilirdi ki toplumun her bireyinin işkenceye şahit olduğu anda kanıt toplama hakkı ve sorumluluğu var. Ya da aynı grubun yanında elinde polis kamerası olan sivil giyimli silahlı diğer erkek de işkenceyi kayda alacağına bizi çekiyor, kendince gözdağı vermeye çalışıyordu.
Paramiliter polisler...
İşkenceye şahit olmuş kafe çalışanı bir kadın histerik şekilde ağlıyor "Çok kötü dövdüler," diyordu. Zaten gencin yüzündeki kızarmış, birkaç güne şişip moraracak lezyonlar da bu beyanı kanıtlıyordu. Video kaydımızı gören siviller, kayıt dışı bir alanda sürdürdükleri işkenceye son vermek ve gence resmi gözaltı yapmak zorunda kaldılar ve onu hızlıca polis barikatının arkasına doğru götürdüler. Giderken bize doğru “Benim halkım değilsiniz,” diye bağırmaları aldığımız kayıtta duyuluyor. Sanırım iktidarın aksine bu paramiliter polisler, Anayasa’nın 66’ncı maddesine değişken bir göz ile bakıyorlar.
Sonra öğrendik ki bu genç yerel bir gazetede çalışan ve Hüdaparlı olarak bilinen bir gazeteciymiş. Muhtemelen polisler de durumu anlar anlamaz hemen gece gözaltından bu genci salıvermişler.
Gazze değil Batman!
Ancak direnen kimliğe ait diğer protestocular bu genç kadar şanslı değiller. Çoğu yasaya takla attırılarak ceza bile gerektirmeyen bir suçlama sebebiyle en az dört günlük gözaltı rejiminde tutuluyorlar. Gözaltında işkence olarak kaba dayak, ters kelepçe, hakaret, ırkçı marş ve şarkılara maruz bırakılıyorlar. Eylemlerin ilk gününde duvar dibine sıralanmış direnişçilere yapılan muamele çoğumuza Filistinli tutsakların Gazze ve Refah’taki görüntülerini anımsattı. Bir gözü ile bu görüntülere ağlayanların, diğer göz ile Batman halkına zulüm etme ikirciliğine devam etmeleri toplumsal olarak tespit ediliyor.
Onurlu direnişin simgesi
İşkencenin sokakta aleni şekilde yapılması akla çarmıha germe cezasını getiriyor. Roma İmparatorluğu altında çarmıha germenin çeşitli hedefleri vardı. En belirgin üç hedef, caydırıcılık, aşağılama ve siyasi kontrol idi. Ancak İsa Mesih ve takipçileri bu üçlü hedefi alaşağı eden bir hamle yaptılar ve onu sevginin, bedelin ve gururun simgesine dönüştürdüler. Eylemin ilk gününde üzerine onlarca polisin çullanıp öldüresiye dövdüğü gencin videosunu hatırlarsınız. O işkence yumağının içerisinden yükselen eli her şeye rağmen zafer işareti yapıyordu. O iki parmak, sevginin, anlamlı bedelin ve onurlu direnişin simgesi işte.
Tesadüf değil
İşkencenin bahsi geçtiğinde söylenen iki ezber var: “Yapmaz benim askerim/polisim." İşkencenin kaydı ortaya çıktığında: “Hak etmişlerdir ondan yapmıştır benim askerim/polisim." İşkenceyi ifşa ettiğimizde gelen tepkiler bu iki kutup arasında gidip geliyor. Bu ezberlerin, biatçı ve ulusalcı eğitim sisteminden, mecburi milli güvenlik derslerinden ve sürekli pompalanan manipülatif propagandadan bağımsız olmadığını biliyoruz. Hatta çok yakın zamandaki bir işçi eyleminde kendini ülkücü olarak tanımlayan bir grup, polisin şiddeti ve biber gazına maruz kalınca "Biz terörist miyiz? Bize niye gaz sıkıyorsunuz?" diye feryat etmişti. Halbuki ana akım dışında herhangi bir medya organını, bir gün boyunca izleyen bir kişi terörist olma koşullarının Türkiye’de oldukça esnek olduğunu görebilir. Üstelik terörizm kelimesi ortaya çıktığı 1700’lü yıllarda, ‘siyasi saiklerle şiddet ve korku yayma’ eylemine atıfta bulunmak için kullanılıyordu. Haliyle 80’leri, 90’ları, son on yılı düşünen herkes siyasi saiklerle yayılan korku ikliminden kimlerin ve hangi ideolojilerin faydalandığını berrakça görebilir.
Siyasi darbe ve beraberinde sahaya sürülen siyasi saikli kolluk şiddeti, toplumu felç etme ve tövbe ettirme, sessizleştirme amacı güdüyor. Bu tabi ki bariz bir tespit. Kayyum rejimi, sivil siyasetin böylesine hedef alınması, işkencenin böylesi alenileş(tiril)mesi tesadüf değil, derin bir psikolojik savaşın kademeleridir.
Temizlikten bahseden pişkinler
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, birkaç gün önce yaptığı bir açıklamada, Belediye Meclisi'nin yeni bir Belediye Başkanı seçebilmesi için mevcut başkanın hüküm giymesi gerektiğini, kayyum rejiminin ancak bu koşulda kalkabileceğini iddia etmişti. Halbuki 2019 yılında Karayazı Belediyesi’ne kayyum atanma gerekçesi olarak Belediye Başkanı'nın cezasının onanması olduğu söylenmişti. Keza Türkiye’de 7 yılın ortalama bir tutukluluk süresi olduğu düşünüldüğünde, beş yıllık bir belediye yönetimine bir Kürt’ün seçilmesi baştan kaybettiriyor. Pişkince temiz aday, temiz kağıdından bahsedenler de bu gerçeğin farkında ancak dillendirmek işlerine gelmiyor. Şu anda pasaportuna tahdit konmuş belediye eşbaşkanlarımızın birçoğunun ne dosyası ne soruşturması var ama kimliklerinde görünmeyen bir mürekkeple ‘Kürt’ yazıyor, o da kayyum güllesi indirmek için gereken tek şey.
Hesap verecekler
Tüm bu Ali Cengiz oyunları, Kürt halkına, dolu silahla Rus ruleti oynatma dayatmasıdır. Bu oyunda Kürt’ün kazandığı her olasılıkta oyunun kuralları değişiyor. “Bu mahkemelerin işidir” “Bekleyin yargı sonuçlandırsın” safsataları bu halkın aklıyla dalga geçmektir.
Van’a yönelik gasp girişimine verilen o haklı tepki, Kürt halkının ‘Bu bozuk demokrasicilik oyununu oynamıyorum’ demesinin tezahürüydü. Batman, Esenyurt, Halfeti ve Kürdistan’ın birçok yerinde ortaya çıkan tepki bu bozuk oyunu ifşa ediyor ve egemenleri korkutuyor.
Yazının başında bahsini ettiğim amir, şiddeti kayda alıp engelleyen biz milletvekillerine ‘Sizin maaşınızı devlet ödüyor. Devlete niye ihanet ediyorsunuz?’ diye bağırıp geri geri siperlerine çekiliyordu. Hem onun hem de bizlerin maaşlarının halkın vergilerinden geldiğini idrak etmek istemiyordu. İdrak etse, o keyfini sürdüğü ufak iktidarını reddetmek ve alıştıklarının ötesine çıkması gerekirdi. Aslolan ve asıl hesap soran, adaleti önünde sonunda tecelli ettirecek olan halktır, onun tepkisi ve vicdanıdır. Buna aykırı davranan herkes kolluk veya siyasi ya da bürokrat halkın adaleti önünde hesap verecektir.
*DEM Parti Amed Milletvekili