Beytocan'ın 12 Eylül'ü...
Kültür/Sanat Haberleri —
12 Eylül Darbesi'nde tutuklanıp ağır işkenceler gören Beytocan, bir 12 Eylül günü aramızdan ayrılmıştı. Kardeşi Adar anlatıyor...
- Beytocan'ı hepimiz dokunaklı sesi ve şarkılarıyla tanıyoruz. Kürt müziğine unutulmaz eserler bıraktı. Geçtiğimiz yıl, 12 Eylül günü aramızdan ayrıldı. Ne kötü tesadüf ki 12 Eylül onun kişisel tarihi için de uğursuz bir dönemin adıydı. Çünkü daha genç yaştayken 12 Eylül 1980 darbesinde tutuklandı. Çok ağır işkencelerden geçti. 7 yıl 6 ay hapis yattı...
- Kardeşi Adar'a Beytocan'ı soruyorum. Adar, 1990'lı yıllarda Orhan Gencebay ve Selami Şahin'le tanışma döneminde Kürtçe kaset yapan insanlara yardımcı olduğunu, daha sonra kendisinin Selami Şahin'in önerisi ile Kürtçe kaset yapmaya karar verdiğini söylüyor. İkinci albümünde yer alan 'Yan Mirin Yan Diyarbekir' şarkısı yasaklanınca Beytocan için sürgün başlar.
GÜLCAN DERELİ
Beytocan'ı hepimiz dokunaklı sesi ve şarkılarıyla tanıyoruz. Kürt müziğine unutulmaz eserler bıraktı. Geçtiğimiz yıl, uzun bir tedavi sürecinin sonunda 12 Eylül günü aramızdan ayrıldı. Ne kötü tesadüf ki 12 Eylül onun kişisel tarihi için de uğursuz bir dönemin adıydı. Çünkü daha genç yaştayken 12 Eylül 1980 darbesinde tutuklandı. Çok ağır işkencelerden geçti. 7 yıl 6 ay İzmir Buca, Kütahya, Eskişehir, Urfa cezaevlerinde kaldı. Dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın çıkardığı af yasasıyla çıktı. Yaşadığı işkencelerin arka planında kimliğinin olduğunun hep bilincindedir. Beytocan'ın ölüm yıldönümü vesilesiyle kardeşi Adar ile konuştuk. Bize hem Beytocan'ı hem de vasiyetini anlattı.
Derviş ve erbane etkisi
Beytocan Amed'in Silvan ilçesinde 1 Ekim 1955 yılında dünyaya gelir. Dokuz kardeşin beşincisidir. Evlenir bir kızı, üç oğlu olur. Müzik hayatının nasıl başladığını soruyorum, kardeşi Adar yanıtlıyor: "Şıx ailesi olduğumuz için babamın dervişlerle yaptığı ayda 3-5 sefer erbane dönemleri vardı. O yüzden hepimizin kulağı melodilere alışkındı. Beytocan ortaokuldayken seminerlerde öğretmenleri tarafından sık sık çağrılıp şarkı söyletiliyordu. Lise döneminde Amed'de o dönem aile çay bahçelerinde sahne almaya başladı. Kenan Temiz ve Nurettin Dadaloğlu onların dönemindeydi."
Yan Mirin Yan Diyarbekîr
Beytocan'ın dört albümü ve sayısız hafızalara kazınmış şarkısı bulunuyor. Albüm süreçlerini, nasıl başladığını soruyorum kardeş Adar'a: "Kürtlüğünün ağır basması, orada gördüğü işkencelerin ve eziyetlerin niçin gördüğünü fark ettikten sonra iyice Kürtçeye yönelmeye başladı. İstanbul'da kaçak durumdayken müzikle haşır neşirken Orhan Gencebay ve Selami Şahin'le tanışma dönemi oluyor. O dönem bazı üretimler yapıyor. 90'lar dönemiydi. Kürtçe kaset yapmak isteyen insanlara yardımcı oluyor, bilgilerini aktarıyordu. Onların kasetlerini yaparken stüdyoda yönetmenlik yapmaya başladı. Kürtçe kaset yapanların yorumlarından memnun değildi. Bir gün Selami Şahin sen kendin yap diyor, bu öneriden sonra 1990 yılında ilk kasetini yaptı. İkinci albümünde 'Yan Mirin Yan Diyarbekîr' şarkısı vardı. Beni aradı, 'Bu şarkı yasaklandı ve bu yüzden tutuklayacaklar beni. O kadar cezaevinde yattım, askerlik de yapmamışım tutuklandıktan sonra da askere gönderirler, ne bunları kaldıracak gücüm var ne de psikolojim var. Benim dışarı çıkmamı sağlayabilir misiniz' dedi. Askerliğinden dolayı aranıyordu zaten. Bir şekilde imkanlarımızı kullanarak O'nu Avrupa'ya getirdik. Yanılmıyorsam 1991 yılının Kasım ayıydı. Bu zamandan beri İsveç'te beraber yaşıyorduk."
İbrahim Tatlıses çaldı!
Birçok Kürt sanatçının olduğu gibi Beytocan'ın da yazdığı şarkıları çalınır. Bunlardan biri de İbrahim Tatlıses'tir. Beytocan'da bir yara olarak kalan bu olayı kardeş Adar, şu sözlerle anlatıyor: "O'nun sevdiği eserlerinden biri olan İbrahim Tatlıses'in çaldığı şu anda hala dillerde destan olan Rındamın. Hakkını da vermedi, hala mahkeme sürüyor. Onlar tabi ismini de biraz değiştirdiler. Onu okumaktan hiçbir zaman vazgeçmedi, fakat hep de üzüntüsünü belirtti."
Ulusal Birliğe hasret
Beytocan'ın bir diğer yarası da ulusal birlik. Kardeşi Adar, Beytocan'ın en çok üzüldüğü konuların başında bunun geldiğini söylüyor. Adar, "Kürtler arası kavgadan çok etkileniyordu. Kardeşler niye savaşıyor, niye birbirini öldürüyor diye isyan ediyordu. Ulusal birliğe hasret vefat etti. Bir olmadan biz yok oluruz diyordu" diye anlatıyor.
22 yıl sonra Amed'de
Uğruna şarkılar yaptığı Amed de onun en büyük hasretlerinden olmuş. Amed'e yazdığı şarkılar dillere destan olur. Uzun bir sürgün dönemi sonrası nihayet Amed'e gelir ancak çocukluğunun Amed'ini bulamaz. Bu değişim Beytocan'ı üzer. Kardeşi Adar anlatıyor: "Özellikle Amed adına yaptığı eserlerini hiç dilinden düşürmüyordu. Amed'e büyük bir hasreti vardı. Amed'e gitmek için sonra bedelli askerlik yaptı ve gitti. 22 yıldan sonra Amed'e gitti. Tabi eski Amed'i bulamadı, çocuklukta yürüdüğü caddeler değişmişti. Sonra kalmaktan vazgeçti ve geri döndü. Ben kendimi orada yabancı hissettim dedi." Beytocan'ın Amed'i biraz kayıplara karışmıştır...
Hastalığa direnişi
Beytocan'ın uzun süre boğuştuğu hastalık sürecini anlatan kardeşi Adar, o zor sürecin nasıl başlayıp bittiğini şu sözlerle dile getiriyor: "Sürekli çenemin alt tarafında bir ağrı var diyordu, kontrole götürdük bir şey bulamadılar. Bir arkadaşın tavsiyesiyle acaba diş etlerinde mi problem var diye dişçiye gittik biz de. Diş doktoru farklı bir röntgen sistemiyle röntgenlerini çekti. Diş etinin altında tümöre benzer bir şey gördü. Başka yerlere sevk etti ve sonra kanser olduğu ortaya çıktı. Yüzbinde bir insanda çıkabilecek bir tümör denildi. Bir an önce müdahale edilmesi gerekiyor denildi. Müdahale etmezsek yayılacak dediler. Her türlü müdahaleyi yapacağız ancak hayatını kurtarma şansımız yok ama ömrünü uzatmaya çalışacağız dediler. Sonra tedaviler devam etti fakat durmadı tümör, altı ay sonra tekrar büyümeye başladı. Altı ayla bir yıl arasında ömür biçebiliyoruz dediler. Yine de güçlü iradesi vardı, yaşamak zorunda olduğunu söylüyordu. Yapacağım işler daha bitmedi diyordu. Daha çok şey yapmam gerekiyor halkım için diyordu. Altı ay, bir yıl ömür biçti doktorlar ama o mücadele etti birkaç ameliyat daha geçirdi, dört yıl daha yaşadı."
Bu hastalık sürecinde Beytoca'ı en çok üzen şeylerden biri de şarkı söyleyememesi oluyor. Kendisini var eden sanatını icra edememek, sesini kullanamamak Beytocan'a çok ağır gelir. Belki de en çok bu dokunur O'na. Kardeş Adar, şöyle anlatıyor: "Sesi eski ses değil, konuşması eski konuşması değildi. Düşünün bir sanatçı şarkısını söyleyemiyorsa, sesini ulaştıramıyorsa yaşamasının bir anlamı kalmıyor. Zaten kendi de öyle diyordu, ben ölüyüm de siz bir ölünün yanına gidip geliyorsunuz diyordu. O psikolojiyle ben bir sene dayanmazdım ama o mücadele etti, yıllarca dayandı. Umutsuz olduğunu da biliyordu, biz de biliyorduk. Ne kadar yaşarsa hepimiz için mutluluk verici bir şeydi. Son iki yıl eve hemşireler ve doktorlar gelip bakım yapıyordu. Son iki ay zaten hastaneye kaldırmıştık, bir daha hastaneden çıkaramadık."
Kendi has bir sitili vardı
Avrupa'da gezmediği, konser vermediği hiçbir ülkenin kalmadığını söyleyen kardeş Adar, "Sadece Amerika'ya gitmedi. O da orayı sevmiyordu o yüzden gitmek istemiyordu" diyor. Beytocan'ın en sevdiği şeyin her gün pırıl pırıl giyinmek olduğunu dile getiren kardeş Adar, şöyle devam ediyor: "Yüzünü görmeden uzaktan O'nu görenler aha Beytocan geliyor derdi. Çok titiz ve pırıl pırıl giyinen biriydi. Giyinmeyi çok seviyordu. Kendine has bir stili ve giyim tarzı vardı. Çok aktif biriydi. Zinde olmaya çabalıyordu. Hastalıktan sonra yemek yiyemediği ve sürekli sıvıyla beslendiği için ne yemeğin ismini söyleyin ne de yanımda yemek yiyin diyordu. Canım çok çekiyor diyordu yiyemiyordu çünkü. "
Vasiyeti
Anma programı için çağrıda bulunan kardeş Adar, son olarak şöyle diyor: "Vefat etmeden 6 ay önce çocuklarıyla birlikte O'nun yanındayken vasiyetini söyledi. Ailem, Kurdistan halkı eş-dost bize sitem etmesin. Kesinlikle vasiyetim burada gömülmektir. Amed'e götürülüp Amed halkını orada zor duruma düşürmek istemiyorum o yüzden burada gömülmek istiyorum. Çocuklarım burada, bütün aile büyükleri vefat etmiş. Oraya götürmeye gerek yok burada gömün beni dedi. Hatta biz vasiyetini ses kaydı olarak almıştık. Bunun da bilinmesini isterim. O'na layık bir şekilde 15 Eylül'de anma programı yapacağız. Kapımız bütün Kürtlere açıktır. Herkes buyursun gelsin. O'nun ruhunu şad etmek için uğraşıyoruz. O merak etmesin mutlaka bir gün kazanacağız, mutlaka kazanacağız. Dip not olarak düşmesini rica ediyorum. Beyto için olmazsa ben Türkçe röportaj asla vermezdim."
* * *
Hasan Şerif: Büyük bir miras bıraktı
Şüphesiz Beytocan'ı birkaç sözle ifade etmek anlatmak onu ve sanatını, kocaman yüreğini dile getirmek mümkün değil. Beytocan sanat hayatında bazı eserlerini bütün değerleriyle Kürt sanatına ve Kürt halkına insani ve toplumsal değerleri hayallerini ve umutlarını yüreğinin berrak ırmağıyla sundu. Yürekten ve içten söylerdi. Yürekten söylemek ve öylesine söylemek birbirinden farklıdır. Beytocan'ın sanatı yürekten ve gerçekçiydi. Elbette ki Beytocan kendinden önce vefat eden diğer değerli sanatçılar gibi ne yazık ki sürgünde yaşadı. Kara bir kader gibi kendi ülkesinde yaşamını devam ettiremedi. Beytocan yaşamını istediği gibi eğer özgürce ülkesinde ve toplumunun içinde sanatını icra etseydi daha büyük yaratımlara imza atardı. Elbetteki sanatı büyüktü. Bizim için büyük bir miras bıraktı.
Beytocan tarzıyla, söylediği şarkılarla birçok sanatçı içinde örnek oldu. Birçok sanatçı onun eserleri ve şarkıları sayesinde toplum içinde tanındı. Bugün bile sanal medyada toplum içinde birçok yeni sanatçı O'nun sanatıyla öne çıkıyor. O'nun sözleri ve şarkılarıyla sanat icra ediyorlar. Beytocan Kürt sanatında daima büyük bir yerde duracak çünkü Kürt sanatına mührünü vurmuştur. Beytocan dost canlısı Kürdevariydi. Yüreğinde kötülük yoktu.
Beytocan her zaman ülkesine toprağına hasretti. Ne yazık ki ikinci bir ölüm olarak bir insan eğer kendi topraklarında ve ülkesinde özgürce yaşayıp ölmezse şehiddir. O toprağın kokusunu almazsa ister sanatçı olsun ister başka bir insan olsun kim olursa olsun o artık şehiddir. Bu vesileyle Beytocan'ın değerli ailesinin, sanatçı dostlarının başı sağolsun. Beytocan daima yüreğimizde ve Kürt sanatında açılmış bir gül, parlayan bir yıldız gibidir. Umuyorum ki Kürt sanatında ve Kürt tarihinde unutulmayacaktır.
Serhat Çarnewa: Yalnız bir atlıydı
Yalnız bir atlıydı Beytocan. Tarzı kendine özgüydü, kimseye benzemiyordu. Şarkılarını özellikle halkıyla paylaşıyordu. Heybesinde sevgi ve aşk vardı; ülkesine aşıktı. Bazıları onun şarkılarını gizlice dinledi bazıları ise mutlulukla. Yeni tüm Kürtler sesini duymuş, şarkılarını dinlemişti.
Cewad Mervani: Halkının kalbinde yaşayacak
Yaşamanı yitiren bütün Kürt sanatçılarının emeğini ve halka bırakmış olduğu eserlerinden dolayı onları saygıyla anıyoruz. Halkımızın kalbinde her zaman yer alacaklardır. Beytocan da kendini halka adamış bir sanatçı olarak Kürt halkının kalbinde yerini almıştır. Onlar ölmemiştir, halkımızın beyninde, kalbinde yaşayacaklardır.