Çinlilerin yoksul kalması gerekir çünkü…
Forum Haberleri —
- Bu düşünce hattı, siyasa çevrelerindeki insanlar arasında etkili bir şekilde geleneksel bilgeliktir. Bu size saçma geliyorsa, o zaman birçok siyasetçi ve entelektüel tipin iklim değişikliğine nasıl yaklaştığı hakkında daha fazla düşünmeniz gerekir.
DEAN BAKER - Çeviren: S. Erdem Türközü
Daha bu hafta, Başkan Biden’ın iklim elçisi John Kerry Çin’deydi. Çin hükümetinden sera gazı salımını [emissions] azaltma konusunda daha hızlı hareket etmesini istiyordu. Başkan Şi, Kerry’ye Çin’in 2030 yılına kadar salımı azaltmaya başlamak olan hâlihazırdaki hedefini ilerletmeyeceğini söyledi.
Twitter’dan biliyorum ki birçok kişi Kerry’nin talebinin makul olduğunu ve Şi’nin Çin’in salım azaltım programını ilerletmeyi reddederek gezegeni tehlikeye attığını düşünüyor. Çin’in rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi ve elektrikli arabalar konusunda açık ara dünya lideri olmasına ve her üçünün de yıllık çift haneli oranlarda büyümesine rağmen, durum bu.
Temel yakınma, gezegenin karşı karşıya olduğu kriz nedeniyle Çin’in salımını hemen azaltmaya başlaması gerektiği yönünde. Twitter’daki arkadaşlarıma göre sorun Çin’in dünyanın en büyük sera gazı salıcısı olması. ABD’nin dört katı nüfusa sahip olması ve kişi başına yarıdan daha az salım yapması önemli değil. ABD ve diğer zengin ülkelerdeki yaşam standartlarını yakalamaya çalışırken ekonomisinin hızla büyümesi de önemli değil.
Çin’e yönelik bu yakınma, ABD’ye karşı kullanıldığında saçmalık olarak reddedilecek iki tür sava dayanır.
•Nüfus büyüklüğü önemli değil. Biz Çin’in kişi başına değil, genel olarak ne kadar salım yaptığıyla ilgileniyoruz.
•Düzeylerin bir önemi yok, biz sadece değişim oranlarını önemsiyoruz.
Bunları sırayla ele alırsak, sürekli duyduğum bir cümle (belki de Chatgpt’ten kaynaklı) iklimin kişi başına düşen salımı önemsemediği, sadece toplam salımı önemsediğidir. İnsanlar bunu yazarken ne düşünüyorlardı hiçbir fikrim yok.
Nüfusu 1 milyonun biraz üzerinde olan Cibuti’nin şu anda sahip olduğu salımın elli katına sahip olması sorun olmaz mıydı? Çünkü iklim sadece toplam salımı önemser, kişi başına değil? Sonuçta, hâlihazırdaki salımın elli katına sahip olsa bile, Cibuti, ABD’nin saldığının sadece küçük bir kısmını kabul ediyor olacaktır.
Bunu görece küçük nüfuslu her ülke için söyleseydik, şu anda olduğundan çok daha fazla salıma sahip olurduk. Gezegenin geleceğini gerçekten önemseyen birinin, küçük ülkelerin ABD’den kat kat daha fazla kişi başına salıma sahip olmasında bir sakınca olmadığını söyleyeceğini sanmıyorum.
Kişi başına ölçüldüğünde, ABD, gezegendeki en kötü salım salıcılar arasında yer alır. Korkunç bir iklim felaketini önleme şansımız var çünkü hemen hemen diğer tüm ülkeler kişi başına çok daha az salım yapıyor.
İkinci sav, geçmişteki salımın bir ülkeye gelecekteki salım için bir şekilde hak kazandırıp kazandırmadığı sorusunu gündeme getirir. Bu cümleyi yazmak bile deliliğe yakın görünür ama aslında Twitter arkadaşlarımın çoğu buna inanıyormuş gibi görünür.
Düzeyleri değil de sadece değişimleri önemsiyorsak, geçmişteki yüksek salım düzeylerinin gelecekteki yüksek salım düzeylerine sahip olmamıza izin verdiğini söylemiş oluruz. Genel olarak daha yüksek GSYH’nin daha yüksek salım düzeyleriyle ilişkili olduğunu düşündüğümüzde bu cümle daha da saçma hale gelir. Başka bir deyişle, en azından tarihsel olarak, ülkeler zenginleştikçe daha fazla sera gazı salmıştır.
Artık yoksul olmayan ama hâlâ hızla büyüyen gelişmekte olan bir ülke olan Çin bağlamında, gelecekteki salım artışını sınırlamak, ülkenin ABD yaşam standartlarına ulaşma hakkına sahip olmadığını söylemek anlamına gelecektir. Daha yoksul ülkelere uygulanan bu tür bir kısıtlama daha da zahmetli olacaktır. Bu, Sahraaltı Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya’daki yoksul ülkelerin, önceki yıllarda yüksek salıma sahip olmadıkları için nüfuslarının yaşam standartlarını geliştirme fırsatından mahrum bırakılmaları anlamına gelecektir.
Gezegenin şu anda bir iklim kriziyle karşı karşıya olmasının tek nedeninin ABD ve diğer zengin ülkelerin onlarca yıldır atmosfere büyük miktarlarda sera gazı püskürtmesi olduğunu düşündüğümüzde öykü daha da kötüleşir. Hepimiz hâlâ 19. ya da 18. yüzyıl yaşam standartlarına sahip olsaydık, küresel ısınma yakın bir kriz oluşturmazdı.
Çin’i eleştirenlerimiz, Çin’in ve dolaylı olarak diğer gelişmekte olan ülkelerin, gezegeni çok kötü bir şekilde mahvettiğimiz için halklarının yaşam standartlarını iyileştirme fırsatından mahrum bırakılması gerektiğini söylemektedir. Bu, buradaki entelektüel çevrelerde mantıklı olabilir ama Çin’deki ya da bu çevrelerin dışındaki insanları etkilemesi muhtemel bir sav değildir.
Neyse ki gezegenimiz için Çin, temiz enerji ve elektrikli otomobilleri teşvik etme konusunda hızla ilerliyor. Salımın 2025 yılında zirve yapacağı ve sonrasında aşağıya doğru ineceği şimdilerde tahmin ediliyor. Bu, salımı denetim altına almak için üstlendiği saldırgan siyasaların bir sonucudur; bu siyasalar bizim burada uyguladığımızdan çok daha saldırgandır.
Görünüşe göre Çin hükümeti gezegenin geleceği konusunda ABD’deki eleştirmenlerinden çok daha fazla endişe duyuyor. Söylediklerimizi uygulayıp lafta bırakmamak fırsatı istiyorsak, ABD geliştirdiği tüm teknolojiyi tamamen açık kaynaklı hale getirme siyasasını benimseyebilir, böylece dünyadaki herkes patent tekelleri ya da diğer korumalarla ilgili endişeler olmadan bundan faydalanabilir.
Bu, yayılma sürecini hızlandırmaya yardımcı olacak ve böylece temiz teknolojiler dünya çapında daha hızlı bir şekilde benimsenebilecektir. Ama bunu yapmak aslında buradaki entelektüel tiplerin cebinden para çıkması anlamına gelebilir. Bu nedenle, buradaki saygın yayınlarda açık kaynaklı temiz teknolojilere ilişkin herhangi bir tartışma görmeyi beklemeyin. Buradaki görece varlıklı insanların parasını almak değil, gelişmekte olan dünyadaki yoksul insanlara zarar vermek adil bir tartışma konusu olabilir.