Dağların ve dağlıların yoldaşı Seyit Evran'a

Forum Haberleri —

Seyit Evran

Seyit Evran

  • Geldiğin puslu mekanı geride bırakıp giderken, bin yıllık bir orman gibiydin. Dağların dili olsa da bir konuşsa, neler söylerdi neler..! Sonbahardan bir gündü, gözlerine değiyordu o dağın gölgesi..

ROZA AMED

Eylül. ..

Hazan ve hüzün mevsimi..

Sonbahar ya da bir diğer adıyla güz…

Hani çocukluğumuzda yitirdiklerimizi ortaklaştırarak koşacaktık onlara.

Ve ellerimizle dokunacaktık yitirilmek istenen o masumiyete…

Hani an’lar vardı…

Hani an’ların içinde boğulan yarım kalmışlıklarımıza sarılacaktık mevsimin sonbaharında ...

Hem de yapraklar yeni yeni sararmaya karar kılmışken ...

Bu ay ile birlikte hazan ve hüzün mevsimi başlar demiştin. Şimdi mevsimlerden sonbahar. Güz yaprakları birer birer dökülürken dallarından, karanlıklar içinde yalnızdır Eylül..

Bahar aylarında özgürce kurduğun düşler, badem ağaçlarına merhaba demek için sabırsızlanıyor ölüm ve yaşam arasında. Hırslı, aceleci, azimli ve hiç bitmeyen bir enerji ile yılların ağırlığı altında, mekan ve zaman gözetmeden, o masaldan başka bir masala yeni hikayeler yazmak için koyuldun yola…

Elinde bir fotoğraf makinesiyle dağlardan lalelerin, kuşların ve çobanların yanından geçiyor. Turnaların getirdiği haberleri, gözünün gördüğünü fotoğraflıyor özgürce; renk renk çiçekleri, dağların sessizliğini, kaplumbağaların yolculuğunu, yılanların zehrini, bitkilerin birbirine anlattıklarını… Ve zamansız kuruyan ağaçların dallarından, çobanların yanından geçiyor.

Kuytulu geçitlere uzanıyor boylu boyunca yollar ve kervanları izliyor, doğanın gücüne ve ait olma duygusunu yineliyor. Aşağıdaki geçitten sesleniyor yoldaşlarına; ormanın çiçek açtığı zamanda geri geleceklerini bilerek. Beklentisini yakılıp çırılçıplak kalmış bir dağın günü geldiğinde çiçeklenebileceğine dayandırıyor, tabiatın doğurganlığına güvenerek.

Yoldaşlığın en derininden baktığında seninle omuzlarımıza dökülen badem ağaçlarının altında tek bir gövde gibiyken, tabiatın mucizesini ve toprağın doğurganlığını gösterirken birbirimize. Biliyorsun, hatıralar sır oluyor kelimelere. Toprağın emekle yoğurdumuz her noktasına bir filiz ektin, nehirlerin gölgesinde. Tutuşan ormanların acılarını ve düşlerimizi gözlerimizdeki çukura ektik. Her gidişin bir yolu vardı, biz gidip dönmeyenlerdendik…

Çünkü gidip dönmeyenlerin hüznü göç mevsimi olan sonbaharda daha çok esmeye başlar. Her sonbahar geldiğinde ruhunun dallarından hüzün yaprakları dökülür kalbine … Sayısız mezar taşlarını gömer, yarına gidenleri özlerdin.

Yol yeni düşler kurmak içindir, yolda yitirdiklerinin ağırlığıyla geleceğe umut taşımaksa eğer. Geldiğin puslu mekanı geride bırakıp giderken, bin yıllık bir orman gibiydin. Dağların dili olsa da bir konuşsa, neler söylerdi neler..! Sonbahardan bir gündü, gözlerine değiyordu o dağın gölgesi..

Kırmızıydı her yer, yüzünün aynasında gezindi uçaklar, yağmur yağdı, kar yağdı ve kaybolmadı gezdiğin ormandaki ayak izlerin. Küllerin arasında kaldı geçmişimiz, şimdi nereye sığınsak her adım başı bir sürgün yeri. İşgal edilmiş topraklardan yürüyerek geçiyoruz seninle.. Kaçtığımız bütün savaşların yaralarını taşıyoruz. Ve şimdi göç yollarındayız, kimliksiz yola çıkıyoruz ..

Aidiyet tarihimiz yeniden düzenleniyor, gözlerinde. Umut dağlarımıza adını son kez yazıyorsun..!

İnce parmaklarınla, çocukluğuna emanet ediyorsun kırlangıçları. Ve biz göç ediyoruz… Özgürlüğü mülteci düşlerimizle sınırlarda ararken sen daha 20'sinde binlerce düş oluyorsun. Dicle’nin bağrında saklanırken, zamanın öldüğü bir tarihe veriyorsun ismini..

Ve sen şimdi Hani'de zamansız bir eylem,

Zagroslarda bir fırtına,

Şengal'de kaybolmuş bir kelebek,

Rojava'da resim çeken bir bulutsun ...

Bir orsinya çiçeği gibi uçurumun kenarında kış uykusuna yatarken… Sen en çok yüreği dağlara yoldaş olanları sevdin Ko Spî’de (Çiyayê Spî)..

Binlerce slogan yükseliyor tarihin en yükseğinden…

Dinmeyen bir fırtınasın.

Şeytan vadisinde badem çiçekleriyle konumlanmış bin yıllık bir ormansın…

Çocukluğunun geçtiği yerlerden geçiyorum, sana karşı bir kez daha mağlup oluyorum, yaralarımı özgürlüğün verdiği merhemle sarıyorum yola devam etmek için.

Çünkü o Masal bitmedi, devam ediyor ve devam edecek ...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.