Demokratik toplum Rojava'dır
Dosya Haberleri —

Tülay Hatimoğulları
Son İmralı heyetinde yer alan DEM Parti Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları, Kürt Halk Önderi'nin çağrısının Türkiye'deki kapsamına işaret ederek, demokratik toplumla kastedilenin ne olduğunu Rojava örneğiyle izah etti:
- Mahalle meclislerinden tutalım Özerk Yönetim'e kadar bütün kademelerde kadınlar ve erkekler eşit. Bölgenin son 200 yılında kanayan yara olan halkların, inançların ve mezheplerin çatıştırılmasına, olağanüstü bir çözüm reçetesi sunuyor.
- Hangi halktan ve hangi inançtan olursan ol, o mahallede, o kentte yaşıyorsan sen oranın asli unsurusun ve bütün yönetim kademelerine katılma, temsil edilme hakkına sahipsin. Kuzey ve Doğu Suriye aynı zamanda sekülerdir.
- Kimse kimsenin inancına karışmıyor, kimse kimsenin inancının üstünde tahakküm kurmuyor, herkes dilediği gibi, inandığı gibi inancını yaşıyor. İşte tam da demokratik toplum dediğimiz şey budur.
GÜLCAN DERELİ / İSTANBUL
Kürt toplumu, O'nu şahsen tanıyanlara, görenlere biraz farklı bakar ve kıymetlendirir. O'nu gören gözlere daha dikkatli bakar. Çünkü o göz, onun yıllardır görmediğini görmüş, kendisine bir roman, bir şiir, bir türkü yazmış birini görmüştür. Onun için görmek önemlidir. Şimdi yeni roman, şiir ve türkünün ilk satırlarını yazarken O'nu bir fotoğraf karesinde görmek, derin bir değişim dönüşüm dalgasının ilk karesi gibi geliyor. 27 yıllık esaretten sızan fotoğraf, eminim herkeste tarif etmekte zorlandığı duygular uyandırıyor. Bir fotoğraf karesinin tarihi değiştirdiği an...
İşte o an o karede olan birine mikrofon uzatıyorum. Ben de gayrı ihtiyari O'nu görmüş gözlere biraz daha dikkatli bakıyorum. O gözlerin merceğinden tarihi ana bakacağız. DEM Parti Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la yaptıkları görüşmeyi ve tarihi çağrının anlamını konuştuk. Gördüğünde ne hissettiğini, diyaloglarını, beklentilerini, zekanın parıltısını konuştuk...
İlk olarak kişisel gözlemlerinizi merak ediyorum. Sayın Abdullah Öcalan'la ilk defa karşılaştınız. Nasıl görünüyordu, ne hissettiniz? İlk karşılaşmada sizde kalan izlenimler neler?
Ben kendisiyle ilk kez karşılaşıyorum. Tabii kendisinin fikirlerini, düşüncelerini okuyarak öğrenmiş biriyim; yazdığı kitapları, savunması vs. Kendisiyle karşılaşmak bambaşka heyecan verici bir şey oldu benim açımdan. Ben çok heyecanlanan biri değilim ama gerçekten çok heyecanlandığımı söyleyebilirim. Kendisini bu kadar yakından tanımak da benim açımdan çok büyük bir şans oldu. Şanslı hissettim kendimi. Ayrıca da kendisiyle görüştüğümüz zaman bizi çok sıcak karşıladı. O da çok mutluydu. Bunu hissettirdi hepimize.
Nasıl görünüyordu?
Çok iyi; gayet sağlıklı görünüyordu. 27 senedir hapishanede ve yalıtık bir ortamda olmasına rağmen bu kadar öz disipline sahip olmak, ruhsal olarak kendini korumak hakikaten çok önemli. Hayatın zorluklarına karşı bir dirençle yaşamayı başarmak, kendini örgütlemenin yanında sınır ötesine varacak kadar stratejik akılla düşünmek, bu çok mühim. Çok üretken, öngörüsü oldukça yüksek bir insan. Bunları tabii ki biz gıyabında bilirdik ama şimdi gözümüzle görmüş ve tanık olmuş olduk. Çıktığım an arkadaşlara yaptığım ilk yorum; üstün zekalı bir insan gerçekten, çok zeki biri. Çok belli konuşma sistematiğinden. Zaten bunu biliyordum fakat görünce insan daha iyi anlıyor. Bizi dinledi, görüşlerimizi sordu. O ortamda oldukça demokratik bulduğumu söylemeliyim. Bize karşı yaklaşımı, herkesi söz kullanmaya teşvik edişi. Buyurun sözünüzü kullanın, demesi... Bunlar hakikaten önemli ayrıntılar. Bende bunlar oldukça pozitif iz bırakan şeylerdi.
Sizinle birebir diyaloğu oldu mu, nasıl bir diyaloğunuz oldu?
Tabii, bizim epey bir sohbetimiz oldu. Hem bir görüşme boyutuyla oldu hem de ayaküstü sohbetlerimiz oldu. Benimle en çok kadın sorununu konuştu, birebir sohbetimizde reel sosyalizmin çöküşünü ve sebeplerini konuştu. Kadınların yaşadıkları sorunların Kürt halkının yaşadığı sorunlardan daha derin olduğunu söyledi ve bu konuda kadın hareketinin önemi, örgütlenmesi, tarihsel arka planı ile ilgili çok detaylı bir sohbetimiz oldu. Marksizmle ilgili bazı değerlendirmeleri oldu. Hem kadın boyutuyla hem başka boyutlarla onları değerlendirdik kendisiyle karşılıklı. Onun dışında reel sosyalizmin çöküşünü hazırlayan yaklaşımı, sosyalizmin devlet anlayışıyla ilgili yaşadığı çelişkileri ve reel sosyalizmin yıkılışını doğuran nedenleri konuştuk. Ayrıca devletin içindeki klikler ve bunların genel yaklaşımlarını ve Suriye meselesini konuştuk. Suriye'de oluşmuş olan bu parçalı halin nasıl çözülebileceğine dair kendisi bir değerlendirme yaptı. Mesela Dürzilerle ilgili gelişmeyi bilmiyordu, bizden öğrenmiş oldu. Suriye ile ilgili verdiği mesaj da bence çok önemli ve anlamlı bir mesaj. Suriye demokratikleşmeli, demokratik bir Suriye Cumhuriyeti inşa edilmeli, dedi.
Alevilerle ilgili sohbetimiz oldu kendisiyle. Türkiye ve Avrupa’da gerçekleştirdiğimiz Alevi buluşmalarından bahsettik kendisine. Bu buluşmalardan edindiğimiz Alevi toplumunun yaklaşımını paylaştık. Kendisi "Demokratik Toplum Çağrısı Türkiye'de yaşayan bütün farklı halkları ve inançları kapsayacak bir çağrıdır. Bunun içinde sadece Kürtler yok, bunun içinde Aleviler, Hristiyanlar, Rumlar, Ermeniler ve burada sayamadığım bütün farklılıklar var. Bunları siz de paylaşın toplumla, benim görüşüm olarak paylaşın" dedi. Benim için tarihi bir görüşmeydi. Ben çok mutlu oldum bu görüşmeyle. Dediğim gibi hem heyecan vericiydi hem de büyük bir sorumluluk bir yandan. Ben de bu çağrının nihai başarıya ulaşması için bir birey olarak elimden gelen her türlü çaba içinde olacağım.
Biraz tarihi mesaja ve vurgulanan demokratik değişim ve dönüşüme gelirsek. Demokratik toplum çağrısı ile nasıl bir değişim dönüşüm hedefleniyor?
Sayın Abdullah Öcalan'ın yaptığı açıklama tarihi bir açıklama. Bu açıklamanın kapsamı, Türkiye ve bütün Ortadoğu'ya barışı getirecek mahiyette bir çağrı. Ve en önemlisi barış çağrısını yaparken demokratik toplumun altını çizmesi ve bunu bütünsel bir biçimde yapmış olması. Buradaki kasıt, tabii ki toplumun demokratikleşmesi, toplumun değişmesi ve dönüşmesi. Bugün Türkiye toplumuna, Ortadoğu toplumlarına baktığımız zaman karşımızda antidemokratik uygulamalarla iyice yoğrulmuş bir rejimler ve yönetimler manzumesi var. İşte zaten dünya ölçeğinde küresel sistem kendini yeniden şekillendirirken aynı zamanda bölgedeki siyasi aktörler ve rejimlerle birlikte bölgeyi de yeniden dizayn ediyor. Bu dizayn süreci aynı zamanda savaşın ve çatışmaların derinleşmesini de sağlamaktadır. Bugün Suriye'de yaşananlar, Irak'taki çalkantılar, İran'ı bekleyen gergin süreçler, Türkiye için ve diğer bölge ülkeleri için bunların hepsini böyle okumak mümkün.
Burada Sayın Öcalan şunu çok net ifade ediyor, küresel sistem kendini yeniden şekillendirirken bir de halklar ve toplum gerçekliği var. Halkların ve toplumların talepleri var. Bu talepler nedir; farklı halkların ve inançların bir arada eşit haklar temelinde yaşayabilecekleri bir demokratik sistemin oluşması. Yani demokratik dönüşüm, diyor. Bunu Türkiye, Suriye, Irak, İran için, yani tüm bölge ülkeleri için söylüyor.
Peki ya bunu Türkiye'den doğru okuyacak olursak?
100 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca tekçi, ırkçı, erkek egemen zihniyeti toplumun bütün hücrelerinde görüyoruz. Sayın Öcalan, "Biz barışı konuşurken, Kürt sorunuyla ilgili bir barışçıl sürecin işlemesinin tam anlamıyla karşılık bulabilmesinin en temel yolu demokratik siyasetin önünün açılması" diyor. Bu dönüşüm çağrısında, "Şüphesiz ki pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" diye ekliyor. Çok önemli bir vurgu. Burada aslında net olarak şunu söylüyor: Kürt sorununun çatışma ve şiddetten arındırılmasının hukuki adımlar ve demokratik siyasetin tanınmasını gerektirdiğini, demokratik siyaset ile bu çözümün mümkün olduğunu söylüyor.
Çağrıda örgütlenmeden de bahsediliyor. Bunu biraz açar mısınız?
Bugün Türkiye'de yaşayan bütün farklı halkların ve inançların kendi öz örgütlenmelerini demokratik zeminde sağlamaları çok önemli. Yine bu çağrıdan referansla söylemek isterim; kimliklere saygı, kendini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendisine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyeti ile mümkündür. Bunu aslında çok açık ve net bir şekilde çağrısında ifade etmiştir. Kürt halkı zaten bugüne kadar kendi öz örgütlenmesini başarıyla gerçekleştiren bir halk. Bunu dört parçada başardı. Türkiye'de, Irak'ta, İran'da ve Suriye'de. Bugün Suriye Rojava'da oluşmuş olan son derece demokratik bir öz yönetimdir. Bütün Ortadoğu'ya örnek olacak bir modeldir. Son iki yüz yıllık Ortadoğu tarihine dönüp baktığımızda halklar, inançlar ve mezhepler çatıştırılmıştır. Emperyalist güçler bu çatışmalarla aslında kendi hegemonik alanlarını genişletmiştir.
Kuzey ve Doğu Suriye'de başarılmış olan öz yönetim demokratik bir yönetim; kadın, erkek eşitliği var, mahalle meclislerinden tutalım bütün Kuzey ve Doğu Suriye yönetimine kadar, bütün kademelerde kadınlar ve erkekler eşit. En önemlisi; bölgenin son 200 yılına dönüp baktığımızda kanayan yara olan halkların, inançların ve mezheplerin çatıştırılmasına olağanüstü bir çözüm reçetesi sunuyor. Hangi halktan ve hangi inançtan olursan ol, o mahallede, o kentte yaşıyorsan sen oranın asli unsurusun ve bütün yönetim kademelerine katılma ve temsil edilme hakkına sahipsin, herkes eşit. Kuzey ve Doğu Suriye aynı zamanda sekülerdir. Kimse kimsenin inancına karışmıyor, kimse kimsenin inancının üstünde tahakküm kurmuyor, herkes dilediği gibi, inandığı gibi inancını yaşıyor. İşte tam da demokratik toplum dediğimiz şey budur işte.
Sayın Öcalan bu değişim-dönüşümü nasıl tarif ediyor?
Türkiye farklı halkların ve inançların yaşadığı bir coğrafya. Türkiye'de toplumun demokratikleşmesi demek bütün farklı halkların ve inançların demokratikleşmesi demek. Bunun yanı sıra işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, doğa ve insan hakları savunucularının kendi öz örgütlenmesini sağlayarak toplumda devasa bir değişimi ve dönüşümü sağlayarak, bir demokratik toplumun inşasından bahsetmektedir. Mesela Sayın Öcalan, "Demokratik bir toplumu biz inşa etmiş olsaydık Narin Güran cinayeti yaşanmazdı. Bunları engelleyecek olan toplumun kendi öz örgütlenmesidir ve kendisidir. Demokratik toplumda bunları engellemek mümkün" diyor. Dolayısıyla zaten bunlar gerçekleşirse, bu demokratik toplumun önü açılırsa, bu konuda gerekli somut adımlar atılması halinde gerçekten Türkiye demokrasiyle buluşur. Demokratik Cumhuriyetin inşası da buradan geçiyor.
Burada Meclis nasıl bir rol üstlenmeli?
Sayın Abdullah Öcalan da çağrısında belirttiği gibi, bu çağrının karşılık bulması için yasal güvence altına alınması gerekir. Burada görev Meclis'e düşmektedir. Dolayısıyla Sayın Öcalan aslında bu çağrısında bir yandan PKK'ye seslenirken öte yandan devlete, toplumun tamamına ve Meclis'e sesleniyor. Meclis'in en geniş mutabakatla bu meseleleri gündemine alıp bu konularda çözüm üreten bir merci olmasına değer veriyor. Bundan dolayı Meclis'e çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.
İktidara ve muhalefete nasıl görevler düşüyor?
Muhalefetin bu süreçte inisiyatif alması çok önemli. Kürt sorunu ya da Türkiye'nin demokratikleşmesi meselesi ve bu çağrının muhatabı, aynı zamanda toplumun tamamıdır, bu başta muhalefeti de kapsar. Muhalefetin bu konuda bir programının olması önemli. Bir de hakikaten bu sorunlar en geniş toplumsal mutabakatla çözülecek olan sorunlar. Dolayısıyla her ne kadar bu görüşmeleri Sayın Öcalan, devlet yetkilileriyle yürütse de en nihayetinde burada siyasetin rol üstlenmesi çok önemli. Burada muhalefete de iktidara da çok büyük sorumluluklar düşüyor. Somut adım atılması, nasıl bir yol çizileceği, bütün bunların açığa çıkarılması bakımından muhalefete, iktidara ve hepimize çok büyük görevler düşüyor.
Çağrının karşılık bulması için somut olarak neler yapılmalı?
Öncelikle Sayın Abdullah Öcalan'ın çalışma koşullarının düzenlenmesi. Bununla ilgili kendisinin çağrısına örgütü PKK'nin verdiği yanıt olumlu bir yanıttır. Kendileri de ifade etti; süreç içinde kendi kongrelerini toplayabilmelerinin koşullarının oluşması, bunun için de bir çatışmasızlık döneminin karşılıklı başlaması. Dolayısıyla Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlarının acilen durdurması çok önemlidir. Bir diğeri Sayın Öcalan'ın özgür çalışma koşulları ve yaşam koşullarının oluşturulması, kongrenin toplanabilmesini sağlayabilecek koşullarının oluşturulması. Bu sebeple de hangi kesimle görüşmek istiyorsa o görüşme olanaklarının sağlanması. Meclis acilen inisiyatif almalı bu konularda. Yine diğer önemli adım, sürecin yasal güvenceye alınması.
Sayın Öcalan en çok kadın konusuna değiniyor. Peki kadınlar bu çağrıya nasıl yaklaşmalı, ne yapmalı?
Barış sürecinin en önemli özneleri kadınlardır. Demokratik toplum inşasının da en önemli özneleri kadınlardır. Bu toplumda en fazla çelişkiyi yaşayan; hem tarihsel boyutuyla hem de aktüel boyutuyla en derin ezme ve sömürülme biçimini yaşayan yine kadınlardır. Kadınların bu çağrıya karşı oldukça olumlu yanıtlar üreteceğine inanıyorum. Hem Türkiye kadın hareketinin hem de Kürt kadın hareketinin bu konuda çok olumlu adımlar atacağına inanıyorum. Sayın Öcalan da şimdi söyleyeceğim şeye canı gönülden inanıyor, bizler de öyle. Savaşı çıkaran akıllar; erkek egemen akıldır, erkek egemen sistemdir. Devletler erkek egemen sistemin yürütücüleridir, savaşlara ve çatışmalara karar veren yine aynı erkek aklıdır. Erkek aklına karşı kadınların aklının yönettiği bir ülke, dünya kesinlikle barışla taçlanır. Kürt kadın hareketi ve Türkiye kadın hareketinin yürüttüğü ortak çalışmalar var. Bunlarla ilgili eminim yakın zamanda daha somut çalışmalar kamuoyunca duyurulacaktır.
DEM Parti konuyla ilgili ne yapacak? Bir yol haritanız var mı?
Tabii, parti olarak çalışmalarımızı yürüttük. Türkiye'deki bütün siyasi partilerle, Meclis'te temsili olan ve olmayan bütün siyasi partiler, sosyalist parti ve yapılar, Kurdî ittifakların yanı sıra kadın hareketi, gençlik, ekoloji hareketiyle buluşmalar, görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerin teması, zaten gelecek çağrıya bir hazırlık mahiyetiydi. Herkesle barışı konuştuk. Çağrı yapıldıktan hemen sonra 42 merkezde geniş halk toplantıları gerçekleştirdik. Şimdi bu çağrıdan hemen sonra yine aynı şekilde Pazartesi'den (dün) itibaren Meclis'teki bütün siyasi partilere ziyaretler gerçekleştireceğiz. Bununla beraber yine hem siyasal hem toplumsal dinamikler; emek meslek örgütleri, Aleviler, mütedeyyinler vs. bütün bu kesimlerle yeniden bu çağrıyı konuşmak üzere buluşmalar gerçekleştireceğiz. 15 Mart'ta bitecek şekilde Türkiye'nin dört bir yanında 100 toplantı ve halk buluşması gerçekleştireceğiz. Ardından Newroz buluşmalarımızda, Newroz ateşini Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile harlayacağız.