En büyük hayali özgür Kürdistan’dı
Dosya Haberleri —

Hecî Ehmedî
- Abdurrahman Hecî Ehmedî’nin hayalini anlatan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, "Hecî Ehmedî’nin en büyük hayali özgür Kürdistan’dı. Kürdistan’ın her parçasındaki Kürt halkıyla birlikte, ulusal birlik temelinde gerçekleştirmek istiyordu. Bu uğurda büyük bir çaba gösterdi. O'nun için Kürdistan’ın dört parçası arasında bir fark yoktu" diye vurguluyor.
ERKAN GÜLBAHÇE
Ömrünü mücadeleye adayan Abdurrahman Hecî Ehmedî’nin yaşamı ve mücadelesini anlattığımız iki günlük dosyamızın bu bölümünde KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar ve Rojhilatlı gazeteci Agirî Şaho’ya kulak veriyoruz. Hecî Ehmedî’yle 1995 yılında tanışan ve O'nunla Sürgünde Kürdistan Parlamentosu ile Kürdistan Ulusal Kongresi’nde ortak çalışmalar yürüten siyasetçi Zübeyir Aydar, Ehmedî’nin 1990’ların ortasında Kürt sorununa çözüm getirebilecek çizginin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çizgisi olduğuna açık bir şekilde inandığı dikkat çekerek, ''Bu çizgiyle yürümeye başladı ve hayatının sonuna kadar da bu çizgiden ayrılmadı'' dedi. Aydar, Ehmedî’nin PJAK’ın kurucu başkanı olması yönünde genel bir uzlaşı oluştuğunda onu bu görevi üstlenmeye kendisinin ikna ettiğini belirterek, ''Hristiyanlıkta nasıl her şeyini inancına adayan bazı kişilere sonradan 'aziz' deniliyorsa, bana göre Kürdistan davasında birileri aziz ilan edilecekse, onlardan biri mutlaka Hecî Ehmedî olmalıdır'' sözleriyle O'nun seçkin yurtseverliğine vurgu yaptı.
Hecî Ehmedî ile ne zaman tanıştınız? Ulusal birlik ve Kürt halkının özgürlüğü konusundaki mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konulara yaklaşımı nasıldı?
Hecî Ehmedî ile 30 yıllık bir dostluğumuz vardı. 1995’te, ulusal birlik çalışmaları çerçevesinde tanıştık. Sürgünde Kürdistan Parlamentosu’nun oluşumu sürecinde, ben yürütme konseyi başkanıydım. Kürdistan Ulusal Kongresi’ni (KNK) hazırlamak üzere bir komite çağrısı yaptık. Bu çağrıya hem partiler hem de bireyler davet edildi. Hecî Ehmedî de bu kapsamda toplantılara katıldı. Daha sonra parlamento yenilendikçe o da sürece dahil oldu ve bizimle çalışmaya başladı. Tanıştıktan sonra kesintisiz ve istikrarlı bir şekilde, hiçbir tereddüt göstermeden, son gününe kadar mücadeleye devam etti. 1990’ların ortasında Kürt sorununa çözüm getirebilecek çizginin Önder Apo’nun çizgisi olduğuna açık bir şekilde inanmıştı. O sırada Kürt siyasetinin diğer kesimlerinde birçok tartışma yürütülüyordu. Ancak O, net bir tercihte bulunarak bu çizgiyle yürümeye başladı ve hayatının sonuna kadar da bu çizgiden ayrılmadı.
Komite toplantıları 1998’e kadar sürdü, ardından Mayıs 1999’da KNK kuruldu. Hecî Ehmedî hem KNK’nin kurucu üyesiydi hem de sonuna kadar aktif bir şekilde içinde yer aldı. Bir dönem yürütme konseyinde de görev aldı. Gücü yettiğince her çalışmaya gönüllü, samimi ve inançlı bir şekilde katıldı. Hiçbir zaman karşılık beklemeden, inandığı dava için çalıştı. 2003’te KONGRA-GEL’in kuruluş sürecinde de yer aldı. Ardından 4 Nisan 2004’te PJAK kuruldu. Bu sürecin hazırlık toplantılarına katıldım, kimlerin görev alacağı üzerine tartışmalar yürüttük. Hecî Ehmedî’in PJAK’ın kurucu başkanı olması yönünde genel bir uzlaşı oluştu. O'nu bu görevi üstlenmeye ben ikna ettim diyebilirim. Hatta bana, “Böyle bir sorumluluk alacaksam, senin desteğine ihtiyacım var” dedi. “Bir süreliğine götüreyim, sonra başka arkadaşlar devralır” şeklinde yaklaştı. Ama o görevini ciddiyetle ve kararlılıkla yerine getirdi.
2004’te PJAK kurulduktan sonra birlikte birçok çalışma yürüttük. O yıl bir İskandinavya turu yaptık, birçok ülkeyi dolaştık, toplantılara katıldık. O dönemde de hep yan yanaydık, birlikte çalıştık. Hecî Ehmedî, sadece fikirsel olarak değil, pratikte de omuz omuza yürüdüğümüz bir yoldaştı.
Kendisiyle uzun yıllar birlikte çalıştınız. Heci Ehmedî’nin iş disiplini, örgütçü yönü ve liderlik tarzı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Hecî samimi, diyalogdan yana biriydi. Kolektif çalışmayı önemserdi, tek başına karar almaktan çok birlikte düşünmeyi tercih ederdi. İran KDP geleneğinden geliyordu. Uzun yıllar Dr. Qasimlo ile birlikte Prag ve Bratislava’da kalmış, onunla birlikte partiye katılmıştı. İran devrimi döneminde Doğu Kürdistan’a giderek cephe sorumluluğu üstlenmiş, İran KDP’nin yönetiminde yer almıştı. Daha sonra tekrar Avrupa’ya dönerek diplomasi alanında görev yaptı. Tüm bu birikimi beraberinde getirmişti. Rojhilat’daki mücadelenin tarihi ve gelişimi konusunda öğrendiğim pek çok şeyi ona borçluyum. O'nunla bu konularda uzun sohbetlerimiz oldu. Kişiler, dönemler, yaşananlar üzerine birlikte çokça konuştuk. Nerede hata yapıldı, ne iyi gitti, eleştiriler neydi, hep sorgulayıcı, paylaşımcı bir yaklaşımı vardı.
PJAK başkanıyken de arkadaşlarıyla ilişkileri hep yapıcıydı. Elbette zaman zaman görüş ayrılıkları, tartışmalar oluyordu ama genel olarak ilişkilerinde hep paylaşımcı, dengeli bir tutum sergiliyordu. Disiplinliydi, görevine bağlıydı. Sürekli dinamik kalmaya çalışıyordu.
Yaşına rağmen ülkeye gidip gelmekten hiç çekinmedi, bazen aylarca bölgede kalıyordu. Özellikle ülkedeki arkadaşlarla vakit geçirmek O'nun için hem bir görev hem de bir mutluluk kaynağıydı. Tecrübesiyle, katıldığı toplantılarda önemli katkılar sunuyordu.
Mütevazılığı çok belirgindi. Arkadaşlık ilişkilerinde sıcak, içten bir bağ kuruyordu. Muhtemelen en çok yakınlık kurduğu kişilerden biri bendim. Aramızda güçlü bir hukuk vardı. Birlikte pek çok yolculuğumuz, anımız oldu; bu dostluk benim için çok kıymetliydi.
Geleceğe dair nasıl hayalleri ve planları vardı? Kürt halkının özgürlüğü için nasıl bir perspektif sunuyordu?
Hecî Ehmedî’nin en büyük hayali özgür Kürdistan’dı. Kürdistan’ın her parçasındaki Kürt halkıyla birlikte, ulusal birlik temelinde gerçekleştirmek istiyordu. Bu uğurda büyük bir çaba gösterdi. Elbette doğup büyüdüğü yere ayrı bir bağlılığı vardı ama O'nun için Kürdistan’ın dört parçası arasında bir fark yoktu. Ülkesine olan özlemi çok büyüktü. Vefat ettiğinde de vasiyeti açıktı: “Beni burada bırakmayın, topraklarıma götürün.” Şehit arkadaşlarının yanına defnedilmek istemişti, çünkü birlikte mücadele ettiği “arkadaş, dava arkadaşı” O'nun için her şeyin üstündeydi. Hecî Ehmedî, Önder Apo’yla birebir tanışmak istemişti ama buna fırsat olmadı. Yüz yüze bir araya gelemediler. Bu O'nun içinde bir ukdeydi. Kürdistan’ın özgürlük mücadelesi çok zorlu bir yol. Bu yolda yürüyenlerin son ana kadar, son nefeslerine dek mücadelede kalmaları çok kıymetli. Çünkü bazıları yolda yorulur, vazgeçer, bazıları etkilenir, savrulur. Ama Hecî Ehmedî gibi insanlar bu davaya ömürlerini adar. Hiçbir zaman geri adım atmadı. Hristiyanlıkta nasıl her şeyini inancına adayan bazı kişilere sonradan “aziz” deniliyorsa, bana göre Kürdistan davasında birileri aziz ilan edilecekse, onlardan biri mutlaka Hecî Ehmedî olmalıdır.
Rojhîlat, Güney ve Kuzey Kürdistan’daki mücadelelerde yer aldı, bu üç parçada faaliyet yürüten Kürt partilerini yakından tanıdı. Bu konularda sizinle hiç konuştu mu? Üç parçadaki siyasi partiler hakkında ne düşünüyordu?
Avrupa’da PKK’nin örgütlenme sürecini yakından takip etti. Başlangıçta uzaktan sempati duyuyordu. Daha sonra tanıştı ve bu çizgiyle bütünüyle birleşti. Bu tercihini açıkça dile getirirdi. “KDP’nin hem Irak hem İran ayağında ideolojik netlik, örgütsel disiplin ve eğitim ciddi biçimde eksikti. Özgürlük hareketinde bu konularda çok daha net ve kararlı bir duruş gördüm” derdi. Bu farkı gördükten sonra bir daha geri dönmedi. PKK çizgisinde, özgürlük mücadelesiyle birlikte yol yürümeye devam etti. Bu süreçte Avrupa’da dış ilişkiler çalışmalarında birlikte yer aldık. Genel dış ilişkiler toplantılarına katıldık, planlamalar yaptık. Bir dönem aynı binada kaldık, uzun süre yakın çalıştık. Genelde yılbaşı tatillerinde, herkes dinlenmeye çekilirken biz arkadaşları toplayıp eğitim programları düzenlerdik. Hecî Ehmedî de bu eğitimlere gönüllü olarak katılırdı. Bir sabah erkenden, saat 7 gibi kalktık. Hava karanlıktı. Lavaboda aynaya bakarken gülerek şöyle dedi: “Bu eğitim de nereden çıktı şimdi? Yıllarca diğer partilerde kaldık, ne eğitim vardı, ne bir şey… Rahat uyurduk. Şimdi sabah sabah kaldırıyorsunuz!”
Hecî Emedî’nin güçlü bir mizah anlayışı vardı. Ciddiyetinin yanında içten esprileriyle ortamı yumuşatır, moral verirdi. Eğitim eksikliğini hep eleştirirdi ama yeni kuşakların aynı hataları yaşamaması için de elinden geleni yapardı. Katıldığı her çalışmaya katkı sunar, bulunduğu her ortamda sorumluluk alırdı.
***
Ruhen her zaman Kürdistan’daydı
- Hecî Ehmedî ile PJAK’ın birinci kongresine katılmak üzere gittiği Kandil’de tanıştığını belirten Rojhilatlı gazeteci Agirî Şaho, "Kendini dört parça Kürdistan’ın devrimcisi olarak görüyordu: Rojava’da bir YPG’li, Kuzey Kürdistan’da bir HPG’li, Güney Kürdistan’da bir peşmerge, Rojhilat’ta bir gerilla… Avrupa’da ise mücadele insanı kimliğiyle var oluyordu" diyor.
Kendisi de Rojhilat Kürdistanı’ndan olan gazeteci Agirî Şaho, Hecî Ehmedî için ‘’Çok üst düzey görevlerde bulunmuş olmasına rağmen son derece mütevazıydı'' dedi. Ayrıca Hecî Ehmedî’nin zorlu bir süreçte izlediği politikayla PJAK’ı büyüttüğünü ve yalnız Rojhilat’ta değil, Kürdistan’ın dört parçasında da PJAK’ın etkisini artırdığının altını çizdi. Aynı zamanda PJAK’ı uluslararası alanda görünür kılmayı başardığına dikkat çekerek, ''Bir öncü gibi partisini korudu. Gelen eleştirilere tepkisel yaklaşmak yerine insanları ikna etmeye dayalı bir tutum benimsedi'' şeklinde konuştu.
Hecî Ehmedî ile ne zaman ve nerede tanıştınız?
Hecî Ehmedî ismini bir devrimci olarak çok önceden duymuştum. Kendisiyle ilk kez 2004 yılında, 15 arkadaşla birlikte PJAK’ın birinci kongresine katılmak üzere Kandil’e geldiğinde tanıştım. O dönem Avrupa’dan gelen tüm arkadaşlar yurtseverdi fakat sürecin belirsizliğinden dolayı kafaları oldukça karışıktı. Aynı zamanda Avrupa’dan geldikleri için kongre delegelerine karşı mesafeli ve üstten bakan bir duruşları vardı. Hecî Ehmedî ise bambaşkaydı. İlerleyen yaşına rağmen, 30 yılı aşkın bir süreden sonra ilk kez Kürdistan’a gelmişti ama oldukça sıcakkanlıydı. Etrafına moral veriyor, güler yüzlü yaklaşımıyla dikkat çekiyordu. Güçlü bir iradeye sahip olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Kongrede Avrupa örgütlenmesine yönelik sert eleştiriler gelince söz aldı ve şunları söyledi: “Kimin torbasında ne varsa herkes ortaya sersin. Elbette fikir ayrılıkları ve tartışmalar olacak. Ama Avrupa dimdik ayakta ve mücadelesini sürdürüyor.” Bu sözleriyle herkese moral verdi ve eleştiri ortamını da daha açık hale getirdi.
O, çok üst düzey görevlerde bulunmuş olmasına rağmen son derece mütevaziydi. Konuşmasında, “Biz her şeyimizi devrimcilere ve gerillaya borçluyuz. Bu dağlarda direnen kahramanlara borçluyuz,” demişti. Avrupa’dan gelmiş bir akademisyen olmasına rağmen halkçı bir üslubu vardı ve bu yönüyle herkesi etkiliyordu. Daha ilk anda, Avrupa’dan gelen birçok delegenin aksine üzerimde derin bir etki bıraktı. Zaten bu duruşu ve yaklaşımıyla, kongrede oy birliğiyle PJAK’ın kurucu genel başkanı seçildi.
PJAK’ın doğuşunda Hecî Ehmedî’nin nasıl bir yeri vardı? Katkıları ve liderliği o döneme nasıl bir yön verdi?
PJAK, insanların kafasında pek çok çelişkinin olduğu, siyasi belirsizliklerin yaşandığı bir dönemde kuruldu. Bu nedenle özellikle Rojhilat Kürdistanı’nda partiye yönelik ciddi eleştiriler ve saldırılar oldu. Ancak Hecî Ehmedî bu zorlu süreçte izlediği politikayla hem partiyi büyütmeyi hem de insanların kafasındaki soru işaretlerini gidermeyi başardı. Bir öncü gibi partisini korudu. Gelen eleştirilere tepkisel yaklaşmak yerine insanları ikna etmeye dayalı bir tutum benimsedi. Daha önce diplomasi alanında edindiği deneyimleri bu süreçte etkili biçimde kullandı. Bu sayede yalnızca Rojhilat’ta değil, Kürdistan’ın dört parçasında da PJAK’ın etkisini artırdı. Aynı zamanda partiyi uluslararası alanda görünür kılmayı başardı.
Hecî Ehmedî ile uzun süre aynı yolu yürüdünüz. Sizce yüreğinde en çok neyi gerçekleştirmek istiyordu? En büyük hayali neydi, Kürtler için ne istiyordu?
Hecî Ehmedî, Avrupa’nın farklı ülkelerinde uzun yıllar yaşamış, bu süreçte dört parça Kürdistan’dan birçok insanla tanışmış ve güçlü ilişkiler kurmuştu. Bu deneyim, O'na herkesi kucaklayan, her Kürdün sorununu kendi sorunu olarak gören geniş bir vizyon kazandırmıştı.
Her parçanın kendine özgü bir mücadelesi olduğunu kabul ederdi ancak bu mücadelelerin birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğini savunurdu. O'na göre her parça, diğerlerini etkiliyor; nihayetinde hepsi aynı hedefe, yani bağımsız ve birleşik bir Kürdistan idealine hizmet ediyordu. Özellikle Güney Kürdistan’daki statünün diğer parçalar için büyük bir moral ve siyasi etkisi olduğunu sık sık dile getirirdi. Rojava’daki gelişmelerden büyük bir sevinç duyduğunu ifade ederdi. Ancak Kuzey Kürdistan özgürleşmeden diğer üç parçanın özgürlüğünün tamamlanmayacağını söylerdi. “Kuzey Kürdistan, Kürdistan’ın motor gücüdür” derdi. Türkiye’nin, Kürtlere yönelik en büyük darbeyi vuran ülke olduğunu da açıkça ifade ederdi.
Rojhilat Kürdistanı’ndaki mücadeleden söz ettiğimizde, adeta çocuklar gibi sevinirdi. Yapılan her çalışmayı büyük bir heyecanla dinler, bitmek bilmeyen sorular sorar, mücadeleye verilen emeği yürekten takdir ederdi. Her zaman büyük bir alçakgönüllülükle yaklaşıp, en küçük katkıya bile büyük değer verirdi. En büyük hayallerinden biri, PJAK, KNK ve diğer Kürt kurumlarının kongrelerini Rojhilat Kürdistan’da gerçekleştirdiğini görmekti. Ne yazık ki bu hayaline kavuşamadan aramızdan ayrıldı. Bizden en büyük isteği ise herkesin özgür bir şekilde kendi topraklarına, Kürdistan’a dönebilmesiydi.
Hecî Ehmedî'nin dünya görüşünü nasıl tanımlarsınız? Sürgün yılları yaşamını ve mücadelesini nasıl etkiledi? Sizce o sadece bir Kürt lideri miydi, yoksa evrensel bir devrimci mi?
Hecî Ehmedî, başta Almanya ve Çekoslovakya olmak üzere birçok ülkede yaşadı. Bu ülkelerdeki devrimci ve demokrat çevrelerle üst düzey ilişkiler kurmuştu. Olof Palme düzeyinde siyasetçilerle arkadaşlık düzeyinde tanışıklığı vardı. Avrupa’da 50 yıl yaşamış olmasına rağmen, onunla konuştuğunuzda sanki köyünüzden biriyle sohbet ediyormuşsunuz gibi hissederdiniz. Doğallığını, sadeliğini hiç kaybetmemişti. Biz ondan çok daha genç olmamıza rağmen, ülkedeki pek çok şeyi bizden daha iyi hatırlardı. Kendini dört parça Kürdistan’ın devrimcisi olarak görüyordu: Rojava’da bir YPG’li, Kuzey Kürdistan’da bir HPG’li, Güney Kürdistan’da bir peşmerge, Rojhilat’ta bir gerilla… Avrupa’da ise mücadele insanı kimliğiyle var oluyordu. Kısacası o, hem bir Kürt devrimcisiydi hem de evrensel bir mücadele insanıydı. Fiziken Avrupa’da yaşıyor olsa da ruhen her zaman Rojhilat Kürdistan’ındaydı.
Hecî Ehmedî hayatının her alanını, akademik, ailevi ve kişisel çalışmalarını Kürt halkının hizmetine adadı. Kürt mücadelesi uğruna arkasında tüm kişisel imkanları bırakıp yoluna devam etti. Hiç unutmuyorum, Kandil’deydik. Hecî Ehmedî’nin akrabaları O'nu görmek için dağa gelmişti. Aynı gün önemli bir toplantı vardı. Arkadaşlar, “Ailen seni yıllardır görmemiş, bu kez toplantıya katılmasan olur” dediler. Ama O, “Ben 40-50 yılımı bu mücadeleye verdim. Önce görevimi yerine getiririm, ailem dışarıda beni beklesin. Toplantıdan sonra görüşeceğim” dedi. Göreve olan bağlılığı ve ilkesel tavrı hep buydu.
BİTTİ