Avrupa sessiz kalamaz

Dosya Haberleri —

Rojava Halklar Mahkemesi

Rojava Halklar Mahkemesi

  • Belçika’nın başkenti Brüksel, Şubat ayında önemli bir uluslararası mahkemeye ev sahipliği yaptı. 5-6 Şubat 2025 tarihlerinde Brüksel Özgür Üniversitesi’nde toplanan Rojava Halklar Mahkemesi, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik askeri operasyonlarını ve bu süreçte yaşanan hak ihlallerini inceledi. 80 sayfalık kararı 26 Mart 2025’te Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen bir toplantıyla kamuoyuna açıkladı.
  • Türk devletinin Rojava’daki uygulamalarını “insanlığa karşı suç” kapsamında da değerlendirdi. Kararda, Türkiye’nin Kürt halkına yönelik saldırılarının “soykırım kastı” taşıdığına dikkat çekildi. Daimi Halklar Mahkemesi Genel Sekreteri Gianni Tognoni ve iddia makamı avukatı Jan Fermon kararı gazetemize değerlendirerek, uluslararası toplumu sessizliğini bozarak adım atmaya çağırdı.
  • Gianni Tognoni, "Erdoğan, Avrupa’nın parçası olmak isteyen bir liderse Avrupa Birliği de bu konuda sessiz kalamaz. Aksine, açık ve kararlı bir tutum sergilemelidir. Sessizlik artık bir seçenek değil" dedi. Av. Jan Fermon ise, "Her şeyden önce, işlenen suçların ortaya konulması ve Türkiye’nin bu suçlardan sorumlu tutulmasını talep etmek açısından büyük önem taşıyor” vurgusu yaptı.

ERKAN GÜLBAHÇE

Brüksel'de 5-6 Şubat tarihlerinde Brüksel Özgür Üniversitesi'nde gerçekleştirilen Rojava Halklar Mahkemesi'nin kararı, geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu'nda kamuoyu ile paylaşıldı. Kararda Türk devleti, saldırı suçu, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırımla suçlandı. Mahkeme, Türk Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ile dönemin üst düzey yetkililerini doğrudan sorumlu ilan ederek Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaları çağrısı yaptı. Kararda, sivillere yönelik kimyasal silah kullanımı, zorla yerinden etme, mülk gaspları ve kadınlara dönük sistematik şiddet detaylı biçimde belgelendi. Daimi Halklar Mahkemesi Genel Sekreteri Gianni Tognoni ve iddia makamı avukatı Jan Fermon kararı gazetemize değerlendirerek, uluslararası toplumu sessizliğini bozarak adım atmaya çağırdı.

Yüzlerce sayfa tanıklık

Belçika’nın başkenti Brüksel, Şubat ayında önemli bir uluslararası mahkemeye ev sahipliği yaptı. 5-6 Şubat 2025 tarihlerinde Brüksel Özgür Üniversitesi’nde toplanan Rojava Halklar Mahkemesi, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik askeri operasyonlarını ve bu süreçte yaşanan hak ihlallerini inceledi. Mahkeme, yüzlerce sayfalık tanıklık, belge ve uzmanın değerlendirmesi sonucunda hazırladığı 80 sayfalık kararı 26 Mart 2025’te Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen bir toplantıyla kamuoyuna açıkladı.

Türkiye’ye 4 temel suçlama

Karar duruşması niteliğindeki basın toplantısında mahkeme, Türk devletini dört ana başlık altında uluslararası hukuk ihlaliyle suçladı: Saldırı suçu, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım. Kararda, Türkiye’nin 2016’dan itibaren Rojava’ya yönelik gerçekleştirdiği “Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı” ve “Barış Pınarı” operasyonlarının, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 3314 sayılı kararına göre açık birer “saldırı suçu” teşkil ettiği belirtildi. Bu operasyonların Suriye’nin egemenlik haklarını ihlal ettiği ve uluslararası barışı tehdit ettiği kaydedildi.

 

 

Savaş suçu

Mahkeme heyeti, Türkiye ve desteklediği silahlı grupların Roma Statüsü’nün 8. maddesi çerçevesinde savaş suçu işlediği sonucuna vardı. Elde edilen delillere göre hastane, okul ve altyapı tesisleri gibi sivil hedefler defalarca bombalandı. Ayrıca Ekim 2019’da Tel Abyad ve Serêkaniyê’de beyaz fosfor gibi kimyasal silahların kullanıldığına dair kanıtlar sunuldu. Türkiye destekli grupların sivillere yönelik keyfi infazlar, işkence, kaçırma ve zorla kaybetme uygulamaları da raporlandı.

Zorla göç ve kültürel yıkım

Mahkeme, Türk devletinin Rojava’daki uygulamalarını “insanlığa karşı suç” kapsamında da değerlendirdi. Özellikle Efrîn bölgesinde 200 binin üzerinde Kürt’ün zorla yerinden edildiği, mülklerine el konulduğu, Kürt ve Êzîdî kültürel, dini yapıların sistematik biçimde yok edildiği belirtildi. Bu eylemlerin, demografik yapıyı bilinçli olarak değiştirmeye yönelik “etnik mühendislik” politikası olduğu vurgulandı.

Soykırım kastı ve kadın kırımı

Kararda, Türkiye’nin Kürt halkına yönelik saldırılarının “soykırım kastı” taşıdığına dikkat çekildi. Kültürel mirasın kasıtlı olarak yok edilmesinin, uluslararası hukukta soykırımın unsurlarından biri olan “özel kasıt” (dolus specialis) içerdiği ifade edildi. Ayrıca kadınlara yönelik cinsiyet temelli şiddet ve Kürt kadın önderlerin hedef alınarak öldürülmeleri, mahkeme tarafından “kadın kırımı” yani “femicide” olarak tanımlandı.

Erdoğan, Akar, Fidan yargılanmalı

Mahkeme, Türk Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan başta olmak üzere, dönemin Savunma Bakanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Ümit Dündar’ı doğrudan bu suçlardan sorumlu tuttu. Bu isimlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaları gerektiği vurgulandı.

 

 

Sessizlik sona ermeli

Kararda dikkat çekici bölüm, uluslararası toplumun ve hukuki mekanizmaların sessizliği üzerineydi. Türkiye’deki yargı sisteminin bu suçları cezasız bıraktığı, uluslararası kuruluşların ise etkili bir müdahalede bulunmadığı belirtildi. Kararda, Türkiye’nin işlediği suçlar nedeniyle uluslararası hukuk önünde hesap vermediği, iç hukuk sisteminin failleri koruduğu ve uluslararası toplumun etkili bir yaptırım geliştiremediği de vurgulandı.

Mahkemenin tavsiyeleri

Mahkeme, karar metninin sonunda Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve tüm ilgili devletlere kapsamlı bir öneri listesi sundu:

* Türk devletinin Rojava'daki işgaline son vermesi ve bölgeden çekilmesi için uluslararası baskının artırılması,

* Türk devletine siyasi ve ekonomik yaptırımlar uygulanması,

* Üst düzey yetkililerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması,

* Rojava’daki hak ihlallerinin araştırılması için bağımsız uluslararası bir komisyon kurulması talep edildi.

* Türk devletinin eylemlerinin, uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği, uluslararası hukukun uygulanmasını sağlamak için derhal adım atılması gerektiği vurgulandı.

* Ayrıca, Rojava’nın özyönetim modelinin uluslararası hukuk çerçevesinde güvence altına alınması gerektiği belirtildi.

Dünya göz yummasın

Basın toplantısında konuşan Nobel Barış Ödülü sahibi hukukçu Shirin Ebadi, kararın önemine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı: “Bu suç daha ne kadar sürecek? Neden kimse buna son vermiyor? Bu suçlar sadece Rojava’daki Kürtlere değil, Türkiye, İran ve Irak’taki Kürtlere karşı da işleniyor. Dünya buna göz yummamalı. İnsan hakları savunucuları ve gazeteciler daha aktif olmalı.”

Mahkeme heyeti ise, bu kararın mutlak önceliğe sahip olduğunu vurgulayarak, kararın “halkların hakları ve uluslararası hukukun geleceği için bir pencere” sunduğunu belirtti.

 

 

Cesur bir adım

Daimi Halklar Mahkemesi Genel Sekreteri Gianni Tognoni ve iddia makamı avukatı Jan Fermon açıklanan kararın ardından gazetemize değerlendirmelerde bulundu. Uluslararası hukukun egemen devletlerin dışında kalan halklara söz hakkı tanımadığını ve bu halkların yaşadığı ihlallerin çoğu zaman görmezden gelindiğini söyleyen Tognoni, Rojava’nın bu çerçevenin dışında kaldığını vurguladı. Rojava’nın DAİŞ’e karşı mücadelesiyle dünya kamuoyunun ilgisini çektiğini hatırlatan Tognoni, “Bu halk, çatışmaları derinleştirmek yerine demokratik ve umut vadeden bir toplum inşa etmeyi tercih etti. Kurdukları model hem siyasal hem de toplumsal açıdan cesur bir adımdı” dedi.

Türkiye sessizlikten faydalandı

Uluslararası güçlerin çıkış aradığı bir dönemde Rojava’nın alternatif bir yönetim modeli sunduğunu, ancak bu modelin desteklenmek yerine sessizlikle karşılandığını belirten Tognoni, Türkiye’nin bu sessizlikten faydalanarak Rojava’ya karşı etkili bir karalama kampanyası yürüttüğünü söyledi. “Türkiye hâlâ büyük ölçüde dokunulmazlıkla hareket ediyor” diyen Tognoni, Avrupa’nın geleceğe dair hâlâ net bir vizyon ortaya koyamadığını, bunun mevcut kriz ve savaşların temel nedenlerinden biri olduğunu ifade etti.

 

 

Rojava yalnızca bir hayal değil

Tognoni, Rojava’nın dünya kamuoyu için öğretici bir örnek olduğunu belirterek, özellikle kadınların öncülüğünde kurulan yönetim modeline dikkat çekti: “Rojava’daki kadınlar kendilerini klasik Ortadoğu kadını olarak tanımlamadı. ‘Biz toplumun bir parçasıyız ve sorumluluklarımız var’ diyerek hareket ettiler. Sivil ya da askeri alan fark etmeksizin erkeklerle eşit sorumluluk üstlendiler. Bu da kadınların Rojava’da öne çıkmasının en önemli nedenlerinden biri oldu.”

Tognoni, “Rojava’da kurulan sistem bir fikir değil, uygulanmış bir modeldir. Bu gerçeklik, özellikle medya ve kamuoyu tarafından yakından görülmeli ve ciddiyetle ele alınmalıdır. Rojava bir hayal değil, 10 yıldır sürdürülen somut ve değerli bir toplumsal deneyimdir” dedi.

Çatışmadan çözüme geçiş çağrısı

Tognoni, Türk devletinin ne uluslararası hukuka ne de evrensel değerlere uyduğunu söyleyerek, Erdoğan’ın bu çerçevenin dışında hareket ettiğini ifade etti. Bu nedenle, Türkiye ile sağlıklı bir diyalog yürütmenin zor olduğunu dile getiren Tognoni, Erdoğan’ın politikalarının Rojava’daki gelişmeleri doğrudan etkilediğinden, yakından izlenmesi gerektiğini söyledi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıya da dikkat çeken Tognoni, “Öcalan artık kutuplaşma değil, halk için neyin iyi olduğunun tartışılması gerektiğini vurguluyor. Bu, çatışmadan çözüme geçişin çağrısıdır. Bu yaklaşımla hareket edilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

 

 

Bu karar bir fırsat!

Açıklanan kararın ‘gerçekle yüzleşme çağrısı’ olduğunu savunan Tognoni, yalnızca Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da sorumluluk almak zorunda olduğunu söyledi. Tognoni son olarak, “Erdoğan, Avrupa’nın parçası olmak isteyen bir liderse Avrupa Birliği de bu konuda sessiz kalamaz. Aksine, açık ve kararlı bir tutum sergilemelidir. Bu karar, Avrupa’daki devletler için de bir fırsat. Sessizliği aşarak somut adımlar atmak, hem Rojava’daki gerçekliği tanımak hem de bölgesel barışa katkı sağlamak anlamına gelir. Bu konu yalnızca Türkiye değil, aynı zamanda Avrupa’nın da ortak sorunudur. Sessizlik artık bir seçenek değil” dedi.

Emsal teşkil ediyor

Rojava Mahkemesi’nde iddia makamı adına görev alan avukat Jan Fermon bu kararların hem Rojava halkı hem de dünya genelindeki dayanışma hareketleri için güçlü bir araç olarak kullanılabileceğini belirtti. Fermon, “Her şeyden önce, işlenen suçların ortaya konulması ve Türkiye’nin bu suçlardan sorumlu tutulmasını talep etmek açısından büyük önem taşıyor” dedi. Fermon, kararların güvenilirliğini sağlayan en önemli unsurun tüm olguların dikkatle araştırılması, doğruluklarının sorgulanması ve bilgilerin özenle değerlendirilmesi olduğunu belirtti. Kararların yalnızca ahlaki değil, aynı zamanda hukuki açıdan da güçlü olduğunu söyleyen Fermon, bu kararların gelecekteki olası yargı süreçlerinde hem ön açıcı hem de emsal teşkil edici nitelikte olabileceğini belirtti. Fermon, “En azından, Rojava’ya yönelik saldırıların bu karar vesilesiyle dünya kamuoyunun gündemine taşınması sağlanacaktır” ifadelerini kullandı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.