Kürtler arası ittifak resmiyet yolunda
Dosya Haberleri —

İlham Ehmed
- Demokratik Özerk Yönetim Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkanı İlham Ehmed, "Kürtler arasındaki ittifak, tarihi bir süreçten geçilen bu dönemde büyük önem taşıyor. Varılan birlik anlaşmasının maddelerinin uygulanması, sürecin başarısı için kritik. Anlaşmanın yakında resmiyet kazanarak kamuoyuna duyurulması bekleniyor" dedi.
ERKAN GÜLBAHÇE
Suriye’de on yılı aşkın süredir devam eden savaş, yalnızca coğrafi sınırları değil, toplumsal yapıyı, halklar arası ilişkileri ve siyasal dengeleri de derinden sarstı. Ancak her kriz, aynı zamanda yeni bir başlangıcın da zeminini yaratır. Bugün, demokratik, kapsayıcı ve halkların eşit temsiline dayalı bir çözüm arayışı, Suriye’nin geleceği açısından her zamankinden daha acil bir ihtiyaç haline gelmiş durumda. Bu arayışın önemli aktörlerinden biri olan Demokratik Özerk Yönetim Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkanı İlham Ehmed, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok yerinde diplomatik temaslarda bulunuyor. Brüksel’deki Avrupa parlementosunda görüşmeler yürüten İlham Ehmed ile bölgesel dengeleri ve halklar arası diyaloğu; QSD ile Şam’daki geçici hükümet arasında varılan mutabakatı, Kürtler arası birliğin Suriye’nin yeniden inşasına olası etkilerini, uluslararası aktörlerin rolünü ve adem-i merkeziyetçi bir yönetim modelini konuştuk.
QSD ile Şam’daki geçici yönetim arasında varılan mutabakat doğrultusunda hangi komisyonlar oluşturuldu, uygulanması konusunda ilerleme sağlandı mı?
Sekiz madde üzerinde varılan anlaşma doğrultusunda, geçici Şam hükümeti tüm çalışmaları yürütecek merkezi bir komite oluşturmuştu. Şu anda biz de aynı temelde, genel görüşmeleri yürütecek merkezi bir komite oluşturmaya çalışıyoruz. Bu iki komite bir araya gelerek görüşmelerini gerçekleştirecek ve müzakerelere başlayacak. Askeri, idari ve ekonomik konular da dahil olmak üzere, her başlık ele alınacak. Üzerinde mutabakat sağlanan sekiz madde için tek tek komisyonlar oluşturulacak, bu komisyonlar yapacakları görüşmeler çerçevesinde nihai bir anlaşmanın sağlanması için çalışma yürütecek.
Rojava’da Kürt siyasi partileri arasında birlik sağlandı. Peki, bu birliktelik ilerleyen süreçte Kürtlerin hem Şam ile yürüteceği müzakerelerde hem de uluslararası alanda ne tür kazanımlar elde etmesini sağlayabilir?
Kürtler arasındaki ittifak, tarihi bir süreçten geçilen bu dönemde büyük önem taşıyor. Varılan birlik anlaşmasının maddelerinin uygulanması, sürecin başarısı için kritik. Özellikle tüm tarafların bu anlaşmayı benimseyip ortak bir zeminde hareket etmesi büyük değer taşıyor. Taraflar, şu ana kadar bu mutabakata vardıklarını belirtiyor ve anlaşmanın yakında resmiyet kazanarak kamuoyuna duyurulması bekleniyor. Bu süreçle birlikte, Suriye tarihinde ilk kez Kürt hakları anayasal düzeyde yer alacak. Kürtlerle varılan bu mutabakat, Suriye’nin gelecekteki yapısını da şekillendirecek. Yeni Suriye’nin inşasında Kürtler aktif bir rol oynayacak, devlet kurumlarında temsil edilecek. Suriye’nin yönetiminde Kürtlerin nasıl yer alacağı ise doğrudan Kürt halkının talepleri doğrultusunda belirlenecek. Çünkü bu süreçte Kürt iradesi belirleyici olacak. Bu yönüyle Kürtler arası birlik sadece Kürt halkı için değil, Suriye’nin bütünü için de bir kazanım anlamına geliyor. Kürtlerin kabul görmesi, ülkedeki diğer dini ve etnik grupların da haklarının tanınmasının önünü açacak. Bu nedenle, bu kritik dönemde Kürtlerin ortak bir duruşla hareket etmesi hayati önem taşıyor.
Kürtler arası birlik anlaşmasında öne çıkan temel başlıklar neler? Bu çerçevede özellikle hangi konular ön plana çıkıyor, birkaç önemli noktayı paylaşabilir misiniz?
Adem-i merkeziyetçi bir yönetim talebi, her iki tarafın da üzerinde uzlaştığı temel bir noktayı oluşturuyor. Bu konuda tam bir mutabakat sağlanmış durumda. Çünkü artık sadece Şam merkezli, merkeziyetçi bir yönetimle idare edilen bir Suriye’nin, tüm kesimler için ciddi sorunlar yaratacağı açıkça görülüyor. Böyle bir sistemde, yalnızca iktidarı elinde tutan dar bir çevre çıkar sağlarken, halkların büyük bölümü mağdur oluyor. Bu durum, özellikle Kürtler açısından kritik bir önem taşıyor. Varılan anlaşma, temel konularda ortak bir duruşu beraberinde getirdi. Dil, kültür ve siyaset gibi Kürtlerin en çok ihtiyaç duyduğu alanlarda birlik sağlandı. Bu sayede Kürtler, bu alanlarda ortak hareket edecek. Şam ile yürütülecek müzakere süreci ise, tüm tarafların temsil edileceği bir komite aracılığıyla yürütülecek ve süreç birlikte yönetilecek.
Türk ordusu ve bünyesindeki SMO’nun saldırıları sürüyor, Uluslararası Koalisyon ve Şam’daki geçici yönetimin tutumu nedir?
Şu anki Suriye hükümetiyle varılan anlaşmanın maddelerinden biri, ülke genelinde ateşkesin uygulanmasıydı. Ancak anlaşmanın ardından gerçekleşen saldırıların tamamı insansız hava araçlarıyla (dronlarla) gerçekleştiriliyor. Bu saldırılar, sadece bir tehdit olarak algılanmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni süreci etkileme ve şekillendirme amacı taşıyor. Görünen o ki, bu saldırılar, bazı tarafların süreci kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabasının bir parçası.
Özerk Yönetim, Suriye’de kapsayıcı ve demokratik bir yönetim inşa etmek için hangi adımları atıyor; uluslararası, bölgesel ve yerel aktörlerle nasıl bir diyalog yürütülüyor?
Şu anki süreçte tüm ağırlığımızı, Şam ile varılan anlaşmanın geliştirilmesi ve uygulanmasına vermiş durumdayız. Bu anlaşmanın gerçekleşmesinde özellikle Amerika ve Fransa önemli bir rol oynadı. Yoğun çabalarıyla bugünkü görüşme ve mutabakatın zemini oluştu.
Anlaşmanın başarıya ulaşması için, içimizde birlik ve uyumu sağlamak adına özerk yönetim bölgesinde yaşayan halklarla sürekli istişare halindeyiz. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin ortaya çıkışı ve bu yapının kabul görmesi, farklı halkların ortak iradesine dayanıyor. Bu bölge gücünü; Kürtler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler ve diğer tüm halkların birlikteliğinden alıyor. Bugün Suriye’de iki farklı yönetim mevcut: Biri Şam’da, diğeri ise Kuzey ve Doğu Suriye’de. Bu iki yönetim arasında bazı farklılıklar var ve hangisinin daha kapsayıcı ya da etkili olduğu üzerine çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Bu konular, uluslararası görüşmelerde, devlet yetkilileri ve siyasetçilerle yapılan temaslarda sıkça gündeme geliyor. Bizler de bu çerçevede, Şam hükümetiyle sorunların çözümüne yönelik samimi bir çaba içindeyiz. Aynı zamanda uluslararası alanda, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin ne tür bir yönetim modeli sunduğunu ve Suriye genelindeki sorunların çözümüne nasıl katkı sağladığını açık şekilde anlatıyoruz. Bu özerk yapının, Suriye’nin bütününe yönelik çözüm için örnek teşkil ettiğini vurguluyoruz.
Şam geçici hükümetiyle varılan anlaşmada Amerika ve Fransa’nın rolüne dikkat çektiniz. Peki, bu noktada bölgedeki ülkelerin, özellikle Arap devletlerinin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açık konuşmak gerekirse, Arap devletlerinden bu sürece daha sıcak yaklaşmalarını bekliyorduk. Ancak gördüğümüz kadarıyla bu konuda çekimser davranıyorlar. Kimileri Şam ile aralarına mesafe koyuyor, uzak durmaya çalışıyor. Bazıları ise Şam’la diyalog içinde, destek sözü veriyor ancak süreci kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyorlar. Genel olarak bakıldığında, Ortadoğu’daki Arap devletlerinin Suriye’nin geleceğini, halkların talepleri doğrultusunda şekillendirme konusunda net bir tutum geliştiremediğini görüyoruz. Bu konuda ortak bir siyasi çizgi oluşturmakta zorlanıyorlar.
ABD, AB, İngiltere ve İsrail ile Arap devletleri, merkezi olmayan bir Suriye’den yana mı?
Elbette onların niyetlerini tam olarak bilemeyiz. Ancak bize söyledikleri şu: “Bizden ne tür bir çözüm bekliyorsunuz? Biz bu süreçte sadece kolaylaştırıcı bir rol üstlenebiliriz.” Tavırlarını ve düşüncelerini açıkça ortaya koymuyorlar. Sadece, iç meselelerinizde çözüm bulmanıza yardımcı olabiliriz demekle yetiniyorlar.
Efrîn, Serêkaniyê, Şehba ve Girê Spî ve diğer bölgelerden yerinden edilmiş göçmenlerin evlerine dönüşü konusunda ilerleme sağlandı mı, önlerinde ne gibi engeller bulunuyor?
Göçmenlerin evlerine dönüşü konusunda, Şam geçici hükümeti ve bölgedeki uluslararası güçlerle çeşitli görüşmeler gerçekleştirdik. Ancak şu anda önümüzdeki en büyük engel, Efrîn, Serêkaniyê, Şehba ve Girê Spî’de bulunan silahlı grupların varlığı. Bu bölgelerde güvenlik sağlanmadan, göçmenlerin dönüşü için herhangi bir adım atmayacağız. Açıkça belirtmek isteriz ki, göçmenleri ancak can güvenliklerinin garanti altına alındığı bir ortamda geri gönderebiliriz. Bu güvenlik meselesini Türkiye tarafıyla da görüşüyoruz. Göçmenlerin evlerine güvenli bir şekilde dönebilmeleri, bizim öncelikli ve temel sorumluluklarımızdan biridir.
Genel olarak bakıldığında, Türkiye’nin bu anlaşmaya ve sürece yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Olumlu buluyor musunuz?
Anlaşmanın imzalanmasının hemen ertesi günü, Türk yetkililer Şam’a giderek geçici hükümetle görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerde verilen mesaj, Kürtlerin haklarının tanınması gerektiği yönündeydi ve bu, olumlu bir yaklaşım olarak değerlendirildi. Türkiye’nin bu anlaşmaya yaklaşımı, ateşkesin sağlanması, anlaşma maddelerinin hayata geçirilmesi ve mültecilerin güvenli bir şekilde evlerine dönebilmeleri konularındaki tutumuyla netleşecektir. Eğer Suriye topraklarında bir ateşkes sağlanırsa, bu Türkiye’nin anlaşmaya olumlu yaklaştığını gösterir. Zaten Türkiye, bu anlaşmanın garantörlerinden biri konumundadır. Aynı şekilde, göçmenlerin güvenli ve sağlıklı bir şekilde evlerine dönmeleri de Türkiye’nin sürece yaklaşımının bir göstergesi olacaktır. Ancak bu adımlar atılmazsa, Türkiye’nin kendi öncelikleri doğrultusunda farklı bir proje yürütmek istediği sonucunu çıkarırız. Bizim temennimiz, Türkiye’nin bu anlaşmayı olumlu karşılaması ve Suriye’deki sorunların çözümüne katkı sunmasıdır.
Özerk Yönetim’in, Suriye’deki diğer halklar ve inanç gruplarıyla ilişkileri hangi düzeyde, örneğin Alevilere yönelik saldırılar karşısında nasıl bir tutum izliyor, Dürzilerin Şam’a mesafeli duruşuna bakışı nedir?
Halklar arasındaki ilişkiler bizim için büyük önem taşıyor. Bu nedenle bu ilişkilere stratejik bir perspektifle yaklaşıyoruz. Suriye içindeki halkların kuracağı ittifak, ülkenin birliği ve bütünlüğü açısından bir garantör işlevi görecektir. Suriye’nin birliği ancak halkların ortak iradesiyle sağlanabilir. Eğer böyle bir ittifak oluşmazsa, sorunlar derinleşir, savaş ve çatışmalar devam eder, tek sesli bir yönetim oluşur ve bu da Suriye’yi çıkmaz bir noktaya götürür. Bu anlayışla, Aleviler, Sünniler, Hristiyanlar ve diğer açık diyaloğa hazır kesimlerle temas halindeyiz. Özellikle sürekli Alevilerden bahsedilmesi, Sünnilerle diyalog kurulmadığı gibi bir yanlış algıya yol açmamalı. Oysa kuzeydoğu Suriye’deki Arap nüfusun tamamına yakını Sünni ve biz onlarla da düzenli olarak görüşüyor, haklarını savunuyoruz. Suriye’deki tüm kesimlerle iletişim halindeyiz ve bu diyaloğu daha da geliştirmek istiyoruz. Hedefimiz, geniş tabanlı bir ittifak oluşturarak tüm halkları sürece dahil etmek.
Kendi kendilerini yönetme, güvenliklerini sağlama ve temsiliyet arayışları en temel haklarıdır. Bu konuda da onlarla diyalog ve fikir alışverişi içindeyiz. Elbette, adem-i merkeziyetçi bir Suriye’de Dürziler de dahil tüm halklar haklarını elde etmelidir. Onlara “bağımsızlık istiyorlar, Suriye’yi bölecekler” şeklinde suçlamalar yöneltilerek politik gelişimlerinin engellenmesini doğru bulmuyoruz. Herkesin sesini duyurabildiği, kapsayıcı bir çözümden yanayız.
Bu anlamda, Kuzey ve Doğu Suriye’de yaklaşık on yıldır başarıyla uygulanan bir model var. Peki, gelinen noktada bu modelin tüm Suriye geneline uygulanması için uygun bir zemin olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu modelin Suriye geneline uygulanması için gerekli zemin ve imkanlar mevcut. Aksi takdirde, kapsayıcı bir model gelişmezse Suriye parçalanma riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle, adem-i merkeziyetçi bir yönetim anlayışının benimsenmesi zorunludur.
Bölgesel yönetimlerin kendi iradelerinin açığa çıkması, herkesin sürece katılımını sağlar ve toplumsal rahatlamayı beraberinde getirir. Halkların, yönetimin bir parçası olduklarını hissetmeleri ve kendilerini bu yapının içinde görmeleri son derece önemlidir. Herkesin kendi iradesiyle “Ben Suriyeliyim” diyebilmesi, Suriye’yi kendi devleti olarak sahiplenmesi gerekir. Bu yüzden, Kuzey ve Doğu Suriye’de uygulanan modelin tüm Suriye’ye yayılması için uygun koşullar ve olanaklar fazlasıyla mevcuttur.
* * *
Suçlular yargılanacak
Hevrîn Xelef gibi isimlerin katledilmesi başta olmak üzere, çetelerin işlediği savaş suçlarına yönelik başvurular sonuçsuz kaldı, ancak birçok çete başı şimdi Şam’daki geçici yönetim tarafından üst düzey görevlere getirilmiş durumda. Bu kişiler hakkında bir yargılama süreci başlatılması mümkün mü?
Adalet mutlaka yerini bulmalı. Bu sadece Hevrîn Xelef’e yönelik işlenen bir suçla sınırlı değil, bilakis çok daha ağır ve sistematik suçlar söz konusu. İnsanlar kaçırıldı, katledildi. Efrîn’de çok ciddi insan hakları ihlalleri yaşandı. Bugün de Lazkiye ve Tartus’ta Alevilere yönelik benzer ağır suçlar işlenmeye devam ediyor. Tüm bu suçların nerede, ne zaman ve kimler tarafından işlendiği büyük ölçüde biliniyor. Bu nedenle bağımsız bir mekanizma kurulmalı ve suçu sabit görülen kişiler yargılanarak cezalandırılmalıdır. Kim olduklarına, hangi görevlerde bulunduklarına bakılmaksızın bu kişilerin adalet önüne çıkarılması gerekiyor. Örneğin, Hevrîn Xelef’in katili, geçici Şam yönetimi tarafından Deyr ez-Zor’da bir askeri birliğin başına getirilmiş durumda. Efrîn’de birçok suça karışan başka bir isim ise şu anda Hama’da askeri sorumlu olarak görev yapıyor. Bu durum, adaletin tamamen göz ardı edildiğini gösteriyor. Adaletin sağlanması için bu suçları yargılayacak özel bir mahkemenin kurulması ve özellikle bu davaların uluslararası mahkemelere taşınmasının yolu açılmalıdır. Bahsi geçen faillerin sadece bir değil, onlarca suçu var. Eğer bu kişiler yargılanmazsa, benzer suçların tekrarının önüne geçmek mümkün olmaz. Bu yüzden adaletin gecikmeden tecelli etmesi şarttır.