Son değil, yeni bir başlangıç

Dosya Haberleri —

Remzi Kartal

Remzi Kartal

  • Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın "Asrın Çağrısı"nı gazetemize değerlendiren KONGRA-GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, "Önder APO’nun PKK’ye yönelik fesih çağrısı bir son değil, yeni bir başlangıç olarak görülmelidir. Bu çağrı tüm taraflara büyük sorumluluk yüklüyor" diye konuştu.
  • Önümüzdeki haftalarda Türk devletinin nasıl tavır alacağının netleşmesi gerektiğini dile getiren Kartal, "Bu süreçte, devletin saldırılarının devam etmesi sürecin ruhuna aykırıdır. Devlet içindeki bazı güçlerin, süreci sabote etmeye çalışabileceği de göz ardı edilmemelidir" dedi.
  • 3. Dünya Savaşı'na dikkat çeken Kartal, "Böylesine bir ortamda, Önder Apo’nun demokratik ulus anlayışına dayalı çözüm süreci, sadece Türkiye için değil, tüm bölge halkları için büyük bir etki yaratacaktır. Ortadoğu için örnek bir model oluşturabilir" diye konuştu.

ERKAN GÜLBAHÇE

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın "Asrın Çağrısı" olarak heyecanla beklenen açıklaması 27 Şubat'ta İstanbul'da 7 kişilik İmralı Heyeti'nin yaptığı basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. Ülke gündemine oturan Abdullah Öcalan'ın tarihi çağrısı, Kürt sorununun çözümünde yeni bir dönemin kapısını araladı. PKK’nin feshi ve silahlı mücadelenin sonlandırılması yönündeki bu çağrı, sadece Türkiye için değil, tüm Ortadoğu’daki dengeler açısından da kritik bir dönemeç olarak değerlendiriliyor. Açıklamayı gazetemize değerlendiren KONGRA-GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, Öcalan’ın PKK’ye yönelik fesih çağrısının bir son değil, yeni bir başlangıç olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan son açıklamasında PKK’nın feshedilmesi ve silahlı mücadelenin sonlandırılması tarihsel bir gereklilik olarak sunuluyor. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önder Apo’nun yaptığı bu tarihsel çağrı, Kürdistan, Ortadoğu ve dünya genelindeki siyasal gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin özellikle 2014’ten itibaren izlediği askeri strateji, Kürt sorununu çözmek yerine daha da derinleştirdi. Ancak bu yaklaşım başarılı olamadı ve Türkiye’yi ekonomik, siyasi ve toplumsal açıdan ciddi bir krize sürükledi. Önder Apo’nun çağrısı, Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı olarak nitelendirilen büyük güç mücadeleleri ve Filistin-İsrail, Suriye, Irak ve İran’daki gelişmelerin bölgeyi yeniden şekillendirdiği bir dönemde geldi. Türkiye, bu süreçten doğrudan etkilenerek iç siyasette büyük risklerle karşı karşıya kaldı. Bu noktada, Türkiye’de Kürt sorununun demokratik ulus anlayışıyla çözülmesinin sadece Kürtler için değil, tüm Türkiye halkları için bir fırsat yaratacağı vurgulanıyor. Aksi takdirde, Türkiye’nin bölünme riskiyle karşı karşıya kalabileceği yönündeki uyarılar sıkça dile getiriliyor.

Önder Apo, devletin ve toplumun zihniyet değişimine ihtiyaç duyduğunu ve demokratik bir yapının inşasının şart olduğunu belirtiyor. Bu değişimi önce kendi hareketinde başlatarak çözümleyici bir yöntem olarak görüyor. Bu yaklaşımın hem devleti hem de demokrasi güçlerini etkileyeceğini öngörüyor. 2000’li yıllardan itibaren değişim ve dönüşüm stratejisini gündemine alan Önder Apo, örgütsel nedenlerden dolayı bunun tam anlamıyla hayata geçirilemediğini ifade ediyor. 2013 Çözüm Süreci bu dönüşüm için ciddi bir altyapı oluşturmuştu, ancak devletin sürece hazır olmaması nedeniyle sonuç alınamamıştı. Bugün ise Türkiye’nin izlediği politikaların çıkmaza girmesi, Önder Apo’ya yeni bir fırsat penceresi açmış durumda. Bu çerçevede Önder Apo, eğer devlet hazırsa ve uygun demokratik koşullar sağlanırsa, çatışma sürecini siyasi ve hukuki bir sürece taşıyabileceğini ve bunun için gerekli güce sahip olduğunu belirtiyor. Bu mesaj, Türkiye ve Güney Kürdistan’daki siyasi partiler ve farklı çevrelerden gelen geri dönüşlerle şekillendi ve bu doğrultuda tarihi bir çağrı yapıldı.

Önder Apo’nun PKK’ye yönelik fesih çağrısı bir son değil, yeni bir başlangıç olarak görülmelidir. 1973’te başlatılan Kürt özgürlük mücadelesinin temel amacı, Kürt sorununun çözülmesi ve ulusal-toplumsal özgürlüğün sağlanmasıydı. PKK bu mücadelenin araçlarından biri oldu, ancak bundan sonraki süreçte farklı yöntemlerle devam edilmesi gerektiği ifade ediliyor. Önder Apo, bu yeni yöntemlerin mücadeleyi daha da geliştireceğine inandığı için bu yolu seçiyor.

Son olarak, bu çağrı tüm taraflara büyük sorumluluk yüklüyor. Süreci doğru anlamak, sorumluluk almak ve toplumsal inşa sürecini güçlendirmek hayati önem taşıyor. Bu açıklama, moral ve motivasyon açısından kritik bir dönüm noktasıdır. Hareketin tüm bileşenlerinin bu yeni sürece uygun hareket etmesi gerekmektedir. Bu süreci doğru anlamak ve sorumluluklarını yerine getirmek, herkes için tarihi bir görevdir.

 

 

Açıklamada “demokrasi dışı bir yol yoktur” deniyor. Ancak Türkiye’de Kürt siyasi hareketine yönelik baskılar, kapatma davaları ve tutuklamalar devam ediyor. Bu koşullarda demokratik siyasetin önünü açmak için nasıl bir yol haritası öngörüyorsunuz?

Şu an için devlet ile Önder Apo arasında belirlenmiş bir anlaşma veya yol haritası yok. Ortada net bir müzakere süreci bulunmuyor. Bunun yerine, demokratik ve siyasal mücadelenin geliştirilmesi için uygun koşulların yaratılması hedefleniyor. Önder Apo, “Eğer siz demokrasiyi geliştirmeye hazırsanız, ben de kendi tarafımdan bu sürece katkı sunabilirim” diyerek, demokratik siyaset alanında mücadele etmenin zeminini oluşturabileceğini belirtiyor. Ancak bu sürecin tek taraflı olamayacağını, devletin de destekleyici adımlar atması gerektiğini vurguluyor. Bu noktada en kritik konu, Önder Apo’nun fiziki koşullarının iyileştirilmesi ve özgür çalışma ortamının sağlanmasıdır. Çünkü sürecin ilerleyip ilerlemeyeceği doğrudan onun özgürlüğü, güvenliği ve çalışma koşullarına bağlıdır. Devletin bu konudaki tutumu, süreci ne kadar ciddiye aldığını gösterecektir.

Önümüzdeki haftalarda devletin nasıl bir tavır alacağı netleşmelidir. Ancak bu süreçte, devletin saldırıları ve baskılarının devam etmesi sürecin ruhuna aykırıdır ve çözüm arayışını zorlaştırmaktadır. Devlet içindeki bazı güçlerin, süreci sabote etmeye çalışabileceği de göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, demokrasi ve özgürlük mücadelesi sadece Kürt hareketinin değil, Türkiye’de demokrasi, özgürlük ve eşitlik isteyen tüm kesimlerin ortak sorumluluğudur. Bu süreç, sadece masa başında yürütülecek bir diyalog değil, aynı zamanda bir mücadele sürecidir. Demokrasi ve toplumsal özgürlük ancak ortak bir mücadele ile inşa edilebilir. Sürecin ilerleyebilmesi için en önemli adım, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne yönelik somut gelişmelerin sağlanmasıdır. Devletin bu konuda nasıl bir karar alacağı, sürecin kaderini belirleyecektir. Eğer AKP hükümeti net bir tutum sergilerse, demokrasi güçlerinin de baskılara karşı örgütlenerek mücadeleyi büyütmesi gerekecektir. Süreçteki olumsuzluklara rağmen, umudu kaybetmeden, azim ve kararlılıkla mücadeleye devam edilmelidir.

 

PKK, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısına katıldığını ve gerekliliklerini yerine getireceğini açıkladı. Bu açıklamayı nasıl görmek gerekiyor?

Bu açıklama, Önder Apo’nun çağrısına tam destek verildiğini ve bu çağrının gerekliliklerinin yerine getirileceğini açık bir şekilde ifade ediyor. Önder Apo’nun mesajına olumlu yanıt verilmesi bir sürpriz değil, aksine bir görev ve sorumluluk olarak görülüyor. Burada asıl önemli olan, PKK’nin Önder Apo’nun liderliğiyle olan kararlı birlikteliği ve onun mesajlarına uygun hareket etme iradesini ortaya koymasıdır. PKK kendi üzerine düşeni yapmış ve Önder Apo’nun çağrısına yanıt vermiştir. Şimdi ise gözler karşı tarafa, yani devlete çevrilmiş durumda. Bu noktada kritik olan, devletin nasıl bir tutum sergileyeceğidir. Eğer devlet, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü konusunda somut adımlar atarsa, bu sürecin devam edeceği ve ilerleyeceği anlaşılmaktadır. Şu anda beklenen, karşı tarafın da aynı kararlılığı göstermesi ve süreci ileriye taşıyacak adımlar atmasıdır.

 

 

2013-2015 çözüm sürecinden alınan dersler göz önüne alındığında, benzer bir sürecin yeniden başlaması mümkün mü? Güven ortamı nasıl tesis edilebilir? 

Bu süreç, 2013-2015 çözüm sürecinden farklı bir dinamiğe sahip. O dönemde, devletin çözüm eksenli bir politika izlemediği ve sürecin ilerlemeyeceği biliniyordu. Devlet, savaş odaklı bir strateji izlerken, Kürt hareketi ise özellikle Rojava Devrimi’nin güçlenmesi için çözüm sürecini bir fırsat olarak gördü ve süreci sonuna kadar sürdürdü. Bugüne gelindiğinde ise devletin savaş politikasının başarısız olduğu ve ciddi bir çıkmaza girdiği açıkça görülüyor. Devlet içinde yeni bir arayış olduğu anlaşılsa da, sürecin başarılı olup olmayacağı belirsiz. Çünkü devlet içinde çözüm sürecine karşı olan ve süreci sabote edebilecek güçler her zaman var. Türkiye devlet sisteminin bu tür iç dinamiklere sahip olduğu biliniyor. Ancak bu süreç, geçmiş dönemlerden farklı bir siyasal tabloya sahip. Bunun temel nedenleri: Topyekun savaş stratejisinin başarısız olması ve yol açtığı yıkımlar, Ortadoğu’da süren 3. Dünya Savaşı’nın dengeleri değiştirmesi ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, siyasi ve toplumsal krizler. Bu faktörler, devletin politikalarını yeniden değerlendirmeye zorlayan yapısal bir kriz yaratmış durumda. Önder Apo’nun bu süreçte yaptığı çağrı da bu siyasal ve bölgesel tabloya bir yanıt olarak ortaya çıktı.

Türkiye için artık iki temel seçenek var: Ya Kürtlerle demokratik bir çözüm sürecine girerek, çatışmayı sonlandıracak, siyasal ve ekonomik olarak güçlenen bir ülke haline gelecek. Ya da çatışma ortamı devam edecek ve Türkiye, kontrol edilemez bir parçalanma sürecine sürüklenecek. Bu nedenle, bugünkü süreç geçmiştekilerden farklı olarak devleti zorlayan derin bir krizle karşı karşıya bırakıyor. Özgür Özel’in bahsettiği son bir yıldır İmralı’da yapılan görüşmeler de bu çerçevede şekilleniyor. Bu süreç bir yıl mıdır, daha uzun mudur elimizde net bir bilgi yok. 

Kürt sorununun çözümüne yönelik sizce Türkiye’de nasıl bir yaklaşım geliştirilmelidir? Hangi adımlar atılmalı?

Öncelikli adım, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanmasıdır. Ardından, bu konu hızla parlamentonun gündemine alınmalıdır. Önder Apo’nun çağrısına yanıt olarak PKK tek taraflı ateşkes ilan etmesi tarihi bir fırsattır. Ancak devletin de bu adıma uygun hareket etmesi gerekmektedir. Ateşkese riayet edilmeli, askeri ve siyasi saldırılar durdurulmalıdır. Süreci baltalayacak ve provoke edecek politikalardan kaçınılmalı, devlet bu konuda ciddi bir irade ortaya koymalıdır. Ayrıca, siyasi alandaki baskıların sona ermesi gerekmektedir. Siyasi partilere, belediyelere ve gazetecilere yönelik tutuklamalar, sürecin ilerlemesini engellemekte ve toplumsal güveni zedelemektedir.

Sürecin kalıcı ve sağlıklı ilerleyebilmesi için Kürt sorununun yasal ve anayasal çerçevede çözümüne yönelik parlamentoda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Önder Apo’nun mesajının tüm siyasi partilere yöneltilmesinin temel sebebi de budur: Parlamento, bu konuda sorumluluk almalı ve gerekli adımları atmalıdır.

İlk yasal düzenleme, Önder Apo’nun özgürlüğüne ilişkin olmalıdır. Bunu takiben, Kürtlerin ve demokrasi talebi olan tüm kesimlerin özgürlüklerini güvence altına alacak anayasal değişiklikler yapılmalıdır. Bu tür adımlar, kamuoyuna güven vererek sürecin daha hızlı ve etkili ilerlemesini sağlayacaktır. Ancak, bu süreci sadece devletten veya hükümetten beklemek yeterli değildir. Toplumsal ve siyasal tüm dinamikler, hem parlamentoda hem de toplumun diğer alanlarında bu süreci desteklemelidir. Önder Apo’nun vurguladığı gibi, demokratik zihniyetin ve toplumsal inşanın güçlendirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bu adımlar atıldığında, sürecin sağlam bir zeminde ilerlemesi ve kalıcı bir barışın inşası mümkün hale gelecektir.

 

 

Bu açıklamanın uluslararası arenada nasıl bir yankı uyandırmasını bekliyorsunuz? Özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinin yaklaşımı ne yönde olabilir?

Türkiye’nin Kürt sorununda izlediği inkar ve imha politikası, yalnızca Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi istikrarsızlığa sürüklüyor. Suriye’de demokratik bir düzen kurulmaya çalışılırken, Türkiye’nin Tişrîn ve Qereqozax gibi bölgelere yönelik saldırıları, Kuzey ve Doğu Suriye’de istikrarsızlığın ana kaynaklarından biri haline gelmiş durumda. Benzer şekilde, Türkiye’nin Irak’ta PKK’ye karşı mücadele adı altında yürüttüğü askeri operasyonlar, bölgedeki istikrarsızlığı daha da derinleştiriyor. Bu nedenle, Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi, sadece ülke içinde barış ve istikrar sağlamayacak, aynı zamanda tüm bölgenin huzuruna da katkıda bulunacaktır. Bu yönde gerekli koşullar zaten mevcuttur. Bu gerçeklik, uluslararası kamuoyunun da Önder Abdullah Öcalan’ın çağrısını ciddiyetle ele almasını sağladı. Önder Apo’nun mesajı yalnızca Kürt halkı için değil, Amerika, Avrupa ve bölgesel aktörler açısından da yankı uyandırdı ve destek buldu. Bugüne kadar Önder Apo’ya ve Kürt hareketine mesafeli duran kesimler bile bu çağrıyı dikkate aldı. Çünkü Türkiye’nin çözüm sürecine yönelmesi, sadece iç barışı sağlamakla kalmayıp, bölgesel düzeyde de istikrar getirecek bir adım olarak görülüyor. Şu an, hem iç hem de dış koşullar Kürt sorununun çözümü için önemli bir fırsat sunuyor. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli ve boşa harcanmamalıdır.

Ortadoğu’daki mevcut dengeler ve Kürt hareketlerinin farklı bölgelerdeki konumu düşünüldüğünde, Sayın Öcalan’ın bu çağrısının bölgesel etkileri neler olabilir?

Ortadoğu’da büyük yıkımlara yol açan 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. Bu savaş, devletler arası egemenlik mücadelesi, milliyetçilik, dinin siyasetteki etkisi ve güç savaşlarıyla şekilleniyor. Böylesine bir ortamda, Önder Apo’nun demokratik ulus anlayışına dayalı çözüm süreci, sadece Türkiye için değil, tüm bölge halkları için büyük bir etki yaratacaktır. Çatışmaların sonlanması ve demokrasi ile diyalog temelinde çözümlerin geliştirilmesi, Ortadoğu için örnek bir model oluşturabilir. Bu sürecin en büyük etkilerinden biri Suriye üzerinde olacaktır. Türkiye, Kürt sorununu demokratik yollarla çözdüğünde, Suriye’ye yönelik askeri baskı ve saldırılardan vazgeçmek zorunda kalacaktır. Böylece, Suriye’de de demokratik bir sürecin gelişmesi için yeni bir zemin oluşacaktır. Aynı durum Irak ve diğer bölge ülkeleri için de geçerlidir. Bu modelin başarısı yalnızca Türkiye ve komşu ülkelerde değil, daha geniş bir coğrafyada, hatta Filistin-İsrail çatışması gibi kronik sorunların çözümünde de örnek olabilir. Var olan çatışmaların savaş ve şiddetle değil, uzlaşma, karşılıklı kabul, hoşgörü ve demokratik ilkeler temelinde çözülebileceğini gösterebilir. Bu nedenle, Önder Apo’nun sunduğu diyalog ve demokratik ulus perspektifine dayalı çözüm modeli, sadece Türkiye ve Ortadoğu için değil, dünya genelinde benzer sorunlarla mücadele eden halklar, örgütler ve devletler için de önemli bir örnek olacaktır. Bu model, barış ve birlikte yaşam fikrini güçlendirerek küresel çapta büyük yankı uyandırabilir.

 

 

* * *

Herkese mektup yazıldı

Bir konuşmanızda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan bir mektup aldığınızı belirttiniz. Bu mektubun içeriği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bu mektup, Önder Apo’nun yapmak istediği çağrının altyapısını oluşturuyor. Yani, “Ben böyle bir çağrı yapacağım, buna hazır olun” diyerek bu sürecin gerekçelerini sunuyor ve bilgi veriyor. Aynı zamanda, bu çağrıya yönelik tutumumuzun ne olduğunu anlamak istiyor.

Yalnızca Avrupa’ya değil, PKK’ye, KCK’ye ve DEM Parti’ye de gönderdi. Önder Apo bu çağrıyı yapmaya kesin karar verdikten sonra mektup yazmaya karar veriyor. Çünkü böyle bir çağrıya ihtiyaç duyulduğunu ve bunun artık bir gereklilik haline geldiğini düşünüyor. Bu mektuplar devletle yapılan ortak görüşmelerin sonucu ortaya çıkmıştır. Yapılan görüşmelerde bir noktaya gelinmiş, Başkan karar vermiş, çağrı yapıyor. Ve bu çerçevede söylenecek bir şey var mı diye soruyor. Bu mektup, sürecin nasıl ilerleyeceğine dair detaylar içermiyor. Ancak Önder Apo çağrısını yaptıktan sonraki süreçte, "Demokratik değişim ve dönüşüm süreciyle ilgili görüş ve önerilerinizi de alacağım" diyor.  Şu an için gelen mektubun amacı, sürece dair görüşleri paylaşmak ve olası önerileri almakla sınırlıydı. Bundan sonrası, çağrı sonrası gelişmelere ve atılacak adımlara bağlı olarak şekillenecek.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.