Ezilenlerin direnme hakkını desteklemeliyiz
Kadın Haberleri —
- 'Saldırgan ile kurbanı bir tutamazsınız. Savaş karşıtı herhangi bir hareket, bir mezarlık huzuru isteyemez. Adalet olmadan barışa sahip olamazsınız. Bu yüzden ezilenlerin ve işgal edilenlerin karşı koyma hakkını desteklemelisiniz. Onların direnme hakkını desteklememiz gerekir.'
SERAP GÜNEŞ
Almanya’nın başkenti Berlin’de 5-6 Kasım tarihleri arasında “Bizim devrimimiz: Yaşamı özgürleştirmek” başlığıyla Kadınlar Geleceği Örüyor 2. Uluslararası Konferansı’na katılan Feminist aktivist, Tüm Hindistan İlerici Kadınlar Derneği üyesi Kavita Krishnan Güney Asya’da kadınların yaşadığı sorunları anlattı. Konferansta bir sunum da yapan Krishnan gazetemizin sorularına verdiği yanıtta iklim değişiminin kadın ve toplum üzerindeki etkilerini, salgın hastalığın kadın açısından yarattığı sonuçları, dini ve mezhepsel çelişkilerin kadını ezen boyutlarına dikkat çekti. Kavita Krishnan ile yapılan röportajı siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.
İklim krizinin etkilerinin en şiddetli yaşandığı bölgelerden biri Güney Asya ve kadınlar küresel ısınmanın neden olduğu iklim felaketlerinden orantısız şekilde etkileniyor. Felaket ortamında doğum yapan, çocuk emziren, ailesini doyurmak zorunda olan kadınlar var. Bölgenizde feministler bu “yeni normal” ile nasıl mücadele ediyor?
Şu anda Güney Asya'daki en kötü iklim değişikliği felaketi Pakistan'da gerçekleşiyor. Ve ne yazık ki Hindistan'da Hindu üstünlükçü bir hükümetimiz var. Bu hükümet acı çeken Pakistan halkıyla empati ve dayanışmaya ihtiyacımız yokmuş gibi davranıyor. Oysa gerçek şu ki, Hindistan ve Pakistan yan yana ve eğer bugün Pakistan'ın başına geliyorsa, yarın bizim de başımıza gelecek.
Hindistan'daki feministler, hükümetin büyük şirketlere vermek için toprak ve ormanları zorla ele geçirmesine karşı çok cesur mücadeleler olduğunun farkındalar ve kadınlar bu mücadelelerin ön saflarında yer alıyor. Şimdi bu mücadelelerin iklim değişikliğini önlemek için ne anlama geldiğini, Hindistan gibi bir ülkenin sadece eski bir sömürge olduğumuz için ‘istediğimiz kadar kömür yakma hakkımız’ olduğunu söylemek yerine ne tür politikalar üretilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Kendi halkımızın iyiliği için, iklim kriziyle ne kadar iyi mücadele edebileceğimizi de düşünmeliyiz.
Covid-19 Hindistan'da bir felaketti. Bunun temel nedeni, sadece insan yapımı bir felaket olması değil. En az dört milyon ölüm oldu. Bunun nedeni, hükümetin oksijen tüpü sağlamaması ve planlamaması, yeterli hastane yatağına, yeterli oksijene sahip olmaması. Hazırlanmak için bütün bir yıl vardı, 2020 boyunca hayatı durdurdular ancak bu zamanı 2021'e hazırlanmak için kullanmadılar. Bunun yerine, pandemiyi gerçekten hızlı bir şekilde yayan büyük Hindu dini toplantılarını organize ettiler. Sonra elbette bu onların sorunu değilmiş gibi davrandılar ve “Allah’ın işi, elden ne gelir” dediler.
Pandemi sürecinde durum gerçekten çok zordu. Doğum yapan kadınlar tıbbi bakıma ulaşamadı. Kapanılan evlerde aile içi şiddet arttı ve başvuracak hiçbir şey yoktu. Çok zordu ve feministler zorlandı. Ve ölümler... geride kadınları ve ailelerini bırakarak ölen genç erkekler orantısız bir şekilde temsil ediliyor bu sayıda. Bunun nedeni, özellikle Hindistan’ın kırsal kesiminden erkeklerin göçmen olarak şehirde çalışmasıdır. Virüsü kapan onlar oldu ve kadınlar ve çocuklar sadece Covid nedeniyle değil, hükümetin politikaları nedeniyle sıkışıp kalmış bir ekonomide kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kaldı. Yani maalesef bütün bunlar çok kötü bir durum yarattı.
Hindistan’da kadına yönelik şiddetin ağırlığı müslüman kadınlara yönelik gelişiyor. Hindistan’da devletin müslümanlara özellikle de müslüman kadınlara yönelik örgütlü bir şiddeti var. Bu yüzden tüm bunlar Hindistan'daki feministler için çok zor bir durum oluşturuyor.
Türkiye ve Hindistan’da erkek siyasetçilerin bölücü söylemleri oldukça benzer. Modi, Hindistan'daki müslüman toplu tecavüzleri hakkında yanlış bilgiler yayarken, aşırı sağcı, göçmen karşıtı erkek politikacılar Türkiye'deki göçmenler hakkında dezenformasyon ve nefret yayıyor ve kadınları bir koz olarak kullanıyorlar. "Yerli" kadınları önemsediklerini iddia ediyorlar. Dil çok bölücü ve kadın hareketini de etkiliyor. Her iki ülkedeki feministlerin zeminini korumaları ve kadınların haklarını merkeze alarak ilerlemeleri, bağımsız bir gündemleri olması için ne öneriyorsunuz?
Bunu biraz karmaşıklaştıracağım ve sadece erkek söylemi olmadığını söyleyeceğim. Hindu üstünlükçü kadınlar da bu şiddeti körüklüyor. Hindu kadınların müslümanlara karşı şiddet uygulamaya, kimliklerinin bir gereği olarak müslümanlardan nefret etmeye teşvik edildiği sahte bir feminizm yaratmaya çalıştıklarını söyleyeyim. Ayrıca, müslüman kadınları, müslüman erkeklerden kurtarmamız gerektiğini iddia eden örgütlü girişim var ancak mesele şu ki; Hindistan toplumunda tüm kadınlar eziliyor, tüm topluluklarda kadınları eziliyor, ancak müslüman toplumu ayıracak ve müslüman erkekleri şeytanlaştıracaksanız, bu feminizm değildir, bu başka bir şeydir.
Müslümanların toplu tecavüzleriyle ilgili sahte hikayelerden bahsettiniz.
Müslümanların tecavüz etmesi dedikleri şey, müslüman bir erkek ve Hindu bir kadın aşık olduklarında, buna "aşk cihadı" diyorlar ve "Hindu kadınların müslüman çocuk doğurmasını sağlamak için küresel bir komplonun parçası olarak bu kadının müslüman bir adam tarafından beyni yıkandı ve baştan çıkarıldı" diyorlar. Diğer yandan da müslüman bir kadın 2002'de Hindu üstünlükçü erkekler tarafından nefret suçunun bir parçası olarak toplu tecavüze uğradığında, Narendra Modi'nin Gujarat'ın başbakanı olduğu zaman, saldırganlar büyük zorluklarla kovuşturuldu ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ancak bu yıl Narendra Modi onları Bağımsızlık Günü'nde serbest bıraktı ve hapishaneden çelenklerle karşılandılar. Bir kahraman gibi karşılandılar. “Müslüman erkeklerin ve kadınların insan olmadığı, onur ve adaleti hak etmedikleri ve biri müslüman kadınlara şiddet uyguladığında ödüllendirilmesi ve kahraman gibi karşılanması gerektiği” mesajını vermek için bunu bilerek yaptılar. Yani bu açıkça faşist bir durumdur.
Konferansta yaptığınız sunumda Ukrayna'daki savaştan bahsettiniz. Bu da kutuplaşma yaratıyor. Savaş karşıtı harekete mesajınız nedir?
Bence savaş karşıtı herhangi bir hareket, bir mezarlık huzuru isteyemez. Adalet olmadan barışa sahip olamazsınız. Bu yüzden ezilenlerin ve işgal edilenlerin karşı koyma hakkını desteklemelisiniz. Onların direnme hakkını desteklememiz gerekir. Saldırgan ile kurbanı bir tutamazsınız. Küresel aşırı sağ ve otoriterler, “Kültürümüz ve medeniyetimiz adına azınlıklarımıza karşı baskıcı olma hakkımız var” diyorlar. “Azınlıklarımızı kendi tarzımızda ezebilmeliyiz”, diyorlar. Özgürlük onlar için egemenlik demek; özgürlük ve çok kutupluluk, herkesin ırkçı olma hakkına, anti-feminist olma hakkına, homofobik ve transfobik olma hakkına sahip olması gerektiği anlamına geliyor. Bunları aslında o kadar açık söylüyorlar ki, ancak biz dinlemiyoruz. Çünkü Putin'in, Erdoğan'ın, Modi'nin, Orban'ın, Esad'ın, Trump'ın konuştuğu dil arasında yeterince bağlantı kuramıyoruz... Kendi aralarında kavgalar ve rekabet olsa da bir birlik olduğunu kabul ederek başlamalıyız. Daha yeni İsrail seçimleri oldu, Netanyahu ve aşırı sağcı koalisyonu geldi... Filistinlilere karşı aynı dili, açıkça homofobik, açıkça soykırımcı bir dil konuşuyorlar. Bu yüzden halk hareketi, feminist hareket, Putin ya da Trump, Netanyahu, Erdoğan ya da Modi için bir zaferin her yerde faşistler ve otoriterler için bir zafer olduğunu ve Putin için bir yenilginin her yerde tüm bu faşistler için bir yenilgi olduğunu açıkça söyleyebilmeli. Bu yüzden Ukraynalıları, Uygurları, Kürtleri, Suriyelileri direnen herkesi desteklemeliyiz. Bence bu, böyle bir konferansın güçlü bir mesaj gönderebileceğini düşündüğüm bir şey.
Kürt kadın hareketi ile Hindistan kadın hareketi arasında bir karşılaştırma yapılabilir mi? Her biri diğerine ne öğretebilir veya birbirlerine ne şekilde ilham verebilirler?
Partimin bazı öz savunma birimleri vardı ama artık Hindistan'da bir örgüte mensup değilim. Bu yüzden onlar adına konuşamam ama eskiden silahlı öz savunma vardı. Tabii ki hala bazıları var ama şu anda çok dikkatli olmalılar. Çünkü bu hükümet açık partileri kapatmak, açık siyaseti kapatmak için bir fırsat arıyor. Bu yüzden onlara bunu yapmaları için bir bahane vermemek ve aynı zamanda onlar tarafından organize şiddete direnme yeteneğine sahip olmak için gerçekten dikkatli olmalıyız. Lider pozisyonlarındaki kadınlar hedef alınıyor. Bu yüzden hareket Hindistan'da mümkün olan her şekilde kendini savunmayı örgütlüyor. Kadınlar arasında Rojava'daki gibi bir öz savunma hareketi yok. Bunun nedeni, Hindistan'daki saldırının, ana saldırı biçiminin kadın aktivistleri tutuklayarak ve onlara terörist diyerek yapılan oldukça sofistike olduğunu düşündüğüm bir saldırı olması. Bu yüzden çeşitli terörist gruplara ait olduklarını ima ederek, açık feminist çalışma yapan ve kesinlikle şiddet yanlısı veya radikal olmayan insanları tutukluyorlar. Pek çok feminist arkadaşımız hapiste, birçok insan hakları savunucusu cezaevinde. Şiddet gerçekleştiğinde, temelde suikast şeklinde oluyor. Bu konferansta bilmemiz gerektiğini düşündüğüm hikaye, Hindu üstünlükçülüğüne karşı çok açık konuşan bir kadın gazeteci olan Gauri Lankesh'in, geri kalmış bir kasttan, yoksun olduğu düşünülen kastlardan birinden gelen ve yerel, bölgesel bir dilde, Kannada dilinde yazıp yayın yapan bir gazetecinin, Hindu üstünlükçü bir terörist tarafından vurularak öldürülmesi hikayesidir. Onu öldüren aynı grup, aynı konuda muhalefet eden erkekleri de öldürdü. Bunlar aklıselime çağırıyorlar ve Hinduizm'in müslümanlardan nefret etmek anlamına gelmediğini söylüyorlardı. Demem o ki, bence bireysel suikastlara karşı öz savunmayı aynı şekilde organize edemezsiniz, çünkü onlar bireyleri hedef alıyorlar ve Rojava türünde bir öz savunma buna çözüm değil. Hindistan'da durum daha karmaşık.
Artık herkes “Jin jiyan azadî” sloganını duymuş durumda ama fikirleri ile bu sloganı yükselten hareketlere yön veren kişi 22 yıldır tecrit altında ve Kürt gerillası da kimyasal silahlarla hedef alınıyor. Bu konudaki görüşleriniz neler, bir mesajınız var mı?
Kesinlikle, bu mücadeleyi takip ediyorum ve dünyanın kimyasal silahlar konusunda, gerillaların hedef alınması konusunda sesini yükseltmesi gerektiğine ve bu sloganın, ‘Jin jiyan azadî'nin Kürdistan hareketinden çıktığını kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum. Dil aslında bazı yönlerden Hint dilleriyle benziyor ve Farsça versiyonu Hindistan'da insanlara daha aşina, çünkü Farsçadan çok fazla etkilendik, ancak “azadî” yaygın kelime ve “azadî” aynı zamanda Pakistan kadın hareketi tarafından, “kadınlar için azadî” talep ettiği için gündeme getirilen bir şey. Aynı şekilde Keşmir hareketi ve Hintli feministler tarafından da gündeme getirildi. Hindistan'da Keşmir ile başladı. Nereden geldiğini hatırlamadan kullanmamalısınız. Tarihine saygı duymamız ve kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum. Mücadelelerin ve sloganların soyağacının anısını onurlandırmak çok önemlidir, bu yüzden bu konferans bunu yaptığı için çok mutluyum.
Uluslararası çevrelerde, ilerici çevrelerde İmralı'daki tecrit ve kimyasal saldırılar konusunda yapılabilecek bir şey var mı?
Kesinlikle, aslında, buradaki bazı temsilcilerle konuşup bir şeyler organize etmeyi planlıyorum. Bunca ülkeden gelen kadınlar olarak belki bir tür açıklama hazırlayabiliriz ya da her birimiz kendi ülkemizde kendi hareketimizi harekete geçirebilir ama bir açıklama yayınlamak her anlamda asgari bir başlangıç olacaktır. Ayrıca, belki de hepimizin birlikte olacağı bir tür uluslararası protesto günü planlayabiliriz. Temelde dikkat çekilmesi gereken konulara ve korunmaya ihtiyaç duyan hareketlere ışık tutmak için, aynı zamanda bu tür cinayetleri önlemek için hepimizin birlikte sesimizi yükselteceği bir gün.