İçerideki devlet: Erkek gardiyanlar
Kadın Haberleri —
İHD Eşbaşkanı Eren Keskin’le cezaevlerindeki kadınların yaşadığı hak ihlallerini, intiharları ve fiziki-cinsel şiddeti konuştuk:
- Mahpus kadınlar hücrelerde kalıyorlar. Ortak alanlara çıkarılmıyorlar, ifade ve örgütlenme özgürlükleri yok. Bazen birbiriyle konuşmaları bile hücre cezası nedeni oluyor. Her tarafta kameralar var. Kadınlar, “Her an tacize uğramış gibi hissediyoruz” diyor.
- GGM’ler tamamen kapalı, şikayetlerin ve rüşvetin çok yoğun olduğu yerler. Burada taciz ve tecavüz vakalarına karışanların tümü devlet görevlileri. Ancak Türkiye’de sivil topluma cezaevleri ve GGM’lerde denetim hakkı verilmiyor. 90’larda bile daha fazla denetim vardı.
ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL
Kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet günbegün artarken, bu şiddet sarmalı devlet politikası olarak karşımıza çıkıyor. Toplum içindeki kadınların seslerini az çok duyabiliyoruz ancak bir de seslerini dışarıya duyuramayan, duyurulmasına izin verilmeyen cezaevlerindeki kadınlar var.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Avukat Eren Keskin, cezaevlerindeki kadınların birçok sorunla karşılaştığına belirterek, özellikle cinsel şiddetin çok fazla arttığına işaret ediyor. ‘İçerideki’ şiddetin de devlet politikası ve savaş yöntemi olduğunu vurgulayan Keskin, cezaevlerindeki kadınların yaşadıklarını gazetemize anlattı.
Cezaevlerinin varlığı bile tek başına şiddet nedeniyken, içerideki kadınların durumu nedir?
Her şeyden önce şunu söylemek gerekir; Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinden bu yana devlet dili kadınlara, LGBTİ+’lara ve tüm muhaliflere yönelik sertleşmiş durumda. Bu sertleşmeden üretilen şiddet topluma yayılıyor ve yayılan şiddetin ilk mağdurları yine kadınlar ve çocuklar oluyor. O nedenle hem cezaevlerinde hem de toplumun tüm katmanlarında kadına yönelik şiddet ciddi oranda artmış durumda.
Genel durum böyle ancak cezaevlerindeki kadınların, kimsenin bilmediği çok fazla sorunu var. Hem İHD hem de Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Ofisi olarak cezaevlerinde kalan kadınları sık sık ziyaret ediyor, bilgi alıyoruz. Öncelikle izolasyon sistemi başlı başına bir işkence yöntemidir. Mahpus kadınlar hücrelerde kalıyorlar ve birbirileriyle iletişim olanakları son derece sınırlı. Ortak alanlara çıkarılmıyorlar, ifade ve örgütlenme özgürlükleri yok. İstedikleri kitapları okuyamıyor, TV kanallarını izleyemiyor ve siyaset konuşamıyorlar.
Örneğin geçen hafta Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne gittiğimde kadın mahpuslardan haftada iki kez arama adı altında erkek askerler ve gardiyanlar tarafından koğuşlara ve hücrelere baskın yapıldığı öğrendim. Aramalarda kadınların her türü özel eşyaları yerlere saçılıp arama yapılıyor. Son aramada kadınların hepsine 10 günlük hücre cezası veriliyor. Tek nedeni ise kendi aralarında yaptıkları sohbetlerde iki defter tutulmuş ve notlar alınmış. Kadınların cezaevinde birbiriyle konuşmaları bile hücre cezası nedeni.
‘Süngerli oda’ adlı hücreler var. Mahpusları süngerli odaya götürmek çok büyük bir tehdit. İnsanı adeta delirtecek boyuta getiriyor. Bir diğer önemli nokta ise hasta mahpuslar. İHD üyesi Hatice Onaran’ı örnek vermek gerekirse; Hatice sadece cezaevine para yatırdığı için ceza aldı. Kendisi kanser hastası. Onaran, hastalığına rağmen hastaneye gitmek ve infaz erteleme başvurusu yapmak bile istemiyor. Çünkü hastanelere getirilip götürülürken çok fazla eziyet ediliyor. Kelepçeler çok sıkı bağlanıyor ve hastanede kelepçeli gezdiriliyorlar. “Mahkûm geliyor” diye bağırıyorlar. Doktorun yanına götürüldüğünde kelepçeleri çıkarılmıyor.
Öte yandan her tarafta kameralar var. Görüştüğümüz kadın mahpuslar “Bizim kendi özel alanlarımızın çok yakınına kameralar konuluyor ve her an tacize uğramış gibi hissediyoruz” diyorlar. Ayrıca LGBTİ+ mahpusların ciddi sorunları var. Örneğin cinsiyet uyum ameliyatı olmamış bir trans kadın mahpus erkek cezaevine gidiyor. Oradaki erkek gardiyanlar tarafından sürekli rencide edici tavırları, erkek ismiyle seslenmeleri gibi taciz iddiaları sürekli bize geliyor. Şiddet dendiğinde ilk akla gelen fiziki şiddet oluyor.
Fiziki şiddetin yanında psikolojik şiddeti sormak istiyorum. Kadın mahpuslar hapishanede yaşanılan baskılardan ruhsal olarak nasıl etkileniyor? Önleyici mekanizmalar işletiliyor mu?
Siyasi nedenlerle cezaevinde bulunan kadınların çok büyük bir kısmı, bu şiddetle mücadele tekniklerini kendi içlerinde geliştirmişler. Ancak cezaevine giren çok genç ya da yaşlı kadınlar var. Örneğin 75 yaşındaki Hatice Yıldız. Kızına ve arkadaşına para yatırmaktan akıl dışı bir ceza verdiler ve şu anda cezaevinde. İlk görüşmemizde, “Ben çok hastayım ve burada yaşayamam” dedi. Yıldız demans, tansiyon ve şeker hastası. Dolayısıyla şiddete karşı hiçbir savunma geliştiremez. Onu koruyacak bir mekanizma da yok zaten. Onu koruyacak tek mekanizma özgürlüğüne kavuşturmaktır. Psikolojik olarak çok zorlanan genç ve deneyimsiz kadınlar var. Tek başına hücrede kalan bir kadının hem yalnızlık hem şiddetle baş etmesi çok zor. Bunun için cezaevlerinde bir tedavi mekanizması yok. Bazı cezaevlerinde doktor bile yok. En önemli sorunlardan biri de girişlerdeki çıplak arama uygulaması. Bu çok ciddi bir hak ihlali. Buna karşı çıkan mahpuslar doğrudan fiziki şiddete maruz kalıyor.
Peki 2024 yılında hem siyasi hem adli kadın mahpuslara dönük cinsel şiddet vakalarında bir artış var mı?
Adli mahpuslara dönük çok fazla cinsel şiddet yaşandığını biliyorum. Ancak oradan başvuru ve suç duyurusu olmadığı için yaşanan vakaların çoğu gizli kalıyor ve üstü örtülüyor. Siyasi kadın mahpuslara gelecek olursak, Garibe Gezer’i örnek vermek istiyorum. Garibe Gezer cezaevinde cinsel saldırı mağduru. Süngerli odaya alınırken cinsel saldırıya maruz kalıyor. Türkiye’de iç hukukta cinsel saldırı suçuyla ilgili düzenlemeler yapıldı ama gerekli eğitimler verilmediği için hala suç devam ediyor. İşkence zaten bir devlet politikası ama birçok kadın uğradığı saldırının cinsel işkence olduğunu bilmiyor. Örneğin; çıplak arama bir cinsel işkence, arama adı altında yapılan her şey cinsel tacizdir. Cinsel işkence sadece elle yapılan bir şey değil sözle de yapılan bir uygulamadır. Mahpuslar cezaevine getirilip götürülüşte küfür ve cinsiyetçi sözlere maruz kalıyor. Cinsel işkence ilk gözaltında başlıyor.
Cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde cinsel taciz hala çok yayın. Ancak tecavüz suçu eskisi gibi çok yaygın değil. Çünkü kadın hareketi çok güçlendi. 1990’lı yıllarda gözaltında cinsel saldırı bir işkence yönetimiydi. Birçok kadın cinsel saldırıya maruz kaldı. Kürdistan’da bu bir savaş yöntemiydi. Örneğin Mardin bölgesi bu konuda en çok cinsel işkencenin uygulandığı bir merkezdi. Kürt siyasi hareketine mensup olan her kadın istisnasız gözaltında cinsel işkenceye maruz kalmıştır. Bu biçim olarak farklı olabilir ama yaşamayan yoktur.
Garibe Gezer’e dönmek istiyorum, intihara sürüklendi… Cezaevlerinde intiharların yaygın olmasının nedenini neye bağlıyorsunuz?
Kadın intiharlarına dair bizim elimizde veri yok. Devletin de paylaştığı bir veri yok. Garibe Gezer’i esas alırsak yalnızlaştırmak ve umudunu elinden almanın intihar vakalarında çok belirleyici bir etken olduğunu düşünüyorum. Garibe Gezer yaşadığı haksızlıklara karşı çıkan ve itiraz eden bir kadındı. Bunu bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum; Garibe baş kaldırdı. Bizim yanımızda gardiyanlarla kavga ediyordu. Sürekli itiraz eden ve hakkını koruyan bir kadındı. Bunu yaptığı için sürekli süngerli odaya konuluyordu. Çünkü buraya konulan bir mahpus tamamen yalnızlaştırılıyor. Gezer’in ölümü devlet kayıtlarında “intihar” olarak geçti ama bu intiharın nedeni süngerli oda ve devlet politikalarıdır.
Ceza Tevkif Evleri ve Adalet Bakanlığı cezaevlerinden bahsederken “Avrupa standartlarına uygun” ibaresini kullanıyor. Avrupa standartlarına uygun cezaevi ne demek?
Cezaevlerinde Avrupa standarttı diye bir şey olmaz. Çünkü Avrupa cezaevleri de çok kötü. İzolasyon sistemi Avrupa ve Amerika’dan getirilmiş bir sistem. O yüzden Avrupa cezaevlerinin örnek gösterilecek bir durumu yok. Bugün bu kadar hak ihlallerine tanık oluyorsak bunda Avrupa Birliği de suç ortağıdır. Türkiye’nin altına imza attığı bir sürü sözleşme var bunların hepsinin denetim mekanizmaları var ama işletilmiyor. Avrupa’yı insan haklarına çok saygılı gibi göstermek çok doğru değil. Türkiye’de sivil topluma cezaevleri ve GGM’lerde hiçbir şekilde denetim hakkı verilmiyor. Buralar sivil topluma tamamen kapalı. Zaten bu kadar ihlalin yaşanmasının sebebi de bu. 90’larda bile daha fazla denetim vardı ama şimdi kesinlikle bir denetim yok.
Geri Gönderme Merkezleri’nden (GGM) bahsettiniz. GGM’den sıkça taciz, tecavüz ve intihar haberleri geliyor. Bu merkezlerde ne oluyor?
Gittiğim bütün GGM’lerde şartları iyi olan, şikâyetin olmadığı tek birini duymadım. Buralar da tamamen sivil topluma kapalı. Çok sayıda cinsel taciz ve tecavüz iddiaları var ama kadınlar bunları bize söyleseler de korktukları hiçbir şikâyette bulunamıyorlar. Tamamen kapalı, şikayetlerin ve rüşvetin çok yoğun olduğu yerler. Bir avukatınız varsa dışarıyla görüşme şansınız olabiliyor. Bize gelen tecavüz vakaları var ancak bu sadece bilgi. Orada kalan birçok kadın başka ülkeye gitmek istiyor. Ayrıca burada taciz ve tecavüz vakalarına karaşınların tümü devlet görevlileri. Daha çok memurlar ve GGM müdürleri bu suçları işliyor.