Direnişin kalesi Kobanî'yi koruyacağız
Dosya Haberleri —
Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Yürütme Meclisi Eşbaşkanı Evîn Swêd, son gelişmeleri gazetemize değerlendirdi:
- Kobanî direnişin kalesi oldu. Kürt gençleri orada bir destan yazdı. DAİŞ’i Kobanî’de bitirdi. Bütün dünya bunun tanığı. Ancak Türk devleti bu destansı direnişi hiçbir zaman hazmetmedi. Kobanî’nin üzerinde 24 saat dronlar uçuyor. Şu anda çok büyük bir işgal saldırısının hazırlıkları yapılıyor.
- Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Kürt birliğine gelmeyen, birliği kabul etmeyen güçler tarihin kara sayfalarında yer alacaktır. Sadece Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürtler birlik çağrısı yapmıyor, bilakis dört parça Kürdistan’daki Kürtler bu çağrıyı yapıyor ve birliğin sağlanmasını bekliyor.
- Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi üzerinde ne kadar büyük tehlike varsa o kadar da büyük imkan ve olanaklar var. Yeni süreçte Özerk Yönetim'in tanınması DAİŞ’le mücadelede ve diğer konularda elimizi çok daha güçlendirecektir. Özerk Yönetim'in tüm dünyada tanınması için zaman gelmiştir.
- 100 yıllık bir mücadele sonucunda ya kazanacağız ya da kaybedeceğiz. Ya çocuklarımıza ve torunlarımız için güzel bir gelecek bırakacağız. Ya da her şeyi kaybedeceğiz. Bu bilinçte herkes hareket etmeli. Herkes kalemiyle, ufak da olsa bir yardımıyla, eylem ve etkinliklerle bu devrime katkı sağlayabilir.
ERKAN GÜLBAHÇE
Suriye’de Baas rejiminin devrilmesi ile halklar yeni bir gelecek inşa etmek için büyük bir çaba içerisinde. Türk devleti ve kendisine bağlı çetelerle birlikte bu inşa sürecinde Kürtlerin anayasal haklara kavuşmaması için büyük bir çaba sarf ediyor. Çetelerin aracılığıyla Kürt bölgelerine saldırarak Özerk Yönetimi yok etmenin çabasını veriyor. Bütün bu saldırı ve katliamlara rağmen Özerk Yönetim ayakta durmaya ve kurulacak yeni anayasada bütün etnik ve dini azınlıkların haklarını güvence altına almak için büyük bir çaba içerisinde. Türk devletinin saldırılarını, yeni Suriye’nin inşasını, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Yürütme Meclisi Eşbaşkanı Evîn Swêd ile konuştuk.
Yeni Suriye’nin inşası için Suriyeliler arası diyalog beyannamenizi sundunuz. İlk madde Türk devleti ve çetelerinin saldırılarına karşı Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması. Ancak Türk devleti ve desteklediği çetelerinin saldırıları devam ediyor. Minbic’ten sonra Kobanî ve diğer bölgeler hedef olabilir mi?
Minbic Askeri Meclisi ile Türk devletine bağlı çeteler arasında bir ateşkes anlaşması sağlanmıştı. Ne yazık ki şu ana kadar Türk devletine bağlı çeteler altına imza koydukları anlaşmanın gerekliliklerini yerine getirmediler. Üç günden beri sivil bir konvoyun Minbic’ten çıkması gerekiyor. Ancak çeteler buna izin vermiyor. Qereqozax köprüsü ve Tişrin barajına her gün ağır saldırılarda bulunuyorlar. Kesinlikle şuna eminiz ki bu saldırıların asıl amacı Kobanî’yi işgal etmeye yönelik. Zaten Kobanî’nin doğusu ve batısı çetelerin işgalinde. Şu anda da Güney Kobanî’ye saldırmanın hazırlıkları yapılıyor. Amaç Kobanî’yi tamamen dünyadan izole etmek. Bütün bu saldırılara rağmen çok büyük bir direniş var. Çok ağır bedeller ödeniyor. Bu uğurda her gün şehitlerimizi uğurluyoruz.
Kobanî direnişin kalesi oldu. Kürt gençleri orada bir destan yazdı. DAİŞ’i Kobanî’de bitirdi. Bütün dünya bunun tanığı. Ancak Türk devleti bu destansı direnişi hiçbir zaman hazmetmedi. Kobanî’nin üzerinde 24 saat dronlar uçuyor. An itibarıyla güvende değil. Şu anda çok büyük bir işgal saldırısının hazırlıkları yapılıyor. Amaç katliam gerçekleştirip Kobanî’yi işgal etmek. Türkiye’nin hedefi Kobanî’yi Minbic’te olduğu gibi katliam, kaçırma, tecavüz her türlü ahlaksızlığı yapan çetelere teslim etmek.
Özerk Yönetim ve QSD olarak ilk günden beri asıl çabamız uluslararası alanda geliştirdiğimiz diplomasi çalışmaları ve QSD’nin alandaki direnişi ile bu saldırıları bertaraf etmek ve kalıcı bir ateşkesin sağlanması. Bütün bu saldırılara rağmen Kobanî halkı evlerinden ayrılmadı. Büyük bir direniş iradesiyle topraklarını savunmak için hazırlanıyor. Bununla birlikte dört parça Kürdistan’da, Avrupa ve bütün dünyada Kobanî ile dayanışma içinde olduğunu görmek bize büyük bir güç veriyor.
Erdoğan, askeri varlığını kalıcılaştırmak ve demografik değişim için Suriye’nin kuzeyinde tampon bölge oluşturma planlarını sürdürüyor. Erdoğan’ın bu planlarına karşı Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi nasıl bir strateji izliyor?
Türk devleti uzun zamandan beri Kuzey ve Doğu Suriye’de tampon bölge oluşturma çabalarını sürdürüyor. Şu ana kadar Kuzey ve Doğu Suriye’de Türkiye’ye tek bir kurşun dahi atılmamış. Şu ana kadar hiçbir şekilde tehdit oluşturmamış. Bunu bütün dünya da görüyor. Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi bu konuda Türkiye’yle konuşmaya her zaman açık. Ama uzattığı el hep havada kaldı. Uzatılan ele karşın her gün daha ağırlaştırılmış saldırılar gerçekleştirdi.
Gelinen aşamada Türkiye HTŞ üzerinde etkisini arttırarak Suriye’nin genelinde kendisinin istediği bir model oluşturmaya çalışıyor. Bu modelde Suriye’nin tamamını tampon bir bölgeye çevirmek. Ancak öyle anlaşılıyor ki şu ana kadar planladığı sonuçları alamamış. Türkiye’nin şu anda bütün çabası yeni oluşturulacak anayasada Kürtlere yer verilmemesi. Yeni süreçte Kürtlerin olmadığı bir anayasa ve yönetim üzerine çalışıyor.
Türkiye, Özerk Yönetim'e saldırıyor. Kürtlerin yeni oluşturacak Suriye’de yer almaması için çabalıyor. Aynı zamanda Özerk Yönetim'le birlikte hareket eden Reqa, Tebqa’daki Arap halkı üzerinde çetelerin eliyle halklar arası nifak oluşturmaya çalışıyor. Halkı tehdit ediyor, parayla insanları satın almaya çalışıyor. Bununla ilgili yalan ve yanlış haberler yayıyor. Tek bir cümleyle belirtmek gerekirse; Türkiye’nin şu anki tek hedefi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nde yaşayan bütün halkları ve dini grupları statüsüz bırakarak yok etmek üzerine politika yürütüyor.
Şam’da tüm siyasi güçlerin katılımıyla olağanüstü bir toplantı talep ettiniz. Özerk Yönetim'in Şam’dan talepleri nelerdir? Bu taleplerin başında ne gibi öncelikler yer alıyor?
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi’nde yaşayan bütün etnik ve dini gruplarla uzun zamandan beri gelecekte nasıl bir Suriye istedikleri noktasında ciddi tartışmalar yürüttük. Suriye’nin genelinde azınlıklar, dini inançların çoğu zorbalıkla kimliksiz bırakılmış, yok sayılmış ve ezilmişler. Buna karşı geçmişte başkaldırılar ve isyanlar olmuş. An itibarıyla rejim devrildi. Ancak ne yazık ki şu ana kadar ezilenler, Suriye’de yaşayan farklı etnisite ve dini çevreler bir masa etrafında toplanarak sorunları diyalogla çözmenin yoluna girmedi. Bu temelde biz Özerk Yönetim olarak böyle bir çağrı yaptık. Herkesin bir masa etrafında toplanması gerekiyor, sorunların diyalog yoluyla çözülmesi için. Yeni bir Suriye’nin kurulması için bir masanın kurulması gerektiğini ifade ettik.
HTŞ lideri Colani’nin profili ve Türkiye ile olan ilişkileri göz önüne alındığında, HTŞ’nin Rojava’ya yönelik bağımsız bir politika izlemesi mümkün mü? Bu durum Suriye’nin geleceği açısından nasıl bir etkisi olabilir?
Biz Suriye’de bütün azınlık, tüm dini inançların diyalog içerisinde ve kendilerini içinde görecekleri bir Suriye’nin inşa edilmesinde yanayız. Türkiye, Suriye’nin geleceğine ilişkin bazı tartışmaların önünü almak, Kürtlerin ve diğer azınlıkların haklarını almalarını engellemek için büyük bir çaba içerisinde. Açıkça söylemek gerekirse Türkiye Kürtlerin hak sahibi olmaması için Şam’da çalışma yürütüyor. Colani’nin, Türkiye’nin bu isteğine karşı nasıl bir tavır alacağı belli değil. Şu ana kadar Colani’nin söyledikleri kötü değil. Olumlu sayılır. Ancak şu ana kadar dostça veya düşmanca herhangi bir pratik faaliyet göstermedi. Bundan dolayı Türkiye’nin bir etki yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Gelecek birkaç gün içerisinde bazı şeylerin açığa kavuşacağını düşünüyoruz.
Kürt tarafının birliği, Suriye’nin geleceği için kritik bir öneme sahip. Diğer Kürt gruplarıyla görüşmelerde son durum nedir? Bu birliktelik sağlanabilir mi?
Gerek Kürt halkı ve gerekse süreç Kürtlerin birlik olmasını dayatıyor. Geçmiş süreçte Kürt partilerin çok büyük bir bölümü Özerk Yönetim bünyesinde birliklerini sağlamıştı. Şu anda süreç değişti. Suriye’nin geleceği, Özerk Yönetim'in geleceği üzerine ciddi tartışmalar yürütülecek. Nasıl bir düzen sağlanacak, dini ve etnik azınlıklar ne tür haklara sahip olacaklar? Bütün bunlar önümüzdeki süreçte tartışma konusu olacak. Kürtler birliğini sağlayıp masaya oturursa daha güçlü tartışmalar yürütebilir. Birkaç şahıs Şam’a gidip görüşmek isteyebilirler. Ancak onların halk nezdinde bir ağırlıkları yok. Temsiliyet güçleri hiç yok. 2018’de Efrîn işgalinden günümüze dek işgal saldırılarına ve göçertme politikasına karşı herhangi bir tavır geliştirmediler. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk bölgesinde yaşayan halkımız kimin kendi haklarını savunacaklarını ve kimin kendilerini temsil edeceğini iyi biliyor. Tarihi bir süreçte geçiyoruz. Kürt birliğine gelmeyen, birliği kabul etmeyen güçler tarihin kara sayfalarında yer alacaktır. Sadece Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürtler birlik çağrısı yapmıyor, bilakis dört parça Kürdistan’daki Kürtler bu çağrıyı yapıyor ve birliğin sağlanmasını bekliyor. Dört parça Kürdistan’daki partilerin büyük bölümü birlik mesajları veriyor. Ancak bazı partiler Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi ile yeterince bir dayanışma göstermediler. İleriki süreçte bunların da birliğe gelip halka hizmet ederek devrimin bir parçası olacaklarını düşünüyorum.
Şam ile görüşmelerden bir sonuç çıkmazsa, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi nasıl bir yol izleyecek?
Biz şu anda Suriye’nin genelinde sorunların çözülebileceği noktasına pozitif düşünmek istiyoruz. Birbirimize fırsat vermek istiyoruz. Görüşmeler yürütmek ve birbirimizi anlamak için şartları zorlamayı düşünüyoruz. Şu anda bütün enerjimizi üzerimize gelen saldırıları bertaraf etmek ve Suriye halklarına projemizi tanıtarak öncülük yapmaya harcıyoruz. Şam görüşmeleri kabul etmedi, istemlerimiz kabul görmedi gibi konulara çok fazla zaman harcamıyoruz.
Daha önce rejim tarafından bize bir ambargo uygulanıyordu. Biz de bu ambargoya karşı sınırımızda gümrük vergileri alıyorduk. Bugün (Çarşamba) aldığımız bir kararla gümrük vergilerini kaldırdık. Bundan sonraki süreçte de bazı önemli adımlar atacağız. Bununla Suriye’de yaşayan halklara, ‘biz bu ülkenin bir parçasıyız ve iyi niyet göstergesi olarak bu adımı atıyoruz’ mesajını vermek istiyoruz. Şu an itibarıyla uzlaşma şansının uzlaşamamadan çok daha fazla olduğunu görüyoruz.
Avrupa’daki kimi siyasi çevreler özellikle bu süreçte hızla Kuzey ve Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin acilen tanınmasının önemine dikkat çekiyor. Sizin bu konudaki beklenti ve talepleriniz neler? Girişimleriniz var mı?
Şimdiye kadar Özerk Yönetim sadece Katalonya parlamentosu tarafında tanındı. Özerk Yönetim'in bütün dünyada tanınması için birçok girişimlerimiz oldu. Ancak bazı siyasi hesaplardan dolayı kabul görmedi. O dönem rejim muhatap alınıyordu. Ancak şu anda farklı bir durum yaşanıyor. Şu anda Şam’ı yönetenler bütün Suriye’nin temsilcisi değiller. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi üzerinde ne kadar büyük tehlike varsa o kadar da büyük imkan ve olanaklar var. Yeni süreçte Özerk Yönetim'in tanınması DAİŞ’le mücadelede ve diğer konularda elimizi çok daha güçlendirecektir. Özerk Yönetim'in tanınması için verilen mücadele çok yerinde ve zamanıdır. Özerk Yönetim'in tüm dünyada tanınması için zaman gelmiştir.
Baas rejiminin yıkılmasından sonra, Kuzey ve Doğu Suriye’deki günlük yaşam nasıl şekilleniyor? Rejime bağlı kurumlar, okullar ve diğer kamu hizmetleri hala çalışıyor mu?
Baas rejiminin devrilmesi Kuzey ve Doğu Suriye üzerinde büyük bir etki yaratmadı. Uzun zamandan beri rejime bağlı olmadan yaşıyorduk. Rejimin Qamişlo ve Hesekî’de küçük bir gücü vardı. Ama halkın üzerinde hiçbir etkileri ve iletişimleri yoktu. İster istemez rejimin devrilmesi bazı insanlarda kafa karışıklığına yol açtığı. Türkiye’nin saldırılarının önünü açtı. Uyuyan DAİŞ hücrelerini uyandırarak Reqa’da, Dêra Zor’da saldırıya geçmelerini sağladı. Tabii ki bunlar halk üzerinde etki yaratıyor. Ancak Suriye’nin tamamıyla karşılaştırdığımızda yönetimin olması, savunmanın olması özerk yönetim bölgesini çok fazla etkilemedi.
Şüphesiz bir rejimin yıkılması, yerine yeni bir rejimin kurulması çok da kolay değil. Son süreçte ortaya çıkan görüntüler ‘rejim gittikten sonra her şey düzelir’ diyenlerin kafasında ciddi soru işaretleri oluşmasını sağladı. Biz daha önce de rejim değişse de sorunların tamamının çözülmeyeceği gerçeğini tartışıyorduk. Rejimin yerine nasıl bir zihniyet gelecek? Gelenler Suriye’nin geleceği için gerçekte bir yönetim oluşturabilirler mi? Bu hem bizim kafamızda hem de dünya kamuoyunda soru işareti.
Qamişlo ve Hesekê’de rejim denetiminde olan devlet daireleri daha önce Şam’la çalışıyordu. Burada nüfus, pasaport, tapu gibi işlemleri yapıyorlardı. Rejim dağıldıktan sonra bu kurumları asayiş tarafında güvenceye alındı. Biz de çalışanların tekrardan işlerine dönmesi için bir çağrı yaptık. Biliyoruz ki o devlet dairelerinde çalışanlar da bu halkın çocukları. Bu kurumlar nasıl çalışacak, bununla ilgili tartışmalar ise sürüyor. Öte yandan geçen salı günü okulların tekrardan açılması kararı alındı. Öğretmenlere de görevlerine dönmeleri çağrısı yapıldı.
Kuzey ve Doğu Suriye’deki göçmenler için uluslararası yardımlar yeterli mi? Özerk Yönetim uluslararası topluma ne tür çağrılar yapıyor?
Geçmiş yıllarda çok büyük direniş sergilendi. Dünyada askeri anlamda DAİŞ yok edildi görüntüsü oluşsa da alanda öyle bir durum yok. Bu gerçeklikten uzak. Cezaevlerimizde binlerce DAİŞ tutuklusu varken, Hol Kampı ortadayken, DAİŞ hücreleri çeşitli bölgelerde uyurken DAİŞ bitti diyemeyiz. DAİŞ hem bölgemizde hem de dünya üzerinde çok büyük bir tehlike olarak duruyor. Bütün bunlara rağmen halkımız tarafından onurlu bir duruş var. Şöyle bir gerçeklik var; insan özgürleştiğinde, özgür yaşadığında ve özgür nefes aldığında, özgürce düşüncelerini ifade ettiği zaman bir daha tekrar geri dönüp daha kötü bir koşulda yaşamak istemez. Kuzey ve Doğu Suriye halkımız tarafından ya özgürce yaşayacağız diyerek evlerinde ayrılmayacaklarını ya da özgürlük uğruna ölümü göze alacaklarını tartışıyor. Saldırılar olacak, belki daha zor günler yaşayacağız, Şam ile müzakereler o kadar kolay geçmeyecek. Fikrimiz çok kolay kabul edilmeyecek. İlk başta önümüze koyduğumuz hedeflere ulaşmak için mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bu hedefler için çok ağır bedeller ödedik.
Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyindeki hedeflerine karşı bir birleşik Kürt direnişi nasıl şekillenebilir? Bu konuda uluslararası dayanışmanın rolü nedir?
Biz biliyoruz ki her Kürt’ün yüreği bu devrimle atıyor. Bu devrimin kazanımlarını korumak için büyük bir mücadele içerisinde. Binlerce kilometre uzaklıkta olsak da yıllardan beri bu devrimin başarısı ve kazanımları için binlerce insan sokaklara döküldü. Her yönüyle destek veriyor ve sahipleniyor. Bu noktada Avrupa’daki halkımıza bir çağrıda bulunmak istemiyorum. Çünkü halkımız bu bilinçte, yaşanacak tehlikeyi çok iyi görüyor. Durumun ne kadar ağır olduğunu herkes görüyor. 100 yıllık bir mücadele sonucunda ya kazanacağız ya da kaybedeceğiz. Şu anda bu konumdayız. Ya çocuklarımıza ve torunlarımız için güzel bir gelecek bırakacağız. Ya da her şeyi kaybedeceğiz. Bu bilinçte herkes hareket etmeli. Belki herkes kazanımlarını korumak için silaha sarılamaz. Ama kalemiyle, ufak da olsa bir yardımıyla, eylem ve etkinlikler ile bu devrime katkı sağlayabilir. Nusaybin’de bir annenin duruşu, Avrupa’da bir gencin duruşu ve katkısı birbirini tamamlayarak bize moral oluyor ve bize güç veriyor. Gerek dünyadaki Kürtler ve gerekse dostların duruşu bölgemizi işgal etmeye çalışan güçler üzerinde çok büyük bir korku yaratıyor. Bütün halkımızın bu bilinçle hareket etmesini, üzerine düşen misyonu ve görevlerini yerine getirmesini bekliyoruz.
***
Özerk Bölge ambargo altında
Türkiye’ye bağlı çetelerin saldırıları sonucunda 150 binden fazla göçmen Kuzey ve Doğu Suriye’ye sığındı. Bölgedeki göçmenlerin durumu nasıl? Uluslararası yardım kuruluşları bu konuda bir destek sağlıyor mu?
Göçmenlere, insani duruma, insanların ruh haline ve psikolojik durumlarına ilişkin bir şeyler söylemek istiyorum. 6 yıl önce bu insanlar Efrîn’den zorla göçertildiler. 6 yıldan beri Şehba’da çadırlarda yaşıyorlardı. Etrafları çeteler ve rejim tarafından çevrilmişti. Çok zor şartlar altında yaşıyorlardı. Özerk Yönetim tarafından gönderilen yaşam malzemelerinin yarısına el konuluyordu. Geri kalan yarısı Şehba’daki insanlarımıza dağıtılıyordu. 6 yıldan beri yaşadıkları çadırlarda katliamda kurtulmak için ikinci defa yollara düştüler. Tabii bu onları ruhsal anlamda çok etkiledi. Şehba, Efrîn’e yakındı. Gelenler hep bize ‘Efrîn’in havası Şehba’ya, bize doğru esiyordu’ diyorlardı. Buna rağmen Özerk Yönetim'e gelmelerina ve özgür topraklarda yaşamalarına büyük değer veriyorlar. Her şeye rağmen çetelerin arasında kurtulup güvenli alana gelmelerine seviniyorlar.
Herkes tarafından Özerk Bölge'nin durumu biliniyor. 100 binlerce mülteci topraklarımızda yaşıyor. Özerk Bölge ambargo altında. Türk devleti bir sene boyunca yaşam alanlarını bombalayarak Özerk Bölge'nin ekonomisini felç etti. Ağır saldırılar altında ve her gün şehit veriyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen halkımız az olan imkanlarını mültecilerle paylaşarak hayatlarını idame ettiriyor.
Uluslararası kurumlar Şehba’da yaşayan halkımız mülteci olarak kabul etmemişti. Suyun dışında herhangi bir yardımda bulunmuyordu. Uluslararası yardım kuruluşu Özerk Yönetim'e gelen mültecilere çok cüzi bir yardımda bulunuyor. Ancak bu çok yetersiz. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen gerek dört parça Kürdistan’daki halkımız ve gerekse Avrupa’da yaşayan halkımız düzenledikleri yardım kampanyalarıyla adeta buraya nefes borusu oluyorlar. Onların yardımları hem maddi hem de manevi anlamda bize çok büyük bir güç veriyor.