İsrail Fırat'ta durmayacak, Angara'ya gelcek!

Forum Haberleri —

Savaş

Savaş

  • Türk devlet sistemi içinden yükselen 'İsrail geliyor!’ yaygarası, boş bir korku, iç siyasete dönük bir propagandadan ibaret mi dersiniz?

RAHMİ BATUR

Türk devlet sistemi içinden yükselen 'İsrail geliyor!’ yaygarası, boş bir korku, iç siyasete dönük bir propagandadan ibaret mi dersiniz?

Bence korkuları gerçek ama bu korkunun asıl kaynağı İsrail değil, ABD...

İsrail, İran'a çok ciddi darbeler vurabilir ama rejimi değiştiremez. ABD değiştirebilir ve ne kadar sürecek bilinmez ama bu süreç başlamıştır...

Tamam da, biri Sünnilik üzerinden, diğeri Şiilik üzerinden yürüyen, güçlü emperyalist arzuları olan iki rakip güç değil mi İran ile Türkiye?

Tastamam öyle...

Bu durumda TC, rakibinin düşmesinden niye korksun?

Çünkü İran, bu durumuyla orada durduğu sürece ABD, İsrail ve genel olarak Batı dünyası, TC'nin oyunbozanlıklarına, şantajlarına göz yummak durumunda kalacak. Zaten Irak işgalinden bu yana buna katlanıyorlar.  İran ve TC'yi aynı anda karşılarına almak işlerine gelmiyor.

Sabırlıdırlar; göz yummuyor, pışpışlıyor ama unutmuyorlar, sağlam dosya tutuyorlar ve günü geldiğinde hesabını soruyorlar.

Mesela Kaddafi... Onlara sorun yaratıyordu. Günü geldi, Araplıkla yollarını ayırmaya, Afrikalılık kimliğine vurgu yapmaya, kısaca Batı dünyası için tehlikeli olmaktan çıkmaya başladığı halde af etmediler...

TC'nin Kürt düşmanlığı üzerinden onlara attığı, atmak istediği kazıkların dosyasını tutuyorlar...

İlker Başbuğ, Ortadoğu'da 'Oyun kurma gücümüz olmasa da oyun bozma gücümüz var' dediğinde, yanlış hatırlamıyorsam Genelkurmay İkinci Başkanı'ydı. Bu açıklama, stratejilerini deklare etmek gibi oldu...

Irak savaşının ABD'ye olması gerekenden daha pahalıya mal olmasına neden oldular ve kafalarına çuval geçirilene kadar da ABD'yi rahatsız decek bazı terör eylemlerini organize etmeye devam ettiler...

Bursa'daki Yahudi banker (tefeci) Nesim Malki ve işveren Üzeyir Garih cinayetleri... Türk generallerinin dosyasında özel bir yer tutmuştur...

Toplumsal atmosferin de uygun olmasından yararlanan Erdoğan ve Gülen ittifakı, ABD'nin yardımıyla devletin güç merkezini geriletmeye, Olimpos'daki bazı generalleri derdest etmeye başladı ve Gülen teşkilatı güç sarhoşluğuyla sevmedikleri ilgisiz kişileri de içeriye atarak, demokrasiye geçmek için önemli olan bu fırsatı boşa çıkardı. Zaten dertleri demokrasiye geçmek değil, gücü ele geçirmekti. Sonunda farklı gündemleri olan Erdoğan ve Gülen çatışması başladı...

Erdoğan'ın devlet içinde kadrosu, gücü yoktu, ulusalcı Kemalistler ile ittifak yaptı ve TC, tekrar 'oyunu bozarım' moduna döndü... Rahmetli Çetin Altan, 'Türkiye don lastiği gibi, çekersin uzar, bırakırsın eski haline döner' diyordu ya, bıraktığında lastiği, tuttuğun eline çarpar, incitir ayrıca...

Öyle oldu, eski halinden beter hale geldi. Yaptıkları her suçu ve günahı, vitrindeki Erdoğan sahiplenecek, sahiplenmek zorunda kalacak diye, Kemalist ulusalcılar eskiden daha hoyrat, daha vahşi davranmaya başladı... Yine de ne olur ne olmaz diye gölgede duruyor, her şeyi dincilere mal ediyorlar, zamanı geldiğinde CHP üzerinden Batı ile uzlaşarak, paçayı kurtarmak umuduyla... Bunlar değil miydi, 'Hizbullah' adıyla dinci bir cinayet şebekesini kuran? Öyle bir an gelirse şimdiki ortakları AKP'yi vahşice ezeceklerdir...

Daha Gülen-Erdoğan ittifakı bozulmadan, Irak savaşında bir fırsatı kaçırmış olduklarını (Odakta hep Kürtler, Kürt düşmanlığı vardır) düşünerek 'Arap Baharı' başladığında gözü kara daldılar ve zaten bu yolculukta bozuldu ittifakları. Erdoğan, hedefteki İran'ı es geçti, Mısır'a Müslüman Kardeşler'e odaklandı, Batı ile yollarını ayırdı. 'Wan minut' rüzgarı, egosunu fazla şişirmişti.

Muhtemelen Batı istihbarat servisleriyle birlikte organize ettikleri ve menzili İran olan DAİŞ'i, MİT yolundan saptırıp Kürdistan'a yönlendirdi. Batı başkenlerinde sivillere dönük korkunç eylemler başladı.

Batı dünyası hiç de sıcak bakmadıkları Rojava yönetimi dahil, Kürtlere yardım etmeye başladı hem de Türklerin 'onurunu' ezerek. Fransa Cumhurbaşkanı, pêşmergelerin silahlarıyla Kobanî'ye geçmesi için Türklere açıkça emir verdi. Türkler yolu açmamakta diretince ' Yolu açmalıdırlar' gibi diplomatik bir dil yerine, emir gibi, net bir biçimde 'Yolu açacaklar' dedi. Açmak zorunda kaldılar...

DAİŞ ve Nusra üzerinden TC'nin Kürtlere karşı yaptığı her hamle, aynı zamanda ABD ve AB'nin siyasi lideri durumundaki Fransa'ya karşı yaptığı hamledir. Bunların dosyası tutulmuştur ve şüphesiz Türk devleti de bunu biliyor. Korkularının kaynağı, İsrail'in saldırması değil, budur. Ayrıca, liste daha da uzundur...

Bu durumda Kürtler ne yapacak?

Esas mesele bu...

İran'da rejim değiştirecek bir hamle, Ortadoğu'da çok ciddi değişim ve dönüşüme neden olacak. Bu fırtınadan ciddi ittifaklar olmadan sağlam çıkmanın ihtimali pek yok gibi.

Aralarındaki farklılıklara rağmen Kürtler birlikte hareket edebilecek mi? Çok zor, çünkü Kürt düşmanlarının en istemediği, hiçbir biçimde hazmedemedikleri bir durumdur, Kürtlerin birliği...

Daha önce böyle ciddi bir girişim olunca Türk devleti zıvanadan çıktı, çatışmasızlık dönemini bitirdi, barış sürecine son verdi... DAİŞ'i Kürtlerin üzerine saldı.

İttifak arayışları, kararları var mı?

Kiminle ittifak, Kürdistan'ın çıkarlarına yarar?

Kürtler açısında esas mesele budur...

Kürtler bu süreçte ciddi ittifaklar kurmazsa Osmanlı'da oyun bitmez misali, TC son anda ABD'ye 'Siz hiç rahatsız olmayın, biz icabına bakarız' diyerek, İran'a bile savaş açabilir ve Batı dünyasının her türlü desteğini alır... Bu durumda Rojava'ya dönük bir soykırıma herkes gözünü kapatır. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi genel olarak ağır darbe alır...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.