Kadın devrimi ve karşı-devrimin tehlikeleri
Zozan SİMA yazdı —
- Egemen erkekliğe, devlete karşı mücadele ettiğimiz kadar kadın özgürlüğünü liberalleştiren kuram, eylem ve yaşam biçimlerine karşı da tetikte olmalıyız.
- Geçmişte liberalizmin devrimleri, devrimcileri nasıl erittiğini, sistemini devam ettirmede kullanışlı malzeme olarak kullandığına defalarca şahit oldu. Aynı tehlike 21. yüzyılda gerçekleşmekte olan kadın devrimi için daha fazla geçerlidir.
Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nde ordulaşmanın 30. yılını, Rojava kadın devriminin 10. yılını geride bırakırken, İran ve Rojhilatê Kurdistan’da kadın öncülüğünde gelişen eylemler de ikinci ayı geride bıraktı.
Temel sloganı “Jin-jiyan-azadî” olan bu serhildanların bir kadın devrimi ve daha şimdiden onlarca sanatsal çalışma ile adeta bir kültür devrimi gibi gelişimi, Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi açısından yeni bir dönemin başlangıcı oluyor.
Kadınlar Geleceği Örüyor platformunun Berlin’de gerçekleştirdiği ‘bizim devrimimiz; yaşamı özgürleştirmek’ temalı 2. konferans da bu gerçekliği gözler önüne sermiş oldu. Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin, 21.yüzyılı kadın devrimlerinin yüzyılı yapma yolundaki öncülük rolü bu konferansla bir kez daha teyit edilmiş oldu.
Konferansta birçok konu tartışıldı, konuşuldu. Dikkat çeken en önemli vurgulardan biri de kadın özgürlük hareketlerini sistem içileştirmeye dönük hamlelere karşı mücadele vurgusu ve liberal feminizmin bundaki rolü idi. Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin öncülük misyonu tam da bu noktada devreye giriyor. Bu öncülük misyonu hem kuramda hem pratikte kadın özgürlüğünü liberalizmin bilgi-bilim anlayışından, mücadele ve yaşam tarzından, devletli bakış açısından arındırarak gerçekleşiyor.
Geçmişte liberalizmin devrimleri, devrimcileri nasıl erittiğini, sistemini devam ettirmede kullanışlı malzeme olarak kullandığına defalarca şahit oldu. Aynı tehlike 21. yüzyılda gerçekleşmekte olan kadın devrimi için daha fazla geçerlidir. Çünkü kadın devrimi, sistemi kökten sarsıcı ve daha fazla kesimin çıkarlarını sarsıcı özellikler taşıyor. Evdeki erkekten, siyasetteki faşiste, ekolojik katliam yapan sermayedardan militaristine, tecavüzcü-katliamcıdan sömürgeciye kadar birçok kesimi hedef alıyor. Giderek yükselen kadın özgürlük rüzgarının önüne geçemeyen sistem, elbette kendi gemisini yürütmek için bu rüzgarı kendi çıkarları için kullanmanın, eğip bükmenin peşine düşmüş durumda. Bir karşı-devrim hamlesi ile karşı karşıya olduğumuzun farkında olmak önemli. Birkaç başlıkta bu karşı devrim hamlelerini şöyle sıralayabiliriz:
Birincisi; kadın özgürlük mücadelesinin giderek yerel ile küresel arasında güçlü bağlar kurduğu, kadın enternasyonalizmi ve dünya kadın konfederalizmi tartışmaları yapılırken ‘feminist dış politika’dan bahsedilmesi bunun yansımasıdır. Feminist dış politika ile kastedilen nedir? Bu politika ile savaşları, katliamları önleme hedeflenmez, savaş sürerken insani yardım veya silah yardımı yaparak işgaller meşrulaştırabilir. Yoksulluğu derinleştirici adımlara karşı insanları dilenci konumuna getiren yardım paketleri hazırlanabilir. İnsanların topraklarından edilmesine karşı durulmaz ama mültecilere sağlık ve gıda yardımı yapabilir. Özcesi böylesi bir feminizm, küresel kapitalizmin saldırıları karşısında oluşacak öfke ve tepkileri dindirecek ‘ağrı kesici’ rolü oynayabilir. Bunun en işlevli kurumları olan NGO’lar da radikal bir kadın hareketinin gelişimini önleyici rollerle işletilmektedir.
İkincisi; kadın kırımına karşı özsavunma tartışmasının yapıldığı bir dönemde devletleri, hukuk kurumları sorumluluklarını yerine getirmeye çağırarak, buralardan medet ummaktır. Kadın özgürlük hareketlerinin eylem ve gündemlerini kırımların bizzat sorumlusu olan merkezlerden medet umar hale getirme çabasıdır. Artık en asgari savaş hukuku kurallarının bile hiçe sayıldığı, kimyasal silahların kullanıldığı, devletlerin sınırlarının dahi anlam taşımadığı bir dönemde hangi hukuk ve yasaya bel bağlanabilir. Cezasızlığın kural haline geldiği, bir gecede sözleşmeleri yasaları kaldırarak, tek bir söz söyleyeni tutuklayarak, öldürerek işleyen faşizan rejimlerin çağında özsavunma kelimenin gerçek anlamında yaşamsaldır. Toprakların işgalinden, ekolojik katliama, egemen erkeğin evdeki şiddetine, faşizan rejimlerin katliam politikalarına karşı mahkemelerden, polisten, sığınaklardan medet umulamaz.
Üçüncüsü; kadınların özgür özneler olarak yaşamı inşa etmeye başladıkları bir dönemde, toplumsal cinsiyetin özgürleştirilmesini kadın kimliğini ortadan kaldırmaya yönelten tartışmaların geliştirilmesidir. Ezilen kimliklerin, farklılıkların özneleşmesi, haklarının savunulması kadın hareketi zemininde gelişirken, kadın kimliğine dair tartışmaları ve kadın hareketine yöneltilen saldırıları liberalizmin hamlelerinden ayrı ele alamayız.
Bu hamleler karşısında hakikati kadın gerçeği üzerinden aydınlatmak, toplumsal özgürlüğü kadın özgürlüğü üzerinden şekillendirmek bu çağın devrimlerinin yol haritası olmalıdır. Düşüncede, yaşam tarzında liberalizmden kurtulmak için düşüncenin özgür gelişeceği, kendi köklerinden besleneceği zeminleri geliştirmek de önem taşımaktadır. Kadının bilgi ve deneyimini, binlerce yıl bu deneyimi yok sayan kurumlarda değil, özgür akademilerde tartışarak kadın özgürlük fikrini geliştirmek durumundayız. Kuram ile eylem, bilgi ile yaşam, toplum ile bilim arasında kurulacak bağlarla liberal düşüncenin çürütücü zehrinden kurtulma imkanı yakalayabiliriz.
25 Kasım, kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadele gününe dönük eylem ve etkinlikler geliştirdiğimiz bu günlerde; egemen erkekliğe, devlete karşı mücadele ettiğimiz kadar kadın özgürlüğünü liberalleştiren kuram, eylem ve yaşam biçimlerine karşı da tetikte olmalıyız.