‘Jin Jiyan Azadî’ kimin sloganı?
Zozan SİMA yazdı —
- Efrîn’de her gün onlarca kadının tacize, tecavüze uğramasında pay sahibi olan, Özerk yönetimle yaptığı görüşmelerde Eşbaşkanlık sisteminin kaldırılmasını öneren ENKS’nin bu sloganı niye sahiplenir?
- Kadın, yaşam, özgürlük arasındaki bağ, idam sehpasına yürüyen Leyla Kasım’da, Newroz'u bedeninde ateşle kutlayan Zekiye, Ronahi ve Berivan’da, taktik-nükleer silahlara karşı insanüstü irade ile savaşan kadın gerillaların yılmaz iradelerinde, teslimiyeti kabul etmeyen Besêlerin, Beritanların savaşında şekillenir. Kadın hakikatini yayarken sırtından haince vurulan bozkır çiçeği Nagihan’da bulur yansımasını.
Belki cevap vermeye bile değmez ama öyle bir çağdayız ki kırk kere söylenmiş her yalan hakikate dönüşme riskine sahip. O yüzden söylemesek olmaz. Bu günlerde kendi yaşam ve mücadele tarzlarına bakmadan, kadın özgürlüğü için hiçbir emeğin, bedelin sahibi olmamış hatta engel olmuş, kadın katliamlarının ortağı olmuş bazı kesimler ‘jin jiyan azadî’ sloganını sahipleniyorlar ne hikmetse. Keşke bu çaba gerçekten bir hakikatin farkındalığı ile olsaydı da umutlansaydık bu kesimler için. Efrîn’de her gün onlarca kadının tacize, tecavüze uğramasında pay sahibi olan, Özerk yönetimle yaptığı görüşmelerde Eşbaşkanlık sisteminin kaldırılmasını öneren ENKS’nin bu sloganı niye sahiplenir? Eylemler başlayınca KDP’nin baskısı ile ‘aş batal’ yapan Doğu Kürdistan’lı bazı partilerin de bu slogan ‘bize ait’ demelerinin altında kadın özgürlüğünün olmadığı açık. Kadın iradesi, örgütlülüğünü tanımayan, kadın askerleri erkekler gibi eğiten, hatta şiddet uyguladıkları görüntüler basına sızan, onları dişi rambolar gibi magazinel malzeme haline getirenlerin de muhtemelen bu sahiplenmede başka amaçları var. İran’da molla rejimi öncesinde hakim olan faşizan monarşik yönetimin saltanat kalıntısı bir hanımefendi de sahiplendi bu sloganı. Ne de çabuk unutmuşlardı Pehlevi saltanatının uygulamalarını ve onlara karşı en etkili eylemlere de yine kadınların öncülük ettiğini.
Jin jiyan azadî bir sloganın ötesidir. Temelindeki felsefi, tarihsel yaklaşımı bilmeden ve ona göre mücadele iradesi göstermeden bu sloganı sahiplenemezsiniz. Rêber Apo ve Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi, kendi mücadele ve yaşam tarzları ile bu sloganı güncellemiş, çağın ruhuyla buluşturmuşlardır. Orduya, partiye, örgüte ve devrim ruhuna dönüştürmüşlerdir.
İnsanlığın binlerce yıllık hafızasında yeri ve anlamı olan bir gerçekliğe sahiptir jin jiyan azadî formülü. Kadın ve yaşam arasındaki kadim bağ dilde bu kelimelerin özdeşliğinde aranmalıdır öncelikle. Jin-jiyan (kurmanci), zen-zendegi (farsi), jenî-Jîwa (hawramani lehçesi), nita-ti (sümerce), zhenschina-zahizn (rusça) örneklerinde bu bağ birebir, bir çok dilde ise yaşam kelimesinin dişilliğinde yansır bu gerçeklik. Kadının kendi kendini yaratan, çoğaltan doğaya benzerliği de xwe-za, xwe-rist, siruşt, doğ-a kelimelerinin kökenlerinde anlam bulur. Latin dillerinde doğa ile kadın üreme organı arasındaki bağda ifadeye kavuşmuştur. Doğayı ve yaşamı kadınla özdeşleştiren kadim kültürlerin mitolojilerinde tanrıçalar; dağların, suların, ağaçların, kuşların, aslanların, koyunları ve keçilerin, buğdayın, aşkın ve sevginin anneleridir. Star, Ninhursag, İnanna kültürünün Mısır’daki devamı sayılan İsis’e bu nedenle 10.000 adlı İsis olarak tanımlanmıştır. Bu onbin isim yaşamı ilgilendiren her işi, etrafta görülen canlı cansız her şeyi yani yaşmın kendisini ifade eder. O kuşların annesi, ormanların, akarsu ve göllerin, tanrıların, denizlerin, çobanların, bereketin, aşkın, annesidir, yazının, şiirin, adaletin tecellisidir.
Yaşam ağacı, yılan, toprak, su, ay-güneş-yıldızlar doğanın ve yaşamın oluşum sırlarını taşıyan semboller olarak tanrıçalara ait çizimlerde yerlerini almıştır. Doğal yaşam ve toplumsal yaşam gelip kadın bedeninde, kadın etrafındaki yaşamda simgeleşir, kutsallaşır ve tanrıçanın sembolleri haline gelir. Kaynaktan doğan nehirler onun memelerinden akan süttür. Ay döngüsüdür birçok kültürde aylık kanamaları, Latin Amerika kültürlerinde ise çiçek açan ağaçlara benzetilir. Tanrıçalık soyut bir kutsallık değil, doğa-insan bağının, insanların kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen ana hukukunu ifade eder ve evrensel karakterdedir.
Kadın ve yaşam kavramlarının aynılığı ve yakınlığı gibi kadın etrafında şekillenen yaşamın ilişkileri komünal, mimarisi ve ekonomisi ekolojik, örgütlenmesi ahlaki-politik temeldedir. Yani anlamlı yaşamdır bu nedenle özgürlük zamanları, yitirilmiş cennet olarak yerleşmiştir hafızalara. Bunun mekanı, da tarihi de izleri de canlıdır görmesini ve yorumlamasını bilene. Cennet iki nehrin arasındaki meyve bahçesi yani bereketli hilal coğrafyasıdır. Kadının yaşamın odağı olduğu toplumdan erkeğin her şeye egemen olduğu topluma geçişin yaşandığı Sümerlerde özgürlüğün ‘amargi (anaya dönüş)’ biçiminde kavramlaştırılması belki de bu suçun itirafıdır. Artık özgürlük yitirilmiştir, uğruna mücadele edilmesi gereken bir gerçekliğe dönüşmüştür.
Anaya dönmek, kadın yaşam bağını yeniden kurmak yani özgürlüğü sağlamaktır. Bu ekolojik, komünal yaşamla ve ekonomiyle, kadın-erkek arasındaki farklılıkları gözeten eşitlik ilişkileri ile, toplumdaki tüm farklılıklarını varlıklarını sürdürebilecekleri demokratik siyasetle mümkündür. Toplumda özgürlük ekseninde etik-estetik değerler yaratacak sanat ve edebiyatla mümkündür. Ama en önemlisi de özgür bir irade ile mümkündür. Kadın, yaşam, özgürlük arasındaki bağ, idam sehpasına yürüyen Leyla Kasım’da, newrozu bedeninde ateşle kutlayan Zekiye, Ronahi ve Berivan’da, taktik-nükleer silahlara karşı insanüstü irade ile savaşan kadın gerillaların yılmaz iradelerinde, teslimiyeti kabul etmeyen Besêlerin, Beritanların savaşında şekillenir. Kadın hakikatini yayarken sırtından haince vurulan bozkır çiçeği Nagihan’da bulur yansımasını.
Bu slogan ekolojik yaşamı savunanların, anti-faşist, anti kapitalistlerin, sömürgeciliğe karşı direnenlerin, 21. yy kadın devrimlerinin yüzyılı yapma isteyenlerin sloganıdır. Bu yolda olan veya bu yola girmeye niyetli kim varsa bu slogan onundur. Başka kimsenin değil!