Hakikatle tanıştıran ve gerçeği uyandıranlara
Zozan SİMA yazdı —
- Gazetecilik bu çağın hakikat taşıyıcıları olacak bir yaşam biçimini, kültürü, üslubu en önemlisi de irade ve cesareti gerekli kılıyor. Kimilerince hakikat sonrası çağ zamanlarda eğer hala hakikatle yaşayabiliyorsak Nazım, Cihan, Nagihan, Gülistan, Hero, Deniz ve daha nicelerinin çabalarının hatırınadır. Bizi hakikatle tanıştıranlara saygı ve minnetle….
Avesta metinlerinde düşman ve cehennem kelimelerinin kökeninin yalan kelimesinden türediği söylenir. Yalanın hakim olduğu zamanların ve mekanların cehennemle özdeşleştirilmesi bilgece bir düşünce. Kurgulanmış, inşa edilmiş gerçekliğin hakikat olarak sunulmasının araç ve yöntemleri alabildiğine çoğalmışken hakikate ulaşmak da bir o kadar güç hale geliyor. Artık yapay zeka ile sesler, görüntüler, resimler üzerinde her türlü tahrifat yapılabiliyor. Gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu şeylerin gerçekliğini sorgulamak durumunda olduğumuz zamanlardayız. Sahte olanı hakiki olandan ayırmak, kuzu postuna bürünmüş kurdu tanımak giderek güçleşiyor.
2003’te “Milli Görüş gömleğini çıkardım” diyen Erdoğan aradan geçen yirmi yıllık süreçte DAİŞ’in hilafet ordusunun komutanı olurken, ne tesadüftür ki 2003’te El-Kaide’ye katılan Colani, yirmi yıl sonra Emerson Gear gömleğini giyip ve kravat takarak “ben değiştim” diyor. Ne kadar da tanıdık geliyor bu cümleler. Kadın ve çocuklara tecavüz eden, köle pazarlarında satanların değiştiğini kanıtlamak için Adnan Oktar’ın kedicikleri misali etrafa saçılan botokslu kadınlarla imaj oluşturuluyor. Türk özel savaş medyasının çabaları yetersiz kalınca dünya medyasından da bu senaryoya katkı yapacak özel çalışmalar yapılıyor, utanç verici biçimde. Gazeteciliğin bu içler acısı durumu karşısında bir de gerçeği açığa çıkarmak için savaş cephesinde ölümü göze alanlar, polisin suratına korkusuzca “ahlaksız faşist” diye haykıranlar ve tutuklanmayı, öldürülmeyi göze alarak mesleğin yüz akı olanlar da var.
Beynimizi ve yüreğimizi yalana bu kadar açtığımızdan olsa gerek, ne yazık ki gerçekliği aydınlatmak fedaice çabaları gerekli kılıyor. Bu yüzdendir ki, iktidar ve maddiyatın yarattığı körlük ve yozlaşma ancak dervişane yaşamlarla temizleniyor. Popülist, yalancı, reklamcı, kendini abartan, öven kof kişiliklerin karşısında cesaretin gerçek timsalleri arındırıyor bizleri. Hakikat ancak en yakıcı haliyle vurunca yüzümüze uyanıyoruz gaflet uykularından.
Aryenik dillerde ve Kürtçedeki “rastî”, yani gerçeklik kelimesi gün doğumunun sürekliliğini sağlayan güçle, kutsallıklar etrafında oluşan düzen, hak ve adalet ile özdeşleştirilmiştir. Bunun anlamı, evrenin doğal düzeninin sürmesi ve toplumsallık içinde varoluşumuzu devam ettirmemizin hakikatle yaşayabilmeye bağlı olmasıdır. Fakat bunun hiç de kolay olmadığı bir çağdayız. Hakikatle yaşamak ağır bedelleri gerekli kılıyor.
Nazım ve Cihan, hakikat arayışının ağır bedellerini ödeyerek çevresini aydınlatanların son halkası oldular. Nazım; güzel gülüşü, saf ve temiz yüreği, cesareti, ince zekası ve nezaketiyle dokunduğu her yerde iz bıraktı. Dervişane yaşadı, belki o yüzden güzel gülüşlü fotoğrafında ayağındaki yırtık ayakkabı burktu içimizi. Tıpkı ismi gibi yaşam enerjisi ve güzelliği ile sarıp sarmalardı Cihan girdiği her ortamı. Özel savaş yalanları karşısında Suriye’deki savaşın gerçeğini, özgürlük savaşçılarının mücadelesini yansıtmaya çalışırken katledildiler. Hakikatin sırrına ermenin ateşte yanmak olduğunu bilircesine heyecanla, telaşla, onları tutmaya çalışan, engelleyen hiçbir söze, nasihata aldırış etmeden koştular savaş cephesine.
Eski çağlarda şairler, bilgeler, kahinler ve adil yöneticiler hakikatin efendileri sayılırdı. Şairler sadece güzel söz söyledikleri için değil, geçmişi ve olayları hatırladıkları ve aktardıkları için hakikat kaynağıydılar. Nesilden nesile hikayeleri anlatarak tarih bilinci yaratır, insanların geçmişten ders çıkarması için en etkili sözlerle zihinlere, yüreklere nakış nakış işlerlerdi hakikati. Dengbejlik bu geleneğin bir devamı. Kahinler toplumsal gerçekliğin, tarihin bilgisini yorumlayarak öngörüleri ile aydınlatırlardı insanları. Adil yöneticiler ise adaleti sağladıkları, adil kararlar vererek yalana karşı durma iradeleri ile hakikat kaynağı olurlardı. Bilgeler, bilgi-yaşam bağını kurduklarında sırra ererlerdi. Fikir, zikir, eylem birliğini ustaca kurarlardı. Onları bilge yapan da buydu. Yani hakikatin taşıyıcıları tarih bilincine ve onun aktarabilecek etkileyici söz sanatına, öngörüye, adalete ve iradeye, bildiğine göre yaşama gücüne sahip olanlardı.
Gazetecilik de bu çağın hakikat taşıyıcıları olacak bir yaşam biçimini, kültürü, üslubu en önemlisi de irade ve cesareti gerekli kılıyor. Kimilerince hakikat sonrası çağ zamanlarda eğer hala hakikatle yaşayabiliyorsak Nazım, Cihan, Nagihan, Gülistan, Hero, Deniz ve daha nicelerinin çabalarının hatırınadır. Bizi hakikatle tanıştıranlara saygı ve minnetle….