Vitrini süslemek ya da politik özne olmak
Zozan SİMA yazdı —
- Kadınların örgütlü güçleri, toplumsal tabana dayalı temsilleri, özsavunma güçleri, siyasette eşit temsiliyet ve küresel dayanışma bağları ile artık başka bir kadın politikleşmesinin olduğu yeni bir dönemdeyiz.
Suriye’de anayasa taslağına dönük tepkiler ve eleştiriler devam ederken, hükümet kabinesi açıklandıktan sonra BAAS rejiminin sağcı, dinci versiyonunun kurulmak istendiği daha net görülmüş oldu. Kuzey ve Doğu Suriye’deki kadın sisteminin, kadın özsavunma gücünün varlığı demokratikleşmenin çıtasını oldukça yükselttiğinden yeni sistemde en fazla tartışılan konu, kadınların hak ve kazanımlarının nasıl güvenceye alınacağıdır. Dürzi kadınların da kendi özsavunma yapılanmasını ilan etmeleri ile Suriye’de artık kadınların söz ve karar hakkına sahip olmadığı bir sistemin kabul edilmeyeceği açıktır. Tüm uluslar arası baskı ve meşrulaştırma çabalarına rağmen HTŞ’nin dayandığı zihniyet bu beklentileri karşılama kapasitesinden yoksundur. Alevi katliamı ile de bu durum daha net gözler önüne serildi. HTŞ’nin bu gerçekliği politik ve toplumsal alanda karşılığı olmayan bir vitrinle kamufle edebileceğini düşünmesi ciddi bir yanılgı. Kabinede Hind Kabawat adında Hristiyan bir kadına yer vererek sanki kadınlar, Hristiyanlar ve seküler kesimler temsil ediliyormuş algısı yaratılmak istenmektedir. Esasta bir NATO görevlendirmesi kapsamında olmasaydı bunca gerici, çeteci yapılanma içinde bir kadının varlık gösterme olanağı olmayacaktı. Fakat bizim asıl üzerinde durmamız gereken konu siyasal alanda kadın temsilinin nasıl olması gerektiğidir.
Politika çözüm üretmek, sorumluluk almak, ortak karara dönüştürebilmek, seçenekler oluşturmak, irade ortaya koymak, ikna etmek, örgütlemek, eyleme dönüştürmek, hatırlamak, af etmek ve daha birçok kavramı kapsayan özgürlük sanatının icrasıdır. Devlet eksenli politika ise tüm bu yetenek ve özellikleri kötürümleştirerek işler. Demokratik siyaset bu ikisi arasındaki çatışma alanında gelişim gösterir. Devletin işgal ettiği alanlar geriletilerek, toplumun sorumluluk alma, söz söyleme ve karar hakkı geri alındıkça demokratikleşme sağlanır. Elbette bu oldukça sancılı bir süreçtir. Çünkü devlet eksenli politik alana birer parazit gibi tünemiş çok fazla iktidar ve çıkar çevresi vardır. Diğer yandan vatandaşlık tanımının bir toplumun bileşeni, parçası olmak yerine devlet üyesi olma temelinde ele alınması sürekli devletten beklentili, talep eden ya da ona karşıtlıkla kendini varetmeye yol açmaktadır. Devletin demokratikleştirilmesi için mücadele yürüten demokratik siyaset alanı toplumun ve vatandaş bireylerin politika dışı kalmaktan kaynaklı alışkanlıklarını dönüştürmekle de mükelleftir.
Devlet eksenli politika toplum açısından özgürlük yitimi anlamına gelir. Bu özgürlük yitimini en uzun süre yaşayan kesimler kadınlardı. Önce mitolojilerde, ardından dinlerde ve daha sonra felsefe ve bilimde kadınları politikadan dışlamak, politikaya yeterli fiziki güçleri, düşünme becerileri, savunma kabiliyetlerinin olmadığını kanıtlamak için çok çeşitli argümanlar uydurulmuştur. Bunun için hukuki, ahlaki tedbirler alınmıştır. Kadınların bırakalım toplumsal yaşama ilişkin, kendi kişisel yaşamlarına dair bile karar almasının tüm zeminleri bu biçimde binlerce yıl boyunca tahribe uğratılmıştır. Bundan ötürü kadınların politik özneleşme için yürüttükleri çabaların ilk adımı “düşünebilecek, kavrayabilecek yeteneklere” sahip olduklarını, hatta insan olduklarını kanıtlama çabası ile başlar. Bir insan, vatandaş olarak kabul edilmek için yüzyıl süren tarihin en uzun soluklu mücadelesi yürütülmüştür. Cinsiyetçiliğin ve ataerkilliğin sorgulanması, kadın bakış açısının geliştirilmesi, kadınların sorunlarının özel alandan çıkarılıp politik alana taşırılması bunun diğer adımlarıdır. Ancak aradan geçen uzun sürece rağmen politik alan hala bir erkek alanı olarak şekillenmeye devam ediyor.
Artık eski argümanları kullanarak kadınları politikanın dışında bırakma imkanı yoktur. Bu gericilik, ilkellik, faşizm, anti-demokratik olarak damgalanmak anlamına geliyor. Bunun karşısında yeni biçimlerde politika dışı bırakma araç ve yöntemleri geliştirilmektedir. Vitrin politikacıları, iyiliksever ve yardımsever first leydiler, faşizan ve anti-demokratik sistemlerin demir leydileri, devlet ve uluslar arası kurumlarla bağlantılı NGO’lar kadınlar için sunulan politika zeminleri oluyor. Bu durum iki yönden zarar veriyor. Birincisi, sadece kadın olmaktan kaynaklı siyasette yer almanın iktidarcı erkeklerden bir farkı olmadığı gösterilerek, kadının politik özne olma mücadelesi anlamsızlaştırılıyor. İkincisi ise, sistem karşıtı konumdaki kadın hareketlerinin bu politik sahaya temkinli yaklaşması, uzak durması gibi bir sonuca yol açıyor.
Suriye örneğinde de bu vitrinle durumu kotarmaya çalışan sistem büyük bir yanılgı yaşadığını bilmelidir. Meral Akşener ve Le Pen örneğinde olduğu gibi kullanılıp fırlatılanlar, feminist dış politika gibi neoliberal projelerle, NGO’lar tarzı dilencilik ve sistemi rahatlatan çalışmalarla kadınların politik alanda temsil edilmesi çağı geçmiştir. Bunlar kadınlar açısından anti-politikleştirme projeleridir. Kadınların örgütlü güçleri, toplumsal tabana dayalı temsilleri, özsavunma güçleri, siyasette eşit temsiliyet ve küresel dayanışma bağları ile artık başka bir kadın politikleşmesinin olduğu yeni bir dönemdeyiz. Suriye’nin demokratikleşmesi vitrinlerdeki süslere değil, Kuzey ve Doğu Suriye’deki kadın devrimi değerlerinin garantiye alınması ile gerçekleşecektir.