Paradigma
Zozan SİMA yazdı —
- İktidar güçlerinin birbirine tezat söylem ve eylemleri nedeniyle nasıl bir plana sahip oldukları tam anlaşılmış olmamakla birlikte Türk ulus-devlet paradigmasının bir iflası yaşadığı ve bunu kabul ettiği açıktır.
İmralı’da Rêber Apo ile yapılan ikinci görüşmenin ardından üzerinde en fazla tartışılan kavramlardan biri paradigma oldu. Paradigma kavramı günümüzde kullanılan anlamını 1970’li yıllarda bilimin ilerleyiş tarzı üzerine yapılan tartışmalardan aldı. Kavram kapsam kazanarak, özelde Newton fiziğine dayanan mekanik dünya anlayışı ve onun sosyal bilimlere yansıyan biçimi pozitivist paradigmanın eleştirisi için kullanıldı. Ulus-devlet bu paradigmaya dayalı bilimsel yaklaşımla kurumlaştı. Topluma, doğaya ve insana bakış açılarında hakim hale gelen bu paradigma sadece egemenlerin değil, ona karşı mücadele eden devrimci güçlerin bakış açılarını da etkiledi. 19. ve 20. yy devrimlerinin ve devrimcilerinin başarısızlığında bu etkilenmenin rolü belirleyiciydi. Rêber Apo, bu gerçekliği “önceden çizilen yollarda yürüyenler, o yolların vardığı köyler ve kentlere ulaşmaktan başka bir şey yapamazlar. Bilimsel sosyalizm de dahil, sistem karşıtlarının başına gelen de budur” sözleri ile ifade etmişti. Bu makus talihi, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin de yaşamaması için nasıl bir paradigma sorusunu bizler 25 yıldır tartışıyoruz. Paradigma değişimini anlamakta ve uygulamadaki tüm yetersizliklere rağmen önemli bir mesafenin kaydedildiğini de kimse inkar edemez.
Rêber Apo, savunmalarında ve avukatları ile yaptığı görüşmelerde uluslararası komplo ile birlikte modernist paradigma ve bakış açısının kendi şahsında bir iflası yaşadığını dile getirmişti. Rêber Apo, paradigmanın iflasını ifade etmekle sınırlı kalmadan onun yerine neyin konulacağını tanımlayıp sistemsel bir formüle ve toplumsal inşaya kavuşturdu. Demokratik Modernite paradigması ya da demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma olarak tanımladığımız bu gerçeklik artık somutlaşmış, yaşamsallaşmıştır. Demokratik modernite paradigması, bölgemizde yaşanan milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ve bilimcilik kaynaklı ağır toplumsal sorunlara çözüm olabildiğini göstermiştir. Rojava Kürdistan’ı ve Kuzey ve Doğu Suriye’de geliştirilen demokratik ulus ve kadın devrimi ile birlikte kapitalizme, işgale ve sömürgeciliğe karşı mücadele eden, kadın özgürlükçü ve ekolojik yaklaşıma sahip geniş bir kesimin benimsediği bir gerçekliğe dönüşmüştür. Rêber Apo, 21. yy. devrimcileri ve devrimleri için çıkış yapabilecek güçlü bir kuramsal çerçeve açığa çıkarmış ve bu dünyanın her yerinden aydın, siyasetçi ve halk hareketleri tarafından benimsenmiştir. Bunun somut ifadesi de bu paradigmayı ortaya koyan Rêber Apo’nun özgürlüğü için artık sadece Kürtler ve Ortadoğu halklarıyla sınırlı kalan değil, küresel çapta bir mücadelenin yürütülmesiydi.
Yeni paradigma, Kürtler açısından devlet ve iktidar olmadan uluslaşmayı, kadın özgürlüğünü kadın devrimi ile mümkün hale getirmeyi, bölgedeki dinci, mezhepçi, milliyetçi çatışmaların yerini halkların demokratik sisteminin almasını sağlamıştır. Kadınlar, Kürtler, Ortadoğu halkları, sistem karşıtı güçler yeni paradigma ile güç kazanmışlardır. Yani önceden çizilen yollardan değil, ağır bedeller pahasına da olsa kendi yollarını çizmeyi ve hedeflerine oradan ulaşmayı başarmışlardır. İktidar cephesinden “devlet paradigma değiştirdi” söyleminin dile gelmesine yol açan da bu gerçekliktir.
İktidar güçlerinin birbirine tezat söylem ve eylemleri nedeniyle nasıl bir plana sahip oldukları tam anlaşılmış olmamakla birlikte Türk ulus-devlet paradigmasının bir iflası yaşadığı ve bunu kabul ettiği açıktır. Bu nedenle, varlıklarını sürdürmek için değişmek zorunda olmalarından ötürü paradigma tartışmasının odağında şimdi iktidar güçleri vardır. Muhalefet ise daha derin bir karmaşa ile konuyu oldukça yüzeysel ele almakta, basit tartışmalara indirgeyerek kendi kritik rolünü görmemektedir. Eski paradigmanın kurucuları olan, şimdi muhalefetteki güçler, esasta kendileri bu değişime öncülük edip, cumhuriyetin demokratikleşmesine katkı sunmalıyken bu tarihi fırsatı kaçırma riski ile karşı karşıyalar. Diğer taraftan, Bakur’daki siyasi soykırım operasyonları, Başûr ve Rojava’da işgal saldırıları yeni paradigmanın anlaşılmasını önlemektedir. Fakat şurası kesin ki Ortadoğu’daki gelişmeler içerisinde artık Türk-İslam sentezi, ulus-devletçilikte yürüme imkanları yoktur. Türkiye’nin jeostratejik ve jeopolitik konumu da artık eskisi kadar belirleyici olmayacaktır. Türk devletinin Rêber Apo’nun katkı sunacak ehil ve kararlıkta olduğunu belirttiği yeni bir paradigmayı geliştirme iradesi ve güçlerinin olup olmadığını önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.