Kafkaslar; Ermenistan- Azerbaycan
Forum Haberleri —
- Üçüncü Dünya Savaşı denen dönemde, Hibrid savaşlarının yürütüldüğü en önemli alanlardan biri Kafkasya’dır. Bunları görmeden, kendi somut koşullarını tahlil etmeden, sözde bağımsız ‘siyaset’ yürütmek adına kendi halkını şoven-milliyetçi duygularla bu çoklu ateşe atmak hangi aklın ürünüdür?
Şiyar QAXIZMAN
Günümüzde Karabağ savaşı olarak bilinen sorun, 1991’de Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki bir savaşla başladı ve Azerilerin yenilgisi ile sonuçlandı. Ermenistan devleti bu “zafer” in üzerine kendine yönelik aşırı güven kazandı, konjonktürel duruma kendini kaptırdı, alanda ne askeri yeraltı çalışması ne de askeri modernizasyonunu geliştirdi. Aynı zamanda Karabağ’da ne toplumsal inşa ne de toplum idaresini geliştiren kurumları yarattı ve ekonomik anlamda ciddi hiçbir ticari, sanayi yatırım yapmadı, yapamadı.
Aşırı, şoven ve milliyetçi söylemler geliştirdi. 1915 soykırımının acısının arkasına sığınarak iç beyin göçünün önüne geçmedi ve hatta Avrupa’ya gidişleri teşvik edecek duruma düşerek kendi entelektüel, bilimsel alt yapısını bitirdi. Geriye kaba, kupkuru milliyetçi söylemler, “Ermenicilik” ideolojisini bir narsizm boyutuna taşırarak, diğer tüm dünyalı halklarla bağlarını koparma düzeyine getirerek, sadece kendi yönetimsel beceriksizliğini gizleme, Post modern ideoloji ile gerçeklikten kopan, stratejik düşünmekten yoksun, jeopolitik karşıt adımları görmeme körlüğüne düştü.
Burada en ilginç olan hem Ermeni tarafı hem de Azeriler 1991’de Sovyetlerin yıkılmasından sonra oluşan boşluktan yararlanarak Sovyetlerin anayasal hak olarak tanıdığı Cumhuriyetleri, hiçbir toplumsal mücadele vermeden, halk devrimi vb. yapmadan, Sovyetlerden devir alınan tüm kurumları ile, yine Sovyetler dönemindeki Komünist Parti yönetimlerinde yer alanlar ile Cumhuriyetlerini ilan etmişlerdi.
Bu zemin üzerine, her iki tarafta öyle bir tarihsel arka plan inşasına girişmişler ki, sanki her iki devlet dünya kuruluş aşamasında şıp diye ortaya çıkmış ve Tanrının “ol” dediği bir buyrukla oluvermişler algısı geliştiriyorlardı, geliştirmişlerdi. Burada geliştirilen, inşa edilen milliyetçilik, narsizm ve mazoşizm karışımı idi. Her iki halkın geldiği düzey, kendine öyle sevdalı ki, sevdası kendisine işkence eder hale gelmiş. Ne kendileri ile barışıklar ne de dünya ile, herkes onlara karşı, onlarda birbirlerine karşıtlık üzerinden tüm insanlığa karşıtlık konumuna gelmişler. Her iki devlet de eğitim materyallerinin tarihsel arka palanında “Kafkasların yegane asil unsurları, İran, Yukarı Mezopotamya ve Avrasya kapsının ezel ve ebedi inşacıları ve bekçileri” oldukları iddia edilmekte. Biraz utanma olmazsa “tanrıda bize aittir” diyecekler. Gerçi Tevrat’ta Nuh gemisinin Ararat’a indiği söylenir, Yahudi damgasını yememek için şimdilik Nuh olgusuna sahiplik etmiyorlar ama Urartuları da, Ahamenişileri de kendilerinden sayıyorlar.
Bu her iki devletin kuruluş tarihlerini öğrenmek için bugün internet ortamında Azerbaycan ve Ermenistan devleti ne zaman kuruldular diye yazmak, gerçeklerin ortaya çıkması için yeterlidir. Özellikle, tarihe Türkmen Çayı anlaşması olarak geçen Rus İmparatorluğu ile Kaçar Hanedanlığı arasında 10 Şubat 1828 tarihinde imzalanmış olan anlaşma sonucunda bugünkü Azerbaycan ve Ermenistan topraklarının Rusya çarlığı kontrolüne geçtiğine dair bilgi mevcuttur. Öncesi ve bilinen tüm tarihi verilerde, Ermenistan, Karabağ ve Nahçıvan Urartu toprakları haritasındadır. Daha sonraları Med, Ahameniş ve Qaca hanedanlığı dönemine kadar da bugünkü İran ve Kurdistan eyaletleridirler. Yani, bu şu anlama gelmiyor, Ermeni ve Azeri halkları orda yoklardı. "Made in Ermeni ve Azeri" devletleri tarihin hiçbir döneminde o alanlarda olmamışlar. Ki bu diğer dünya devletleri için de geçerlidir, ulus-devlet adları 17. ve 18 yy.dan sonra oluşmaya başlamışlar.
Türkmen Çayı anlaşması ile Çarlık Rusya egemenliği ve Sovyetler Birliği dönemi ve 1991’den sonra gelişen süreçte bu devletler haliyle oluşmaya başlamışlardı. 1991’de bağımsızlık olgusundan çok, yine merkezi Moskova’ya bağlı BDT çatısı altında bir süreç gelişti ve halen de bu çatı örgütü varlığını bir şekilde devam ettiriyor. Örneğin, Ermenistan’ın Türkiye, İran sınırları halen Rusya Federasyonu’na bağlı askeri güçlerin koruması altındadır. Azerbaycan, son on yıldır, görece kendi askeri gücünü oluşturmuş ama o da tüm komuta ve idari sistemi ile Türk devletinin denetimindedir. Durum tam da bu iken her iki devlet yetkilileri her ağızlarını açtıklarında ‘bizim bağımsız devletimiz, bağımsız kararlarımız’ demeleri şoven propagandadan öteye hiçbir anlam taşımamakta.
Somutlukta; Ermenistan’ın tüm güvenliğini sağlayan Ruslardır, eğer Türkiye sınırında Rus devleti askerlerini çekse, Ermenistan sınıra yerleştirecek askeri güçten bile yoksundur. Bu yoksunluk hem nicel hem de niteldir, ayrıca askeri kurumsallığı da bunu karşılayacak düzeyde değildir. Paşinyan 24.05.2023 tarihinde ‘Rusya güvenlik anlaşmasından çekiliriz’ dediği konuşmasında Avrupa ülkeleri ile arayışlarının olduğunu söylüyor. Bir önceki günkü açıklamasında ‘Azerbaycan Karabağ’daki Ermenilerin güvenlik, kimlik vb. garanti ederse Karabağ’dan vaz geçeriz’ diyor. Peki bu savaş niye verildi, bu kadar toplumsal tahribat neden yaşatıldı? Aynı şey Azerbaycan için de geçerli; Tüm gücünü kontrol eden Türkiye, komuta kademesinin atamalarını dahi TC generalleri belirlerken, diğer taraftan Rusya’nın tek talimatı ile askeri savaşla alınan birçok yerleşim yeri sorgusuz sualsiz bırakılırken, İran’ın ‘Zengezur Koridorundan uzak dur’ talimatını harfiyen uygularken ve ekonomik tüm kanallarını uluslararası şirketlere teslim ederken nasılda bağımsızmış..!
Derencam, Rusya’nın ve özelde Putin’in katılımı ile 26.05.2023’te Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri bir araya geldiler, Karabağ ve Azeri-Ermeni sorununu çözmek için. Oysa, asıl tartışılan, Kara Deniz-Batum-Abhazya’dan Kafkas havzasından Hazar denizine varan alanda Rusya ve NATO-buna bağlı Türkiye’dir. İran faktörü denklemi ve bu iki halkın nasıl ve kime hizmet edileceğidir. NATO, Rusya’yı stratejik düşman ilan etmiş; Rusya, Çin ve İran’la buna karşı bölgesel ve evrensel stratejik çıkarlar anlaşmaları imzalamış, bu Üçüncü Dünya Savaşı denen dönemde, Hibrid savaşlarının yürütüldüğü en önemli alanlardan biri Kafkasya’dır. Bunları görmeden, kendi somut koşullarını tahlil etmeden, sözde bağımsız ‘siyaset’ yürütmek adına kendi halkını şoven-milliyetçi duygularla bu çoklu ateşe atmak hangi aklın ürünüdür? Talan ve ihanetin en önemli özelliği, kendini gizlemek için milliyetçilik perdesini kullanmak en iyi aracıdır.
Oysa bu anlamsız savaş, her iki halkı öyle kirletmiş ki, ortak bir yudum suyu paylaşamaz duruma gelmişler. Yaralar gittikçe derinleşiyor. Kanama daha da fazla can almaya devam edecek. Oysa biraz şovenizmden arındırılırsa, fazla değil yüz yılar öncesine bakılırsa ne kadar da ortak yanları olduğunu, Azerilerin Han, Kürtlerin Mir, Ermenilerin Mard dediği dönemlerde bu halklar iç içe karşılıklı bağımlılık temelinde, sınırları sorun etmeden yaşadığını görecekler. Şimdi olması gereken, olabilecek olan biraz evrensel, biraz hümanizma, biraz karşıtına empati kurmak yeterlidir. Ama ne yazık ki her iki devletin pedagoji dili, genetiği yok etme üzerinedir, kan içme, yok etme üzerinedir.
Kafkaslarda bahar çok uzaktadır. İran pamuk ipliği ile kelle uçururken, TC- mankurtlaştırma peşinde iken, Rusya Avrasya kapısını tutmak için bir kaldıraç olarak kullanırken, NATO bileşenleri etnik-dini çelişkiler üzerinden kendine mevzi açma derdindedir. Geriye kalan ise sadece savaşın kurbanlarıdırlar.
Son görüşmeler, Rusya ve İran lehine gelişecek, Azeriler savaşta aldıkları yerleri resmileştirecek, Ermenilere düşen ise beyaz ölüm, yani asimile ve sürgünlerde yok olma sürecine girmek olacak. Şimdilik, TC’nin Turan koridoru engellendi, İran Zengezur boğazını garantiye aldı.