Katliama ramak kala

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • Sokaklarda yaşamaya çalışan hayvanlar başıboşlukla etiketleniyorlar. İnsanların şaşırmışlığının mevcut göstergelerinden biri olsa gerek, başıboş olanı öldürmeyi haklılaştırmaya çalışmak; bunu yaparken cinayeti ‘ötenazi’ olarak adlandırmak.

Memlekette artık akıl tutulması düzeyinin ötesine geçtik; yıllardır Kürtlerin hak talepleriyle, feminist hak iddialarıyla, kadın haklarıyla, farklı eğilimdeki bireylerin yaşam hakkı mücadelesiyle kelimenin tam anlamıyla savaşan AKP yönetim(ler)i, bu kez, saydığım hak temelli oluşlarla doğrudan bağlantılı bir cinayet serisi planını yasal kılmaya çalışıyor. Bu bir çıldırma hali olsa gerek.

Kamuoyunda nicedir gündemde duran ve fakat yasa tasarısının tam metnine ulaşamadığımız, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na getirilecek düzenlemelerle, öncelikle sokaklarda yaşayan köpeklerin, ardından kedilerin ve muhtemelen diğer hayvanların katledilmesi TBBM’de onaya sunulacak. Bu yazıyı yazdığım sırada TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçen tasarı, 17 maddeden oluşuyor. Beceriksizliğimden olabilir; taslak metne, dolayısıyla 17 maddeye henüz ulaşamadım. BBC’de taslakla ilgili verilen bilgiye göre, sokaktaki hayvanların öldürülmesi ‘ötenazi’ ve/ya da ‘uyutma’ terimleriyle yumuşatılarak sunuluyor; önerilen sahiplenilmeyen hayvanların toplu katli.

Kurumsal iktidarın sesi Anadolu Ajansı’na göre, halk sağlığı ve kamu güvenliği için sokak hayvanlarının toplanması gerekiyor. Bu gerekçede temel kaygı insan yaşamı olarak belirtiliyor. Dalga geçer gibi insanların yaşam hakkının sokak hayvanlarınca tehdit edildiği iddiasını öne sürüyorlar. Dalga geçer gibi. Endüstriyel hayvan ürünlerinin bunca yaygınlaştığı, insanların hayvanları aç kalmamak için değil keyif için gösterişli tüketim arzusuyla biteviye sömürdüğü bir düzende dalga geçer gibi insanların yaşam hakkının tehdit altında olduğu iddia ediliyor. İnsanların yaşam hakkının bizatihi devletçe böylesine çiğnendiği bir ülkede bunu iddia edebiliyor ve müsebbip olarak sokak hayvanlarını işaretleyebiliyorlar. Yalanın bunca yerleşikleştiği bir düzende, şiddetin sistematikleştiği bir ülkede insan olmayanlara yönelik şiddetin, zulmün hesabını vermek bile gerekmiyor olsa gerek.

Oysa insanların birbirlerine dönük şiddeti tam da böyle bir hesapsızlıktan beslenmiyor mu? Yüzyıllara yayılan şiddet döngüsü, yakın tarihte yaşadığımız, Diyarbakır Cezaevi vahşeti, Abu Ghraib’de pornoglafikleştirilen şiddet, Guantanamo anlatıları bize insan sayılmadan katledilenleri ve insanlıktan çıkan katilleri göstermiyor mu? İnsanlığın farsı bu şiddet sarmalını kıramamaktan geçmiyor mu?

Tasarının gerekçesinde ‘vatandaşların psikolojik açıdan olumsuz sonuçlara sebebiyet verecek şekilde sosyal hayatının kısıtlandığı’ tespiti sokaklarda yaşayan hayvanlara dayandırılıyor. Çarpık kentleşmeyle betona dönen kırsal alanlar, tarım alanları, ağaçların yerine dikilen ve çoğunluğu güvenlikli site olarak yükselen bina toplulukları, hiçbir zaman salt insanlara ait olmayan bölgelerde dağlardan oyulan mermerlerle ve sıklıkla denizlerden taşınan kumlarla örülü kupkuru demir-çelik-beton bütünlerin site ortalarına sıkıştırılan havuzlarla serinlediği düşünülürken mülk sahibi/kira ödeyebilen insanlar dışında ve insan olmayanların girişine kapalı tutulan sözde yaşam alanları insanların gündeliğini mekanikleştiriyor. Mekanik akıl, vicdanı, sorumluluğu, birlikte yaşamak için asgari müşterek saygıyı es geçiyor, sokakları tekelleştirmeye çıkıyor. Sokaklarda yaşamaya çalışan hayvanlar başıboşlukla etiketleniyorlar. İnsanların şaşırmışlığının mevcut göstergelerinden biri olsa gerek, başıboş olanı öldürmeyi haklılaştırmaya çalışmak; bunu yaparken cinayeti ‘ötenazi’ olarak adlandırmak.

İlgili tasarının gündeme getirildiği günden bu yana hayvan hakları savunucuları sessiz kalmadılar; son olarak 14 Haziran’da yurt genelinde 60 farklı noktada eşzamanlı basın açıklaması yaptılar. Bilmezden, görmezden gelinlerin bıkmadan söylendiği açıklamada sokak hayvanı–evcil hayvan ayrımının insan imalatı plastikliği net; sokak köpekleri– tasarıda öncelikle köpekler hedefe oturulduğu için- kırsaldaki koruma, bekçi ve çoban köpeklerinin sokaklara bırakılan yavruları. Yanı sıra, metalaşmayla cins köpek ticaretinin, ticaret için köpek üretiminin pompaladığı hevesle alınan, bıkılınca sokağa terkedilen köpekler.

Hemen her şeyin metalaştığı, sermayenin tüm gücüyle mülksüzlere vurduğu, mülk sahibi olmak bir yana sahipsiz olmanın sakıncalı kılındığı bir dünyada insanlığın haklarının nerede durduğu ayrı bir yazının konusu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.