Feminist Asylum’un yeni sayısı
Hatice ERGÜN Haberleri —
- Değil mi ki, faşizm bizi önce haneye, ardından aileye, ardından mutfağa ve yatak odasına, ardından kendimize kıstırır ve tam da o son kıstırmada kendinde avlar. İnadına doğru, adil, eşitlik ve özgürlükten yana bildiklerimizi, savunmaya ve yapmaya devam edeceğiz.
Öyle bir memleket ki, yazdığın yazının yayınlandığı gazeteyi okuyamıyorsun, yazının yayınlanmış haline ulaşmak derdin olmuyor. Senin bihaber olduğun bir dünyada yaşıyor; okunurluğu hakkında fikrin olmuyor; kimlere ve nasıl eriştiğini kestiremiyorsun. Modernin eminsizliği bile böyle bir şey değil/di. Sahi, modern zamanlarda yaşamıyoruz, artık, değil mi? Postmodern adlı oluş hali de belirsiz. Modaydı, geçti. Modernin bütünselliğine gizil tahakkümü anlattı, bize. Ama aslında, modernler bunun halihazırda farkındaydı.
Öyle bir memleket ki, onlarca aylık çabanın, emeğin, birlikte çalışma ve eylemenin kattığı gücü birkaç günde birkaç karar ve uygulamayla geri plana gönderebilen insanlarla dolu; güçsüzleştirici, umut kırıcı, içe kapatıcı. Ama değil mi ki, faşizm bizi önce haneye, ardından aileye, ardından mutfağa ve yatak odasına, ardından kendimize kıstırır ve tam da o son kıstırmada kendinde avlar; inadına devam edeceğiz, doğru, adil, eşitlik ve özgürlükten yana bildiklerimizi, yapageldiklerimizi savunmaya ve yapmaya devam edeceğiz.
Feminist Asylum: A Journal of Critical Interventions böyle bir iradenin örneklerinden. Daha çok yeni; üçüncü sayısı bu yılın Bahar aylarında çıktı. Türkçe ve İngilizce iki dilde çıkan dergide bu kez Yunanca bir metin de yayınlandı; İngilizce ve Türkçe çevirileriyle.
Kurucu editörlerden, Mayıs 2022’de kaybettiğimiz Gülden Özcan’ın "Sürgünde Akademi" başlıklı video hikâyesinde sınıfsal, etnik ve toplumsal cinsiyet kesişimli mücadele anlatısını okuyoruz. Gülden Özcan anlatısına Simten Coşar’la birlikte 20 yıla uzanan bir tarihsel dilimde, üç ülkede (Türkiye, Kanada, ABD) dışarlıklı, feminist özneler olarak akademik bilgi üretim süreçlerinde yer almanın, akademik mekânlarda görünür/görünmez olmanın feminist mücadele hattındaki yeriyle ilgili birlikte oto-etnografiyi benimseyen bir metni ekliyor. Metne Aslı Alpar’ın inadına dayanışmayı, inadına mücadeleyi resmeden karikatürü eşlik ediyor. Alpar’ın vegan feminist düşünsel, sanatsal ve aktivist uğraşlarından yansıyan katkıları gelecek sayılarda da Feminist Asylum’da yer alacak.
Derginin ikinci sayısında, Türkiye’de genelde insan-olmayan-canlılarla, özelde sokakta yaşayan hayvanlar hakkında devlet eliyle yaygınlaştırılan tahammülsüzlük ve takibinde öldürme sürecinin kıyasıya derinleştiği bir zamanda, vegan feminist hayvan hakları savunucusu Dilek Ciğerdelen’le Leyla Bektaş Ata ve Simten Coşar’ın söyleşi, gündelik hayata yayılan yaşam hakkı mücadelesinin abece’sini bir üniversite öğrencisinin sade dilinden anlatıyor. Türkiye’de son yirmi yılda hız alan siyasal şiddete rağmen salt AKP iktidarını görmüş, tecrübe etmiş kuşaktan hak temelli politikanın fırsat alanlarına dair umut veren bir söyleşi, bu.
Dergide diğer katkıların yanı sıra, sürgünden bir ses şiiriyle yer alıyor. Rania Mammoun’un Sudan’dan ABD’ye uzanan yaşamına iki şiiriyle bakıyoruz. Mammoun şiirlerini Arapça yazıyor; Yasmene Seale İngilizce’ye, Simten Coşar İngilizce’den Türkçe’ye çeviriyor; Daniele Samuels’in büyülü kolajları şiirleri görsele döküyor. "Adına Yaşam Dedikleri Hep Yeşil Bir Şey" (Something Evergreen Called Life) kitabından seçme şiirlerini gelecek sayılarda da okuyacağımızı öğreniyoruz.
Azınlığa itilen çokluk için yaşamın kendisi sürgüne döndüğünde Mammoun’un sürgünlüğüne ortak oluyoruz:
"Şimdi
sürgünün kasvetli kışları kemiklerime işlemiş bir soğuklayım
çayın tadı yok,
közün alevi griye çalmış her şey
ocakta biriken kül misali
annem gitmiş
renkleri solmuş yaşamın
o gün bugündür
hasretim sevgiye."