Bir 25 Kasım daha…

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • Feminist olmak, özelin kamusalı, kamusalın özeli işgal ettiği, erkeklerin toplumsal alanda tuvaletlerinde olduklarından farklı davranmamakta bir beis görmedikleri, iktidarın şiddetinin özel alanlara uğramakla kalmayıp yerleştiği bir dönemde sokaklarda dillendirmekten vazgeçmeyeceğiz: Jin, Jiyan, Azadî!

Bir 25 Kasım’da daha kadın ölümlerinin artışından bahsediyoruz; burada, bu dünyada olduğumuzu, kendimizden vazgeçmeden olmaya devam edeceğimizi, kadınlara yönelik şiddetin kadınların değil herkesin sorunu olduğunu söylemeye, kaynağında eril erk belasının yattığını ve faillerin erkekliğini hiç durmadan yaymaktan vazgeçmediğimizi bedenlerimizle, haykırmak için yine sokaklardayız. Türkiye’ye 1980 askeri rejimiyle gelen bir olgu olarak büyük-şehirlerde kalabalıklar, küçük-şehirlerin bir kısmında yine kalabalıklar hem mesafe hem zaman açısından uzun süreli toplanmaları, yürüyüşleri, sözleriyle burada olduğumuzu, şiddetin ve failinin farkında olduğumuzu sokaklara, caddelere, meydanlara duyuracak, bazı küçük-şehirlerde kısa mesafeli, nispeten daha kısa süren görünürlüklerle 25 Kasım’ın ne demek olduğu dillendirilecek.

Bianet’in düzenli yayınladığı Erkek Şiddeti Çetelesi’ne göre erkekler 2024 yılında dokuz ay boyunca en az 300 kadını öldürdü. Bu rakama şiddete uğrayıp yaşamaya devam eden, seks işçiliğine zorlanan kadınlar, cinsel istismara uğrayan kız ve erkek çocukları ve öldürülen çocuklar dahil değil. Erkeklerin katlettiği kadınların kayda geçirilebilen sayısal gerçekliği böyle bir şey. Sayısal gerçeklik vahameti gösteriyor; öte yandan vahamet her gün şiddetin farklı biçimlerini yaşayan kadınların bedenlerinde halihazırda görünüyor; dillerinden duyuluyor.

Bütün bunlar, özellikle son on yıldır toplumun her alanında yoğun bir şekilde yaşanan şiddet üzerinden ilişkilenme, iletişimi şiddete hapsetme, barış içinde birlikte yaşamaya dönük uygulanabilir, gerçekçi önerileri, planları olanları, bu planları bıkmadan dile getirenleri susturmaya, pasifleştirmeye ve görünürlükten çıkarmaya dönük iktidar uygulamalarıyla paralel seyrediyor. Birileri ne barış ne şiddetsizlik istiyor; süreğen çatışma, süreğen kıyım, biteviye şiddet edimleri iktidarı besliyor.

İnsanlığın kendine biçtiği çaresizlik böyle bir şey olsa gerek. Tam da bu yaygın kabul gören çaresizlik ve çaresizliğe yapışık dışa patlama, patlarken yakma, yıkma, öldürme, katletme, toplu katletme, etrafa saçılan vahşet içinde kendine iktidar arama boşluğunda feminist olmak kaçınılmaz: Bizlere feminizmin yirmi birinci yüzyılda geldiği aşamada barışa, birlikte yaşamanın değerine, şiddetsiz politikanın mümkünlüğüne ve aslında ne kadar kolay olduğuna dair umut vermesi, daha önemlisi, gündelik pratiklerde bunu göstermesi feminist örgütlülüğü ve aktivizmi vazgeçilmez kıçılmaz. Ekim ayında, İran’da başörtüsünü ve ahlâk polisinin şiddetini Azad Üniversitesi kampüsünde protesto etmek için soyunan Masih Alinejad’ın (Ahu Deriyai) istihbaratta sorgusundan sonra akli/ruhsal dengesiyle ilgili tespit için hastaneye gönderilmesi, ruhsal dengesizlik raporuyla ailesine teslim edilmesi dünya genelinde barışsızlığın kadınlara yönelik erkek şiddetiyle doğrudan bağlantısı açısından önemli bir örnek. Alinejad protestoya cüret ettiği için, siyaseten dayatılan ve yeniden-üretilen toplumsal normalleri bedeniyle reddettiği için ya dengesiz, ruh/akıl hastası ya da terörist olabilir.

Feminist tarihe dönüp baktığımızda normale en yakın, normalle iç içe versiyonlardan en uç versiyonlara uzanan bir yelpazede söz konusu delilik – düzen bozuculuk genel başlıkları altında bir dizi sıfatlandırma görebiliyoruz: Cici uçukluktan, feminikliğe, cadılığa, oradan ortalık karıştırıcılığa ve nihayetinde teröristliğe doğru uzanan bir çizgide diziliyor bu sıfatlandırmalar. Erkek şiddetinin farklı formlarını deneyimledikçe, tanık oldukça hattın farklı noktalarından, farklı uğraklarla geçmemek ancak zorla olabilir; kendimize yüklediğimiz zorlarla ya da dışarıdan gelen baskıyla.

Feminist olmak, özelin kamusalı, kamusalın özeli işgal ettiği, erkeklerin toplumsal alanda tuvaletlerinde olduklarından farklı davranmamakta bir beis görmedikleri, iktidarın şiddetinin özel alanlara uğramakla kalmayıp yerleştiği bir dönemde elzem; hem dillendirmekten hem sokaklardan, en iyisi, sokaklarda dillendirmekten vazgeçmeyeceğiz:

Jin, Jiyan, Azadî!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.