Kayyum sonrası sanat
Kültür/Sanat Haberleri —
- Kayyumlarla beraber neredeyse belediyelerdeki tüm sanat çalışmaları durdu, tiyatrolar dağıtıldı, festivaller yapılamaz hale geldi. Kürt sanatçılar Kasım Taşdoğan, Gökçe Selim ve Aram Dildar’a sorduk. Seçimlerden sonra geri alınan belediyeler nasıl bir kültür sanat politikası izlemeli?
MIHEME PORGEBOL
Seçimler yaklaştıkça yerel yönetimlerin konusu olan birçok tartışma da tekrar gündeme geliyor. Bunlardan biri de kültür ve sanat politikaları. Zira, halkın belediyelerine atanan kayyumların ilk müdahaleleri çoğunlukla sanat-kültür alanına ve yerel yönetimlerin bu alanda çalışma yürüten kurumlarına dönük oldu. Kurslar, konservatuarlar, kültür merkezleri, tiyatrolar kapatıldı, sanatçılar işten çıkarıldı, konser ve festivaller yasaklandı. 31 Mart seçimleri öncesi kayyum atanan belediyelerin tamamını geri alacağı iddiasındaki DEM Parti yetkilileri de sanat ve kültür alanındaki tahribata sıklıkla dikkat çekiyor. Biz de bu konuyu söz konusu politikalardan en çok etkilenenlere, yani Kürt sanatçılara sorduk: Seçimlerden sonra geri alınan belediyeler nasıl bir kültür sanat politikası izlemeli?
Masraflardan düşülecek bir kaşe değil
Sorularımızı yönelttiğimiz sanatçı Kasım Taşdoğan sözlerine Kurdistan’da yaşayan insanların geçmişteki coşkulu festivalleri çok özlediğini söyleyerek başlıyor. Dolayısıyla yerel yönetimlerin bu özlemi dikkate alması gerektiğini söyleyen Taşdoğan, “Yerel yönetimlerin sanatın seyirlik bir şey olmadığını, topluma ve sosyolojiye temas eden gerçekliğin başka bir anlatım biçimi olduğunu iyice kavraması gerekiyor. Sanat, masraflardan düşülecek bir kaşe veya sanatçıların geçimini sağladığı bir meslek değil. Sosyolojinin en önemli parçalarından biridir. Sanata dönük politikalar da buradan hareketle üretilmeli. Bu söylediğim ‘Toplumumuz sanata değer vermiyor’ gibi klişe bir serzeniş değil. Sanat toplumun önemli bir ihtiyacı değilmiş, topluma eğlenmesi için lütfedilen bir şeymiş anlayışını reddetmek gerekiyor. Bu bakış açısı sanatı tamamen eğlence sektörüne dahilmiş gibi gösteren sistemin bakış açısıdır” diyor.
Neden Colemêrg’de tiyatro yok?
Somut önerilerde de bulunan Taşdoğan şöyle devam ediyor: “Sanatçılar eserlerini sergileyebilecekleri mekanlar bulmakta zorlanıyor. Nisêbîn, Cizîr, Colemêrg gibi yerlerde sivil sanat mekanlarının olmayışı Kürt sanatçıların halkla buluşmasına engel oluyor. Belediyeler geri alındığında buralarda ücretsiz konserler yapmak istiyoruz. Bunlara zemin hazırlanmalı. Başka bir ifadeyle anlatmak gerekirse; metropolleşme fikrinden vazgeçilip daha yatay bir sanat politikasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ege’nin sıradan bir köyünde köy tiyatrosu varken neden Colemêrg’de yok?”
Kürt sanatı potansiyelini koruyor
Görüşlerine başvurduğumuz bir diğer isim de Siya Şevê üyelerinden Gökçe Selim. Söze başlarken kayyumdan önce ve sonrayı sanat yapma olanakları açısından kıyaslayan Selim, “Kurdistan’da sanat yapma olanakları her dönem farklı şekillerde, çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu yüzyıllık bir meseledir aslında, hatta birçok boyutuyla daha uzun bir süreci kapsadığını söyleyebiliriz. İnkâr ve asimilasyon, Kürt halkı üzerinden hiçbir zaman eksik olmamıştır ve kayyum da son yıllarda buna eklenen ve sürekli olarak geliştirilen baskı araçlarından sadece biri. Kayyum kültürü gibi, mücadele kültürü de bu topraklarda yeni değildir. Kurdistan’da kendi dilinde ve kimliğinde sanat yapma çabası ve arzusu gelişkindir. Mevcut durum sanat uğraşı içerisindeki herkes için daha yorucu ve bunaltıcı bir hal almış, festivaller gibi halkla daha iyi ve daha rahat buluşma olanakları eskisine göre ortadan kalkmış durumda ama dediğim gibi, Kürt sanatının kendi potansiyelini çok ciddi bir şekilde hala koruduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullanıyor.
Yeni yol ve yöntemler gerek
Kürt halkı gibi egemenlere karşı mücadele halindeki toplumlar için yerel yönetimlerin önemine de değinen Selim, “Belediyelerle birlikte toplumsal ve siyasal kaynaşmanın bir nebze de olsa güçlendiği ortada. Topluma az da olsa nefes alma olanağı sağladığı için önemli görülebilir ama bu, suyun üstüne çıkıp biraz nefes alıp tekrar suyun dibine batmaya zorlanmaya benziyor. Yeni yol ve yöntemlerle bu durumu aşmak gerektiğini düşünüyorum, bunu yaptığımız zaman kayyum kültürü kendiliğinden ortadan kalkacaktır” diyor.
Bakış açımız değişmeli
Selim, kayyum politikalarına karşı fikir ve önerilerini ise şöyle sıralıyor: “Asıl endişelenilmesi ya da dikkat edilmesi gereken şey, Kürt siyasetinin önümüzdeki döneme ilişkin doğru bir tutum takınıp takınmayacağıdır. Ne yapılmalı sorusunu son dönemlerde birçok ağızdan duyuyoruz. Daha gerçekçi ve doğru bir bakış açısıyla halkımızın kazanımlarını esas alan yol, yöntem ve alternatiflere gidilmelidir. Bakış açımızı biraz değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yanlış yere dürbünle bile baksak doğru noktayı görmemiz mümkün olmaz. Toplumsal yaklaşımımız ve kültür sanat politikamızın yenilenmesi ve güçlenmesi birçok şeyi kediliğinden değiştirecektir. Buna ek olarak, sanat uğraşı içerisindeki insanların politik fikirleri ve bunu dile getirmeleri bir partinin eşbaşkanınınki kadar doğaldır ve doğrudur.”
O eski coşkuyu arıyorum
Sinemacı Aram Dildar ise sanat çalışmalarının yerel yönetimlerle güçlendiğini söylüyor ve ekliyor: “Benim çocukluğum, sanatı takip etmeye başlayıp sevmem tam olarak Kürt belediyelerinin oluşturduğu sanat ortamı ile şekillendi. Tiyatro, sinema, konser ve edebiyat günlerinin coşkusunu hala arıyorum. Sanırım o günlere büyük bir özlem duyuyorum. Kayyum sonrası tamamıyla Kürt sanatını ve dilini yok eden bir yaklaşımla karşı karşıya kalındı. Bu yok etme biçimi ‘Kürtçe çalışmalar’ adı altında Kürt sanatının içini boşaltarak gerçekleştirildi. Kayyumlarla beraber neredeyse belediyelerdeki tüm sanat çalışmaları durdu, tiyatrolar dağıtıldı, festivaller yapılamaz hale geldi. Elbette Kürt sanatçılar bu ağır koşullar altında da üretmeye devam ettiler ama kurumsal olarak birçok yapı yok edildi” dedi.
Her koşulda sanat üretmek
Sanat çalışmalarında devamlılığın önemine değinen Dildar, “Bizim sanatımız her zaman sömürgeci güçler tarafından sekteye uğratılmak istenmiştir. Sanat gelişmek için muhakkak kurumsal yapılar tarafından desteklenmeli. Bu belki bazı sanat dalları veya popüler kültür için geçerli olmayabilir ama genelde böyledir. Kürt tarihinde de sanatın en zirveye çıktığı dönemler Kürtlerin yerel yönetimleri elinde bulundurduğu zamanlardır. Yani siz harika oyunlar yapabilirsiniz ama bir sahneniz yoksa insanlarla buluşmanız çok zor. Dolayısıyla yerel yönetimler iyi işletilirse Kürt sanatı için çok önemli bir misyon üstlenebilirler” diyor ve sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Yerel yönetimler sanat politikası; her koşulda, her yerde ve her zaman sanat üretmek ve üretilen sanatı insanlara ulaştırmak olmalı.”