Oedipus’u aşmak
Abdurrahman AYDIN yazdı —
- Bir bakıma sürüden ayrılarak aynen babası gibi kendi düzenini kuran bir aslan vardır karşımızda. Oedipal yapının buyruğu kesindir: Babayla çatışarak ona benzemek! Bu benzeme, gerçekte çatışmayı sonlandırmaz, düzenler.
Deleuze ile Guattari, Anti-Oedipus’ta sıklıkla zannedildiği gibi Freud ile Lacan’ı tamamen yanlışlamazlar. Zaten tamamen yanlışlasalar, Oedipus karşıtı bir kitap yazmalarına mantıksal olarak gerek de kalmazdı. Freud karşıtı, Lacan karşıtı olmaları yeterli olurdu; bu da en nihayetinde bizzat kendilerinin düşmemek için onca çabaladıkları tuzağa, yani bir metafizik rekabet tuzağına düşmeleri anlamına gelirdi. Sanırım insan bu türlü bir rekabet içinden ve adına kitap yazmamalı zaten. En fazla hıncını göstermiş, hınç aşılamış olur.
Sanılanın aksine Deleuze ile Guattari’ye göre Freud ile Lacan Oedipus kompleksi teorileriyle kapitalizm altındaki öznelliği doğru bir biçimde tanımlamışlardır. Onlara göre psikanalizin doğru anlamadığı şey ise bu öznellik biçiminin bizzat kendisinin bir yüzey fenomeni olmasıdır; yani karmaşık bir tarihsel-semiyotik sürecin bir çıktısı olmasıdır. Özne bir sürecin bir efektidir ve böylelikle de özne kavramı nihai açıklayıcı ilke olarak hizmet göremez ya da kendi kendisinin analizinin ufkunu oluşturamaz. Öyleyse bu özne evrensel değil, tarihseldir; kapitalizmin öznesidir ve tarihsel olduğu için aşılabilir de. Dolayısıyla Freud’a ve Lacan’a yönelttikleri eleştiri Oedipal özneyi evrenselleştiriyor olmalarına yönelik bir eleştiridir. Çünkü bu özneyi evrenselleştirmek, aynı anda aşılamayacağını da ileri sürmek anlamına geliyor, örtük olarak. Teorisyenlerin kendileri buna niyet etmemiş olsalar bile…
Oedipal özne ikiliklerin ya da daha doğrusu ikili karşıtlıkların öznesidir. Bu bölünme nedeniyle, kendi arzusuyla dolaylı bir ilişkisi vardır. Arzu, çocuğun anne ve babasıyla ilişkisindeki bilinçdışı bir temsille dolayımlanmış ve bu temsil aracılığıyla yönlendirilmiştir. Erkek çocuğun bir arzu nesnesi olarak anne tasarımı, onun yasaklanmış bir arzu nesnesi olarak anne tasarımından ayrılamaz olduğu için, bu temsil, sonrasında olumsuzlama ile koşullanır. Böylelikle erkek çocuğun arzusu, kendi temsili içerisinde, bu arzunun baba tarafından onaylanmasına sıkıca bağlıdır. Oedipal yörüngenin sonraki kısmında erkek çocuk, agresyonu özdeşleşmeye dönüştürerek babasına duyduğu nefretin üstesinden gelme; kendisinin de onaylayan bir otorite, güçlü bir baba ve koca, heteroseksüel bir özne olabileceğinin farkına vararak kendi altta kalmışlığının üstesinden gelme sürecine girer. Yani tam da babayla çatışması içerisinden babayla özdeşlemektedir. Sanılanın aksine, metafizik çatışma ne kadar yoğunsa benzerlik de o kadar güçlüdür. Bu tersine dönme ve özdeşleşme dinamiği sayesinde erkek çocuk onaylayan otoritenin kendisiyle özdeşleşir; bu özdeşleşme üzerine kendi öznel konumunu inşa edecek kadar kabul eder bunu. Arzu nesnesiyle ilişkisini ve toplumsal gerçeklik içindeki konumunu, kendi arzusunun olumsuzlanması, paternal bir konum ve bir otorite figürüyle özdeşleşme üzerinden tanımlar.
Tam bu noktada birey bir ‘ben’i üstlenir. Bu, üretilmiş bir Ben-işlevidir ve çağımızda bunu üreten de kapitalist modernizmin kendisidir. Bu işlev, Oedipal aile temsilini üretmek üzere gerekli olan mantıksal işlemlere sahip bir birey çıkarır ortaya ve bu mantıksal işlemlerin yarattığı yanılsamanın adıdır Ben. Bu işlemler, göçebe özneyi, kendisini belirli bir ırka, gruba ve sınıfa mensup olarak tanımlayan toplumsal bir benlik durumundaki bir özneye dönüştürür. Burada ikilikler üzerinden belirli bir toplumsallık durumuna dahil olan bir özne vardır; sahih anlamda bir toplumsallaşma, yani ikiliği üçe, dörde, beşe vs. doğru açma yönünde bir toplumsallaşma söz konusu değildir. Bir bakıma sürüden ayrılarak aynen babası gibi kendi düzenini kuran bir aslan vardır karşımızda. Oedipal yapının buyruğu kesindir: Babayla çatışarak ona benzemek! Bu benzeme, gerçekte çatışmayı sonlandırmaz, düzenler. Birbirinin aynısı iki insan, ama tek bir yer vardır. İlk yerin taklidi olan bir başka yer açılmalıdır Oedipal özneye; zaten baba da daha önce bir başka yerin taklidi olan bir yere yerleşmiştir.
Belki tam da bu nedenle gitmemek gerekiyordur. Reel bir gidişin değil sembolik bir gidişin iptal edilmesi anlamında… Bu bakımdan neredeyse epik bir kararlılıkla babalarımızın asli kavgasını devralarak onların ruhunu da özgürleştirmek; onları da kurtarmak…