Onurum var; taviz vermem

Abdulkadir Kuday

Abdulkadir Kuday

  • Kaldırıldığı hastanede aşağılanmayı kabul etmeyerek, tedaviyi reddeden ağır hasta tutsak Abdulkadir Kuday, şu mesajı gönderdi: "Küçük görülmeyi kabul etmeyeceğim.
  • Benim bir mücadelem, dik duruşum, onurum var. Kimse taviz vermemi beklemesin. Biliyorum; belki sonucu ölüm olabilir ama tedavi için onursuzca yaşamayı tercih etmeyeceğim."

ERDOĞAN ALAYUMAT / İSTANBUL

Metris 2 No'lu R Tipi Cezaevi'nde tutulan ağır hasta tutsak Abdulkadir Kuday'ın avukatı, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Adalet Bakanlığına başvuruda bulundu. “Cumhurbaşkanlığı affı” kapsamında yapılan başvuruda, "Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ya da kaldırmak" konulu genelge hatırlatıldı. Başvuruda, Kuday’ın cezasının hafifletilmesi veya kaldırılması talep edildi.

Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesinde 2015’te tutuklanarak önce Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’ne ardından da Tekirdağ T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilen Abdulkadir Kuday (52) orada 5 yıl boyunca revire dahi götürülmedi. 2021’de ise sonradan ‘yanlış teşhis’ olduğu anlaşılan bel fıtığı teşhisi ile ameliyat edildi. Daha sonra gerçek hastalığı Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) olarak teşhis edildi. 1 Aralık 2021'de sevk edildiği Tekirdağ Dr. İsmail Fehmi Cumalıoğlu Devlet Hastanesi’nin ALS hastalığı nedeniyle “hapiste hayatta kalamayacağı” raporurda şu tespitler sıralandı: "Hastanın motor nöron hastalığı olup hastalığın ilerleyici bir hastalık niteliğinde olduğu, infazını doktoru ve reviri bulunan bir ceza infaz kurumunda geçiremez, ceza infaz kurumu koşullarında hayatını idame ettiremez, halen hayati tehlike doğurmaz, 5275 Sayılı Kanun'un 105/A maddesinin 3/B kapsamında hala ağır hasta olup engellilik halinin olduğu, sürekli hastalık kapsamında olup sakatlık hali olduğu, infazının 6 ay geri bırakılması gerektiği.."

 Adli Tıp Kurumu'nun (ATK) 24 Aralık 2021 tarihli raporunda tam teşekküllü bir eğitim araştırma ya da üniversite hastanesi nöroloji kliniğine sevkinin sağlanması gerektiği ve R Tipi Ceza İnfaz Kurumu şartlarında infazına devam olunabileceği; üç ay sonra raporlarla yeniden değerlendirme yapılabileceği ifade edildi. Kuday, 12 Ocak 2022’de Metris 2 Nolu R Tipi Cezaevi’ne gönderildi.

Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nin 16 Ocak 2023 tarihli “Durum Bildirir Sağlık Kurulu” raporunda ise Kuday'ın günlük ihtiyaçlarını karşılayamadığı, hastalığında gerileme olmayacağı, ancak iki kişinin desteğiyle yürüyebileceği aktarıldı. Kuday'ın yutma sorunu yaşadığı için “mama kullanımına ihtiyacı olduğu” vurgulandı. Durumunun daha da kötüye gitmesi üzerine yeniden Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına infaz erteleme başvurusu yapıldı, başvuru üzerine ATK’ye sevki sağlandı. ATK, 22 Temmuz’da düzenlediği raporda hapishanede kalamayacağını açıkladı fakat tahliyesi sağlanmadı.

Şehir Hastanesi’nde ırkçılık 

Kuday, 22 Ağustos’ta ciğerlerinde yaşadığı sorun nedeniyle İstanbul Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’ne kaldırıldı. Kuday, hastanedeki sağlık çalışanları tarafından ayrımcılığa ve ırkçı söylemlere maruz kaldı. Avukat Vedat Ece, şu bilgileri paylaştı: “Müvekkilimiz Çam Sakura’ya götürüldüğünde orada siyasi tutsak kimliği üzerinden ırkçı söylemlere maruz kaldı; ayrımcı muamele gördü. Su vermemişler, yemeği önüne fırlatmışlar. Maruz kaldığı kötü muameleden dolayı tedaviyi reddetti. Sağlık çalışanlarının ayrımcı ve onur kırıcı muamelesi ‘hukuk ve etik’ açısından kabul edilemez. Bu, ettikleri Hipokrat yeminine, bağlı oldukları Tabipler Birliği ilkelerine tamamen aykırı bir durum. Bu, kolektif bir suç. Terörle Mücadele Kanunu kapsamında fikirlerinden dolayı ceza alan mahpuslara, bireylere ayrımcı bir infaz yasası uygulanmasaydı, İnfaz Kanunu’nun kendisi ayrımcı olmasaydı, Anayasa’nın 10. Maddesi’ne aykırı bir infaz uygulanmasaydı ne bir hakim ne bir polis ne bir sağlık çalışanı bu kadar rahat ayrımcılık ve işkence uygulayabilir; insanın insan olmaktan kaynaklı haklarını gasp edebilirdi.”

Kürtleri kapsamıyor mu? 

İnsan Hakları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği ve DEM Parti’den vekiller defalarca başvurmalarına rağmen Kuday’ın ailesinin kendisini ziyaret etmesine izin verilmedi. Kardeşinin hastanede tecrit edildiğini ve diğer hastalar gibi haklarından yararlanamadığını vurgulayan Salih Kuday, kardeşine yönelik özel tutumu şöyle açıkladı: “Kardeşim hastaneye sevk edilirken hastane çalışanlarına PKK davasından üç ağırlaştırılmış müebbet cezası olduğu bilgisini veriyorlar. Bu bile bazı kişilerin ayrımcılık yapması için yeterli. Ben de bir eğitimciyim, eğitim ve sağlıkta dil, din, inanç ayrımı yapılmazama söz konusu Kürtler olunca o yeminler unutuluyor.”

Ölmeyi göze aldı

“Aslında avukatları da, vekiller de, ailesi ve dostları olarak bizler de tedavi olması talebimizi kendisi hastanedeyken avukatları aracılığıyla ilettik. Tedaviyi kabul etmesini rica ettik. Ancak o taviz vermeyi kabul etmedi; hastane personelinin tavrını proteste etmek için tedaviyi reddetti. Kardeşim iki Adli Tıp Kurumu (ATK) raporuna rağmen serbest bırakılmamayı kabul etmedi. 26 Ağustos Pazartesi günü hapishaneye geri gönderildi” diyen Salih Kuday, kardeşi Abdulkadir Kuday’ın şu mesajını iletti: “Bizimle alay edercesine muamele etmelerini ve küçük görülmeyi kabul etmeyeceğim. Ne olacaksa hapishanede, arkadaşlarımın yanında olsun. Benim bir mücadelem, bir dik duruşum, bir onurum var. Kimse bunca yıllık dik duruşumdan taviz vermemi beklemesin. Biliyorum, belki sonucu ölüm olabilir ama ben sırf bir tedavi için onursuzca yaşamayı tercih etmeyeceğim.”

Soruşturma açılacak mı?

Ağabey Kuday, hastanedeki “ayrımcı tutum” konusunda hem Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası genel merkezine hem Türk Tabipleri Birliği’ne hem de Sağlık Bakanlığına şikayette bulundukları bilgisini aktardı. Henüz Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’ne bu skandala imza atan sağlık çalışanlarına yönelik açılan bir soruşturma yok. Hukuki bir adımın atılmadığı her gün Abdulkadir Kuday’ın tedavisiz geçen bir günü anlamına geliyor ve Kuday her geçen gün ölüm sınırına yaklaşıyor. Kötü bir haber almaktan korktuklarını vurgulayan Salih Kuday “Elimiz kulağımızda bekliyoruz. Çalan her telefona acaba Abdulkadir’den kötü bir haber mi geldi diye koşuyoruz. Her an endişe içindeyiz” dedi.

Günden güne eridi

Avukat Vedat Ece, ALS teşhisi konulmasının ardından müvekkilinin günden güne nasıl eridiğinin tanığı. “Metris’e ilk getirildiğinde sağlıklı bir görünümü vardı. 70 kilo civarındaydı, görüşlerimize yürüyerek geliyordu” sözleriyle üç yıl öncesini hatırlatan Ece, o günlerden bugünlere müvekkili Kuday’ın sağlık durumunun ölüm sınırına nasıl geldiğine dair tanıklığını şu sözlerle aktardı: “Bir yıl içinde koltuk değneği kullanmaya başladı. Sonra tek koltuk değneğiyle de dengesini sağlayamaz oldu, bu sefer iki koltuk değneği ile görüşlere çıkmaya başladı. Sonra da tekerlekli sandalyeye geçti. 40 kilonun altına düştü. Hayati fonksiyonlarını tamamen kaybetme noktasında. Şu an sadece nefes alabilen bir insan. Konuşma yetisini dahi büyük oranda kaybetmiş durumda. Onunla birlikte kalan mahpus arkadaşları ile görüştüğümüzde artık kendisini anlamakta güçlük çektiklerini aktardılar.”

Hastalığın seyri hızlandı

“Hapishane ALS’nin ilerleme sürecini çok hızlandırdı” diyen Ece, müvekkili Kuday’ın sağlıklı besinlere, düzgün bir tedaviye erişimi olmadığı için hastalığının bu kadar hızlı ilerlediğini vurguladı. Ece, “ALS bir kas hastalığı ve beslenme çok kritik önem taşıyor. Abdulkadir Kuday’ın iyileşebilmesi için protein değeri çok yüksek gıdalarla beslenmesi lazım. Hapishanede olmasaydı sağlık durumu bu kadar hızlı kötüye gitmeyecekti” şeklinde konuştu.

Geriye tek bir soru kaldı

“Şu an yalnızca nefes alan bir insan Abdulkadir Kuday. Yürüyemiyor, hatta elini dahi kıpırdatamıyor. Bedensel tek fonksiyonu nefes alıp vermek. Ailesiyle olan vedalaşma hakkını dahi kullanmasına izin verilmiyor” sözleriyle Kuday’ın kritik durumunu özetleyen avukat Ece, “Abdulkadir’in infazının durdurulması bu ülkenin güvenliğini veya huzurunu nasıl olumsuz etkileyecek?” diye sordu.

AYM ve bakanlığa başvuru

Kuday'ın avukatı, dün Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Adalet Bakanlığına başvuruda bulundu. “Cumhurbaşkanlığı affı” kapsamında yapılan başvuruda, "Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ya da kaldırmak" konulu genelge hatırlatıldı. Başvuruda, "Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda bulunan ve ALS tanı ve teşhisi konan, yaşamı ağır risk altında bulunan başvurucu müvekkil Abdulkadir Kuday'ın sürekli engellilik ve hastalık durumu nedeniyle infazının kaldırılması veya hafifletilmesini talep eder, iş bu başvuru ile bakanlıkça ivedi bir şekilde istendiği üzere dosyasının oluşturularak Adalet Bakanlığına en kısa sürede iletilmesini arz ve talep ederim” denildi.

 

* * *

DAİŞ’in intikamı alınıyor

Abdulkadir Kuday’ın neden tutuklandığı sorusu, çok önemli. Resmi tutuklanma hikayesine göre; Kuday, 23 Aralık 2015’te Mêrdîn'in Qoser ilçesindeki ‘Kobani olayları’ sürerken tutuklandı. Gerçek olanı ise ağabey Salih Kuday şöyle anlattı: “Kobanî’deki işgal ve katliam Türkiye’nin dört bir yanında olduğu gibi Kızıltepe’de protesto edildi. Bu protestolar sırasında bizim de kim olduğunu bilmediğimiz kişilerce iki DAİŞli öldürülmüş. O iki DAİŞlinin ölümünü kardeşimin üzerine yıktılar. Biz ailecek kendi dilimizi, tarihimizi sahiplendik ve bu doğrultuda mücadele verdik. Ailemizde gerilla saflarına katılan çocuklarımız var; kardeşimin çocuğu da dahil. Abdulkadir’in dört çocuğu vardı. Çocuklarının en büyüğü 1998 doğumlu Seyit Rıza (Dijwar Baran) Reqa’da 2017'de 19 yaşında şehit düştü. AKP-MHP iktidarı da bunu iyi biliyor, bu yüzden kardeşim üzerinden bir anlamda DAİŞ’in intikamını aldılar.

Kardeşime komplo kuruldu

Abdulkadir Kuday’a yönelik tutuklanma gerekçelerinin sinir hastası bir kişinin beyanları üzerine kurulu olduğunu belirten Salih Kuday, “Bu tanık daha sonra ifadesini de geri çekti.  Zaten söz konusu olayın yaşandığı saatte bir yakınımızın taziyesindeydik. Kızıltepe’de hemen herkesin tanıdığı bir aileyiz, birçok kişi kardeşimle birlikte taziyede olduğumuza dair tanıklık etmişken yine de olayı kardeşimin üzerine yıktılar” dedi.

Kuday, HTS kayıtlarında Abdulkadir Kuday’ın olay yerinde olmadığına dair kanıtlar, somut deliller olmasına rağmen kendisine “üç kez ağırlaştırılmış müebbet” cezası verilmesini ‘komplo’ olarak nitelendirdi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.