Projeler, gerçekler, hak savunusu
Hatice ERGÜN Haberleri —
- Türkiye’deki eğitim sistemi hiçbir zaman din temelli içerikten özgürleşmedi. Bu toplumsal ve siyasal muhalefetin evcilleştirilmesine yetmemiş olmalı ki, kamuoyunda tartışmaya çalıştığımız modelde İslam – millî ve manevi değerlerle - neredeyse bütün derslerin içinden geçiyor.
AKP hükümetlerinden sıyrılamadığımız son 23 yılda gittikçe İslamlaşan, otoriterleşen, tektipleştirmeye meyleden, sömürüyü erk sahiplerinin hakkı – sömürülenin görevi denkleminde kılıflayan bir yönetme pratiği söz konusu. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle birlikte kamuoyunun ortasına bırakılıveren torba yasalardaki kadın haklarıyla ilgili kazanımlarda geriletici maddelere, sokaktaki hayvanlarla ilgili zulmü çağıran, kaynağı özellikle muğlak bırakılan önerilere birarada bakılınca toplumsal – siyasal dönüşümün vahameti netleşiyor.
Son iki yazımda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde erdemliliğin anlamının izini sürdüm ve İnsan Hakları, Vatandaşlık ve Demokrasi ders içeriğini anlamaya çalıştım. Hükümet diğer öneri – uygulamalarında olduğu gibi bu kez de geçmişi bir kenara atıyor; her şeyi yepyeniymişçesine kotarma görüntüsüne meylediyor. Oysa, Tarih Vakfı’nın 2000’lerin başından itibaren farklı ortaklıklarla yürüttüğü Ders Kitaplarında İnsan Hakları projeleri (2002-2004; 2007-2009; 2013-2014) kapsamında yüzlerce sayfalık raporlar, müfredat önerileri var. İlki Türkiye Bilimler Akademisi şemsiyesinde, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın uzmanlık katkısıyla Avrupa Komisyonu ve Açık Toplum Enstitüsü’nün finansmanıyla gerçekleşiyor. Bu ortaklıklar önemli; zira 2002-2004 dönemi henüz Avrupa Birliği’yle flört edilen, Açık Toplum Enstitüsü’nün düşmanlaştırılmadığı; Orban’ın özeneceği şahsiyetçi başkanlık sisteminin henüz gündeme gelmediği bir dönem. Proje kapsamında düzenlenen sempozyumda sunulan bildirilerin toplandığı, "Nasıl Eğitiliyoruz?" derlemesinde tam da bugüne konuşan katkılar var. Orhan Silier’in açılış konuşmasında değindiği sorular bu açıdan kilit önemde: "Nasıl bir toplum istiyoruz? Bu toplumda yurttaşlar arasında, yurttaşlarla devlet arasında ne tür ilişkilerin olmasını istiyoruz? Bu toplumun eğitim felsefesinin ne tür insanlar yetiştirmeye temellenmesini istiyoruz? Eğitim araçlarımızı, eğitim ortamımızı bu doğrultuda nasıl şekillendireceğiz?" Bu sorular ve insan hakları eksenli yanıtlar projenin farklı aşamalarının ortak noktasını oluşturuyor.
AKP hükümetleri adet olduğu üzere karar alma süreçlerinde toplumsal alandan gelen tepkilere, olası katkılara en iyi haliyle kulaklarını kapatarak en kötü haliyle ve artan sıklıkta bu tepkileri güçle bastırarak politika üretiyorlar. Maarif Modeli öncesinde müfredatta yapılan değişikliklerde – örneğin 2017 yılında evrim teorisinin müfredattan çıkarılması, ÇEDES kapsamında din temelli enformasyona ağırlık verilmesi - benzer bir teknikle gerçekleştirildi. Maarif Modeli’nin en vahim kısmı halihazırda eksikliği bilinen düşünme, akıl yürütme, ilişkisellik becerilerinin geliştirilmesi yerine, inanma, düz mantık ve ezberin öncelleniyor olması. Gerek müfredatta ağırlığı olan ve tercih dışı bırakılan inanç içerikli İslam dini ve İslami ahlâk dersleri, gerek temel bilimlerin içeriğine yedirilen milliyetçi-maneviyatçı retorik ve nihayetinde bilgi edinme ve yaymakta ilişkiselliğe dayanmasıyla salt bilimsel açıdan değil şiddetsiz toplumsal iletişime kapı açması itibariyle önemli bir işlevi olan eleştirel düşünmenin önünü kapayan bir eğitim sistemi önerisi var elimizde.
Türkiye’deki eğitim sistemi hiçbir zaman din temelli içerikten özgürleşmedi; özellikle 1980 darbesi sonrası uygulanan eğitim politikalarıyla Türk milliyetçiliğinin baskın olduğu müfredat İslamlaştırıldı. Bu toplumsal ve siyasal muhalefetin evcilleştirilmesine yetmemiş olmalı ki, kamuoyunda tartışmaya çalıştığımız modelde İslam – millî ve manevi değerlerle - neredeyse bütün derslerin içinden geçiyor: Örneğin, 10. sınıf felsefe dersinde, dünyadaki felsefe gelenekleri parantez içinde sıralanır; Hint, Çin, Antik Yunan, Türk İslam, Fransız, Alman, Anglo Sakson, Amerikan. Türkler dışında diğer etnik/millî kimlikler dinsizdirler ya da belki, diğer memleketlerde çoğunluk/azınlık dinleri felsefesizdir. Benzer şekilde, 9, 10, 11 ve 12. sınıflar için hazırlanan biyoloji dersinde, yaşam teması altındaki değerlerden çalışkanlık ve dostluk Türklük ve İslam’a referansla not edilir.
Yüzlerce sayfada sesi duyulmayan tema ise barış ve kardeşlik. Hayat bilgisinin vazgeçilmezi olması gereken bu iki değeri nerede bıraktığımıza bir sonraki yazıda sorup, bu bıktırtıcı müfredattan kurtulmayı umacağım.