Sara, Ruken ve Jîna
Forum Haberleri —
- Anlaşılıyor ki Jîna’yı sahiplenmek, İran’da olunmadığından daha risksiz ve hatta popülarite kazandıran bir ‘Eylem’e dönüştürülebilirken, Jîna’ları ve Jin, Jîyan, Azadî’yi yaratan Sara ve Rûken’i sahiplenmek ise çok daha büyük bir tutarlılık ve özgürlükçü bir duruş gerektiriyormuş.
İSA TAŞÇI
Jîna Amini 22 yaşında Rojhilat Kurdîstan’lı genç bir Kürt kadını. İran rejiminin ahlaksız polisinin saçları fazla görünüyor diye işkenceyle katlettiği genç bir kadın. Jîna’nın ölümünün ardından Rojhilat Kurdistan’ı ve İran’da kadınların öncülüğünde gerçekleşen özgürlük direnişi iki haftayı geride bıraktı. Kimi kaynaklara göre 100’ün üzerinde kadın-erkek direnişçinin yaşamını yitirdiği daha fazlasının yaralandığı, binlercesinin ise gözaltına alınarak tutuklandığı eylemlerin daha da süreceği anlaşılıyor. Bugün itibariyle eylemler Rojhilat Kurdistanı ve İran’ın sınırlarını çoktan aşarak dünyanın dört bir yanına yayılmış durumda. Her kes tek bir ağızdan ‘Jin, Jîyan, Azadî’ diye haykırarak Jîna’yı saygıyla anıyor.
Bakurê Kurdistan’da da kadınlar, demokratik siyasetin kadın-erkek temsilcileri aynı sloganla egemen erkek kültürsüzlüğüne lanet yağdırıyor, Jîna’yı ve bu özgürlük direnişini çok yerinde bir tutumla sahipleniyor.
Sara Tolhildan 30’una merdiven dayamış, Bakurê Kurdistan’lı genç bir Kürt kadını. Bir kadın Özgürlük Gerillası.
Rûken Zelal 25 yaşlarında Rojava Kurdistan’lı genç bir Kürt kadını. Bir kadın Özgürlük Gerillası.
Sara ve Rûken soykırımcı ve kadın düşmanı TC.’nin ahlaksız polisine karşı Mersin’de yaptıkları eylemde son mermilerine kadar savaşan ve mermileri bitince de bombalarını kendilerinde patlatarak şehit düşen iki Kurdistan ve Kadın Özgürlük Gerillası. Ne acıdır ki Jîna’yı sahiplenen pek çok kurum ve kişi tarafından bu iki Özgür Kürt Kadını; soykırımcı, kadın düşmanı TC.’nin tecavüzcü polisine karşı, yaşamlarına mal olan eylemlerinden dolayı kınandılar. Evet, bu iki yiğit Kürt kadını, Jîna gibi polis tarafından vurulmayıp, aynı karakterdeki polise eylem yaptıkları için kınandılar. Hem de Jîna’ya sahip çıkan aynı kesim, kurum ve kişiler tarafından.
Tuhaf olan ise ‘Jin, Jîyan, Azadî’ diye haykıranların bu sloganı yaratan Kadın Özgürlük Gerillasını kınamalarıdır. Bilinmiyorsa söyleyelim, evrenselleşen bu sloganı ilk kullanan Önder Apo’dur ve Özgür Kadın Hareketi’de Önder Apo’nun en destansı, dirilten çalışmasıdır. Kürt erkeğinde, toplumunda yaşanan tüm değişimlerin altında yatan işte bu Kadın Özgürlük Mücadelesidir. Jin, Jîyan, Azadî’de bunun en özlü ve felsefik ifadesidir.
Peki, Sara ve Rûken’i kınayanlar bu iki fedai Kadın Özgürlük Savaşçısının mücaledesinin Jin, Jîyan, Azadî için olduğunu bilmiyorlar mı? Bilmiyorlarsa bunu da öğrenmeliler. Kürt Özgürlük Hareketi içindeki kadınlar bir de Kadın Özgürlük Hareketi’dirler. Dolayısıyla Kürt Özgürlük Hareketi saflarından mücadele eden her kadın, bir halkın özgürlük mücadelesini yürüttüğü kadar Kadın Özgürlük Mücadelesi de yürütüyor. Dolayısıyla Sara ve Rûken’in yaptıkları eylem, Kürt halkına soykırım uygulayan TC.’ye karşı olduğu kadar, genç Kürt kadınlarına tecavüz eden, Kürt analarına acıdan başka bir şey yaşatmayan, kadın düşmanı, ahlaksız TC. polisine karşı yapılmıştır. Burada cins ve ulus bilinci iç içe geçmiş ve ortak düşmana karşı kadının öz savunması gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla Jîna ile Sara ve Rûken’in durumları karşılaştırıldığında çok büyük bir tutarsızlık örneği sergilenmiştir. Halbuki Jîna’ya sahip çıkmak ne kadar gerekli ve meşru ise, Sara ve Rûken’e sahip çıkmak da en az onun kadar meşru ve gereklidir. Karşımızda Kürt halkının ve Kürt kadınının özgürlüğü için kendisini feda etmiş iki Özgür Kürt Kadını vardır. Bunlar eleştirilmek, kınanmak yerine minnetle anılmayı hak etmektedir. Çünkü hepimiz de çok iyi biliyoruz ki Kurdistan’ın dört parçasında kadındaki cins bilincinin oluşmasının ve kadın örgütlenmesinin çekirdeği ve kaynağı Kadın Özgürlük Gerillası ve onun fedai çizgide yürüttüğü mücadeledir.
Bugün bu iki fedai kadını kınayan kadınlar, biraz düşünürlerse gerçekte her şeylerini Sara ve Rûken gibi özgür kadınlara borçlu olduklarını göreceklerdir. Aksi takdirde Jin, Jîyan, Azadî diye haykırmanın hiçbir anlamı ve tutarlılığı olmayacaktır.
Erkek cephesinde ise durumlar çok daha tutarsız ve karmaşıktır. Jîna’yı öldüren, Sara ve Rûken’i kendilerini feda etmek zorunda bırakan biz erkeklerin çok daha dikkatli olmamız gerektiği açıktır. Her zaman kestirdiğimiz saçımızı Jîna için kestirirken, diğer yandan özgürlüğü için kendilerini feda eden Sara ve Rûken’leri kınayarak tutarlı ve özgürlükçü erkek olunamaz. Açık ki özgürlükçü erkek olmak bütünlüklü bir yaklaşım ve kadın karşısında haddini bilmeyi gerektirir. Hangi biçimde olursa olsun Kadın Özgürlük Mücadelesini yürüten kadına saygı duymayı gerektirir.
Anlaşılıyor ki Jîna’yı sahiplenmek, İran’da olunmadığından daha risksiz ve hatta popülarite kazandıran bir ‘Eylem’e dönüştürülebilirken, Jîna’ları ve Jin, Jîyan, Azadî’yi yaratan Sara ve Rûken’i sahiplenmek ise çok daha büyük bir tutarlılık ve özgürlükçü bir duruş gerektiriyormuş.