Tahran’da olmak gerekli miydi?

Forum Haberleri —

İsmail Haniye cenaze töreni

İsmail Haniye cenaze töreni

  • Bütün olaylar ve deneyimlere rağmen Haniye’nin böyle görünür olması, normal bir zamandaymış gibi törenlere katılması gerekli mi? Anlaşılan Tahran’ı çok güvenlikli, İsrail’in erişemeyeceği bir ülke olarak ele almışlar. Yanıldıkları ve bir gafleti yaşadıkları ortada. Bu bakışın faturası onlar için çok ağır oldu.

ZEKİ AKIL

Hamas lideri İsmail Haniye, Tahran’da kaldığı konutta saldırıya uğradı ve yaşamını yitirdi. Bu açık ki, Hamas için büyük bir kayıp ve darbe. Herhangi bir devlet sisteminde hükümet yetkilileri veya parti liderleri öldürüldüklerinde, suikastlara uğradıklarında kuşkusuz sarsıcı etkileri olabilir, bir süre gündemi belirleyebilir. Ancak devleti olmayan, Hamas gibi örgütlerin liderleri gittiğinde etkileri çok daha farklı olur.

Önder Apo Türkiye’ye verildiğinde o dönem Türk Genelkurmayı’ndan bir yorum gazetelerde çıkmıştı. “Devletlerin başkentleri işgal edildiğinde, yani merkez düştüğünde ülkenin tümü açıktan etkilenir ve yenilginin kapısı aralanır. PKK gibi örgütlerin de liderleri gittiğinde başkentin düşmesi kadar etkide bulunur’’ denilmişti. Belki tam ifade edememiş olabilirim ama liderin düşmesini başkentin düşmesine eş değerde ele almışlardı.

Tahran’da yeni seçilen cumhurbaşkanının yemin töreni vardı. Haniye bu törene katılmak için Tahran’da bulunuyordu. Şimdi bu suikast için çok yönlü tartışmalar, soruşturmalar ve değerlendirmeler yapılıyor. Hamaney, “Olay bizim evimizde oldu, intikamını almak da bize düşer’’ açıklaması yaptı. İsrail her türlü saldırıya karşı hazırlık yaptığını belirtiyor. Zaten gergin ve patlama noktasında olan bölge daha da gerildi. Yeni saldırılar ve çatışmaların yayılması bekleniyor.

Evet, Haniye’nin Tahran’a gitmesi gerekli miydi? Hem de bir yemin törenine katılmak için! Soruna bu açıdan da bakmak ve gerekli dersleri çıkarmak gerekiyor. İsrail’in uzun yıllara dayanan istihbarat ve suikast düzenleme deneyimi var. Daha önce Tahran’da yapılan suikastler biliniyor. Bir süre önce Beyrut’ta en güvenlikli bölgede Hamas’ın bir yöneticisi bürosunda füze saldırısına uğradı ve yaşamını yitirdi. İranlı yetkililer Şam Büyükelçiliği’nde füze saldırısında yaşamlarını yitirdiler. Hizbullah’ın etkili isimleri Lübnan’da vuruldular. Daha önce Filistin hareketlerine yapılanlar da biliniyor. Bütün bu olaylar ve deneyimlere rağmen Haniye’nin böyle görünür olması, normal bir zamandaymış gibi törenlere katılması gerekli mi?

Kuşkusuz Tahran’da etkili bir diplomatik bileşimde bulunmak, ilişkiler kurmak propaganda vb. açısından önemlidir. Ancak Hamas ölüm kalım sürecinden geçiyor. Her taraftan büyük bir saldırı altında. Gazze yerle bir edildi. Kırk binden fazla insan öldü. İsrail, ABD ve Avrupa’dan destek görmeye devam ediyor. Ve Hamas’ın bitirilmesinin hedef olduğu da gizlenmiyor. Böyle ağır bir saldırı altında ve yoğun savaş ortamında stratejik rol oynayan önderleri korumak mı önemli ya da bazı diplomatik girişimleri sürdürmek mi? Bizce önderliklerin korunması çok daha önemlidir. Örgütünü, savaşçılarını ve halkını bir arada tutma misyonları var. Onların boşlukları kolay doldurulamaz. Savaşta her şey olabilir, talihsizlikler, suikastler vb. Ama önderlik olabildiği kadar güvenliğe alınmalıdır.

İsmail Haniye kendisi yerine uygun birisini Tahran’a gönderebilirdi. İran bunu anlayacak durumda. Güvenlik söz konusu oldu mu, dostları, İran bunu sorun yapmaz. Tersine onların korunmasını ister. Anlaşılan Tahran’ı çok güvenlikli, İsrail’in erişemeyeceği bir ülke olarak ele almışlar. Yanıldıkları ve bir gafleti yaşadıkları ortada. Bu bakışın faturası onlar için çok ağır oldu.

Bu konuyla ilgili olduğu için faşist Erdoğan’a da değinmek gerekiyor. Haniye suikastini çok şiddetle kınıyor. İsrail bu siyasi suikastleri işlediği için çok içerlemiş ve kızgın! Sanki kendisi sütten çıkmış kaşık gibi ak. Erdoğan cinayetlerini ve suikastlerini çok pervasızca işliyor. Türkiye’nin içinde bu konuya değinen, eleştiren ve tartışan bir basın ve siyasi yapılanma yok. Dolayısıyla hepsi bir biçimde suç ortaklığı yapıyor. Bölge devletleri ve ABD, Avrupa ülkeleri de öyle. Kürtleri avlamak ve öldürmek tümüyle serbest kılınmış. Erdoğan ne kadar çok Kürt öldürdüğünü söyleyerek övünüyor. “Ben teröristleri temizliyorum. Kimse eleştiremez ve karşı çıkamaz’’ diyor. Kürtleri terörist adı altında öldürmek onlar için tanrının tanıdığı bir hakmış gibi davranıyorlar.

Sakine Cansız ve yanındaki iki kadın arkadaşını Paris’te, Avrupa’nın merkezinde katlettiler. Süleymaniye’de ve Kerkük’te kadınları vurdular. Rojava ve Şengal’de, Başûr’da yüzlerce insanın kanına girdiler. Yalnız PKK’nin yöneticilerini değil, Kamışlo’da seksen yaşındaki Yusuf Gûlo’yu bile SİHA’larla vurdular. Heseké’de bir okulda okuyan bir grup genç kızı SİHA’lar vurup altısını katletti, gerisini de yaraladılar. Erdoğan “PKK-PYD teröristtir, onları istediğim gibi öldürürüm” diyor. İsrail de aynı şeyi Hamas için söylüyor. Demek ki, bu terörist yaftasını yapıştırmak siyasi tercihlere ve çıkarlara göre belirleniyor. 1920’lerde Kürtler eşkıya, şaki, 1970’lerde devrimciler anarşist, 1990’larda da Pentagon’dan alınan terörist kavramıyla adlandırdılar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.