Topyekün savaş oyununun son perdesi
Forum Haberleri —
- Topyekün savaşla, Kürt özgürlük mücadelesi tırpanlanmak, özgürlük talepleri ve iradeleri sınırlanmak istenmektedir. Kürt olduğumuz için bu saldırılara maruz kaldığımıza göre tüm Kurdi ve Kurdistani özelliklerimizi kuşanarak Türk devlet aygıtının topyekün savaş dayatmasına topyekün mücadeleyle yanıt vermek zorundayız.
BİŞAR AKBAŞ
"Ulusal varoluşumuzun tehlikede olduğu bir zamanda, menfaatçilik dışında hiçbir kural tanımayan acımasız düşman tarafından tehdit edildiğimizde, başarı için en iyi şansı sunan görünen çareyi kabul etmekten çekinmemeliyiz."
Sömürgeci Türk devlet aygıtının Kurdistan’da yürütmekte olduğu savaş stratejisi, topyekün savaş stratejisidir. Dolayısıyla Kürt ve Kurdistani olan her şeyi kapsamına almakta, her şeyi etkilemeyi hedeflemekte ve haliyle her şeyden etkilenmeye açık hale gelmektedir.
Kürtlerin siyasal, sosyal, kültürel, askeri, ekolojik ve ekonomik boyutlarda hedeflenmesi, kaçınılmaz biçimde Türk devlet aygıtının aynı etkilere maruz kalmasına yol açmaktadır. Topyekün savaşın doğası, her zaman bumerang etkisi göstermiştir. Hedeflenen toplumun imha ve soykırım tehdidi altına alınması, hedefleyen devletin-ülkenin çürüme ve çözülmesi ile sonuçlanmıştır.
Günümüzde AKP-MHP-Ergenekon rejimi, aynı kaçınmaz sonun son perdesini oynamakta. Gerilla güçlerine karşı yasaklı-kimyasal silahları kullanması, toplumsal alana ve legal siyasete yönelik saldırıları, seçilmiş belediye baskanları yerine sömürge vali atamalarıyla klasik sömürgeciliğin en kaba yöntemlerine başvurmak zorunda kalması, yürütülen topyekün savaşın bir özelliği olduğu kadar, bunu yürütme ve sonuçlandırmadaki başarısızlığının da açık ilanıdır.
Sömürgeci zihniyet, İHA-SİHA teknolojisine dayalı yürütmekte olduğu savaşı, Türk devletine özgü yeni bir strateji ve başarı hikayesi biçiminde lanse etmeye çalışsa da, olayın gerçeklerle bir ilişkisi bulunmuyor. Gerillalara karşı insansız hava araçlarını ilk kez 1967'de ABD, Vietnam'da yoğun bir şekilde kullandı. Bunların gelişmişlerini Sovyetler 1982'de Afganistan'da kullanıma sokmuşlardı. Topyekün savaş bağlamında yürüttükleri strateji de, NATO'nun kontrgerilla doktrini olarak bilinen ve COIN (ayaklanmaya karşı koyma) tarzında adlandırılan stratejiden başka bir şey değil.
COIN, geçmişin gerilla-kontrgerilla savaşlarından edinilen deneyimler ve çıkarılan dersler kapsamında geliştirildiğinden, "Afrika'daki harekatı boyunca Portekiz, gerillaları Zaire, Kongo ve Zambiya gibi komşu devletlerde takip etmeyi red etti. ABD, Vietnam'da benzer bir hatayı Kuzey Vietnam, Laos ve Kamboçya'da ciddi kara harekatına girmeyerek yaptı" tespitinde bulunur. Bundan hareketle stratejisini, büyük ölçekli arama, tarama ve imha operasyonlarıyla gerillayı çatışmaya çekmek, azami güç ve teknoloji kullanımıyla ezip askeri, siyasi ve psikolojik üstünlük elde etmeye dayandırır.
Gerilla güçlerine karşı her durumda taarruz pozisyonunda olmayı ve böylece inisiyatifi sürekli elde etmeyi amaçladığında özel kuvvet-hava kuvvetleri eşgüdümünde isyancı gerilla güçlerine, onların üs ve barınaklarına derinlikli operasyonlar gerçekleştirmek, "savaşı isyancıların ayağına götürmek" esastır. Bundan amaç, "yerinde kurutma" hedefiyle isyancıları bulundukları yerde devamlı taciz edip yıpratarak hareketsiz bırakmaktır. Bu başarıldığında isyancıları kaybedeceklerine ikna etmek daha kolay olacaktır. Çünkü isyancı güç, tüm enerji ve yeteneğini kendini korumaya verecek, böylece karşı operasyon düzenleme yeteneğini kaybedecektir. Karşı operasyon yapma yeteneğini yitiren bir güç, nihayetinde başarma umudunu da yitirecektir. Nitekim eski NATO Kuvvetleri Komutanı Wesley K. Clark "modern savaşları kazanmak" adlı çalışmasında El Kaide’nin operasyonel yeteneğini bu sayede ortadan kaldırdıklarını belirtmektedir. Savaşı ayaklarına götürüp enerji ve yeteneklerini kendilerini savunmaya vermelerini sağlayarak.
COIN’ın halka yönelik uygulamaları, "kalpleri ve zihinleri kazanma" yöntemini içerse de, halkın amaçlanan hizaya çekilememesi durumunda cezalandırma ve baskı altına alma olağan bir yöntem haline gelmekte ve bu şöyle izah edilmektedir; "... Yerel halk cezalandırılabilir ve baskı altına alınabilir, ancak bu, işi katliam, işkence ve idamlara vardırılmadan yapılır. Böyle bir durumda cezalandırma yargılamadan hapse atma, para cezaları ve diğer müeyyideler şeklinde olabilir.”
Askeri yönüyle değerlendirildiğinde Kuzey Kurdistan'da yürütülen "ara, bul, imha et" operasyonlarının ve Medya Savunma Alanları’nda yoğunluk kazanan savaşın, yine Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’na dönük taciz ve yıpratma amaçlı saldırıların, COIN stratejisi doğrultusunda pratikleştirildiği açıktır. Kürt özgürlük güçlerini bulundukları alanlara hapsederek hareket edemez hale getirmeyi, bütün yetenek ve enerjilerini kendini savunmaya vermelerini sağlayarak Türk devlet aygıtı karşısında hamlesel karşı operasyon üretemez bir pozisyona çekmeyi, sonuçta savaştaki başarı umudunun kırılmasını ve kaybetme anlayışının yaygınlaştırılmasını hedeflemektedir.
Aynı strateji, legal siyaset, toplumsal alan ve zindana da uygulanmaktadır. Siyasi kurum ve kadroların devamlı taciz edilip taktik psikolojik saldırılarla yıpratılmaları, cezalandırma amaçlı operasyonlar ve göstermelik yargılamalarla Kürtlerin zindanlara doldurulmaları, yurt dışına kaçışa zorlama, ajanlık teklifleri vb. yöntemlerin devamlı devrede tutulması ve seçilmiş belediye baskanları yerine "kayyım" adı altında sömürge valilerin atanması, aynı hedefe yönelik gerçekleşmektedir. Bununla birlikte zindanlarda artan saldırılar, hak gaspları, sürgünler ve “Gözlem Kurulu" oyunlarıyla infazların uzatılması, benzer hedef içerikli yönelimin sonucudur. Cezalandırma ile sindirme ve politik Kürt varlığının da savunma çeperlerine takılıp kalması beklenmektedir. Bir zindan yönetiminin tutsaklara "Eğer ‘Biji Serok Apo’ sloganını atmazsanız, diğer sloganlar için disiplin soruşturması açmayacağız" bildiriminde bulunması bile tek başına gayelerinin ne olduğunu anlamak için yeterlidir.
Topyekün savaşla, Kürt özgürlük mücadelesi tırpanlanmak, özgürlük talepleri ve iradeleri sınırlanmak istenmektedir. Kürt olduğumuz için bu saldırılara maruz kaldığımıza göre tüm Kurdi ve Kurdistani özelliklerimizi kuşanarak Türk devlet aygıtının topyekün savaş dayatmasına topyekün mücadeleyle yanıt vermek zorundayız.
Nerede bulunuyorsak orada ve ne elimizden geliyorsa onunla Türk devlet faşizmine karşı hamlesel tutum içerisinde olmamız varoluşsal bir gereklilik sorunu haline gelmiştir. Bu savaşı Türk devleti ve PKK arasında yürüyen bir savaş olarak değerlendirmek, gözünü gerçeklere kapatmak ve oportonizmi de aşan bir ihanetle eşdeğer olacaktır.
Savaş, Kürt varlığına, diline, kültürüne ve onun ahlaki-politik değerlerine yönelik yürütülmektedir. O halde, yokluk dayatması karşısında varlık mücadelesi vermek ve bunu hamlesel düzeyde her yerde yaygınlaştırmak hepimize düşen bir görevdir.
Sadece Kürtlere değil, insanım, demokratım, sosyalistim ve gerçek bir müslümanım diyen herkese...