Uzvumuz gitse de azmimiz gitmez
Toplum/Yaşam Haberleri —
- “Uzuvlarını kaybetmek ya da herhangi bir şeyini kaybetmek inançlarını yok etmiyor. Ya da inandığın bir ideolojiyi, inandığın bir felsefenin peşinde tekrar koşmaya devam edersin hatta daha güçlü koşarsın. Çünkü artık bedel de ödemişsindir, daha inançlısındır.”
GÜLCAN DERELİ
Tarih 5 Haziran 2015'i gösteriyordu, seçim arifesiydi. 7 Haziran genel seçimleri öncesinde Halkların Demokratik Partisi (HDP), Amed İstasyon Meydanı’nda büyük bir final mitingi düzenliyordu. Halk toplanmış, miting alanı onbinlerce insan tarafından hınca hınç doldurulmuştu ki peş peşe bombalar patladı. DAİŞ tarafından önceden miting alanına yerleştirilen iki bombanın patlatılmasıyla ortalık bir anda kan gölüne döndü. Ali Türkman (65), Şeyhmus Çakan (34), Necati Kurul (47), Civan Aslan (17) ve Ramazan Yıldız (16) yaşamını yitirdi, yaklaşık 400 kişi de yaralandı. Birçok kişi peşpeşe patlatılan bombalardan dolayı uzuvlarını kaybetti. O yurttaşlardan biri de Yönetmen Lisa Çalan'dı. Yine bir seçim arifesindeyiz ve 5 Haziran'a sayılı günler kaldı. O günkü seçim atmosferi ile şimdiki atmosfer arasında kısmen de olsa benzerlikler var. 5 Haziran saldırısında iki bacağını kaybeden Lisa Çalan da bu seçim çalışmalarında var gücüyle yer alıyor. Kendisiyle seçim üzerine sohbet ettik.
Dönüşümü talep ediyoruz
Her iki bacağını kaybetse de 8 yıldır yaşama tutkusundan hiçbir şey kaybetmeyen Lisa Çalan, "2015’teki seçim dönemi de bizim için çok önemli bir dönemdi. Herkes için de önemli bir dönemdi. Çok kalabalıktı miting alanı ve binlerce insan o alandaydı. Bizdeki o coşku, o atmosfer, o sahalara akma, o motivasyon çok başka bir duruma dönüştü. O atmosferin ardından sistematik bir şekilde 8 yıldır bir kaos yaşıyoruz. Topyekun bir kaos yaşıyoruz. Haliyle 2015’teki gibi aynı bir atmosfer ve aynı motivasyon haliyle seçime gitmek gerekiyor. O dönem de bizim için aynı şeyler geçerliydi. Değişim kapıdaydı, değişimi talep ediyorduk. Şimdi de aynı şeyi yani değişimi talep ediyoruz, dönüşümü talep ediyoruz. Ve bu kaotik durumdan artık çıkmayı talep ediyoruz" diyor.
8 yıl büyük kayıp
Onun için 8 yıl ülke açısından koca bir kayıp. Lisa Çalan, "Sanki oradan kalma bir motivasyon bugüne yansıyor gibi hissediyorum bazen. İşte aynı dilek, aynı istek öyle hissettiriyor. O yüzden bir önceki dönem tamamen bir kayıpmış gibi geliyor. Bazen sanki hiç olmamış gibi hissediyorum" diyor. Lisa, hayranlık uyandır bir azmi sahip, bu azmini yorumlamasını istediğimde gülümsüyor: "İnsan kendi azmini yorumlayamıyor. Belki şöyle yorumlayabilirim. Bu bir gönüllülük ve inançla ilgili bir durum. İnandığın bir şey var, uzuvlarını kaybetmek ya da herhangi bir şeyini kaybetmek inançlarını yok etmiyor. Ya da inandığın bir ideolojiyi, inandığın bir felsefenin peşinde tekrar koşmaya devam edersin hatta daha güçlü koşarsın. Çünkü artık bedel de ödemişsindir, daha inançlısındır. Ödediğin bedelden dolayı daha inançlı bir şekilde yaptığın her şeyi daha motivasyonlu bir şekilde yapma arzusu insanda oluyor. Bende de biraz öyle oldu. Daha da inat bir hale geldi bu. Patlamalarla beraber bir kısmı tamamen yok etmek istediler, sindirmek istediler, insanlar evlerine çekilsin istediler ama benim için daha kamçılayıcı oldu. Tam da bu yüzden daha da sokakta olayım, daha çok çalışmalarda olmalıyım, daha çok iş yapmalıyım, daha çok dayanışma halinde olmalıyım. Bu beni motive etti. Ve daha çok işlerime sarıldım."
Bir filmle milyonlara ulaşabilirsin
Lisa'ın en büyük aşkı ise sanat. Sanata olan tutkusunu şu sözlerle özetliyor: "Benim sanata da inancım çok büyük. Toplumlarım değişiminde ve dönüşümünde rolü olduğunu ve kalıcı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de en yoğunluk vermemiz gereken alanın sanat olduğunu düşünüyorum. Artık istesek de istemesek de sosyal medya gerçekliği var. Ve sinema alanı bir parmak ucunda giden bir sanat alanına dönüştü. Haliyle tüm ideolojimizi, felsefemizi, inançlarımızı, toplumsal cinsiyet rollerinin hepsini bu alanda işlemek, bu alanda toplumda rol model olmak daha hızlı ve daha motive bir yerde duruyor. Haliyle ben de kendi işimi bu şekilde devam ettirmeye çalışıyorum. Daha etkili ve etkileyici olduğunu düşünüyorum. Sokakta slogan atarsın belki bin kişiye ulaşırsın ama yaptığın bir film ile dünyanın her yerinde her insana ulaştırabilirsin. Hele ki bir dönüştürme çaban varsa, dünyaya dair bir fikrin, bir fikriyatın varsa bunu ancak sanat ile dünyadaki insanlara ulaştırabilirsin, sanat ile evrensel bir dil haline dönüştürebilirsin. Benim de biraz öyle oldu. İnancımı evrensel bir dile dönüştürmek istedim ve bunun için de kaybedecek zamanım yokmuş gibi hissediyorum. Zaman geçiyor ve durmak, hiçbir şey yapmamak bir lüks gibi geliyor bana bu kaosun içinde açıkçası."
Direnenler umut veriyor
Özgürlük yürüyüşünde umut olmazsa olmazdır. Sık duyarız "ümit zaferden yeğdir" denir. Umut kendini avutmak değil, her zorluğu aşma sihridir aynı zamanda. Umudun bittiği yerde insan bu yürüyüşe nasıl devam edebilir ki? Seçimlerin ikinci tura kalması kısmen de olsa bir umutsuzluk yarattı ve son günlerde umut kavramı çok fazla dillendirilir oldu. Peki Lisa için umut neydi? "Umut kavramı çok geniş bir kavram. Tanımlanabilir mi bilmiyorum. Çünkü bazen yok oluyor bazen ise ufacık bir ses, ufacık bir temas, ufacık bir dayanışma büyütüyor. Bu yüzden çok değişkendir. Bir gün bir haber bütün günümüzün olumsuz geçmesine neden olabilir ama bir gün bir direnişe şahitlik ederiz, bir söze, bir cümleye şahitlik ederiz ve umut tekrar dirilir. Haliyle sürekli bir aşağıda bir yukarıda ama genellikle yukarda duruyor. Duygu yukarda duruyor ki bugün hepimiz tekrar bunun için mücadele ediyoruz. Tekrar seçimlere, çalışmalara sarılıyoruz. Bir şeyler yapmaya ve bir şeyleri dönüştürmeye çalışıyoruz. Birbirimize dokunmaya çalışıyoruz, temas halinde oluyoruz. Herhalde bunun temel nedeni de umuttur. Birbirimize karşı olan umudumuz, topluma karşı umudumuz, inancımıza karşı olan umudumuz. Yoksa topyekun muhtemelen vazgeçmiş olurduk. Bizi bir nebze ayakta tutan şeydir umut. Umudun düştüğü noktalar süreçle, siyasetle, politikayla alakalı bir durum. Ama total olarak toplumsal kodlar, toplumsal hafıza genellikle seni umutlu bir hale getiriyor. Çünkü o toplumsal hafızada sürekli bir direngen taraf var. Direnen bir taraf var ve o sana taşınıyor. Sen onu taşıyorsun ve muhtemelen senden sonrakine de sen taşıyacaksın. Bu yok olan bir şey değil hafızamıza işlemiş bir şey. Öyle kolay kolay da yok olmaz."