14 Temmuz karşısında küçülen KDP

Forum Haberleri —

14 Temmuz

14 Temmuz

  • Şimdi göğüs kafeslerimizi direnenlerin yanında, direnmenin verdiği haz ve coşkuyla doldurmanın zamanıdır. Şimdi herkesin, ihaneti köprü yapmak isteyen KDP’ye karşı 14 Temmuz ruhuyla onur köprüsünü koruması, sağlamlaştırması zamanıdır.

ROŞAN SEMSUR

Yaşam, yaşamak için herkesin birbirini yemeye çalıştığı bir kavga mıdır, yoksa tüm farklılıklarla beraber birlikte yaşamaya çalıştıkları bir kavga mı?

Kapitalist sistemin ve tabii ki onun en büyük hamisi olarak erkek egemenliğinin doğadan, özünden, anasından, aslında kendinden kopmuş olduğunun en büyük ibresidir bu anlayış. Sadece kendisinin varlığına inanmak, kendini ezel ebed olarak bellemek ve belletmek!

Öyle bir çağdayız ki, hiçbir çağ bu kadar inkarcı, bu kadar kör olmamıştır. Bütün varlığını, gerçekleri ters yüz etmeye, insan olmaktan kaynaklı değerleri hiçleştirmeye adamış bir sistemle karşı karşıyayız. Doğru yolu bulmak zor belki, ama imkansız değil elbette. Sorular her zaman bizi hakikate ulaştıracak olan en doğru yoldur. Neyin yaşam, neyin yaşamın katli olduğu, neyin onur neyin onursuzluk olduğu ve buna benzer daha birçok soru hakikatin kapısını aralar her zaman. 

Yaşamın bu ikili yanı, yani diyalektik böyle anlarda daha anlaşılır ve görünür oluyor aslında. Peki nedir diyalektik? Diyalektik, bir fikirden ya da ilkeden, içerdiği olumlu ve olumsuz bütün düşünceleri çıkartma yöntemi olarak ifade ediliyor sözlüklerde. Aslında en önemli nokta başlangıçta her ne kadar sadece bir düşünce biçimi olarak ele alınmış olsa da, zamanla yaşama ve evrene indirgenmiş olması. Soyutmuş izlenimi veren bir ifadeden daha somut bir ifadeye kavuşması. Deyim yerindeyse vücut bulması. Öyle ki evrenin oluşum esaslarından biridir diyalektik. Mesela bir meyvenin olması için çiçeğe ihtiyacı var, ama öte taraftan yine meyvenin olması için çiçeğin ortadan kaybolması gerekecek. Yani demek oluyor ki, varlığın gerçeği hem çiçek olmakta hem de meyve olmaktadır. Ölüm hem ortadan kaldırmadır hem de yeniden doğuşu sağlayan koşuldur aslında.

Yani diyalektik esasında bu kadar yaşamın içinde olan bir kavram. Önder Apo’yu birçok filozoftan ayıran en önemli ve anlamlı noktalardan biri de kavramlara can vermesidir aslında. Önder Apo’nun bu yöntemiyle halk olarak kavramlara anlam vermede, tartışmada, kendimizden bir parça bulmada ve de bir parça katmada belli bir mesafe kat ettiğimiz bir gerçek.

Şimdi neden bu diyalektik tartışması, denilebilir. 14 Temmuz 1982 tarihinde Amed Zindanı ve insanlık büyük bir direnişe şahit oldu. Onuru, vicdanı, ahlakı ve tüm bunlar şahsında insanlığı hedef alan saldırılara karşı bir direniş vardı Amed zindanında. Yani yok etmek isteyenlere karşı varlık savaşı. İhanete karşı, onur savaşı. Teslimiyete karşı direniş savaşı. İşte her şey bu diyalektik içinde ilerliyordu Amed zindanında. Her şey karşıtıyla büyük bir savaş, amansızca bir mücadele içindeydi. Ve tüm karşıtlarını aşarak gelişti bu direniş. İhaneti aştı, teslimiyeti aştı, onursuzluğu aştı ve en önemlisi ÖLÜMÜ aştı. Yaşamı zehirleyen, katleden bu sistem karşısında bir de yaşamı elleriyle an be an örenler vardı Amed zindanında. Ölümde yaşamı yaratanlar vardı. Heval Kemal Pir “Biz yaşamı uğruna ölecek kadar çok seviyoruz” derken ölüm ve yaşam diyalektiğini en güzel ortaya koyan oluyordu.

Önder Apo diyalektiği ifade ederken, yok eden bir diyalektik değil, birbirini aşan bir diyalektikten bahseder. Yani çiçek meyvenin olması için ölmemiş ya da yok olmamıştır. O meyvede daha aşkın bir hal almıştır. Ve meyvenin özünde her zaman kendisini koruyacak olan yine çiçeğin kendisidir. Bu nedenle Amed zindanında Büyük Ölüm Orucu’na başlayan onur savaşçıları aslında özgür ve onurlu yaşam orucundaydılar. Onlar, uğruna savaştıkları ve direndikleri tüm değerlerle birlikte yaşayacaklarını biliyorlardı. Fiziki olarak yok olmakla aslında yok olmayacaklarını, daha güzel ve anlamlı yaşayacaklarını biliyorlardı.  

Kemal Pir, Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Ali Çiçek ve daha onlarca yoldaş zindanda faşizme karşı direnirken bir halkı, bir ulusu ve insanlık değerlerini temsil ettiklerini ve onlar adına direndiklerini biliyorlardı. Bu nedenle bu yoldaşlar ulusal onur şehitleri olarak tarihe yazıldılar ve her yıl öyle anılıyorlar. Kurdistan ve dünyanın farklı yerlerinde çocuklar bu kahramanların direniş hikayeleri ile büyüdü ve gençler onların isimlerini alarak faşizme, işgalciye, ihanete karşı savaştı, savaşıyorlar. Yani bu direniş bir tarih yazdı, bu direniş bir gelenek yarattı. Her tarafı ölüm kokan bir zindandan yaşamı açığa çıkardı.

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişinin 43. yılına girerken, aynı günlerde Kurdistan’da yaşanan ihanet, teslimiyet ve onursuzluk halidir beni bu yazıyı bu bağlamda yazmaya iten. Sadece o kahramanların direnişlerini anlatmak isterdik ama gel gör ki bu direnişle beraber bir de teslimiyet var.

Şimdi bir tarafta 42 yılı, her an büyüyerek geride bırakan, bir ulusun onur savaşçılarına karşılık diğer tarafta ihanet, teslimiyet ve onursuzluklarıyla küçülen bir KDP gerçekliği var.

Mesela bunların çocuklarına anlatacakları nasıl hikayeleri var? Kurdistan’da hangi çocuk bu insanların isimlerini almak ve bu isimlerle büyüyüp, yaşamak ister? Her tarafı yaşam kokan Kurdistan’a ölümü dayatan, onurun, emeğin, ekmeğin mekanı olan Kurdistan’a onursuzluğu dayatan KDP, hangi insanın aklında gülümseten bir hatırayla kalabilir? Tüm bu soruların tek cevabı, kocaman bir hiç.

Önder Apo 14 Temmuz eylemi için “Büyük bir köprü; ölümden yaşama, kölelikten özgürlüğe geçiş için atılmış sağlam bir köprü” değerlendirmesini yapmıştı. Bu köprü bugün Metina, Zap, Xakurke, Avaşin, Botan, Serhat, Mardin, Dersim ve Kurdistan’ın bütün dağlarında ve şehirlerinde ihanete, faşizme, onursuzluğa karşı savaşan kahramanlar tarafından korunuyor. Kadınlar, çocuklar, gençler ve yaşlılar, tüm insanlık bu köprüden geçebilsin diye, her an sağlamlaştırmak için köprüyü, kendilerinden veriyorlar. İnsanlık olarak gelişim seyrimize baktığımızda şimdiye kadar evrenin tüm oluşum evrelerini kendimizde taşıdığımızı görürüz. Bu nedenle ilk insan hala bizde yaşıyor, biz ilk insanı kendimizde taşıyoruz. Onu yok etmeden, onu aşarak gelişiyoruz. Yani ne kadar zaman geçerse geçsin o insan bizde yaşayacak, inkar edilemez bir özü taşıyacaktır. Tıpkı meyvenin özünde olan çiçek misali. İşte  Kurdistan dağlarında savaşan her gerilla da Amed zindanındaki onur savaşçılarının özüyle savaşıyorlar. Bu diyalektik bağı her an büyüterek ve güçlendirerek savaşıyor, yaşıyor.   

Heval Sara bu eylemde yer alamamasını “Bir acı gelip göğüs kafesime oturuyordu” diyerek tarif ediyordu. Onur, irade ve inanç savaşçılarıyla aynı eylemde olamamak böyle acıtmıştı yüreğini heval Sara’nın.

Şimdi göğüs kafeslerimizi direnenlerin yanında, direnmenin verdiği haz ve coşkuyla doldurmanın zamanıdır.

Şimdi herkesin, ihaneti köprü yapmak isteyen KDP’ye karşı 14 Temmuz ruhuyla ONUR KÖPRÜSÜ’nü koruması, sağlamlaştırması zamanıdır. Geleceğimiz ve umudumuz olan çocuklara anlatacak en güzel yaşam hikayelerini yaratma ve yazma zamanıdır. Destan yazanların yanında, destanı büyütme zamanıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.