15 Ağustos uluslaşmanın kapısını açtı

Forum Haberleri —

Abdullah Öcalan

Abdullah Öcalan

  • Genelde PKK çıkışı, özelde bu atılımın inatla sürdürülmesi, yok oluşu durdurduğu gibi, özgür temellerde uluslaşmaya kapıyı ardına kadar araladı. Hiç abartmaksızın söylenebilir ki, Kürtlük aslında bu süreçle kendini sağlam temellerde tanımaya başladı, kurtulabileceğine inandı.

ABDULLAH ÖCALAN

15 Ağustos Atılımı adı altında gerçekleşen ve gittikçe boyutlanarak şimdilerde tam bir savaş halinde seyreden Kurdistan halkının ilk ve son kurtuluş şansı olarak değerlendirebileceğimiz bu sürecin üzerine oldukça duruyoruz. Bu atılımın tarihteki yeri nedir denilecek olursa, bin yılları aşan tarihsel gelişimin en derli toplu uluslaşma ve ulusal kurtuluş adımıdır, diyebiliriz.

Tarih boyunca özel sömürgecilik yöntemleriyle, aşiret ve kabile dağınıklığı ve çelişkilerinden kurtulamayan Kürt halkının, uluslaşmanın tüm hızıyla yaşandığı 20. yüzyılda ulusal olmaktan çıkmaya doğru gidişi bu çarpıcı adımla durdurulmaya çalışıldı. Genelde PKK çıkışı, özelde bu atılımın inatla sürdürülmesi, yok oluşu durdurduğu gibi, özgür temellerde uluslaşmaya kapıyı ardına kadar araladı. Hiç abartmaksızın söylenebilir ki, Kürtlük aslında bu süreçle kendini sağlam temellerde ve gittikçe başarı grafiği yükselen bir elit halinde tanımaya başladı, kurtulabileceğine inandı. Yüzyılların köklü umutsuzluğunu yıktı. Daha da bu altüst oluşun doğurduğu sancılar içindedir. Umut hayli yüksek, başarı inancı son derece herkesi sarmıştır. Denilebilir ki, halkımızın başarı dışında hiçbir beklentisi yoktur. Kendini başarıya inandırmış durumdadır ve bu, başarı için çok gereklidir.

Özellikle son yılların başkaldırılarını kendi somutunda değerlendiren, onların düştüğü yenilgi durumuna düşmemek için özenle ve bilimsel olarak değerlendiren bir çıkış oluyor bu eylem. Yani isyan geleneklerindeki yenilgi nedenlerine dikkat ederek, Kürt isyancıların temel zaaflarına düşmeden, böylesine bir atılım gerçekleştirilmeye çalışıldı. TC’nin kuruluşuyla birlikte gerçekleşen Kürt isyanlarının nasıl ezildiğini, nedenleriyle birlikte irdeledik. Yine 1970’li yıllarda geliştirilen solculuk vardı. Bu solculuğun Kürt meselesine ilgisi söz konusuydu. Bunu da değerlendirdik. Bu solculukla arpa boyu yol alınamadığını da iyi biliyoruz. Yol almak bir yana, tam tersine ağır bir sosyal şovenizmle gerçek Kürt ulusal kurtuluşçuluğunun önünün kesilmek istendiğini, PKK tarihi boyunca çok iyi bilmekteyiz.

Yine milliyetçilik iddiasında olan KDP deneyimi vardır. İlkel milliyetçilikle yola çıkan bu hareketin bir isyanının sonuçlarını derlemek şurada kalsın, ucuz bir tüccar gibi hareket ettiği ve son 40 yılda uluslaşmaya ilişkin olumsuz yani ağır basan, hatta bütün ilkel milliyetçi önderlikli isyanların daha da gerisinde seyreden bir konuma düştüğü açıktır. Bütün bunların bilinciyle hareket ederek, bilinen PKK çıkışı ve 10 yıllık savaş gerçekleştirildi. Aslında savaş değil, insanımızın yeniden yaratılışını, ruhun kabul edilebilir özelliklerle şekillenmesini önümüze hedef olarak koymaktan tutalım, bunun savaşla nasıl yaratılabileceğine, ulusal kurumlaşmaya nasıl gidileceğine, ulusal nizamın nasıl oluşturulacağına ilişkin bir araç olunmaya çalışıldı.

Bu savaş sürecinde de bütün bunların boşa gitmediği şimdi daha iyi anlaşılıyor. PKK, Kürt halkının değer yargılarının temeli haline gelmiş, büyük bir maddi güce dönüşmüştür. İdeolojik, siyasi ve kültürel düzeyde hakimdir. Askeri alanda iddiasını oldukça sürdürmektedir. Bütün engellemelere rağmen gelişme hızından bir şey kaybetmiyor. Sadece ulusal bir gelişme olmaktan da çıkmış, bölgeyi ve uluslararası düzeyi zorluyor. Kürt kimliği ilk kez uluslararası alanda kabul görüyor. Artık dünyanın da “çözüm olmalıdır' dediği noktaya ulaşılmıştır. Bunlar, Kürtlerin tarihinde ilk defa çok çarpıcı olarak ortaya çıkıyor.

Bunun dışında ulusal kurumlaşmanın hangi kapsamda ve hangi biçimde olması gerektiği konusunda epey uğraş vermekteyiz. Bunca kaybeden bir halk gerçekliğinden yola çıkarak yalnız uluslaşma değil, özgür uluslaşmanın, hatta reel sosyalizmin çöküşünden ders çıkararak emeğe dayalı, özgür ve eşit koşullarda bir halk kimliğine, ulusal kimliğe ulaşmanın çabası içindeyiz. Belki de dünya çapında iddialı bir örnek olarak ele alınmaya çalışıyor. Böylesi uluslararası boyutu da vardır.

15 Ağustos Atılımı’nı askeri ve siyasi açıdan da ele alabiliriz. Dünyanın da arkasında olduğu ve özel savaşın en kahredicisini uygulayan Türk ordusunu işlemez duruma getirmiştir. Bu da askeri bir sanatla mümkündür. Yine orduya dayalı Türk siyasi yaşamı da bir çıkmazın içindedir. Ayrıca her türlü politika dayatıldı, diplomasi dayatıldı, bunlara da başarıyla karşı koyuldu. 15 Ağustos, buna benzer birçok anlamlı gelişmenin ta kendisidir.

 

Ulusal düzeyde ordulaşma çabası

Kürtlerin de tarihinde aşiret kuvvetleri var. En son pêşmerge kuvvetleri var. 15 Ağustos Atılımı’ndan bu yana geçen 10 yıllık sürece, Kürtlerin modern bir ordu faaliyetine geçişidir, diyebilir miyiz?

Hiç şüphesiz pêşmergecilik diye bir olgu vardır. Pêşmerge silahlı gücü diye bir deneyimin yaşandığı Güney Kurdistan’da, daha çok aşiret gücü direnişçiliği söz konusu oldu. Fakat tarih boyunca bunların hepsinin aşiret çitine çarpıp yok olduğunu biliyoruz. Her silahlı başkaldırı bir ordulaşma değildir. Yine pêşmerge tipik bir Kürt ordulaşması değildir, özellikle bir ulusal ordulaşma hiç değildir. Halk ordulaşmasına ve ulusal düzeyde ordulaşmaya biz adım atabildik, diye düşünüyorum. Bu anlamda pêşmergecilik özelliklerini, yine geleneksel isyancılık özelliklerini aşmamız, kendi içimizde bile amansız bir ideolojik, siyasi ve örgütsel savaşımla mümkün oldu.

Ulusal ordulaşma şekli, düşünce, davranış, strateji ve taktik çok az benimseniyor. Bunun yerine aşiret kafasıyla, köylü, kabile ve aile etkisiyle girişim yapılmak isteniyor. Bunun bir yönü de isyancılık oluyor; öyle ki bu sıkışmışlığın verdiği bir öfkedir, boşalmak istiyor; ailesini düşünüyor, birdenbire vazgeçiyor. Bu, Güney’de daha çarpıcıdır. Aile çıkarları hiç bırakılmadığı için, pêşmerge asla dağda uzun vadeli bir savaşa girişememiştir. Bu kültür yıkılamadığı için asla ulusal ordulaşmaya gidilememiştir. Bırakalım Güney pêşmergeciliğini, içimizde bile muazzam bir ideolojik ve örgütsel çaba olmasına rağmen hala kendini bir köylü isyancısı olmaktan alıkoyan, son derece örgütlü bir gerilla haline gelmek isteyen arkadaş sayısı çok sınırlıdır. Ölüme geliyor, her türlü isyancılığa geliyor fakat oldukça planlanmış ve sağlam taktiklerle öngörülmüş kurallı savaşa yaklaşın dememize rağmen en az gelinen tarz bu oluyor. Bizim insanımız sanıldığından daha fazla halk ordulaşmasının uzağındadır. Yaşadığı sosyal, ekonomik ve kültürel düzey onu böylesine bir savaş tarzına tepkili kılıyor. Ben bunu halen en ciddi sorun olarak görüyorum. Bu arada şunu da söylüyorum: Aydın olduğunu hatta devrimci aydın olduğunu söyleyenler de savaşa lafazanlıktan öteye yaklaşmıyor; askerliğin gereği olarak disiplin ve irade göstermiyor.

Bir bütün olarak bunlar, hiç şüphesiz bu atılım yıl dönümünde ortaya çıkan, çözümlenmesiyle birlikte savaşı geliştireceğimizi ve giderek başarı sağlayabileceğimizi gördüğümüz hususlardır. Bu anlamda 15 Ağustos Atılım süreci ciddi bir halk ordulaşması olup bu temelde ulusal ordulaşma deneyimidir de. Bu süreç sancısız geçmemiştir. Çabalarımızı sürdüreceğiz, gelişmeler var. Sınırlı gelişmeler önemli başarılara yol açıyor. Planlı gerilla savaşı sanıldığından daha fazla özel savaşı bitiriyor. PKK önderlik gerçeği özellikle bu konuda şunu söylüyor: Büyük sabır kadar ulusal düzeyde seyretme, disiplinli yaşamı öngörme, disiplini kendi şahsında yaşama olmasaydı, bırakalım 15 Ağustos Atılımı’nın 10. yılını, 48 saati bile çıkaramazdı. Bunu iyi bilmek gerekir.

1994, Özgür Ülke Gazetesi

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.