19 Temmuz ve Rojava’da filizlenen yeni bir hayat
Forum Haberleri —
- İçerisinde yaşadığımız çağın vicdansızlığına karşı, insanlığın vicdanı Rojava’ya akmış, 10 yılı aşkın bir zamandır insanlık, kendisini Rojava ile tanımlamaya başlamıştır. Bunun için gelin hep birlikte Rojava’yı koruyalım ve statü kazanması için mücadele edelim.
DOĞAN AMED
Bugün Rojava Devrimi’nin 10. yıldönümü. 19 Temmuz 2012’de, Rojava’da yaşayan başta Kürtler olmak üzere, Ermeni, Asuri-Süryani, Arap tüm halkların, Qamişlo, Derik, Amudê, Efrîn ve Kobanê’den Baas rejim güçlerini çıkararak Rojava Devrimi’ni başlattıkları ve kendi kaderlerini ellerine aldıkları özgürlük bayramının, halklar bayramının yıldönümü...
Arap milliyetçisi Baas rejiminin on yıllardır katı bir biçimde uyguladığı inkâr ve imha politikalarıyla tarihten silinmeye çalışılmış olan Rojava halkı; yoksulluk, kimliksizlik, baskı, işkence ve ekonomik ambargoyla zulmün her türlüsüne muhatap olmuş, ‘Arap Kemeri’ ile Araplaştırma politikalarının ve yoğun katliam kampanyalarının ardından yıllarca demokratik mücadelesiyle onurluca direnmiş ve Baas’ın askeri bürokratik diktatörlüğünü Rojava’da tarihin çöp sepetine atarak yeni bir yaşamın tohumlarını ekmiş, bu tohumlar, tüm saldırılara rağmen filizlenerek, Ortadoğu da halklar için bir vaha olmuştur.
Devrimin üç temel aşaması
Dünya tarihinde gerçekleşen tüm devrimlerin sosyolojisinde, üç temel aşama vardır: ”İtiraz, yıkım ve inşa”.
Rojava Devrimi, bu üç aşamayı da içinde barındıran bir niteliği zamansallıklar farklılıklar gösterse de hem tek tek ve hem de bir arada yaşamış ve bu günlere gelmiştir.
Birincisi ve en önemlisi; sömürgeci Baas rejiminin kimliksizleştirme ve yoksullaştırma politikalarına karşı amansız bir mücadele vermesi, rejimin inkâr ve imha siyasetine şiddetli bir biçimde itiraz göstermesidir.
İkincisi; Kürt Halk Önderi Öcalan’ın Rojava’ya geçmesi ile birlikte oluşturulan politik-ideolojik örgütlenmeler ile demokratik siyaset hazırlığını geliştirmesidir. Özel olarak da, 2003 yılı itibarıyla öz örgütlülük için gereken araç ve kurumsallığın yaratılmasıdır. 2003 yılında yaşanan Qamişlo katliamı ile, örgütlenmemiş ve örgütsel mekanizmalarını yaratmamış bir halkın bırakın Devrim yapmayı, yaşamaya dahi devam edemeyeceği açığa çıkmış ve bunun gerekleri için adımlar atılmıştır.
Suriye’de ayaklanmanın başladığı 15 Mart 2011’den bu yana bu çabalar yoğunlaşmış, kapsamlı bir devrimsel hazırlık süreci başlatılmıştır. Kürtlerin yıllardır süren hazırlığı ve mücadelesi neticesinde BAAS rejimi Rojava’da yıkılmıştır.
Üçüncü aşama ise, inşa sürecidir: İtiraz, yıkım ve inşa şeklindeki üçlü sacayağının en önemli aşaması olan inşa süreci, bir yandan devrimin kazanımlarının korunması, öte yandan ise Rojava Kürdistan’da yaşayan tüm halkları, kültürleri, dilleri ve inançları bir arada inşa ve devrimi kurumsallaştırma çalışmalarına katmaktır.
Rojava öncesi, Rojava sonrası
Devrim ve Devrimin inşa sürecinin, 21. yüzyıl devrim biçimlerine ilişkin hararetli tartışmaların yapıldığı tarihsel bir aralıkta olması, bu tartışmalara pratik anlam kazandırmıştır.
Rojava Devrimi’nin hazırlıkları, devrimin yapılması, devrime yönelik gelişen saldırılara tüm halk kesimlerinin ortak direnişi ile cevap verilmesi, tüm dünyanın ilgisini çekmiş ve 7 kıta, 4 iklimden enternasyonalist, devrimci-demokrat insanların-grupların katılımı ile tüm insanlığın devrimi olmuştur. İçerisinde yaşadığımız çağın vicdansızlığına karşı, insanlığın vicdanı Rojava’ya akmış, 10 yılı aşkın bir zamandır insanlık, kendisini Rojava ile tanımlamaya başlamıştır.
Rojava bir mihenk taşı olmuş, Rojava’ya ve Rojava’da gerçekleşen devrime bakış, yaklaşım, tutum herkes için bir ölçü, bir kıstas olmuştur. Nasıl ki, Ekim öncesi ve Ekim sonrası olmuşsa, nasıl ki, İsa öncesi ve İsa sonrası olmuşsa, aynı biçimde, belki daha da fazlası, Rojava öncesi ve Rojava sonrası tüm dünya insanlığı içerisinde gelişmiştir. Bu anlamda Rojava ve Rojava devrimi, Devrimin direnişi bir milat olmuş durumda.
Rojava Devrimi kadın devrimidir
Bu söz öylesine ve propaganda amaçlı söylenmemektedir; Kürt özgürlük hareketini az buçuk tanıyanlar, hareketin kurucu felsefesini oluşturan ve yürüttüğü pratik politika ile bugünlere getiren Kürt Halk Önderi Öcalan’ı okuyanlar ve hareketin etki alanındaki yerlerde birazcık gözlem sahibi olanların en başta gördükleri, şahit oldukları en temel olgu Kadın etrafında gelişen yeni yaşam ve toplumsallığın varlığıdır.
Nitekim, daha devrim hazırlıklarından başlayarak, devrimin ilanı, rejimin yıkılması, devrimin korunması ve inşasında kadınlar her alanda ve her düzeyde en önde olmuş, renklerini devrimin başat rengi haline getirerek Rojava Devrimi’ni bir kadın devrimi haline getirmişlerdir. Bugün eğer, tüm dünya, “içerisinde olduğumuz yüzyıl kadın yüzyılıdır” diyorsa bunda, Rojava Devrimi ve bu devrime can veren Kürt Halk Önderi Öcalan’ın paradigması-felsefesinin çok büyük payı vardır.
Devrime saldırılar ve uluslararası statü kazanması
Rojava ve Rojava Devrimi çok büyük aşamalardan geçti, çok uzun yollar kat ederek bugünlere geldi; hiç kimsenin ummadığı ve tahmin etmediği bir zaman diliminde, unutulmuş bir mekânda, yok sayılan, varlığı dahi kabul edilmeyen bir halkın tırnaklarıyla kazdığı, ilmek ilmek ördüğü; büyük bedeller verdiği bir devrim olarak tarihe adını yazdırdı. Bunun romanı henüz yazılmasa da, edebiyatçılarını bekliyor, demekle yetinelim… Ancak bugün Rojava’nın ve Rojava Devriminin önünde çok daha önemli konu-konular var; Bunların başında gelen ise, Devrime yönelik saldırılar ve Devrimin statüsüdür…
Rojava, ilk günden bu yana sürekli olarak saldırı, işgal ve katliam tehdidi altında oldu; bu saldırı ve katliamları yapanların başında ise Türk devleti ve çeteleri geliyor. Türk devleti, daha 2003 yılındaki Qamişlo katliamından başlayarak, Rojava’da yaşayan Kürtlere ve azınlıklara karşı, Baas rejimi ile işbirliği yapmaya başlamış, Baas’ın Rojava’dan çıkarılması sonrası, Nusra ve DAİŞ çetelerini Rojava üzerine salmış, Rojava halkının on bini aşkın şehit vererek çeteleri yurdundan çıkarması ile bizzat kendisi Rojava’ya saldırmaya başlamıştır.
İnsanlığın vicdanının Rojava ile birlikte hareket etmesine rağmen, uluslararası kurum ve kuruluşlar BM, AB, NATO, AK ve AP, yine ABD ve diğer güçlerin sessizliği, çıkar ilişkilerine girmeleri, Türk devletine güç vermiş ve Türk devleti bu güçlerin sessizliğinden aldığı bu onay ile Rojava’ya saldırılarını aralıksız olarak sürdürmüştür.
Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî bunun sonucu olarak işgal edilmiştir. İşgal ile 100 binlerce insan evlerinden olmuş, varlıkları talan edilmiş, mezarlıkları dahi tahrip edilmiş, kadınlar kaçırılarak fidye karşılığı satılmaya başlanmış, uygulanan bu vahşet ile DAİŞ’in yarım bıraktığı soykırım tamamlamak istenmiştir.
Bir kez daha belirtelim; buna yol açan, sebep olan ve göz yuman, uluslararası kurumlardır; bu kurumların yaşanan vahşete, çıkarları için sessiz kalmalarıdır.
Nasıl ki, buna yol açılmış ise bu kurumlar tarafından, bunu gidermek de bu kurumların sorumluluğundadır. Sorumluluğun yerine getirilmesi ise Rojava’nın statüsünün tanınmasıdır.
Rojava’nın statüsü tanınmadığı sürece, başta Türk devleti olmak üzere, çeteler ve Baas saldırıları, tehditleri, katliamları devam edecektir. Bu ise DAİŞ ve türevlerini elinin altında tutan, istediği zaman istediği yere saldırtan Türk devletinin dünyanın başına bela olmaya devam etmesi demektir…
Biliyoruz ki, devletlerin vicdanı olmaz. Biliyoruz ki, devlet demek çıkar demek. Biliyoruz ki, devlet demek ahlak yoksunluğu demek ve biliyoruz ki, devlet demek, ikiyüzlülük demek. Ancak şunu da biliyoruz: insanlığın vicdanı var; insanlık bu vicdanını Kobanê’de, Şengal’de, Girê Spî ve Serêkaniyê’de gösterdi; devletlere geri adım attırdı. Bu anlamda çağrımız esas olarak bir kez daha tüm dünya insanlığınadır: gelin hep birlikte Rojava’yı koruyalım ve statü kazanması için Rojava ile birlikte olalım…