3 yılda 501 tutsağın tahliyesi engellendi
Dosya Haberleri —
- Amed İnsan Hakları Derneği Cezaevi Komisyonu Sözcüsü Avukat Yusuf Erdoğan, “Hasta mahpuslar ile ilgili mesele, belirli zamanlarda devletin ve iktidarların politik vaat veya pazarlık malzemesi olmayacak kadar insani ve vicdani bir meseledir. Bu nedenle hasta mahpusların tahliyeleri önündeki mevzuattan kaynaklanan engellemelerin derhal ortadan kaldırılarak tahliyelerine karar verilmelidir” dedi.
- İdare ve Gözlem Kurullarının mahpusların iyi halli olup olmadığına karar verirken soyut ve sübjektif yorumlarda bulunduğunu, siyasi mahpuslardan pişman olduklarına dair beyan istediklerine dikkat çeken Avukat Yusuf Erdoğan, “Bu kurulların yapısı belirli bir hukuk standardına, evrensel normlara ve mahpusların haklarını düzenleyen uluslararası metinlere aykırıdır” diye konuştu.
YILMAZ KAYA / AMED
Türk cezaevlerinde tahliye edilmeyi bekleyen yüzlerce hasta tutsak bulunuyor. Bulundukları ilin hastanelerinden aldıkları 'cezaevinde kalamaz' raporlarına rağmen, Adli Tıp Kurumu’nun 'cezaevinde kalabilir' raporu vermesi nedeniyle bırakılmayan bu tutsaklar hapiste ölüme mahkum ediliyor. Son olarak Metris R Tipi Kapalı Cezaevi'nde ağır sağlık sorunlarına rağmen tahliye edilmeyen Abdulkadir Kuday, 2 Ekim'de hayatını kaybetti. İdare ve Gözlem Kurulları da "iyi halli değil" yönünde sunduğu görüşler nedeniyle siyasi tutukluların tahliyelerini engelleniyor. İHD’nin verilerine göre 2021 yılından bu yana 501 mahpusun tahliyesi çeşitli gerekçelerle engellendi. Tutsaklara yönelik tutumun politik olduğunu ve döneme göre devletin karar değiştirdiğini belirten Amed İnsan Hakları Derneği Cezaevi Komisyonu Sözcüsü Yusuf Erdoğan, gazetemizin sorularını yanıtladı.
Ağır hasta tutsaklar 'cezaevinde kalamaz' raporuna rağmen tahliye edilmiyor ancak tedavi hakları da engelleniyor. Cezaevlerindeki durum nedir?
Öncelikle hasta mahpusların, hapishanelerde yaşam hakkının ihlalinden tedavi haklarının engellenmesine kadar çoklu hak ihlalleri ile karşı karşıya kaldığını belirtmem gerekiyor. Türkiye hapishaneleri, sağlıklı olarak hapishaneye giren birçok kişinin hasta olduğu ve hasta olarak hapishaneye giren kişilerin ise tedavilerinin gerektiği gibi yerine getirmemesi nedeniyle yaşam hakkı ihlaline varan birçok risk ile karşı karşıya geldiği mekanlardır. Tabii bu ihlal konularında birçok engelleyici yasal mevzuat ile idari işlem ve eylemlerin payı büyüktür. Örneklendirmek gerekirse, özellikle son zamanlarda gerçekleştirdiğimiz hapishane ziyaretlerinde, hastaneye sevkler sırasında 'ağız içi arama' uygulamasının mahpuslara dayatıldığını görmekteyiz. Birçok mahpus, insanlık onuru ile bağdaşmayan bu dayatmayı kabul etmediği için hastaneye gitmeyi reddetmektedir. Yine hapishane sevkleri sırasında 'çift kelepçe' uygulaması ve kelepçeli muayene dayatması nedeniyle birçok mahpus tedavi hakkından faydalanamamaktadır. Bu ve benzeri uygulamalar başta uluslararası insan hakları belgeleri olmak üzere mahpusları koruyan birçok tavsiye metne aykırıdır. Buna rağmen halen birçok hapishanede bu uygulamalar devam ettirilmektedir.
Cezaevi koşulları özellikle ağır hasta tutsaklar için ciddi bir tehdit oluşturmuyor mu?
Tedavinin engellenmesinin yanı sıra, özellikle ağır hastalığı bulunan mahpuslar açısından risk daha büyüktür. Bulundukları ilin tam teşekküllü hastanelerinden aldıkları 'cezaevinde kalamaz' raporlarına rağmen, Adli Tıp Kurumu’nun 'cezaevinde kalabilir' raporu vermesi nedeniyle birçok mahpusun tedavisi gerektiği gibi yapılamamış, birçok mahpus bu süreçte yaşamını yitirmiştir. Hatta birçok örnekte de gördüğümüz üzere 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Hakkında Kanun’dan kaynaklanan bazı engelleyici hükümler nedeniyle Adli Tıp Kurumu’nun 'cezaevinde kalamaz' raporuna rağmen 'toplum güvenliği açısından tehdit' oluşturduğu gerekçesiyle tahliyeleri engellenen hasta mahpuslar da bulunmaktadır. Tabii ki mevzuattan kaynaklanan engellemeler olmasına rağmen esasen hasta mahpusların tahliyelerinin önündeki engeller; meseleye insani ve vicdani yaklaşılmaması, yönetenlerin engelleyici yasal mevzuatlar ile ilgili değişiklikler yapmaması ve Adli Tıp Kurumu’nun tek yetkili merci olmasından kaynaklanmaktadır. Ezcümle hasta mahpuslar ile ilgili bahsettiğimiz tutum politik bir tutuma işaret etmektedir.
Böyle bir durumda tahliyeleri de politik bir tutumun sonucu olabilir…
Türkiye’nin politik tarihsel sürecinde birçok defa gündeme gelen hasta mahpusların tahliye edilmesi önündeki engellerin kaldırılması meselesi maalesef çoğu zaman politik konjonktüre göre tartışılan bir meseledir. Örneğin barış veya çözüm süreci olarak adlandırılan dönemde çeşitli devlet organları tarafından hasta mahpuslarla ilgili bir düzenleme yapılması ihtiyacının olduğu bağlamında açıklamalar gerçekleştirilirken, şimdiki süreçte birçok hasta mahpusun yaşamını yitirmesine rağmen devlet yetkilileri tarafından herhangi olumlu bir adım atılmadığı görülmektedir. Derneğimiz tarafından defalarca belirttiğimiz gibi hasta mahpuslar ile ilgili mesele, belirli zamanlarda devletin ve iktidarların politik vaat veya pazarlık malzemesi olmayacak kadar insani ve vicdani bir meseledir. Bu nedenle hasta mahpusların tahliyeleri önündeki mevzuattan kaynaklanan engellemelerin derhal ortadan kaldırılarak tahliyelerine karar verilmelidir.
Cezaevlerinde yaşanan işkence, kötü muamele konusunda size daha çok hangi cezaevlerinden başvurular geliyor?
Türkiye hapishaneleri, geçmişten bu yana işkence ve kötü muamelenin yaygın olarak gerçekleştiği mekanlardandır. Her ne kadar devlet ve iktidar yetkilileri tarafından 'işkence ve kötü muamele yok' denilse de, işkence ve kötü muamele cezasızlık politikasının da etkisiyle varlığını sürdürmektedir. Derneğimiz de hapishanede gerçekleşen işkence ve kötü muamele uygulamaları ile ilgili birçok başvuru almaktadır. İşkence ve kötü muamele denilince akla hemen fiziki işkence gelmektedir ki devlet ve iktidar yetkilileri de 'fiziki işkence yok' diyerek aslında konuyu gizleme gayreti içerisinde olmaktadır. İşkence uygulamaları yalnızca fiziki bağlamda değerlendirilemez. Mahpusların özellikle birçok başvuruda 'tecrit ve izolasyon' uygulamalarından şikayet ettiği kamuoyunun da malumudur.
Özellikle yeni açılan Yüksek Güvenlikli Hapishaneler, S ve Y Tipi Hapishaneler tecrit ve izolasyonun yaygın olarak gerçekleştirildiği hapishanelerdir. Mahpuslar özellikle bu tip hapishanelerde diğer mahpuslarla çok kısıtlı bir şekilde görüştürüldüklerini, birçok mahpusun bahsedilen hapishanelerde mevzuata aykırı bir şekilde tekli odalarda tutulduğunu ve sosyal-kültürel etkinliklerin pandemiden bu yana askıya alındığını belirtmektedirler. Bu tür şikayetler ve başvurular tecrit ve izolasyon uygulamalarının Türkiye hapishanelerinde yaygın olduğunu ve bu uygulamanın işkence ve kötü muamele yasağının ihlali niteliğinde olduğunu göstermektedir.
Derneğimiz, mahpuslar, mahpus yakınları ve avukatlar tarafından yapılan şikayet ve yargısal mekanizmalara başvurular ise cezasızlık politikası nedeniyle sonuçsuz kalmaktadır. Genellikle idare ve yargı makamları bu tür başvurularda ya cevap vermemekte ya da faili aklayan bir tutum göstermektedir. Fiziki işkence bu uygulamalar ile boyut değiştirmiş; esasen mahpusu tecrit etmek temel amaç haline gelmiş, hapishane içerisinde hapislik, tecrit içinde tecrit mahpuslara yaşatılmaktadır. Tecrit ve izolasyon uygulamalarında özellikle politik nedenlerle tutulan mahpuslar açısından bir yalnızlaştırma, hiçleştirme ve iletişimsizlik esas amaç haline getirilmektedir. Tecrit ve izolasyon uygulamalarından bahsederken İmralı hapishanesindeki duruma değinmemek meseleyi eksik bırakmak olacaktır. Tecrit uygulamalarının en çarpıcı örneği İmralı’da yaşanmaktadır.
Tutukluluk sürelerini tamamladığı halde tahliye olmayan tutsaklar var. Bu tahliye edilmeme kararı neye göre ve hangi gerekçelerle alınıyor?
Hapishanelerde özellikle İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla tahliyeleri engellenen mahpuslardan, ailelerinden ve avukatlarından birçok başvuru almaktayız. İdare ve Gözlem Kurulları 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 89. Maddesinde yapılan değişiklik ile Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirmesine Dair Yönetmelik 29/12/2020 tarihinde 31349 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu yönetmelikle oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulları belirli periyotlarla mahpusların iyi halli olup olmadığını değerlendirmektedir. İHD olarak tespit edebildiğimiz kadarıyla 2021 yılından bu yana 501 mahpusun tahliyesi çeşitli gerekçelerle engellenmiştir.
Bahsettiğimiz yönetmelik doğrultusunda oluşturulan kurullar, kendilerini mahkeme yerine koyarak mahpuslar hakkında iyi halli olup olmadıklarına dair değerlendirmede bulunmakta; mahpusların koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik haklarından yararlanıp yararlanmayacaklarına karar vermektedirler.
Kurulda hapishane savcısı dışında hukukçu kimsenin olmadığı, mahpusların tahliye edilip edilmeyeceğine karar veren ve paralel bir mahkeme gibi hareket eden bu kurulların yapısı ve kararları defalarca belirttiğimiz gibi hukuki olmaktan çok sübjektif değerlendirmelere dayanmaktadır.
İdare ve Gözlem kurulları mahpusların iyi halli olup olmadığına karar verirken soyut ve subjektif yorumlarda bulunmakta, siyasi mahpuslardan da pişman olduklarına dair beyan istemektedirler. Bu kararlardan kaynaklı olarak yüzlerce politik mahpus denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme haklarından mahrum bırakılmaktadır. İdare ve Gözlem Kurulları kararlarına karşı infaz hakimliğine daha sonra ise infaz hakimliği kararlarına karşı Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan itirazlar ise sonuçsuz kalmaktadır.
Bu kurulların yapısı belirli bir hukuk standardına, evrensel normlara ve mahpusların haklarını düzenleyen uluslararası metinlere aykırıdır. Bu bağlamda derneğimiz tarafından bu kurulların kaldırılması ile ilgili yönetmeliğin iptali amacıyla açtığımız dava ile ilgili de henüz bir karar verilmemiş; uygulamada birçok mahpusun 3’er ay, 6’şar ay gibi periyotlarla infazları birden çok defa uzatılmaktadır. Hatta bazı mahpusların 3. defa infazlarının uzatıldığı ile ilgili başvurular aldık. Belirttiğimiz üzere bu kurullar derhal kaldırılmalı, mahpusların tahliyeleri ile ilgili politik bir yaklaşım benimseyen tutumdan vazgeçilmeli ve mahpusların tahliyeleri önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır.
Türk cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı birçok ülke cezaevinden kat be kat fazla. Aşırı kalabalık olan cezaevlerinde ne gibi barınma, hijyen ve sağlık sorunları yaşanıyor?
Bu sorunuzda aklıma önceki dönem Adalet Bakanlığı yapan bir politikacının sözü geldi. Söz konusu kişi Türkiye’de birçok yeni hapishane inşa edileceğini ve bu hapishanelerin birçok hizmet vereceğini, yani hapishanelerinin çokluğunu 'hizmet' ile ilişkilendiriyordu. Söz konusu söylem, devletin aslında ceza infaz sistemine yaklaşımını gözler önüne sermektedir. Demokratik olduğu iddiasında bulunan bir devlet, esasen yeni hapishaneler inşa etmekle övünmez. Aksine, hapishanelerin çokluğu hizmetle ilgili değildir. Birçok demokratik olmayan ülkede yeni tip hapishanelerin kendilerine muhalif olan yurttaşlara karşı bir tehdit olduğu bilinmektedir. Yeni hapishane demek bir bakıma sistemin kendisine tehdit olduğunu düşündüğü yurttaşlara biz gözdağıdır. Ne kadar çok hapishane o kadar çok gözaltı, tutuklama, hapsetmedir. Ancak birçok hapishane inşasına rağmen bu 'hizmet” hapishanelerdeki doluluk oranına 'olumlu' bir etki yapmamıştır. Hapishanelerde kapasitesi üzerinde mahpus bulunmakta ve hapishanelerde hijyen, beslenme ve sağlık konusunda birçok şikayet bulunmaktadır.
Hapishanelerde mahpusların hijyen ürünlerine ulaşması, besin değeri yüksek besin alması, telefon hakkından faydalandırılması, tecrit ve izolasyona maruz bırakılmaması, gazete ve dergilere ulaşmaları gibi birçok konuda sorunlar devam etmektedir. Mahpuslar kantinden aldıkları ürünlerin fiyatlarının yüksek olmasından tutun, mektup gönderme ücretleri, elektrik kullanım ücretlerine zamlar ve özellikle yabancı mahpusların telefon hakkının ücretlendirilmesi gibi konularda birçok zorlukla karşılaştıklarını ifade etmektedirler. Söz konusu sorunlar mahpusların birçok hakkını ihlal etmekte ancak bu ihlallerin giderilmesi ile ilgili somut adımlar atılmamaktadır.