Almanya'nın geleceği, Almanya'nın geçmişi
Forum Haberleri —
- Almanya'nın tarihsel istikameti için uzun süre “Sonderweg” (özel yol) terimi kulanılmıştır… Son dönem ortaya atılan «Erinnerungskultur» anma kültürü ile tarihi sanata ve gündelik hayata yerleştirmeye çalışsa da, Almanya geçmişini bir türlü unutamayan bir hayalet görünümü veriyor bu günlerde.
- Alman tarihinde izolasyonist Sonderwegçiler ile Batı yanlısı transatlantikçiler arasındaki çekişmenin bir tırmanma evresine girmiş olduğu açık. Bu da yavaştan kendini gösteren küresel büyük hesaplaşmanın ayak izleri ve Almanya’ya yansımasıdır.
Xwedêda DILXERÎ
Batı dediğimiz son 500 yıllık emperyalist ve sömürgeci bloğun deneyimlerinin çoğunu yaşamamış ve uluslaşma yoluna görece geç girmiş olan Almanya'nın daha doğrusu Almanca konuşan ülkelerin tarihi, bugün bu bloğu oluşturan liberal-demokratik ulusların tarihiyle örtüşmediği için, Almanya'nın tarihsel istikameti için uzun süre “Sonderweg” (özel yol) terimi kulanılmıştır. Bu özel yol siyasi, sosyal ve hepsinden önemlisi manevi özelliklere sahiptir. Bazıları liberal ve demokratik değerlere bağlı olduğuna inandığı Batı nüfusunun aksine, Alman “zihniyeti”nin hala otokrasi ve itaat eğilimli olduğunu iddia etmektedir. İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan vahşet bunun varabileceği bir nokta olarak idrak eden alman kamuoyu bu vahşeti unutmamak için özel çaba sarf etmektedir. Son dönem ortaya atılan «Erinnerungskultur» anma kültürü ile tarihi sanata ve gündelik hayata yerleştirmeye çalışsa da, Almanya geçmişini bir türlü unutamayan bir hayalet görünümü veriyor bu günlerde. Bunun pek çok nedeni olmakla birlikte, Sonderwegin Alman siyasetinin bir damarı olarak sürekli canlı tutulmasından da kaynaklanmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı'nda yerle yeksan olan ve sonrasında başta ABD olmak üzere Batı'nın yardımıyla yeniden inşa edilen Almanya, Doğu ve Batı olmak üzere iki ülke ve iki farklı sistemle karşı karşıya kalacaktır. Batı Almanya birçok açıdan Batı'ya uyum sağlayabilmişken, Doğu Almanya Sovyet etki alanında kalmış ve birçok açıdan Batı'nın geçirdiği dönüşümleri geçirmemiştir. Bu konuya aslında kültürcü bir pencereden yaklaşan Almanların, birleşmeden sonra Batı ve Doğu arasında kendini gösteren siyasi farklılıkların toplumsal temelini oluşturan ana unsur olarak görürler. Bu durum, eski Batı Alman toplumunun Batı'ya uyum sağlamasına ve siyasi ekonominin yanı sıra, popüler kültürden bilim ve felsefeye kadar “transatlantik” evreninin bir parçası olmasına olanak sağlamıştır. Bugün birçok popülist söylemin toplumsal tabanının Batı'dan ziyade Doğu'da olmasının nedeni de muhtemelen bunlara karşı bir aşı niteliğinde olan bu dönüşümlerin geçirilmemesidir.
Fakat şu da bir gerçek, Batı Almanya'da öteden beri özellikle Sosyal Demokrat şansölyeler toplumun yeniden inşası ve yeniden örgütlenmesinin yanı sıra birde süreklilik gösteren bir «Ostpolitik» geliştirdiler ve Doğu Avrupayı Almanya'nın siyasi yeniden örgütlenmesinin bir parçası olarak görmüşlerdir. Bunu kamufle etmeye çalışsalar da, Almanya'nın Sonderweginin bir ayağı olduğunu biliyorlardı. Brandt'ın Doğu Açılımı, Schröder'in açıktan anti-emperyalizmi, Merkel'in tekrar “ticaret yoluyla değişim”i (Wandel durch Handel) konseptini hortlatması gerçekten de bu tarihsel özel yolu bir ölçüde canlı tuttu.
Son olarak Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte ticaret ile değişim politikası tabiri caizse avucunuzun içinde ya da denizin altında patladı. Buna birde Amerika'nın küresel gevşemesini ve Avrupa'yı kaderine terk etme sinyallerini de eklersek, Alman tarihinde izolasyonist Sonderwegçiler ile Batı yanlısı transatlantikçiler arasındaki çekişmenin bir tırmanma evresine girmiş olduğu açık. Bu da yavaştan kendini gösteren küresel büyük hesaplaşmanın ayak izleri ve Almanya’ya yansımasıdır. Yinede bunun tarihsel bir arka planıda var tabii. Bu güncel bir tartışma ya da hesaplaşma değildir. Aksine, modern Alman tarihinde başlayan ve bugüne kadar devam eden bir çok katmanı olan temel bir hesaplaşmadır.
Her ne kadar bu derin çekişme Almanya'da zaman zaman su üstüne çıksa ve liberal elitler Batı'nın alternatifsizlikten dolayı zafer kazandığına inansa da, artık bu çekişmenin ülkenin Doğu eyaletleri üzerinden siyasi olarak bir hayli kızıştığını görebiliyoruz. Hem solda hem de sağda Rusya'nın Avrupa'yı Amerikan hegemonyasından kurtarma beyanını açıkça destekleyen güçler var. Eski sol parlamento grubu lideri Sahra Wagenknecht tarafından kurulan BSW ve aşırı sağcı AfD, Ruslarla ortaklaşa Amerikan hegemonyasını kırmak istediklerini açıkça ilan ettiler ve bununla pazar günü yapılan iki eyalet parlamento seçimlerini %40-45 oranında oy alarak zafer elde etmiş oldular. İster Thüringen'de olsun ister Saksonya'da olsun, bu seçimleri Alman tarihinde her iki yolun siyasetinin de seçim kazandırdığı ve kaybettirdiği iyi bilinmektedir. Ne AfD'nin ne de Wagenknecht'in yerel seçimleri kazanacak deneyimi ya da teşviki yok ama Batı karşıtı, izolasyonist söylemlerle bunu yapabildiler. İzolasyonizmden kastım Avrupa Birliği'ne karşı siyasi muhalefet ve göçmen karşıtı toplumsal muhalefetti örgütlemektir.