Amaçla bir olmak
Forum Haberleri —

Sema Yüce
- Yolculuğa niyetli olmak başka, yolu amaç edinmek başkadır. Yol amacın kendisidir. Bizde gözünü yoldan ayırmayanların örneği çoktur. Sema Yüce yoldaş bunlardan biridir, güneşin bir tane olduğunu yaşamın da bir merkezi olacağını söylemiştir.
ERDAL TOLHILDAN
Derviş olmaya niyetlenen biri başlar kendisi için mürşit aramaya. Niyetlenmekle derviş olunmuyor elbette. Yunus Emre’nin "dervişlik olsaydı tâc ile hırka, biz dahi alırdık otuza kırka" dediği gibi dışarıdan alınan satılan bir makam da değil. Yolun yolcusu olmayı gerektirir dervişlik. Bizimki de koyulur yola, varır bir dergâha niyetini belli eder. Dergâhtakiler onu dağların ardında uzak diyarlarda bir mürşide gönderirler. Oraya da varır. Mürşit "yola çıktığına göre yolculuğa niyetlisin" diyerek onu kabul eder. Bizimki niyetini açıkladıktan sonra ona bir kaşık verir ve "seni tekrar çağırıncaya kadar bu kaşığı yanında tut, çağırdığımda da kendinle getir" diyerek gönderir. Kaşığı aldığında hem şaşırır hem de çok sevinir, "dervişlik bu kadar kolay imiş" diye düşünür. Aradan çok zaman geçer, mürşit onu tekrar çağırır. Elinde kaşıkla mürşidin yanına varır. Bu kez mürşit kaşığı suya daldırarak ona verir, "çağırdığımda bu su dolu kaşıkla geri dönersin" der. Dergâhtan çıkar ve gözünü bir an olsun sudan ayırmaz, ayırsa dökülecektir. Ancak bir zaman sonra "gözü harama değer" ve gözünü kaşıktan aldığı gibi su dökülür. Mürşidin yanına varınca durumu anlatır. Mürşit "yol gözünü yoldan alarak yürünmez" diyerek henüz hazır olmadığını söyler ve gönderir.
Yolculuğa niyetli olmak başka, yolu amaç edinmek başkadır. Yol amacın kendisidir. Bizde gözünü yoldan ayırmayanların örneği çoktur. Sema Yüce yoldaş bunlardan biridir, güneşin bir tane olduğunu yaşamın da bir merkezi olacağını söylemiştir. Gözü başka adreslere kaymaz, Önderliksiz yaşamı düşünmez. Amaca mutlak şekilde bağlanmanın en güzide örnekleri fedailerimizdir. Onlar için amaç dışında bir yaşam yoktur. Başka yaşam arayışlarına girmezler. Hep bir ikilemin içinde, iki farklı yaşam, iki farklı modernite, biraz mücadele biraz kendini yaşama gibi arayışları yoktur. Yol ile bir olmuşlardır. Her anlarını amaçlarını gerçekleştirerek yaşarlar. An’da hakikatleşir, an’da amaçları ile bir olur, öyle yol alırlar. Yolculuk denilen şey bir yere varma hali değil, yolun kendisi olma yani amaçla bütünleşmedir. Fedailerimizin dervişlerle ortak yanı budur. O nedenle hepsinin yaşamı dervişane olmuştur, sade ve mütevazi…
"Hayatla kardeş olmak" diyordu bir şair. Amacı ile birleşip bütünleşen insanları çok güzel ifade ediyor bu dize. Biz yola yolcu, hayata kardeş olabiliyor muyuz gerçekten? Yolculuğa niyetliyiz çünkü gelmişiz özgürlük saflarına ve bir amaç uğruna mücadele ediyoruz. Ama yolu amaç edinmekte sorunlar yaşadığımız da bir gerçek. Bütünen amaçsız olmaktan söz etmiyoruz. Öyle olsa yola çıkılmazdı. Ama gözünü yoldan ayırmadan yürümekte zorlanıyoruz. Derviş adayının hikâyesinde olduğu gibi gözümüz zaman zaman harama kayıyor. Bu haram özellikle kapitalist modernitenin liberalizm ambalajına sardığı özgürlük sapmaları oluyor. Özgürlük amacı ile yola çıkanların başka "özgürlüklere" göz ucu ile bakması bile abestir. Amaçtan sapma, yoldan çıkmaktır. Alevi inancında söylendiği gibi "yol düşkünü’ haline gelmektir. Hakikat bu kadar ağır, bu kadar zorlayıcıdır, ancak amaçla mutlak bütünleşmemenin başka bir ifadesi de yoktur.
Amacımızı ciltler dolusu kitapla izah etmemize gerek yoktur. Bu konuda Önder Apo amacımızı hem teorik ifadeye kavuşturdu hem program ve örgütünü oluşturdu. Amaca gidecek en kısa yolu yani yöntemimizi de belirleyerek özgürlük paradigmasını inşa görevini önümüze koydu. Yine de amaca ilişkin söylenebilecek en kısa ve özlü ifadeleri Önder Apo kendisi dile getirdi; “kadınlar ve erkekler olarak yaşamın en ateşli imtihanlarından geçerken, birbirimize eşitlik ve özgürlük sözü verdik. Bu sözün ancak özgür bir ülke ve demokratik bir toplumda gerçekleşebileceğine ant içtik.” Bu amaç etrafında Önderliğe katıldık. Bizim amacımız bu yolda Önderliğe ulaşmaktır.
Yol O’na gidiyor, yolculuk O’na doğrudur. Onu anladıkça bir adım daha yaklaşıyor, uyguladıkça ona kavuşuyoruz. Ama bu kavuşmalar son anlamına gelmiyor. Zaten O da durmak nedir bilmiyor. "Her gün kırk devrim yapıyorum" diyor. Düşmanlarıma yetişmek için onlardan daha hızlı olmalıyım, diyor. Işık hızında düşünmekten, kanatlı düşünmekten söz ediyor. Anlamak ve uygulamak da yetmiyor aslında. O’nun gibi olmak gerekiyor, her anına yaratımlar sığdıran ve ışık hızında düşünüp eyleyen olmak. Yani dervişinki gibi gözünü kaşıktan ayırmadan yürümek değil, bir de koşmak gerekiyor. Peki, böyle miyiz?
Amaçla aramıza herhangi bir şey girdiğinde bu idare edilecek bir durum değildir. Derhal ortadan kaldırılması ve giderilmesi gereken bir sorundur. Önder Apo’nun kırk kez devrim dediği husus budur; an an kendini amaca göre yeniden oluşturmak. Amaç varılması gereken bir menzil değildir, an’da oluşmaktır. Zorlandığımız husus da bu oluyor, an’da oluşmayı hep erteliyoruz. Önce başkası olsun diyoruz, kendimizi başkaları ile izah ediyoruz. Amaca varıldıktan sonra değişeceğimizi düşünüyoruz ki bu tamamen yanılgıdır. Zira amacı ileride ve bekleyen bir şey gibi hayal ediyor, ona varılınca da masallardaki gibi sihirli bir değnekle değişeceğimizi sanıyoruz. Amaç çocukluğumuzda anlatılan gökkuşağı hikâyesi gibi değilki altından geçince dönüşelim. O hikâyede bile gökkuşağının sen yaklaştıkça senden uzaklaştığı anlatılır. Amaç varılacak bir yerde değildir, hele ki özgürlük amacı hiç öyle değildir. Bizzat an’da ve oluşum halidir. Ortaya attığımız her gerekçe esasında ben donmak, olduğum gibi kalmak istiyorum demektir. Tam da yolculuğa karşı ayak sürümektir.
Amacımızda muğlaklık değil, amaca göre olmakta muallaklık yaşıyoruz. O nedenle yürüyüşümüz hep inişli çıkışlı oluyor. O nedenle mekân ve zaman bizim üzerimizde çok etkili oluyor. Koşulları öne sürmemizin nedeni bu. Yoluna revan olduğumuz hiçbir zaman bunları yaşamadı. Ne "kuru kütüğü yeşertmekten zordur’ denildiğinde ne de "İmralı’da gün gün öldüreceğiz’ denildiğinde bu halk için özgürlük mücadelesinin koşulları yoktur dedi.
Bu halimiz amaçla da aramızı açıyor, büyümemizi de engelliyor. Amaca göre olmayan birinin amacın yüceliğini kişiliğinde oluşturması mümkün değildir. Sorun yine kendimiz oluyoruz. Kendimizi bu yolculukta önümüzde engel olmaktan çıkarmalıyız. Bir ölü can gibi yolumuzun üzerinde duran cesedimizi kaldırabildiğimizde fedailerimizin ulaştığı hakikate ulaşmak, amaçla bir olmak zor olmayacaktır. Ve tabi ki O’na fiziki olarak kavuşmak da!