Andre ile 30 yılın anıları
Dosya Haberleri —
- Andre Mateyeer, 90 yaşında. Çocukluğu Alman işgali altında geçti. “Korkunun ne olduğunu çok iyi biliyorum” diyen Mateyeer Cezayir Savaşı’nda bir Fransız askeriydi. “Fransız askerlerinin acımasızlığını gördüm. Oradaki görevleri Cezayirlilere işkence etmeyi kurumsallaştırmaktı” diyor.
- Mateyeer, 1994’ten beri Kürtlerin mücadelesi içinde. Bretonya Kürt Dostları Derneği’nin kurucusu. Abdullah Öcalan’ın savunmalarını Fransızca’ya çevirdi. Aynı zamanda katledilen Fidan Doğan’ın çalışma arkadaşı olan Mateyeer, “Rojbîn, evimizin beşinci çocuğuydu” diyor.
BARIŞ BALSEÇER
Yüzyılı aşkın zamandır sömürgeciliğe, asimilasyon ve inkâra karşı büyük bir mücadele veren Kürt halkının dünya halkları nezdinde görünürlüğü ise Kürt Özgürlük Hareketi’nin 40 yıllık destansı mücadelesiyle sağlandı. Direniş tarihine evrensel değerler katan, insanlığın ve tümden yaşam değerlerini bir ideolojiye kavuşturan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla İmralı işkence sisteminde rehin alınması ise direnişin farklı dinamiklerini var ederek, onu dünya düşün tarihinin en önemli öncülerinden birisi haline dönüştürdü. İmralı’da Öcalan’ın dört duvarı aşan özgürlük tanımı ve direnişi, gerek Kürt halkının evlatlarının dağlarda, kentlerde sürdürdükleri amansız mücadele sınırları aşarak dünyada kendisine yeni yoldaşlıklar, yeni mevziler elde etti.
Bu yoldaşlardan biri de Andre Mateyeer.
Mateyeer ile Bretonya Kürt Dostları Derneği’ni, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için yapılması gerekenleri ve “evimizin beşinci çocuğu” dediği şehit Rojbîn’i (Fidan Doğan) konuştuk.
"En büyük çabam Kürtler..."
90 yaşında olduğunu ifade eden Andre Mateyeer, “Hayat benim için artık yerinde sayıyor” diyerek yaşam hikâyesini tamamladığını belirtiyor. “Hala birkaç projem var. Birkaç görevim. Kendime görev olarak belirlediğim en büyük çalışma, Kurdistan ve Kürt halkının içinde olduğu bu süreci, onurlu ve devamlı çözüm sürecine kavuşturmak. En büyük çabam bu” diyor.
Yıllarca farklı sosyo-kültürel çalışmalar yürüten merkezlerde görevler yürüttüğünü söyleyen Mateyeer, “30 yıl boyunca sosyal yardımlaşma ve çalışma kurumlarında görevler aldım. Mültecilerle çalıştım. Bu kurumların yöneticiliğini yaptım. Gençlik ile dayanışma ve sosyal merkezlerinin sorumluluğunu yürüttüm. Bölge düzeyinde Fransa temsilciliğini yaptım son yıllarımda. Bu süreç içerisinde öğrendiğim birçok şey oldu” diye belirtiyor.
"Çocukluğum işgal altında geçti"
Yaşamında, çalışma hayatında tanıklık ettiği, öğrendiği en önemli şeyin insanlığın renkleriyle, farklılıklarıyla; sevgi temelinde birlikte yaşayabileceği olduğunun altını çizen Mateyeer, “Tabi ki bu süreç içerisinde önemli olan toplumun değişiklik ve renkliliğini kabul etmekti. Toplumun zenginliğini ve renkliliğini yaşatmaktı. Ve bunu saygı temelinde bir yaşam biçimine dönüştürmekti" diyor ve ekliyor:
“Yaşamım sakinlik içinde geçmedi. Olumsuz ve olumlu zamanlar yaşadım. Hatta olumsuz bir askeri süreç içerisinde de yer aldım. Askeri oluşumlar bir çözüm değil. Uzlaşmayı, barışı, anlaşmayı sağlamak çoğu zaman zor olabilir. Ama bunların uzun süre yaşam bulması en doğrusudur. Bunu yaşamımda öğrendim. Çocukluğum Alman işgali altında geçti. Korkunun ne olduğunu çok iyi biliyorum. Çocuktum, hiçbir şey anlayamadığımı hatırlıyorum. Bombalar başımıza yağıyordu. Kötü insanların gerçekten kötü olduğunu bilmek gerekiyor. Yaşanan bütün bu olumsuzlukların karşısında gerçekten büyük bir dayanışmanın da açığa çıktığını bilmek gerekiyor. Ve Cezayir Savaşı’nı da yaşadım, savaşın korkunçluğunu biliyorum. Üç odalı bir evde yaşıyorduk. Günden güne eksilen yemek ve içeceği bulmakla uğraşıyorduk. Bu süreç içerisinde hayatta kaldık.”
İkinci Dünya Savaşı'nın tanığı
“İkinci Dünya Savaşı’nda doğrudan savaş alanında değildim. Tren İstasyonu’na yakın oturuyordum. Bir üst geçitten gara geçilebiliyordu. Oradan hızlıca geçiyordum. Gençtim. Üst geçitten gara geçip, duran tren olup olmadığına bakıyorduk. Orada askeri trenlerin olup olmadığına bakıyorduk. Eğer bir tren varsa, hızlıca binmemiz gerekiyordu. Bu trenler insanlara yardım da getiriyordu. Almanlar tarafından tespit edildiği gibi uçaklarla bombalanıyordu. Ondan dolayı tren hızlıca gara geliyordu. Aileleri hızlıca alıp sığınaklara taşıyordu.”
Mateyeer, savaş bittiği dönem neler yaşadıklarını da paylaşıyor bizlerle: “Savaş sonlandığında direnişçilerin sokaklara çıkıp ellerinde bayraklarla sevinç gösterisinde bulunduklarını hatırlıyorum. Almanlarla ilişki yaşayan kadınları cezalandırdılar. Çikolata paketleriyle gelen ABD askerlerini hatırlıyorum. Dayanışma bir toplumun başını gururla dik tutmasının nedenidir. Savaş döneminde doğu Fransa’dan, Almanlardan kaçarak gelen bir Polonyalı aile bize sığınmıştı. Onları misafir ederek, sahip çıkarak dayanışmanın ne ve ne kadar önemli olduğunu da öğrendim.”
"Temiz savaş yoktur"
Savaş sonrası sosyal ve siyasal çalışmalara başladığını belirten Andre Mateyeer’e, Nazi işgali döneminde mültecilerden oluşan, liderliğini Adıyamanlı bir Ermeni partizan olan Misak Manuşyan ve arkadaşlarını hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum. Faşizme karşı direnişin en soylu damarını ifade eden ve bir Fransız işbirlikçisinin ihbar etmesi sonucunda 23 yoldaşıyla birlikte yakalanıp Naziler tarafından idam edilen Manuşyan ve arkadaşlarına dair soruma Mateyeer, “Onlar ve Kızıl Afiştekiler DNA’mdır” sözleriyle cevap veriyor.
Mateyeer’in diğer bir savaş gerçekliğine tanıklığı ise Cezayir Bağımsızlık Savaşı dönemi… Cezayir’de bir Fransız askeri olarak, güvenliği sağlamakla görevlendirildiğini anlatıyor: “Çok iyi biliyorum, hiçbir temiz savaş yoktur. Fransız askerlerinin savaş içerisindeki acımasızlığını gördüm. Şunu da belirteyim, Fransız güvenlik güçlerinin oradaki görevi, Cezayirlilere işkence etmeyi kurumsallaştırmaktı.”
Kendisi söylemiyor ama görüşmemize eşlik eden arkadaş Mateyeer’in birçok Cezayirli direnişçiyi sakladığını ve öldürülmekten kurtardığını anlatıyor bize. “Savaşlar bir çözüm değil” diyen Mateyeer, 18 Mart 1962'de, Cezayir devrimcileri ile Fransız ordusu arasındaki yaklaşık 8 yıllık savaşın ardından imzalanan, aynı yıl 5 Temmuz'da Cezayir'in bağımsızlığının ilanının yolunu açan tarihi Evian Anlaşması’nı selamladığını söylüyor. Mateyer devamında, “Bu anlaşmayla savaşa son verildi. Kürt sorununda da gerçek bir çözüm için var olan tüm olumsuzlukların masada tartışılması gerekiyor. Tabi ki bunun için çaba vermek gerekiyor” diyor.
Mardin’de yakılan köy
“Dayanışma büyük konuşmalardan daha önemlidir” diyerek Kürtlerle tanışmasına geçiyor Mateyeer. “Kürtlerle 1994 yılından beridir tanışıyorum. 94 yılında Fransız dostlarım Amed Newroz’unu gözlemlemek için beni önermişlerdi. Kürtlerle tanışmam bu şekilde oldu. Gittiğim dönemde Osman Baydemir vardı. Ve bizim güvenliğimizden sorumluydu. Oraya gitmeyle bir uyanış yaşadım. Benim dikkatimi çeken önemli bir olaya denk geldim. Mardin’in Mazıdağı ilçesinde bir köy vardı. Ömerli köyü, Türk askerleri tarafından yakılıp, yıkılıp boşaltılmıştı. Haber geldi. Osman Baydemir’le köye yol aldık. Köye yaklaştığımızda, evler hâlâ yanıyordu. Bir köylü koşarak yanımıza geldi. Ne olup bittiğini anlattı. Bir anda etrafımızı plakasız araçlar sardı. Yanımıza geldiği için köylüyü uyardık. ‘Kaç, yoksa sorun yaşayacaksın’ dedik. Köylü, 'Size burada ne olduğunu anlatmazsam, hiç kimse burada ne yaşandığını da bilmeyecek. Size burada olanı anlatacağım. Biliyorum, size anlatırsam beni öldürecekler. Sizin burada yaşananları anlatmanız gerekiyor. 1994 yılında beridir o köylünün bize anlattıklarını her yerde dile getiriyoruz.' O köylünün fotoğrafını çekmiştim. Sonrasında akıbeti ne oldu bilmiyorum."
Dernek olarak hazırladığı dosyaları tarıyor. “O köylünün çok fotoğrafının olduğunu zannetmiyorum” diyor. Dosyayı bulup, çektiği fotoğrafı elleri titrer halde gösteriyor bize.
“Sayın Öcalan'ı anlamadılar”
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı 15 Şubat 1999 tarihinde geliştirilen Uluslararası Komplo'ya dikkat çekiyor Andre Mateyeer: “Uluslararası siyasette insan hakları çok az yer alıyor. Jeo-stratejik ve ekonomik durumlar belirleyici. Sayın Öcalan’a karşı geliştirilen uluslararası komplo belli ülkeler için olağandışıydı. Bu komplo Türkiye, MOSSAD ve ABD işbirliğinde gerçekleştirildi."
Öcalan’ın savunmalarının o dönem birçok çevre tarafından anlaşılmadığını vurguluyor Mateyeer: “Savunma süreçleri içerisinde Öcalan’ın beni etkileyen bir sözü oldu. ‘Bir toplum aynı anda birçok ülkede yaşayabilir. Aynı zamanda bir ülkede birçok halk da yaşayabilir.’ Çoğu kişi o dönem Öcalan’ın siyasal, politik bu mesajını anlamamıştı. Benim açımdan Kürtlerin yaşadıklarını anlatıyordu.”
“Öcalansız sonuç alınamaz”
Bu siyasal mesajın hâlâ geçerli olduğunun altını çizen Andre Mateyeer, “O, barışın simgesidir. Ve ben de barış için çalışıyorum” diyor.
Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması amacıyla küresel çapta sürdürülen “Öcalan’a Özgürlük; Kürt sorununa çözüm” hamlesini değerlendiren Mateyeer, “Önemli olan Kürt Hareketi’ni tanımayan, bilmeyen kişileri bu hamleye katmaktır”diyor.
Abdullah Öcalan’ın tüm Kürtler için önemli bir sembol olduğuna dikkat çeken Mateyeer, şöyle devam ediyor: “Öcalan olmadan, Öcalan’ın masada olmayacağı hiçbir çözüm süreci söz konusu olamaz. Sonuç alınamaz. Öcalan’sız bir çözüm mümkün değil. Pedagojik bir çalışma süreci başlatmak gerekiyor. Buna 'strateji' diyoruz.”
***
Rojbîn kendisini bu mücadeleye adamıştı
Söz Şehit Rojbîn’e (Fidan Doğan) geliyor. Rojbîn’le çalışmalarını sorduğumda yeşil gözlerini bir buğu kaplıyor. Üç dakikaya yakın ofisini bir sessizlik sarıyor. Hüzün perdesini titrek ses telleri aralamaya çalışıyor: “9 Ocak 2013’te kapanmayan bir yara açıldı. Eşim Collet ve benim için eve gelen beşinci çocuğumuzdu. Rojbîn’in Bretonya’daki devrimciler ve devrim çalışması yürütenlerle özel bir ilişkisi vardı. Bu eve, bu odaya geldiğinde, biz torunumuzu karşılıyor, ağırlıyorduk. Meraklıydı. Çalışmaları yürütürken o çalışmaları anlayan, tercüme eden, bilen bir arkadaştı. Bu çalışmaları onun gölgesinde yapıyorduk. Işık saçıyordu. Güçlü ve inatçı bir yapısı vardı. Özel hayatını, yaşamını, aile hayatını her şeyini bırakmıştı. Kendisini bu mücadeleye adamıştı. Katledilişinden kısa bir süre önce burada, bu koltukta oturuyordu. Büromda bu koltukta ağırlamıştım. Fotoğrafını çekmiştim. Rennes’de yaşayan bütün Kürtlerle olduğu gibi gerçek insani ilişkilerimiz vardı. Birlikte birçok çalışma yürüttük. En çok da kadın çalışmalarını organize ettik. 2013’ün hemen başında en son bir çalışmayı birlikte yürüttük. Kadın arkadaşların bir çalışmasıydı. Organizasyonunu birlikte yapmıştık. Katledildiğinde polisin çantasından aldığı rapor ‘Ortadoğu’nun unutulmuş halkı Kürtler: Bretonya Kürt Dostları Derneği’nin Türkiye Kurdistan’ında gerçekleştirdiği 18. ziyaretin 5 görevi’ çalışmasıydı. Katil ayrılmadan ağzına kurşun sıkmıştı. Bunu kabul etmek mümkün değil. Yani katil ‘Bu kişiyi hemen susturmak gerekiyor’ mesajı veriyordu.”
***
Derneğin kuruluş süreci
Andre Mateyeer, Rennes Üniversitesi'nde sosyoloji okuyan Vincent Fauvel, bir fotoğrafçı ve Dazont Bölgesel Öğrenci Birliği’nden iki kişiyle 1994’te Kurdistan’a ziyaret ederler. Kurdistan dönüşü fiili bir dernek kurma kararı alırlar. Derneğin ilk ismi Rennes Kurdistan Delegasyonu’dur. Bretonya’nın Douarnenez kentinde düzenlenen film festivalinde, 8 Nisan 2006’de tarihinde isim değişikliği kararı alarak Bretonya Kürt Dostları Derneği’ne dönüşür. Davet edildikleri bu film festivalinde Kürt heyeti içerisinde Şehit Rojbîn de yer almıştır. Evinin ikinci katında faaliyet gösteren dernek mütevazi bir ofisten ibaret. Zaten Mateyeer’in evinin her yanında Kurdistan’dan izler duruyor. Mateyeer, Rennes Demokratik Kürt Toplum Merkezi ile birlikte bu çalışmaları sürdürüyor.
Tüm savunmalarını çevirdim
Dernek olarak hazırladıkları “Kürtlerle birlikte geçen 25 yıl” kitabını gösterirken de “Kürtlerin yanında verdiğim 25 yıllık mücadeleyi anlattım” diyor Mateyeer. Kitapta Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin önemli kişilerine yer verilmiş. Gültan Kışanak, Remzi Kartal… Sayfalar çevrilirken Öcalan’ın fotoğrafı ile karşılaşıyoruz. Mateyeer, “Elbette Sayın Öcalan’ı unutmuyoruz ”diyor.
Hemen hemen İmralı’dan yazdığı tüm savunmaları Fransızcaya çevirdim. Öcalan’ın eserlerini çevirmekte zorlandım. Çünkü Öcalan kitapları çok derinlikli. Uluslararası Komplo sonrası İmralı sürecinin ilk gününden başlayarak, İmralı süreci üzerine yazmaya başladığım bir roman var. Bitirmeye zamanım olmadı” diyor Mateyeer. Romanı ne zaman bitireceği sorumuza ise gülümseyerek, “Eğer Kürtler beni biraz rahat bırakırsa bitirmeye çalışırım” diyor.
İlerleyen yaşıyla birlikte sağlık sorunlarının arttığını ifade ediyor. Ama romanı bitirmek istediğinin de altını çiziyor.