KÖH yaşam enerjisi üretiyor

Dosya Haberleri —

Nazan Üstündağ

Nazan Üstündağ

  • En kısa şekliyle söyleyecek olursam beni bu kitabı yazmaya iten şey genel olarak Kürt Özgürlük Hareketi’nin (KÖH) özelde ise Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin (KKÖH) beni neden büyülediğini hem kendime hem de dünyaya anlatmaktı. Kitap, genel olarak anne, siyasetçi ve gerilla olarak, kadınların anlam arayışının izleğini sürüyor.
  • Halay müthiş bir dans, o kadar KÖH ki. Herkesin elini tutuyorsunuz, aynı hareketleri sonu gelmeyen bir zincir içinde yapıyorsunuz, girenler oluyor, çıkanlar oluyor, öncüler oluyor, zincir tarafından taşınanlar oluyor. Ama iyiyseniz size verilen o küçücük beden alanında her organınızı oynatarak biricik de olabilirsiniz. İlham verirsiniz.

FİLİZ KOÇALİ

Akademisyen Nazan Üstündağ’ın İngilizce yazdığı Anne Siyasetçi Gerilla kitabı uluslararası alanda oldukça ilgi görüyor. Kitapla ilgili pek çok tartışma toplantısı düzenlendi. Nazan Üstündağ akademiyle yaşamı, akılla duyguyu, bilimle hakikati, yerelle evrenseli çok başarıyla buluşturan bir yazar. Benim de aynı partide, aynı platformlarda birlikte çalıştığım, aynı yolda yürüdüğüm, yaklaşık beş yıldır Jin Tv’de aynı programda buluştuğum arkadaşım. Kitaba nasıl büyük emek verdiğinin tanığıyım.

Akademisyen Nazan Üstündağ ile The Mother, The Politician And The Guerrilla: Women’s Political Imagination in the Kurdish Movement (Anne Siyasetçi Gerilla: Kürt Hareketinde Kadınların Siyasi Tahayyülü) kitabını konuştuk. En kısa zamanda kitabın Kürtçe ve Türkçe baskılarına kavuşmak umuduyla…

Seni bu kitabı yazmaya iten ne oldu? Okurları neyin beklediğinden biraz bahseder misin?

En kısa şekliyle söyleyecek olursam beni bu kitabı yazmaya iten şey genel olarak Kürt Özgürlük Hareketi’nin (KÖH) özelde ise Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin (KKÖH) beni neden büyülediğini hem kendime hem de dünyaya anlatmaktı. KKÖH, harekete katılanların hayata ve kendine bir anlam verme arayışından söz ediyor. Kitap da, genel olarak anne, siyasetçi ve gerilla olarak, kadınların bu anlam arayışının izleğini sürüyor. Bu anlam arayışının siyaset ve benlik alanında yarattıklarını, akademik alana ve siyah, psikanalitik ve sömürge karşıtı hareketlerin diline tercüme ediyor ve onlarla bir diyaloğa giriyor.

Ben de sanırım kendimi bildim bileli bu arayış içindeyim ve bu arayış beni birçok mecraya soktu, çıkardı. Ancak bu konuda en çok şeyi KKÖH’den öğrendim. Ben kendime göre anlam arayışımı tetikleyen şeyi, bir büyülenme ve bağlanma arzusu olarak tanımlayabilirim. Arayış yöntemini ise toplum tarafından verili “kendini” kaybetme ve aşma çabası, verili ilişkilerle yetinmeme ve beklenmedik ilişkiler ve bağlar kurma isteği ve bunun için de toplumsal olarak insana sanki bir nimetmiş gibi dayatılan ve istetilen sınırları hiçe sayarak sürekli açık tutma mücadelesi olarak tanımlayabilirim.

 

Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin sırrı ne ve sana neler kattı?

KKÖH bana bunun nasıl toplumsallaşabileceğini ve kurumsal olarak yeniden üretilebileceğini, bu işin içindeki korkunç emeği ve ısrarı öğretti. Bu anlamda hareketin evrenselleşmesi gerektiğine inancım var. Hareketin insanları mutlu ettiğine, özgür kıldığına, verili anlamların ötesine geçirttiğine, hareket ettirdiğine, enerjiyle doldurduğuna, insanın, karakteri ya da huyları sandığı şatafattan kurtarıp sadeleştirdiğine, arzuları-tutkuları hem coşturduğuna hem de bu arzuları benzersiz ama toplumsal kıldığına tanığım. Bana göre bu, tüm bedellere rağmen KÖH’ün nasıl sürekli yaşam enerjisi ürettiğinin sırrı. Devletin insanları öldürmesi, tutuklaması, yerinden etmesine rağmen Kürdistanlıların nasıl devletin boşalttığı toplumsal pozisyonları ısrarla ve inatla tekrar doldurduğunun sırrı. Hareketin kuantum fiziği. Bu çok elle tutulabilir bir şey değil ama çok hissedilen bir şey. Bunu akademik düzeyde anlaşılır bir dile tercüme etmek senelerimi aldı.

Kitabı yazarken psikanaliz de çalıştın değil mi? Kitabın ne kadarlık bir çalışmanın ürünü?

Hiç tanışık olmadığım psikanalitik dili kullanılır derecede öğrenmem bir yılımı aldı. KKÖH’ün kamusal alanda eyleyen anne, dilde saklı kadın ata, Mezopotamya mitolojisinden yola çıkarak açığa çıkarmaya çalıştığı ana kanunları, bunların yarattığı enerji, anlam dünyası, kişinin bunlara referansla ilişkiler içinde dönüşümü birinci bölümde anlatılıyor kitapta. Bu kısmı üç senede yazdım. 

Bana göre evrensel olan ki bunu siyah kadın hareketinin harikalarından Denise da Silva’ya dayanarak söylüyorum başkasına benzeyen değil, değişir ve çoğalırken- kendini illaki merkeze almadan- çeşitli araçları kullanarak, yaratarak, tekrar geniş hayata ve geniş dünyaya bağlanandır. KÖH bu evrenselleşmeyi çok çeşitli ilişkilenme çabalarıyla yapıyor. Ben de bunu, dünyanın felsefi birikimine, özellikle siyah düşüne, feminist düşüne, sömürge karşıtı düşüne bağlanarak yapmaya çalıştım. KKÖH’ün pratiğinden ve düşününden doğru, diğer pratikler ve felsefelerle, anne nedir, beden nedir, et nedir, insan nedir, eylem nedir, siyaset nedir, özgürlük nedir, tartışmaya çalıştım. KKÖH’ün bu kavramlar hakkında söylenenlere katkılarından birisini, insanların hiçbir zaman tek bir şey olmasına izin vermemesi olarak görüyorum. Bir yandan özgürlük için savaşırken, bir yandan da mücadelesini anlaşılır bir biçimde çok farklı seyirciye anlatma gerekliliğinin seste, ette, bedende, cümlede, bir haykırışta, bir ölümde tezahürünü ve bu anlamda hep sesin, etin, cümlenin niyetinden bir fazlası olduğunu gösteriyorum. Emine Ayna’nın “süreç bitti” kahkahası, Gültan Kışanak’ın Roboski konuşması, gerillaya sarılması, Sebahat Tuncel’in tokadı gibi. Hepsi kahkahadan, konuşmadan, tokattan çok daha fazlasılar. İlettikleri şey bir halkın çıkmazı. Öldürülürken, bir yandan ölmemek mücadelesi bir yandan da ölümünün bir anlamı olması çabası arasında yaşanan, hayatını kişiye değil herkese ait kılan, dünyayı kendi kurduğu oyuna çağıran ama dünyanın oyununu da oynamaya mecbur edilmiş hayatların dile, bedene gelişi…

 

Siz hem hareketin içinde hem de dışındasın. Gözlemlerin üzerinden mi bu çalışmaya başladın? Mesafeni nasıl kurdun?

Ben halayı çok seviyorum ama halay çekemiyorum. Ama jazı, baleyi, tangoyu da seviyorum. Hiçbirini en iyi şekilde yapacak kadar içinde kalamıyorum. Halay müthiş bir dans, o kadar KÖH ki. Herkesin elini tutuyorsunuz, aynı hareketleri sonu gelmeyen bir zincir içinde yapıyorsunuz, girenler oluyor, çıkanlar oluyor, öncüler oluyor, zincir tarafından taşınanlar oluyor. Ama iyiyseniz size verilen o küçücük beden alanında her organınızı oynatarak biricik de olabilirsiniz. İlham verirsiniz. Jazın da kendine göre böyle bir tarafı var. Jaz improvizyonuna girer çıkarsınız, yanlış nota çalan birine göre tekrar ritmi düzenleyip o notayı yeni ve farklı bir müziğin başlangıcı yaparsınız. Miles Davis’i şahane kılan şey, her nefes alışında başkalarına fırsat verişi. Yazılı notaya referans vermeden ama onun da hepimizi değiştirmiş olduğunu unutmadan, bu dansları birbirleri ile konuşturduğunuzda tahmininizin dışında bilgiler, kavramlar ürer. KKÖH ile birlikte düşünerek ve başka kavramsal çerçevelerle iletişime girerek farklı bir yaşam imkanının teorisi ve pratiği hakkında bir bilgi oluşturmaya çalıştım.

Epeyce yakın temas ve gözlemim de var. Ben HDP’de, kadın hareketinde, barış hareketlerinde bulundum. Kürdistan’ın neredeyse tamamını araştırmalar, konferanslar, toplantılar, cenazeler vesilesiyle gezdim. Birkaç kez dağa gittim. Birkaç kez Rojava’ya gittim. Avrupa’da birçok kurumda çalıştım. Ama aynı zamanda Türküm diyelim bu bağlamda. Aynı zamanda dünya düşünü ve muhalif hareketlerin pratikleri ile dolayımsız bir ilişki de kurmaya çalışıyorum. Hareketin tam içinde olmadığım için beni üzen, eleştirdiğim şeylere anlam verişim illa hareketin diliyle değil başka dillerle de oluyor. Emek veriyorum onu üretmek için. Örneğin fedai eylem. Benim için hayatın en önemli değer olduğu, hayatta kalmanın direniş olduğu bir düşünceden baktığımda kabul edilmesi zor. Ama öte yandan kuantum fizikten baktığınızda, hayat size ait bir şey değil, bir itki. Dönen dolaşan, harekete geçiren. O zaman belki de bir sanat. Uzun yaşamak değil, yaratım haline getirmek önemli. Ben Kürt olmadığım için belki, belki hareketin tam içinde olmadığım için, hareketin açıklamaları ile yetinemiyorum. Başka araçlara ihtiyacım oluyor anlam verme sürecinde. Yani halay büyülüyor beni ama içinde değilim. Tangoya bir gidip bakmam gerekiyor halayı iyi çekmeden içselleştirebilmek için.

Bir de KÖH’ün insanı görevlendirebilmek gibi bir kabiliyeti var. Bence Öcalan’ın metodolojileri içinde tüm harekete en çok sinmiş şeylerden biri bu olabilir. Öcalan, hayatını kendine bir şey saklamadan paylaşan, toplumsal bilgiye dönüştüren, eleştirisini karşısındakinin içindeki en yüksek potansiyeli hareket geçirmek için yapan, herkese ismiyle hitap eden, biricikleştiren, psikanalitik ve toplumsal görevlerle donatan biri. Biliyorsunuz bana görüşme notlarında atıfı var. Aynı şekilde KÖH’teki arkadaşlarımın bana yaklaşımı da bu oldu. Bu da son derece sadakat yaratan bir şey. En azından bana verilen bu hediyelere ben de elimdeki araçları kullanarak ve evrenselleşme izleğine katkı sunarak bir görev ifa etmeye çalıştım.

Kitapta üç bölüm var. Bu bölümlerin içeriğinden bahseder misin?

Kitap özyönetim direnişleri ile başlıyor. Taybet Ana, Sevê’ler ve Ekin Wan nezdinde öldürülmeye çalışılanın kişiler olmadığını, Kürdistan’da ortaya çıkan yeni bir tahayyülü sanki hiç olmamış gibi yeryüzünden silme arzusunun dışa vurumu olduğunu söylüyor. Hiçbir zaman tek bir yere, zamana ve vücuda sığıdırılamayacak akışkan kadın varlığını, mezara, hapishaneye, evliliğe hapsetmeye çalışan devletin, özünü icra edişi olarak görülmesi gerektiğini iddia ediyor. KKÖH’nin anne, siyasetçi ve gerilla figürü üzerinden yarattığı bu dünya tahayyülünü anlatmayı vaat ediyor.

 

Birinci bölüm anne değil mi?

Evet, birinci bölüm anne. Burada en özet haliyle bir kere anne ve dil arasındaki ilişki anlatılıyor. Bana göre Kürt dilleri, Türk devleti tarafından kimi zaman bir haykırışa, kimi zaman bir gürültüye ama her zaman bir sese indirgeniyor. Ses hem dilin azı hem fazlası. Ses kolektif, mitik, dile gelmeyen. Türk devleti bir yandan bu sesi takip edip herkesin içinden çıkarmaya çalışıyor, bir yandan da ses dilin ötesinde, aksanda, müzikte yaşayarak bir başka varoluşun yankısı oluyor. Anne burada bu sesin taşıyıcısı olarak çok önemli. Anne o sesin -çocuklarının ağzında bazen dil olamasa da- devamını sağlıyor. Devlet ne kadar engellerse engellesin, anne sayesinde kişinin içindeki bir başka (Kürt) varoluşa sürekli nefes üfleniyor.

Öte yandan Türk devleti anneyi yok etmeye çalışıyor. Bunu birçok devlet fantazisinde görmek mümkün. Diyarbakır Cezaevi’nden, Halide Edip romanlarına, filmlere, bazı sosyal politikalara kadar anneyi unutturma çabası, Kürt’ü öksüz bırakma çabası var. Başkalığa hayat üflenmesini engellemek için. Baba eğer başka bir egemenlik biçimini temsil ettiği için düşmansa anne çok daha büyük bir düşman. Çünkü başka bir varlık ihtimalini mümkün kılıyor.

KKÖH anneye mitolojik bir anlam biçiyor. Sen nereden baktın?

Mitolojilerde, nasıl yaşamalıyız sorusu ekseninde, ninnilerde, kültürde, dilde ana geleneğini açığa çıkartma girişiminde, anneliğe bireysel anneler ötesinde bir anlam biçiliyor. Ben gerek psikanaliz gerekse siyah kadın hareketiyle diyalog içinde, Enki ve Ninhursag mitinden yola çıkarak, bu arayışın ana kanunları arayışı olduğunu iddia ediyorum. Nitekim psikanalizin baba kanunlarının insanı kültürel bir varlık yaptığı iddiasının karşısında, aslında anne emeğinin yaşlı erkeklerin vahşi arzularını terbiye ettiğini, onlara sınır koyduğunu ve insanı toplumsallaştırdığını söylüyorum. Bu kanunların, bir yandan ataerkil baba kanunlarına, bir yandan sömürgeci devlet kanunlarına karşı, annelerin eylemliğinde, nasıl baş kaldırdığını anlatıyorum.

 

İkinci bölümde de siyasetçi var...

İkinci bölüm siyasetçi. Burada Kürt halkının yaşamının imkansız çelişkilerinin nasıl siyasetçilerin sesinde, bedeninde, etinde bir güç olarak icra edildiğini anlatıyorum. Bunların daha sonra taklit edilebilir hale geldiğini ve bir siyasi kültür haline geldiğini gösteriyorum. Bunun sömürgeciliğin farklı biçimleriyle ilgisini kuruyorum. Burada da batı feminist siyaset teorisinin yapı taşı haline gelmiş ve devlet tarafından gömülmesi yasaklanmış ağabeyini gömen Antigone figürü ile diyaloğa giriyorum. Bu figürün batı tahayyülünde bir tragedya içinde anlatılması sayesinde öncesi ve sonrası yok. Tek bir eyleyişle hem kendi ölümüne hem de var olan rejimin düşmesine sebep oluyor. Oysa gerçek hayatta, Kürdistan’da, ne Antigone tek bir kişidir, ne de sömürge düzeni tek bir darbeyle devrilir. Kürdistanlı olmanın laneti ve hediyesi her gün yeniden kadınlar aracılığıyla ses, beden bulur. Vicdan siyaseti diyor halk buna. Bence bu kanunlara ve dile sığamayan bir hakikati bedende ve cümlede göstererek herkesi tanıklığa çağırmak.

 

Ve son bölüm gerilla...

Tabii bu da yazması çok uzun zaman alan bir bölümdü. Aynı zamanda en çok ilgi çeken bölüm. Kadın gerillaların biz kimiz ve nasıl yaşamalıyız sorusundan yola çıkıyor. Bu tabii şu an dünyada bütün muhaliflerde yankı bulan bir soru. Kadınların özgürlük, hakikat ve var oluşu erkek ve devlet sömürgeciliğinden kopartıp kendilerinin kılışını anlatıyor. Özgürlük derken, hareketlenme, anlam verme ve inşa etme süreçlerine bakıyorum. Kadınlar nasıl onlardan çalınmış olan üretim, özsavunma, kendini yönetme, dil kurma araçlarını tekrar oluşturuyor dağda. Hakikat derken, ortak ve bireysel eyleyişleri ile nasıl yeni kanunlar ve ölçütler oluşturuyorlar. Var oluş derken de nasıl hayatlarını kendilerinin olmaktan çıkartıyor, nasıl hem ölüm hem de yaşamlarını bir itki ve yeni bir dünyanın imkanının enerjisi olarak dolaşıma sokuyorlar. Bir anlamda “yaşamı çok sevdiğimiz için ölümü göze alıyoruz” cümlesinin sırrını açığa çıkartmaya çabalıyorum. Bütün bunların ise bir ortak dönüşüm yolu olarak benimsenmiş hevallik içinde mümkün olduğunu anlatıyorum. 

Burada bir de bunun özellikle kadınlar tarafından icra edilmesinin, yani tanımlı kadın kavramlarını değiştirmiş, evlilik ve ailenin onu köleleştiren ilişkilerini terk etmiş, toplumun çocuk doğurmak dışında hiçbir şey vaat edemediği pozisyonları reddetmiş ve aşkını doğaya, topluma, yoldaşlarına adayarak aşk ve erotizme bambaşka bir anlam biçmiş kadınlar tarafından yapılmasının, toplum içinde hareketi nasıl gündelik hayat dışında, asıl hakikat olarak kurduğundan bahsediyorum. Bir bakıma Kürt aşkı bu yani Öcalan’a referans verecek olursak.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bütün bunların Kürt hareketi içinde herkes tarafından ne kadar paylaşıldığı filan benim hiç ilgimi çeken bir konu değil. Genelde eleştiriler -böyle diyorlar ama- biçiminde sunuluyor akademik hayatta. Ben eleştirel okumanın bir şeyin potansiyelini en yüksek yere çekmek olduğunu düşünüyorum. KKÖH ve KÖH dünyayı değiştirmek konusunda inanılmaz bir potansiyel içeriyor. Benim görevim bence bu potansiyelin ses ve dil, et ve beden, ölüm ve yaşam arasında gidip gelerek yaptığı başka bir dünyayı icra mücadelesine, kendi var olduğum alanlarda kalıcı tanıklıklar oluşturmak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.