Baby Reindeer: ‘Yarayı kapatan aşk, yaradan derin’
Kültür/Sanat Haberleri —
- “Baby Reindeer’ın en büyük başarısı kurbanı ya da faili nesnel biçimde ele alması. Bu temadaki birçok yapım, kurban suçlayıcı pozisyona düşüyor ya da faili karizmatik bir unsura dönüştürüyordu zira. Bu hikayede ise Martha’nın dehşet verici yönlerini gördüğümüz kadar, onunla empati yapmaya çalışan Donny’nin gözünde, sıradan hallerini de izliyoruz.”
BİLGE AKSU
İçeriklerinin art arda yarattığı hayal kırıklığı ve yükselen faturası sebebiyle Netflix’i hayatlarımızdan tam da çıkarmışken, İskoçya’dan gelen bir mini dizinin bu kararımızı sorgulattığı günlerdeyiz. Evet, çoğumuzun duyduğu ve bazılarımızın izleme gafletine düştüğü o diziden bahsediyorum: Baby Reindeer…
Hikaye bir ısrarlı takip/stalking ve taciz hikayesi. Çoğunlukla rastladığımız rol dağılımının tersine, burada kurban erkek olan. Kimbilir belki de bu rol dağılımı sebebiyle, öyle çok da gerilmeyiz diye düşündü belirgin bir kalabalık. Türkiye gibi taciz ve takibin sıradan dedikodu seviyesine indirgendiği bir coğrafyada, kurbanın kadın rolünde olduğu öylesine çok hikaye duyuyoruz ki, erkeğin mağdur olmasını bir merak unsuru olarak dahi görebiliyoruz. En fazla ne olabilir ki diye yankılanıyor iç sesimiz.
Dizinin yaratıcısı Richard Gadd, bu olayı bizzat yaşamış. Sonradan internete düşen görüntüler dahi mevcut, 2014 civarında Fiona isimli bir kadın tarafından uzun süre rahatsız edilmiş. Kendisi bir komedyen. Ve çoğu komedyen gibi başarısız. Hasbelkader iyi geçen bir iki gösterisinde gelen alkışların peşine düşmüş, alacaklı biri aslında. Sahne tozu yutmuş kişilerde görülen bir sendrom. Daha sonra bu hikayeyi kendi gösterilerinde kullanınca başarılı komedyen statüsüne yükselmiş. 2019’da aldığı bir ödülden sonra Netflix, bu anlattıklarını bir diziye dönüştürme teklifiyle gitmiş ona. Sonrası bildiğiniz gibi.
Quassimodo sendromu
Dizi, Donny adlı karakterin, bir karakolda çekinerek ihbarda bulunduğu sahneyle açılıyor. Bir süredir taciz edildiğini ve artık tedirgin olduğunu açıklarken, karşısındaki memur birkaç aylık süreci neden şimdi ihbar etmeye karar verdiğini soruyor. Bu noktada dizinin anlatı zamanına dönüyor ve fail Martha’yla tanışıyoruz. 40’lı yaşlarında, kilolu bir kadın. Bu özellikle vurgulanıyor, hem görsel olarak hem de kendi ağzından. Hikaye akışında da işimize yarayacak. Martha oldukça üzgün biçimde, Donny’nin çalıştığı kafeye gelip oturuyor. İlk bakışta Donny’nin dikkatini çekme sebebi, bu görüntünün acıklı hissettirmesi. Akabinde yanına gidip siparişini sorunca parasının olmadığını öğrenmesi de cabası tabii. Donny’nin insanlarla fazladan empati kurma huyu var. Aynı şey yine gerçekleşiyor ve bu kez Martha’ya içecek ikram ediyor. Martha’nın ona ilk bakışını daha sonra yeniden göreceğiz. Finalde.
Martha, Donny’nin bu jestini iç dünyasında fazlaca büyütüyor. Sonraki birkaç sahnede daha referansı verileceği üzere, bir Quassimodo sendromu bu; ona su veren Esmeralda’ya bir kez daha aşık oluşu misali, Martha da kendisine verilen içeceğe büyük değer atfediyor. Hemen ardından, hızlı bir girişle Martha’nın ‘oversharing’ sekansına geçiyoruz ki bu da bir sezdirme sayılabilir. Son dönemde moda haline gelen ‘gidik kadın’ klişesinde en çok öne çıkarılan tutumlardan biridir bu. Karşısındakine olduğu gibi her şeyi, oracıkta anlatıvermek. Esasen temelsiz bir çıkarım sayılmaz, self-kontrol eksikliği olarak yorumlayanlar mevcut örneğin. Martha’yı ‘gidik kadın’ kategorisine yerleştirdikten sonra, anlatıcımız Donny’e dönünce görüyoruz ki bu gidişat onu epey ilgilendirmiş. Bu da bir başka sezdirme; gidik kadına ilgi duyan erkek sendromu… Karşılıklı şakalar, kahkahalar, dokundurmalar, iğnelemeler ve hoş bir sohbet… Donny’nin yüzündeki şaşkınlık giderek artıyor.
Donny’nin böyle bir tutumda olmasının anlaşılır sebepleri var. Bir kere, en başta polis memuruna da söylediği gibi, Martha onun kalibresinde biri değil. İlk izlenimde acıma duygusu yaşadığı ‘geçkin’ bir kadının gönlünü hoş tutmaya çalışıyor kendince. Onun tacize yaklaşan şakalarına gülüyor; hatta yer yer cesaretlendirip alan açıyor ve bir şekilde Martha’nın her gün oraya gelmesini arzuluyor. Önemli sahnelerden biri de buna dair. Bardaki bir adamla, Martha’nın ‘perdelerini asma’ şakası yaptıklarında, Donny yalnızca şakayı devam ettirme amacı güdüyor. Ama işin rengi elbette öyle değil. Martha, neredeyse psikoza varan bir duygudurum halinde ve bu şakaların tamamı onda gerçek bir ileti işlevi taşıyor. Nitekim çok geçmeden hepimiz bunu öğreniyoruz.
Yedi bölümlük dizinin tam ortasında, başka bir hikayeye dönüyoruz. Beş yıl önce, Donny’nin komedyenlik deneyiminin başlarında, İskoçya’dayız. Küçük bir spor barında insanlara gösteri sergileyecek. Ama elbette başarısız bir girişim bu. Hatta utanç verici… Kapının yanında tuttuğu kovaya hiç para bırakılmadığı bir gün, seyircilerden birinin düşürdüğü VIP kartıyla, şehrin en önemli mekanına giriş hakkı kazanıyor. Burada, hayatını kökten değiştirecek kişiyle, senarist Darrien’la tanışacak. Darrien, onun hayranı olduğu bir dizinin yazarı ve her nasıl oluyorsa, Donny’de bir ışık görüyor. Sonraki sahnelerde, ikisi evde türlü uyuşturucu deneyimi peşinde. Hikaye bizi çok da oyalamadan, en vurucu kısma götürüyor; Darrien aslında uyuşturucu etkisindeki Donny’e tecavüz etme derdinde. Oldukça rahatsız edici görüntülerle, Donny’nin bu flashback’ini yaşıyoruz. Sonrası epey sarsıcı.
Gerçek suçluları cezalandıramıyorsak
Bu ara hikayeden sonra yeniden en baştaki karakol sahnesindeyiz. Artık anlıyoruz ki Donny’nin Martha’yı bir süredir ihbar edememe sebebi, esasen Darrien’la yaşadığı korkunç deneyim. Kendince, asıl ihbar etmesi gereken kişinin Darrien olduğunu düşünmüş. Martha, yalnızca hastalıklı ve zavallı bir sapkın gibi görünmüş ona. Gerçek suçluları cezalandıramıyorsak, diğerlerinin peşine neden düşelim diye soruyor.
Dizinin ana aksını oluşturan bu iç içe geçmiş hikayeler, anlatıya dair çıkarımlara varmak için yeterli done sunuyor bize. Donny, başarıya aç bir performans sanatçısı. İlk anda Darrien gibi biri tarafından istismara uğradıktan sonra, beden algısını kaybetmiş ve olayı unutmak için kendisine göre radikal sayılacak ilişkilenmelere girişmiş. Cinsel yönelimini sorgulamış, uyuşturucu batağına düşmüş ve elbette büyük bir depresyona girmiş. Bir sahnede dış sesle dile getirdiği, ilk tecrübeyi unutmak için kucak kucak gezme ve vücudunun ona ait bir şey olduğunu unutma hissiyatına bakılırsa, disosiyasyon da yaşamış bu süreçte. Travmatik deneyimlerden sonra sık görülen bir sonuç nitekim. Uzun süren bu yolculuk onu bir trans kadın olan Teri’yle buluşturduğunda, ilk olarak arayışının bittiğini düşünüyor. Ama hem duygudurumu hem de henüz bir yere oturtamadığı cinsel kimliği, onu bu ilişkiden de uzak tutuyor.
Bu uzun süreli yalpalamadan sonra karşısında çıkan Martha’nın onda yarattığı etki, herhangi birinin onu dümdüz beğenebilme ihtimalinin sarhoşluğu aslında. Hatta bazı sahnelerde Martha’nın onun için üzülmesi, başkalarına onun adına öfke duyması, Donny’deki küflenmiş duyguları geri çağırdığı için oldukça etkili. Belli ki Donny ailesinden de alamadığı bir şefkat hissine arzu duyuyor. Ki son bölümlerde karşımıza çıkan aile bireylerinin sunduğu koşulsuz desteğe biraz şaşırması da bundan.
İyi işlenmiş bir trajedi
Donny, yitirdiği özşefkati Martha’nın ilgisinde biraz buluyor olsa da bu ilişkiyi tuhaf kılan asıl şey, onun Martha’ya duyduğu acıma hissini esasen kendine tevil etmesi. Kendinize duyamadığınız merhameti başkalarına karşı duyar ve onları iyileştirirseniz, kendinizi de iyileştireceğinizi sanırsınız. Bu yüzdendir ki Martha otobüs durağında donmak üzereyken, önünden geçip gidivermek yerine bir güzel evine götürür, aklayıp paklar ve iyi olmasına çabalarsınız. Çoğumuz bu sahnelerde Donny’e kızdık belki ama onun bakım yaptığı kişi Martha değil, ta kendisiydi.
Martha’nın evinde gördüklerimizse belirgin bir patolojiyi tamamlayan şeyler. Halihazırda bol yazım yanlışlarından ve konuşma biçiminden anladığımız kaotik zihin yapısı, evin düzeninde cisimleşmiş halde karşımıza çıkıyor. Temizlikten uzak, darmadağın ve hiç ilgilenilmemiş bir yaşam alanı burası. İnsan yine de merak ediyor, evi bu halde olduğu için mi sürekli dışarıda başkalarını kovalıyor, yoksa zihni sürekli dışarıda diye mi evi bu halde? Bu hususu psikologlara bırakalım ve yazım yanlışlarından ele verdiği İphone kompleksini hatırlayıp, yeri gelmişken yeniden gülümseyelim.
Dizinin en büyük başarısı kurbanı ya da faili nesnel biçimde ele alması. Bu temadaki birçok yapım, kurban suçlayıcı pozisyona düşüyor ya da faili karizmatik bir unsura dönüştürüyordu zira. Bu hikayede ise Martha’nın dehşet verici yönlerini gördüğümüz kadar, onunla empati yapmaya çalışan Donny’nin gözünde, sıradan hallerini de izliyoruz. Yer yer Donny’e dönüp serzenişlerimiz olmuyor değil fakat kurban suçlayıcı bir tona da gitmiyoruz. Ve elbette, Martha’nın neden böyle birine evrildiği hususunu didik didik edip ona dair bir empati şova da dönüşmüyor dizi. Yalnızca, bebek ren geyiği meselesinin kökenini öğreniyoruz. Ki burada Martha’nın oldukça sorunlu bir çocukluk geçirdiği bilgisi geliyor. Daha fazlası yok. Zaten olsaydı, yukarıda da belirttiğim gibi, failin perspektifine fazlaca girilmiş olurdu. Burada çekilen sınır örnek niteliğinde.
Birçoklarına anlamlı ve gerekli gelse de, benim çiğ ve gereksiz bulduğum tek nokta, finalde Donny’nin kendini Martha’nın konumunda bulmasıydı. İlgi açlığı üst düzeydeyken, Martha’nın onu övdüğü ses kayıtlarını dinleyip ağlayan kurbanımız, oturduğu barda parası çıkışmayınca içeceğini ikram eden barmene en başta Martha’da gördüğümüz bakışı atmalı mıydı, bilmiyorum. Bu tercih, Martha’yı normalize eden ve benzer duygudurumlarını yaşayan herkesin o noktaya gelebileceğini ima eden bir yere götürebilir bizi.
Baby Reindeer, baştan sona çok iyi işlenmiş bir trajedi. Özşefkatin yoksunluğu sonucunda, başkalarının yarasını iyileştirirken kendimizi de düzeltebileceğimiz yanılgısına kapılmamızın sonuçlarını ele alıyor. Görülmesi gereken ve Netflix’te bulmayı beklemeyeceğiniz kalitede bir iş.