Bana idolünü söyle, sana nasıl bir ülke olduğunu söyleyeyim
İlham BAKIR yazdı —
- Saçına dolardan bigudi takanlar, tefeci faizi kovalayan milli futbolcular, İsrail’i günde beş vakit katliamcı ilan ederken İsrail limanlarına mal taşıyanlar bu ülke insanının idolleri.
Sinemada suç filmleri diye bir tür vardır. Banka soygunları, haraç kesen çeteler, türlü türlü yaratıcı dolandırıcılık yöntemleri ile insanları dolandıranlar, kumar, uyuşturucu, silah kaçakçılığı, fuhuş, insan ticareti bu filmlerde işlenen başlıca konulardır. Genelde bu filmlerin ana karakterleri, devlet otoritesine, kolluk güçlerine kafa tutarlar; zengin insanları, açgözlü ve hırslı politikacıları, bürokratları dolandırır, soyar veya kullanırlar. Suç kavramını sorgulatır, suçu üretenin aslında devlet mekanizması, çürüyen sistem ve çürüyen bürokrasi olduğunun altını çizerler. Pek çok filmde özellikle Hollywood filmlerinde, hikayenin sonunda devlet temize çıkarılıp, devlet adına suç işleyenlerin istisna olduğu işlense de yine de suç kavramının ve suçun kaynağının sorgulanması anlamında hiç de yadırganamayacak bir etkileri vardır.
Türkiye sinemasında bu konuda bazı filmler çekilse de korku filmleri, aksiyon filmleri örneklerinde olduğu gibi hem hikaye ve senaryo açısından hem de sinema tekniği ve estetiği açısından son derece başarısız ve çapsız filmlerdir. Çatışmalar, sebep sonuç ilişkileri, hikayenin düğümlenişi, düğümlerin çözülüşü son derece özensiz ve derinliksizdir. Aslında sinemada, tiyatroda, romanda sanatsal alanın hikaye anlatmadaki derinliksizliği, sığlığı, basitliği, başarısızlığı ülke insanının aynı düzeydeki çapsızlığından ve sığlığından alır kaynağını. Bu ülkede para kazanmak, dolandırmak, çarpmak için yapılan hileler, kandırmacalar o kadar basit, sığ ve sıradan olmasına rağmen bu tuzaklara o kadar kolay düşen o kadar insan var ki. Çoğunlukla ülke insanının saf ve temiz olmasıyla açıklanır bu durum, sanatsal anlatılarda da günlük hayattaki sohbetlerde de. Bu konuları anlatan haber bültenlerine bakın, aldatılan insanların ne kadar saf olduklarının altı çizilir hep. Oysa ki kısa yoldan para kazanmak, çok zengin olmak hırsı ve tamahkarlıktır bu dolandırılmaların asıl sebebi. “Bana bir lira ver sana yarın on lira vereceğim” diyenin niye peşinden gider, niye varını yoğunu yatırır yoksa bir insan. Bir lira verip on lira almak ahlaki midir, bu paranın kaynağı nedir, bu fazla para kimden alınıp, aşırılıp bana verilecektir diye sorgulanmaz. Önemli olan kısa zamanda kolay yoldan zengin olmaktır. Ve bu durum artık bu ülkede bir toplumsal karakter özelliği haline gelmiştir çok açık bir biçimde.
Ülkenin cumhurbaşkanı mütevazi bir yurttaşın sahip olduğu mal varlığına sahipken bugün kendisi ve çocukları dünyanın en zengin insanları arasında. Bu mal varlığının kaynağı ahlaki olarak kimsenin sorgusunda değil.
Devlet, memuruna işçisine, emeklisine yapacağı zamdan kısmak için enflasyonu düşük gösterip açlık sınırında yaşayan insanların cebinden parasını çalıyor, buna kıyameti koparmak bir yana nerdeyse ses eden yok.
Ülkenin belediye başkanları, bürokratları, politikacıları kamuya ait malları, bütçeyi yağmalıyor bunu ahlaki bir problem sayıp ayaklanan bir halk yok.
Sermaye çeteleri bir yandan kamu ihaleleri ile ülkenin hazinesini soyarken bir yandan ülkenin ırmağını, denizini ormanını yağmalıyor, bunu sorun eden yok.
Ziyafet sofralarında, yalılarda, lüks arabalarda saltanat süren din adamları yoksulların ne kadar şanslı olduğunun ve ne kadar erken cennete gideceklerinin propagandasını yapıyorlar; insanlar, o sofralara, o şatafata kör kalıp sadece cennetin kendileri için müjdelenişine kulak veriyorlar, tıpkı bana bir ver sana on vereceğim diyenlere inanıp ağzındaki lokmayı, altındaki çulu dolandırıcılara kaptırdıkları gibi. Herkes bu zenginlikten nasıl pay kaparımın peşinde can havliyle.
Saçına dolardan bigudi takan sosyal medya fenomeni kara para aklayıcı güzellik merkezi sahipleri, Kabe’de ihramı ile poz verip tefeci faizi kovalayan milli futbolcuları, İsrail’i günde beş vakit katliamcı, soykırımcı ilan ederken oğlu İsrail limanlarında mal yükleyip mal boşaltan ülkenin cumhurbaşkanı bu ülke insanının idolleri. Bu ülke insanının büyük bir bölümünün ulaşmak istediği mertebe, bu insanları mertebesi. Böyle olunca dolandırıcılar gün doğuyor elbette.
Gözünü zirveye dikmiş, ayağının önünü görmeyen, atılan her yeme koşan insanların ülkesi. Şimdi bu ülkede dolandırıcılığı konu alan bir film ne kadar derinlikli işleyebilir, komplike kurabilir hikayeyi?