Güncel

Barış ve demokratik topluma bombardıman

Forum Haberleri —

.

.

  • Türk devletinin Şeyh Sait’lere, Seyid Rıza’lar ve İhsan Nuri’lere ne diller döktüğünü, ne yalanlar söylediğini, ne ikiyüzlülükler yaptığını ve sonra başlarına ne getirdiklerini biliyoruz. Yeni yüzyılda da bunu denemek, Türk devleti için sonu belirsiz bir macera olacaktır.

BAHATTİN SEMSUR

Önder Apo 27 Şubat’ta Asrın Çağrısı olarak nitelendirilen bir manifesto yayınladı. Burada hem PKK’nin hem de Türk devletinin yapması gerekenleri özlü bir biçimde tanımladı. PKK yönetimi kendi üzerine düşen görev ve sorumluluğun bir gereği olarak Önder Apo’nun belirttiklerini esas alacaklarını ve bunun için ateşkes kararını aldıklarını belirtmiştir. 1 Mart’tan itibaren bu karar ilan edilmiş bulunmaktadır. Hemen arkasından ise HPG Komutanlığı da PKK’nin almış olduğu ateşkes kararına harfiyen uyacaklarını belirtmiştir. Bununla birlikte kendi güçlerine yönelik bir saldırı olmadığı müddetçe hiçbir eylem yapmayacaklarını belirtmiştir.

Kürt halkının siyasi ve askeri güçleri kendi cephelerinden üzerlerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmek için sorumluca davranmış ve gerekli adımları atmışlardır. Dünyada, bölgede bu adımlar büyük yankı yaratmıştır. Hemen hemen herkes Önder Apo’nun açıklamasını, PKK yönetiminin ve HPG’nin pratik tutumlarını olumlu görmüş ve desteğini sunmuşlardır. Türkiye ve Kürdistan’da da büyük bir kesim benzer bir tutum içinde olmuştur. En önemlisi de, gözler Türk devlet ve hükümetinin atacağı adımlara çevrilmiş ve bu yönde çağrılar yapılmıştır.

Ancak 18 günden bu yana sömürgeci-soykırımcı Türk devleti söyleminde ve eyleminde henüz elle tutulur, gözle görülür ve hissedilir tek bir olumlu yaklaşım içerisinde bulunmamıştır. Bu süre içerisinde Türk devleti karadan 339 tank-top saldırısı, 12 savaş uçağı, 1 tane de helikopter saldırısı yapılmıştır. İha ve Sihalar gerilla sahalarının göklerinde eksik olmamışlardır.

Bu bilanço Türk devlet ve hükümetinin süreç karşısındaki durumunu ortaya koymaktadır. Açık ki, tek taraflı olarak HPG güçleri ateş altına alınmaktadır. Aynı şekilde Türk ordusu, Rojava’da SDG güçlerine ve halka karşı da saldırılarında en ufak bir eksiltme yapmadığı gibi daha da arttırmıştır. HTŞ-SMO ve Türk devlet birlikleri Lazkiye, Banyas, Tartus ve çevresinde Alevi halkına dönük katliamlar yapmışlardır. AKP hükümetine yakın Türk basını “Suriye’yi uçurumdan Türkiye aldı, Suriye’yi bölme planını Ankara bozdu” diyerek bu katliamdaki rollerini övünçle kabul etmişlerdir. Burada 1500 kadar kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan Alevi canları katletmişlerdir. Bununla Suriye’deki soykırımcı Colani ile nasıl dayanışma içerisinde olduklarının altını çizmişlerdir.

Bu durum, anayasal, yasal ve siyasal köklü bir düzenleme olmaksızın, özsavunmasız hiçbir halkın ve inancın yaşamının garanti altında olmadığını çok çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur.

Bu süreçte başta Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli olmak üzere birçok kişi söylediklerinden çark ettiklerini ifade eden kelimeler kullanmışlardır. Örneğin Tayyip Erdoğan ancak bir soykırımcının kullanacağı tarzda Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni kast ederek “Taş üstünde taş, omuz üzerinde baş bırakmayacağız” diyebilmiştir. Yine aynı konuşmasında elimizi ısırmaya kalkarlarsa, demir yumruğu başlarında hazır tutuyoruz” demiştir. Devlet Bahçeli de geçmişte söylediklerinden çark eden ifadeler kullanmıştır. Oysa Önder Apo için Devlet Bahçeli; “gelsin mecliste konuşsun, umut hakkından yararlansın” demişti. Yine Önder Apo’nun görüntülü konuşmasının yayınlanması Türk devlet yetkilileri tarafından dile getirilmişti. Bu da engellendi. Ancak Önder Apo halkların eşit, özgür birlikteliğini ve demokratik toplumun örgütlenmesine bir şans tanımak amacıyla yazılı da olsa tarihi açıklamasını biçime takılmadan yapma sorumluluğunu ve yüceliğini göstermiştir.

Öyle anlaşılıyor ki, ortada üzerinde iyi düşünülmüş, planlanmış bir söylem geliştirilmiş ve bu temelde Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne ve Kürt halkına karşı tam bir sömürgeci buyurganlığı ve üstenciliğiyle konuşulmaya başlanmıştır. AKP’nin Savunma Bakanı Güler, en son yaptığı açıklamada tam bir zorba sömürgeci üslupla PKK’ye hitaben “kongrelerini yapsınlar, oyalanmasınlar ve derhal silahlarını teslim etsinler. Aksi taktirde süreci uzatmalarına müsaade etmeyeceğiz” demiş ve Önderlik manifestosunu kastederek ‘metinde olmayan ateşkes vb. şeyleri gündem yapmasınlar” söyleminde bulunmuştur.

Burada esas olarak bu sözler üzerinde durmak istiyoruz. Öncelikle burada Önder Apo’nun açıklamasını çarpıtma basitliğine düştüğünün altını çizmek gerekiyor. Yine tam bir demagoji yapıyor. Oysa Önderlik söz konusu manifestosunda “Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür” demiştir. Ayrıca Sırrı Sürreya Önder yaptığı açıklamada, Önder Apo’nun mesajda belirtilen sözlerin pratikleşmesi için, gerekli olan "siyasal ve hukuki düzenlemelerin yapılması gerektiğini” belirten bir notunu iletmiştir.

Devlet Bahçeli bu açıklamayı kıymetli bulduğunu belirtmişti.

Bu general eskisi bunu anlamayacak durumda mıdır? Sürekli bir savaş ve çatışma ortamı ve hiçbir siyasi, hukuki düzenleme olmadan, ateşkes olmadan barışın olmayacağını bilemeyecek düzeyde birisi midir? Bir kongre hazırlamanın ve yapılmasının böyle bir çatışma ortamında olamayacağını düşünemeyecek derecede bir düşünce engellisi mi? Ya da buna bu aklı-fikri ve dili veren şefler mi böyledir, yoksa bir tezgah mı var?

 Görünen odur ki, bu tezgah adım adım örülüyor gibi… İlk adım, esas olarak hükümet ve devlet olarak atılması gereken adımların üstünü örtmek için böyle bir ifade kullandığı çok açıktır. AKP-MHP hükümetinin atması gereken temel adımları atmama, ama atacakmış gibi yaparak oyalama. Açıkça belirtmek gerekirse, sahtekarlık yapıyor ve yalan söylüyor. İsteyen hem metne bakabilir hem de Sırrı Süreyya Önder’in basın açıklamasında metne ek olarak dile getirdiği devletin ve hükümetin yapması gereken siyasi ve demokratik düzenlemelere tekrardan bakabilir. Kaldı ki bu ekler olmadan da metnin kendisinde siyasi ve hukuki düzenlemelere ilişkin atıflar söz konusudur. Hiç kuşku yok ki, Kürt halkı olarak ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görmemiz gerekiyor.

Bir dönem Roma, Osmanlı ve daha sonra İngiltere ve Amerika barışından bahsediliyordu. Bu biçimde sömürgeci-soykırımcı devletler egemenlikleri ve hegemonyaları altına almak istedikleri topraklarda kendilerine karşı direnen veya direnme potansiyeli taşıyan herkesi bir biçimde tasfiye etmişler, etkisizleştirmişler ve susturmuşlardır. Böylelikle kendi toprakları için barış ve huzurun sağlandığı topraklar tanımı yapmışlardır. Öyle anlaşılıyor ki, AKP-MHP hükümeti Pax Roma veya Türkiye barışının peşindedir. Vurarak, ezerek, sindirerek veya iradesini kırarak sadece ve sadece Türk ırkının hakim olduğu bir Türkiye barışı yaratmak istemektedirler. Zaten, daha ilk günden PKK barış ve huzur ortamını bozmuştur, dememişler miydi? Halen de ağızlarını açtıklarında “terör belasından, terör illetinden” kurtulmaktan söz etmektedirler. Kürt halkının varlığına dayattıkları ve yüz yıldır “Şark Islahat Planı”ndan Çöktürme Planı’na uzanan onlarcası bilinen belki de yüzlercesi bilinmeyen gizli planlar hazırlamışlardır. Selçuklu, Osmanlı tecrübelerinin yanı sıra İngiliz, Fransız, Amerika ve kapitalist modernite döneminde halkları tasfiye etme örneklerinden yararlanmalarına rağmen PKK karşısında başarılı olamamışlardır. Olamayacakları da anlaşılmıştır. Bunun neticesinde bu tartışma süreci başlamıştır.

Önder Apo, M. Ali Birand ile yaptığı röportajdan başlayarak İmralı sonrasında da birçok kez barış projeleri ortaya koymuştur ve hatta bunun yol haritasını büyük bir entelektüel çabayla sunmuştur. Ancak buna rağmen bir taraftan İmralı’da Önder Apo ile görüşülürken, öte taraftan Çöktürme Planı’nı yapma iki yüzlülüğünü ve politik ahlaksızlığını yapma düşkünlüğünü gösterebilmişlerdir. Fakat Çöktürme Planı on birinci yılında çöküş sürecine girince kendileri bir kez daha İmralı’ya koşma gereğini duymuşlardır.

Türk devleti ve hükümeti oyun oynamayı bırakıp ciddi olması, iki yüzlülüklerden, politik ahlaksızlıklardan, Kürt halkını aşağılamaktan, Türk halkını ve emekçilerini Kemalist ırkçılık ve yeşil faşist demogojilerle zehirlemekten vazgeçmelidir.

Herkes Önder Apo’nun büyük bir sorumluluk alarak geliştirdiği ve sonuca vardırmayı düşündüğü, tüm Ortadoğu halklarını özgür bir geleceğe ulaştırmayı hedefleyen barış ve demokratik toplum çağrısına karşı provokatif, kafa karıştıran söylemlerden kaçınmalıdır. 

Demek oluyor ki hiçbir anayasal, yasal ve hukuki düzenleme yapmadan gerillaya silah bıraktırmayı tam olarak kafalarına koymuşlardır. Bunun anlamı şudur; “silah bırakırsınız ve gelir mahkemelerde yargılanıp içeriye tıkılırsınız”. Soykırımcı Türk devletinin Şeyh Sait’lere, Seyid Rıza’lar ve İhsan Nuri’lere ne diller döktüğünü, ne yalanlar söylediğini, ne ikiyüzlülükler yaptığını ve sonra başlarına ne getirdiklerini biliyoruz. Türk devletinin gizlemeye çalıştığı soykırım tarihini bizzat son elli yıllık süreçte gördük ve yaşadık. Yeni yüzyılda da denemek, Türk devleti için ise sonu belirsiz bir macera olacaktır.

Diğer bir nokta, Suriye’de SDG ve HTŞ yönetimi arasında niyet beyanı diyebileceğimiz ve Kürtlere Anayasa’da yer verileceği sözünü en üst düzeyde belgeleyen bir anlaşmaya varılmıştır. Şimdi apar topar buna dahi müdahale etmek, peşi sıra Şam yönetimine Türk kopyası bir yönetim dayatmayı yakından izliyoruz. Özellikle de Rojava’da Kürtlerin hiçbir statü sahibi olmaması için özel bir çabanın harcandığı ve tam bu süreçte Ürdün, Irak ve Suriye yönetimleriyle Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı ve SDG’ye karşı özel bir kararlaşmanın olduğu biliniyor.

Bakur Kürdistanı’nda Kürtlerin özgürlük mücadelesi mevcut hükümet ve Türk devleti için tehlike görmelerinin bir izahatı olabilir. Peki bir başka devletin sınırları içinde olan Kürtlerin ulusal haklarını kazanmalarını ve kendi kendilerini siyasi olarak temsil etme inisiyatifini kazanmasına neden bu kadar tedirgin oluyor ve panikliyorlar? Bu şu demektir; öteden beri artık beyinlerinin içine iyice kaydettikleri, üzerine yemin ettikleri ve dünyanın neresinde olursa olsun “Kürtler bir statüye kavuşmamalıdır, eritilmelidir, yok edilmelidirler” zihniyetinin yansımasıdır. Eğer her fırsatta bol bol kullandıkları kardeşlik edebiyatında biraz samimiyet olsaydı Suriye’deki Kürtlerin irade kazanmasından bu kadar rahatsız olmalarına gerek kalmazdı. Çünkü onların deyimleriyle Kürt-Türk kardeşliği yeniden oluşturuluyor. O halde, Kürtlerin şu veya bu alanda özgürleşmelerinden neden korkuluyor?

Kürtlerde “Xayin bi xof e” derler. Yani hainler yaptıkları ihanetlerinden korkarlar demektir. Çünkü Kürtlere karşı bir oyun oynanmak, daha açıkçası bir ihanet tezgahlanmak isteniyor. Eğer gerçekten Kürtlerle barışma yönünde bir kararları olsa her halde Rojava Kürtlerinin inisiyatif kazanmalarına bu kadar öfkeli olmazlardı. Ve başlarına bu kadar bomba yağdırılmazdı.

En önemlisi de, öncelikle binbir yalan-dolan ve demogojiyle aldattıkları, ırkçılık-milliyetçilikle zehirledikleri Türk halkına, kardeş dedikleri Kürt halkına nasıl ihanet ettiklerini ve yok etmek için nasıl bir soykırım politikası uyguladıklarını anlatır, gerçeklikle yüzleşirlerdi. Ancak henüz bu yönde, ettikleri kayda değer tek sözcük, attıkları tek doğru adım ve yaptıkları tek bir hukuki düzenleme yoktur.

Özellikle de Önder Apo’nun yaşam koşullarında en küçük bir değişim dahi yoktur.

Son söz olarak denilebilir ki, Kürtleri varlıkları ve özgürlüklerine aşk düzeyinde bağlılıkları konusunda sınamaya kalkmayın ve oyalamayın.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.