Bir yıl sonra Antakya
Toplum/Yaşam Haberleri —
- “O gün cehennem gibiydi. Kendimi ve çocuklarımı zor kurtardım. Terlikle sokağa çıkmıştım. Bir hafta o terlik ayağımda kaldı. Mahallenin yok olduğunu gördük. O kadar ölüm olduğunu bilmiyordum. Artık yaşama sevincimiz kalmadı.”
MEDİNE MAMEDOĞLU
En son geçen yıl Mart ayında gittiğimiz Antakya’ya bir yıl sonra yeniden gidiyoruz. Neyle karşılaşacağımızı bildiğimiz kentte yaşanan yıkım bizleri şaşırtmasa da üzüyor. En son üst üste yıkılan evlerde gördüğümüz ve çekim yaptığımız Armutlu, Elektrik, Gazi Mahallesi ve Antakya’nın simgesi Kurtuluş caddesinden geriye dümdüz alanlar kalmış durumda. Daha önce görmeyenin yaşam alanı olduğuna inanmayacağı bu mahallelerde şimdi yaşam neredeyse yok denecek durumda. Tek tük ağaçların ve portakal kokusunun olduğu mahallelerde kepçe sesleri ise bir an olsun dinmiyor.
Depremden sonra büyük bir göç yaşanırken, topraklarını bırakmayan insan sayısı da hayli fazla. “7 kere yıkıldı yine kuruldu. Yine kurarız. Dedemlerin anlattığına göre eskiden Antakya bu dağlar sırasındaymış. Yıkıla yıkıla bu hale gelmiş” diyen Sabah Yiğit kenti yeniden ayağa kaldırmakta ısrarcı yurttaşlardan biri.
Gazi Mahallesi’ndeki tek katlı evlerinde depreme yakalanan Yiğit birçok yakınını kaybetmiş. Sokakta yalın ayak kaldığını anlatan Yiğit, cenazelerini çıkardıktan sonra ailesini alarak şehir dışına çıkıyor. Orada bir ay kalmadan geri dönen Sabah Yiğit, kısa süre barınma sorunu yaşıyor. Kaldığı mahallede neredeyse bütün evler yıkılırken, enkazın ortasındaki evi için ‘az hasarlı’ raporu veriliyor. Her şeye rağmen enkazın içindeki evinde kalmaya başlayan Yiğit, “Ata toprakları bunlar, bırakılır mı hiç” diyor.
Bırakıp gidemem
Bize bir Antakya kahvesi vererek hikayesini anlatıyor Sabah Yiğit: “Ben yıllardır buradayım, benim dedem, onun babası hepsi buralı. Burayı nasıl bırakıp gidebilirim, gidemem. Burada tek ev benim kaldı, bütün komşularımı kaybettim. Dışarıya baktığımda koca bir düzlük görüyorum. Bu bana acı veriyor ama yapacak bir şey yok. Biz burada sadece enkaza, kepçe seslerine ya da kayıplara değil her şeye direniyoruz. Ama yine de bırakıp gitmeyeceğiz. Böyle kader olmaz olsun deyip topraklarımızı terk etmeyeceğiz. Benim evim rezerv alanında ama ben buradan çıkmak istemiyorum. Dedelerim beni düşündü gitmedi, ben de onları düşünüyorum.”
Hikayesini dinledikten sonra evinin önünde kuşları ile bir fotoğrafını çekiyoruz Sabah Yiğit’in. Çektikten sonra güvercinleri uçuyor, eskiden damlarda ya da ağaçlarda kendilerine yer edinen güvercinler dümdüz alanın üzerinden uçup tekrar Sabah’ın damına konuyor. Tek kalan evin o olduğunu bilerek evlerine gelen güvercinler de kendilerine bakan Sabah gibi inatçı.
Sadece portakal ağaçları
Gazi Mahallesi’nden sonra kentte dünyanın ilk ışıklandırılan caddesi olan Kurtuluş’a gidiyoruz. Depremin ilk günlerine oranla enkazların büyük bölümünün kaldırıldığı caddede sadece onarılan binalar kalmış. Hem neşesinden hem de tarihinden çok şey kaybeden caddede gözümüze çarpan tek şey ise portakal ağaçları. Enkazların dibinde büyüyen portakal ağaçlarının arasından geçtikten sonra kentin tek çarşısı olan Uzun Çarşı’ya varıyoruz. Depremde yurttaşların tek geçim kaynağı ve iş alanı olan bu çarşıda neredeyse binlerce kişi çalışıyor. Depremden sonra iş imkanı ve istihdam olanakları tamamen yok olurken, pek çok depremzede bu çarşıda günlük yevmiye ile geçimini sağlıyor.
Hala korkuyoruz
Bunlardan biri de Menekşe Uzun 60 yaşında. Deprem sonrası aylarca çadırda yaşamış ve son çare olarak orta hasarlı evine yerleşmek zorunda kalmış. Eşinin emekli maaşı ile geçiniyor. Aldıkları paranın kendilerine yetmediğini anlatıyor. Hayatlarının darmadağın olduğunu söyleyen Menekşe, pazarda pancar satarak geçimini sağlıyor. Açtığı küçük tezgâhında gün boyu ayakta duran Menekşe, “İş yok, güç yok. Ekmek almak için çalışıyoruz. Bu pancarları bahçemizden toplayıp burada satıyoruz. O günler gitsin bir daha geri gelmesin. Depremde çok kötü şeyler yaşadık. 6 ay çadırda kaldık, evimiz orta hasarlı, geçmeye korkuyorduk. Şimdi eve geçtik ama hala korkuyoruz. Burada iş imkanı yok. Memleketten geriye hiçbir şey kalmadı. Emekli maaşı ile nasıl geçiniriz. Bir yıl önce deprem vardı, şimdi ise aç kalmamaya çalışıyoruz” diyor.
Yaşıyoruz, ama nasıl?
Depremzede Leyla Yapıcı da aradan geçen bir yıla rağmen yaşamlarında hiçbir değişimin olmadığını söylüyor. Elektrik, su, sağlık ve gıda anlamında hala yetersizliklerin olduğuna değinen Leyla, şartlarının kendileri için daha da zorlaştığına dikkat çekiyor: “Bir gün su yok, bir gün elektrik. O gün cehennem gibiydi. Ben kendimi ve çocuklarımı zor kurtardım. Terlikle sokağa çıkmıştık bir hafta o terlik ayağımda kaldı. Mahallenin yok olduğunu gördük. 10 gün arabada uyuduk. Ben o kadar ölüm olduğunu bilmiyordum. Sabah olduğunda herkesin enkaz altına kaldığını gördüm. Birbirimize yardım ettik. Gençler vardı onlar bize yardım etti. Ne su ne ekmek yoktu. Ardından kentten çıkıp Mersin’e gittik. Orada iki ay kaldıktan sonra geri dönük. Ondan sonra buraya gelip konteynerde kaldık. Evimizin enkazını 5 ay sonra kaldırdılar. Hala sorunlarımız var. Etrafıma bakıyorum, hiçbir komşum kalmadı. O kadar çok kaybımız var ki hangisine ağlayacağımızı bilmiyoruz. Yemek yiyoruz, su içiyoruz ya da yaşıyoruz ama öylesine yaşıyoruz. Bir amacımız ya da bir yaşama sevincimiz yok.”
Hayat hala çok zor
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Antakya Parti Meclis Üyesi Hülya Kavuk ise, felaketin ardından hükümetin kendilerini yalnız bıraktığına dikkat çekti. Yeniden inşa sürecinde dayanışmanın örüldüğünü ve halkın kendi imkanları ile yaralarını sardığına yer veren Kavuk, halkın her şeye rağmen kenti terk etmediklerini söyledi. Kavuk şöyle konuştu: “Neredeyse bir sene oldu ama burada tek bir gelişme yok. Hayat hala çok zor, her yerde hala kepçeler çalışıyor. Her yer çamur içinde, enkazlar hala yerde. İnsanlar neredeyse bir yıldır çadır ve konteynerde yaşıyor. Sürekli su baskınları ve elektrik kesintileri yaşanıyor. Ne okullar ne de hastaneler faaliyete değil. Bir sene geçmesine rağmen iki prefabrik okul yapamayan devletle karşı karşıyayız. İnsanlar burada kalp krizinden ölüyor. Her birimiz psikolojik olarak travma yaşadık ve daha yeni yeni açığa çıkıyor. Eğer bir iyileştirme olsaydı belki bunlar olmazdı. Şu anda insanlarda büyük bir boşalma var. Bunu da en net şekilde 6 Şubat’ta göreceğiz. Her birimizin içinde gitme var ama kimse gidemiyor. Bu yaşadığımız acıların ve şehrimizin yeniden kuruluş hayalinin bir parçası.”
Hülya ile konuştuktan sonra sokaklara çıkıyoruz. Yağmur yağıyor, çadırlar ıslanıyor, kepçe sesleri dur durak bilmiyor. Umutlar bir nebze tükenmiş olsa da insanlar “Yeniden kentimizi kuracağız” diyor.
* * *
TOKİ ticarethanesi
TOKİ, depremzedelerin 200 metre ileride konteynerde yaşadığı Osmaniye Düziçi’ndeki konutları açık artırmayla sattı. ANKA’nın haberine göre Osmaniye Düziçi 2. Etap Toplu Konutları’nda bulunan 165 daire, 3 Ekim 2023 günü TOKİ tarafından açık artırmayla satışa çıkartıldı. En düşük daire fiyatını 580 bin lira belirlenen konutların açık artırmayla satışı tepkiyle karşılandı.
Osmaniyeli yurttaş Necdet Vural, “Burasının depremzedeleri verileceğini düşünerek umutlanmıştık. Ama burası TOKİ tarafından satıldı. Birçok ilde satışı yapıldı, Adana, Antep gibi illerde satışı yapıldı 3 daire, 4 daire, 5 daire alanlar var” dedi.
CHP Osmaniye Milletvekili Asu Kaya, “Burası ticarethaneye dönmüş durumda, emlakçılar tarafından bu daireler kiraya veriliyor, satılıyor, birçok dairenin üzerinde reklam afişleri asılmış durumda” diye konuştu. OSMANİYE