Güncel

Bu Çiğdem’in hikâyesi

Kadın Haberleri —

Çiğdem

Çiğdem

  • “Hiç eşyam yoktu, annemden aldığım bir yorgan vardı sadece. Bir ay o yorganla yaşadım. Sonraki ay eve birkaç eşya alabildim. İlk defa maaşım oluyordu. Kendime ait ilk para. Kimseye vermek zorunda değildim. Bu duygu tarif edilemez.”

ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL

 

Şiddetin her türüyle mücadele eden kadınlar, bir yandan aile baskısına bir yandan da toplumun dayattığı rollere karşı direniyor. Şiddet, yalnızca özel alanda değil, kamusal hayatta da kadınları kuşatıyor. Kimi zaman en yakınındaki eş, kimi zaman iş yerindeki patron bunun faili oluyor. Ancak toplumun tüm hücresine sirayet etmiş şiddet olgusuna rağmen kadınlar, yılmadan hem kendi yaşamlarını hem de toplumu dönüştürmeye devam ediyor.

Bu kadınlardan biri de Çiğdem Altepe. Şiddetle daha çocuk yaşta tanışan Çiğdem, yaşamı boyunca pek çok farklı baskıyla mücadele etmek zorunda kaldı. Aile içinde başlayan şiddet döngüsü, evliliğinde de devam etti ve bu kıskaçtan kurtulmak için büyük adımlar attı.

Aile evi değil, şiddet evi

Çiğdem, 1983’te İstanbul’da dünyaya geldi; çocukluk ve gençlik yıllarını Kâğıthane’nin Nurtepe Mahallesi’nde geçirdi. Babasının annesine uyguladığı şiddete defalarca tanık olan Çiğdem, “Babam, yemeğin tadını beğenmediği için annemi saçlarından tutup mutfağın duvarlarına vururdu. Annem hâlâ şiddet görüyor ve şu anda boşanma aşamasında” diye anlatıyor. Genç yaşında bu ortamdan kurtulmak için evliliği bir çıkış yolu olarak gördüğünü söyleyen Çiğdem, ekliyor: “Evlenirken âşık olduğumu sanıyordum ama aslında şiddetten kaçmak için evlenmişim."

Ekmek almaya bile gidememek…

Çiğdem, kendi evliliğinde de şiddetten kaçamıyor: “Hep şunu hayal ederdim; artık küfür, şiddet olmayacak, kendi evimde özgür olacağım… Eşimin politik biri olduğunu sanıyordum. Örneğin, 1 Mayıs etkinliklerine birlikte giderdik. Ama evliliğin içine girince her şeyin bambaşka olduğunu gördüm. Kısa bir süre sonra kapılar üzerime kilitlenmeye başladı. Ekmek almak için bile dışarı çıkamadığım günler oldu. Çok korkunç değil mi? Şu an bile elim ayağım titriyor sinirden.”

O günlerde yaşadığı korkulara bugün anlam veremediğini söyleyen Çiğdem, “Şimdi düşünüyorum da ‘Neyden korkmuşum, o kadar da zor değilmiş’ diyorum. Ama artık zamanı geri alamam” diyor.

 

 

Gidecek bir yerin olmaması 

Evliliği boyunca üç çocuk dünyaya getiren Çiğdem, 14 yılın ardından boşanma kararı almış ancak şiddet daha da artmış. Evli olduğu erkek, Çiğdem’i üç gün boyunca eve kilitlemiş. İki yıl süren hukuki mücadele sonunda boşanan Çiğdem, hayatında yeni bir sayfa açmış.

“Ancak özgürleşmek hiç de kolay olmadı” diyen Çiğdem, o günleri şöyle anlatıyor: “Üç çocuğumu da alıp ailemin yanına döndüm. Kısa süre sonra evde olmadığım zamanlarda babamın küçük oğluma şiddet uyguladığını öğrendim. O zaman kararımı verdim ve babama ayrılacağımı söyledim. Çocuklarımı alıp ailemin yanından ayrıldım ama gidecek bir yerim yoktu. Bu yüzden çocuklarımın velayetini babalarına bırakmak zorunda kaldım. Ben tek başıma sokakta yaşayabilirdim ama çocuklarımın evsiz kalmasına izin veremezdim.”

Gündüz çalıştı, gece kütüphanede kaldı

Hemen bir iş bularak ekonomik özgürlüğünü kazanmak isteyen Çiğdem, gündüzleri çalışmış. Geceleri ise Taksim’de bir kütüphaneye sığınmış. İlk maaşını alır almaz da bir ev kiralamış: “Hiç eşyam yoktu, annemden aldığım bir yorgan vardı sadece. Bir ay o yorganla yaşadım. Sonraki ay eve birkaç eşya alabildim. İlk defa maaşım oluyordu. Kendime ait ilk para. Kimseye vermek zorunda değildim. Bu duygu tarif edilemez.”

Haftada 6 gün 13 saat çalışıyor

Çiğdem yaklaşık 8 yıldır özel bir hastanenin mutfak bölümünde şef garsonluk yapıyor. Çalışma koşullarının oldukça zorlayıcı olduğunu dile getiren Çiğdem’in maaşı asgari ücretin biraz üzerinde. Günün 9 saati, haftanın 6 günü çalıştığını söyleyen Çiğdem mesailer de eklenince bazı günler 13 saate kadar çalışmak zorunda kalıyor. Çalışan bir kadın olarak da kimi zorluklar yaşadığını söyleyen Çiğdem, şöyle devam ediyor: “Bu hayatta şunu öğrendim, kadınsan her şeye bir sıfır yenik başlıyorsun. İş yerinde bir hasta tarafından tacize uğradım ama yönetim bana ‘Hasta olduğu için ne yaptığını bilememiştir’ dedi.”

 

 

Savaşım henüz bitmedi

Boşanmanın kendisine yeni bir mücadele alanı açtığını belirten Çiğdem, “Vermem gereken savaşlar hiç bitmedi” diyor. “Nedir bu savaşlar?” diye sorduğumuzda ise, “Toplumla olan savaşım. Ama artık ben güçlü bir kadınım ve ben kazanacağım” diyerek toplumun boşanan kadınlara bakışını eleştiriyor: “14 yıl boyunca görünmeyen, silikleştirilen kadın bir anda herkesin gözüne batmaya başlıyor. Evine kim geldi, akşam geç saatte nereden geliyor, bir kadın erkeksiz nasıl yaşar? gibi sorular ve yargılamalar hiç bitmiyor.”

Kutlama değil mücadele günüdür

Çiğdem, yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne dair düşüncelerini ise şöyle aktarıyor: “İlk 8 Mart’tan bugüne talepler hâlâ güncel. Emekçi olup da bunun farkında olmayan pek çok kadın var. Ev içi emeğin hiçbir değeri yok. Günün tamamını ev işleriyle geçiren yüz binlerce kadının güvencesi yok. Buna rağmen her 8 Mart geldiğinde, bu günü bir kutlamaya dönüştürmeye çalışan bir akıl devreye giriyor. Ben buna katılmıyorum. Kadın bedeninin sömürüldüğü, kadınların yok sayıldığı bir düzende, 8 Mart bir kutlama değil mücadele günü olmalıdır ki öyledir.”

Çiğdem, sözlerini şöyle tamamlıyor: “İktidar, bu seneyi ‘Aile Yılı’ ilan etti. Biz kadınlar ise bu yılı mücadele yılına çevireceğiz. Benim yaşadıklarım devlet politikasından ayrı düşünülemez. Tüm bu şiddetin başlangıç noktası devlettir. Bu yüzden mücadeleyi büyütmek çok önemli.” 

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.