‘Çabalama bay düzenbaz’ Tayyip!
Forum Haberleri —
- Özetle, Kürdistan halkı sizden bugüne kadar yürüttüğünüz sömürgeci soykırımcı politika ve uygulamalarını açık ve samimiyetle ortaya koymaya ve özür dilemeye çağırmaktadır.
- Bakınız, inkâr ve imha etmede ne kadar net konuşuyorlar! Ancak bazı hain ve işbirlikçileri yanlarına alarak, Kürt-Türk birliğini sağladım diyeceklerdiyse işleri bu kadar dolandırmaya, eveleyip-gevelemeye ne gerek vardı?
BAHATTİN SEMSÛR
1 Ekim’de Kürt soykırımcısı faşist şef Devlet Bahçeli, meclisteki DEM Partili bazı milletvekilleriyle el sıkıştı. Kürt soykırımcısı Tayyip Erdoğan ise, bölgede şiddetlenen savaştan hareketle milli-birlik ve beraberlikten, Kürt-Türk kardeşliğinden, iç cepheyi sağlamlaştırmaktan söz etti. Ardından bu söz ve davranışlar, giderek farklı tartışmalara yol açtı. Tartışmalar farklı boyutlara sıçradı. Daha şimdiden herkesin diline bir “süreç” yerleşmiş bulunuyor.
3. Dünya Savaşı adım adım Ortadoğu’yu tam olarak içine almakta ve tüm dünyayı etkilemektedir. Belli başlı hegemon güçler de bu savaşla direkt olarak ilgilidir. Kapitalist modernitenin çekirdek güçleri, sistemin içine girdiği kriz-kaosu, Ortadoğu’yu, tıpkı geçen yüzyılın ilk çeyreğinde olduğu gibi, çıkarlarına göre yeniden bir biçime kavuşturmak istemektedir. Ortada gerçekliği şüpheli, çeşitli senaryolar dolaşmaya başlamıştır bile.
Sömürgeci soykırımcı Türk devleti de Kürdistan ve bölge üzerinde hakimiyetini süreklileştirmek için çeşitli arayışlara girmiş bulunmaktadır. Hem AKP-MHP’nin soykırımcı şefleri hem de sözüm ona muhalefet, kimi açıklamalar yapmaktadır. Her iki cenah da Kürtleri nasıl kafalayacakları, nasıl kandıracakları üzerinde epeyce yoğunlaşmaktadır. Hatta “el yükseltme” diye, haraç-mezat tarzı, kim daha fazla hak sözü veriyorsa, onun yanına alacağı düzeysiz bir tartışma bile yürütülmektedir. Bir de Kürdistan özgürlük mücadelesi, kişilikli özgürlük çizgisinde durdukça, bu kez her iki cenah da Özgürlük Hareketi’ne ve Önderliği’ne saldırmaktadır. Ortada böyle bir Kürt ve Kürdistan yoktur. Kimse de böyle yaklaşamaz. Eski sömürgeci egemenlik alışkanlıklarıyla böyle yaklaşmak isteyenler olabilir. Ancak bunların sadece söyledikleriyle kalacakları açıktır. Çünkü, geçen yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamıyoruz.
Önderliğe karşı, faşist şef Devlet Bahçeli, son derece saygısız bir şekilde hitap etme ve dayatmada bulunacak kadar ileri gidebilmiştir. Ancak ne hikmetse, basın ve bazı siyasi çevreler, sağıyla-soluyla faşist şefin söylediklerinden, saygısız ve hakaretlerinden, “teslim olma” dayatmalarından zorlama bir “olumluluk” üretebilmektedir. Ancak faşist şef, birkaç gün sonra “galiba dediğimi anlamadınız, eğer anlamamış ve bildiğinizde ısrar ederseniz, eskisinden daha beter yöntemlerle üzerinize gelir, ezeriz” diyerek, sözlerine herkesin anlayabileceği bir açıklık getirmiştir. Soykırımcı özünü ortaya koymuştur.
Soykırımcı sömürgeci faşist hükümet, “şunları yapın, aksi taktirde daha beterini Kürtlere ve öncülerine yaparız” gibisinden tam bir sömürgeci Osmanlı padişah fermanı üslubunda bir açıklama yapıyor. Ardından faşist şef Tayyip Erdoğan, konuşma esnasında elini uzatarak “ey Kürt kardeşim bu eli sımsıkı tut” diyerek, adeta “öp babanın elini” havasında “devlet baba” hatırlatması yapmaktadır. Bunun anlamı, sömürgeci kibir ve üstenci yaklaşımdır. Ardından da İslam, mazi, kardeşlik, ortak vatan vb. tekerlemelerini dizmektedir. Önder Apo üzerinde tecritin sürdürülmesi, gerillanın mutlak tasfiyesi, Rojava devrimini ortadan kaldırma, var olan legal-demokratik imkanları “ne var- ne yok” düzeyine indirme, Alevileri örgütsüzleştirme, kadınları yoğun cinayetlerle sindirip-korkutma, Kürdistan’ı tam bir talana açma vb. hedeflenmektedir. Bunları yaparken Barzani ihanet şebekesi ve Hizbikontra’ya olabileceği kadar imkan açma, böylelikle bir “kardeşlik” yaratmak istemektedir. Sunniliğe ve Nakşibendiliğe dayalı bir cephe yaratmak istedikleri çok açıktır.
İdeoloji Türk-İslam sentezi! Kürtleri Türklük ve Muaviye islamı arasında boğuntuya getirmek istemektedir. Politik ittifak ise Türk, artı örgütsüz, öncüsüz, iradesiz, kendine ihanet eden veya Türkleştirilmesi hedeflenen Kürt!
Aynı tekerleme!
Türk faşist şeflerin Hizbikontra’nın hain Kürt şefiyle Ahlat’ta çekilen fotoğraf ise yapılmak istenenin tablosudur! Esas şimdi yapılmak istenen, bu tablonun altını doldurmaktır.
Bunu sağlamanın demogojisi, Türk-Kürt kardeşliği… Din Kardeşliği… Ortak Mazi! Bunlar, münafık Tayyip Erdoğan’ın abdestsiz dualarıdır!
Sömürgeci soykırımcı Türk devletinin kurucu Partisi CHP’de ise, “Kürt sorunu vardır. Kürtler benim sorunum vardır, diyorlarsa, sorun vardır” gibisinden kulağa hoş gelen, ama özüne bakınca samimiyetten uzak bir yaklaşım sergilendiği açıktır. Hele hele, bir demagoji ve aldatmadan ibaret olan faşist devlet Bahçeli’nin şartlı bir biçimde Önder Apo üzerinden tecritin kaldırılması ve umut hakkının tanınması, söylemini dahi kabul etmemektedir. Önder Apo’nun umut hakkına ve tecritin kaldırılmasına bu kadar şiddetle karşı çıkan birisi Kürtlerin hangi sorununu köklü çözebilir.
Samimiyetsizlik şurada: Özgür Özel ve sözümona CHP’nin solcu kurmayları, “sanki Kürtlerin ve Kürdistan’ın varlığını Cumhuriyetin kuruluşunun ilk gününden başlayarak inkar etmemişler, imhaya başlamamışlar, 1924 anayasasında bunu tamamlamamışlar gibi konuşuyorlar. Yeri geldiğinde göğsüne vurarak, “biz kurucu partiyiz” diyor. Demek ki, kurucu parti olduğunu bilecek kadar bir CHP ve tarih bilinci vardır. O halde Kürtlerin hangi zihniyetle ve nasıl bir yöntemle inkâr edildiğini de bilmektedir. Herhalde “Hayır, ben oraya kadar okumadım” diyecek halleri yoktur.
Eğer böyle değilse, Kürt-Türk ortaklaşmasını ve ortak vatan kurmasını ifade eden 1921 kurucu anayasasını bir çırpıda yok sayarak, Kürt’ü, Kürdistan’ı yok sayan 29 Ekim 1923 tarihi, 1924 Anayasası, 1925 tarihinde çıkarılan Şark Islahat Planı ve bunun uygulanmasına ilişkin yüzyıldır gerçekleşen soykırım pratiklerine ilişkin tek bir söz söylememenin nedenini açıklamalıdır. Bunu Kürt inkârı temelinde yüzyıldan beri eğitilen, deyim yerindeyse ırkçılıkla ve şovenizmle zehirlenen geniş Türk halk kesimlerine bu gerçekleri bir özeleştiri temelinde aktarmalıdır. Bunu erken bir “gerçeklerle yüzleşme” kapsamında ele alabilir. Unutulmamalıdır ki, özeleştiri bir küçüklük değil, erdem ve fazilettir. Değilse bunlar aldatma ve kandırma olarak, Kürt halkı tarafından kayda geçirilecektir.
Aynı görevi başta faşist Erdoğan ve Devlet Bahçeli de fazlasıyla yapmalıdır. Faşist Tayyip Erdoğan son grup konuşmasında duasının esasına koyduğu İslam kardeşliği ve ortak maziyi de, nasıl suistimal ettiklerini, Kürtleri bu temelde nasıl kandırdıklarını ortaya koymalıdır. Aksi taktirde söylediklerinin 21. yüzyılın çeyrek yüzyılına girmeye hazırlandığımız şu günlerde, Kürdistan halkını yeniden beliren tehlikeler karşısında aldatmaya çalıştığını hafızasına yerleştirecektir.
Özetle, Kürdistan halkı sizden bugüne kadar yürüttüğünüz sömürgeci soykırımcı politika ve uygulamalarını açık ve samimiyetle ortaya koymaya ve özür dilemeye çağırmaktadır.
Kürt sorunu olarak literatüre geçen ve genel bir kabul gören tarihsel-toplumsal ve ulusal gerçekliği, Kürtlerin kendileri yaratmadılar. “Gelin bizi inkar edin, asimile edin, soykırım uygulayın, topraklarımızı, zenginliklerimizi talan edin, katliam yapın” demediler. Cumhuriyetin ilanından önce başlayan, sonrasında çok daha sistematik ve süreklilik arzeden sömürgeci soykırımcı uygulamaları sömürgeci devletin hükümetleri yaptılar.
Onun için de bu uygulamalara son verecek olan da sömürgeci soykırımcı devletin hükümetleridir. Bugün bu hükümeti AKP-MHP faşist soykırımcı partileri oluşturmaktadır. Yasama, yargı, yürütme onlardadır. Medya onların ellerindedir. Sorun özünde çok basit: Önce inkardan vazgeçecekler, sonra, o inkârı kabul ettirip, beyinlerde meşrulaştırmak için söyledikleri yalanları bir yana bırakıp, doğruyu, hakikati konuşacaklar.
Tabi samimi iseler!
Hepsi bu!
Gerisi artık kendiliğinden gelir!
Ancak son grup konuşmasında faşist şef Tayyip Erdoğan’ın işi yine yokuşa sürdüğünü, sömürgecilikte ve soykırımda ısrarını ibretle gördük: Onun niyet ve hedefini de, kalemşörü Abdulkadir Selvi, bilinen gerçeği çok açık olarak ortaya koymuştur:
Terörle mücadele, milletle müzakere!
Bakınız, inkâr ve imha etmede ne kadar net konuşuyorlar!
Ancak bazı hain ve işbirlikçileri yanlarına alarak, Kürt-Türk birliğini sağladım diyeceklerdiyse işleri bu kadar dolandırmaya, eveleyip-gevelemeye ne gerek vardı? Demek “ya tutarsa” diye son kez denemek istemişlerdir. Zaten böyle “kardeşleri” vardı. Kürdistan özgürlük mücadelesi, tüm bunlara rağmen gelişen bir mücadele olduğunu unutmuş gözükmektedirler.
Son söylediklerini ilk günden de söyleyebilirlerdi! Zaten yüzyıldır söylemekte oldukları aynı nakarattı!
Fakat zaman-zemin farklıdır artık: Yürütülen mücadele ve ödenen bedellerle inkar-yalan siyasetinin ve aldatmalarının sonu gelmiştir!
Amedli Aşık İhsani’nin ölümsüz eserinde söylediği gibi:
“Çabalama bay düzenbaz
Taban uyanıyor taban
Hele bir ayağa kalksın
Durduramaz onu baban!”