Çayko'yu rahat bırakın

Dosya Haberleri —

Ayşe Çetinbaş ve Çayan Demirel

Ayşe Çetinbaş ve Çayan Demirel

Bakûr belgeselini çeken Çayan Demirel, yüzde 99 engelli ve hapis tehdidi altında. Eşi Ayşe Çetinbaş ile Bakûr'un bedelini ve Çayko'ya çektirilen eziyeti konuştuk: 

  • İstanbul Beyoğlu'nda yaptığımız görüşmeye Çayan Demirel ile birlikte gelen Ayşe, eşine Çayko diye hitap ederek önce bizi tanıştırıyor. Çayan tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldığı için onunla rahat oturabileceğimiz bir yere geçiyoruz. Bir yandan da eşiyle bir çocuk gibi ilgilenen Ayşe'yi izliyorum.
  • Çayan, eşinin tabiriyle Çayko, 18 Mart 2015'te rahatsızlanıyor. Kalbi duruyor ve beyni 15 dakika oksijensiz kalıyor. Bu tam da Bakûr belgesini tamamlayıp post prodüksiyona teslim ettiği zamandır. Ondan sonra Çayan için de eşi ve ailesi için de yepyeni bir zorlu dönem başlıyor. Çayan artık yürüyemiyor, göremiyor...   
  • Ayşe, "Birincisi bir belgeselin suç unsuru olarak kabul edilmesini kabul etmiyoruz. İkincisi de engelli bir insanın hapishaneye atılmaya çalışılmasını. Engelli insanların bırakın cezaevine koyulmak yargılamalardan muaf tutulmaları gerekiyor. Bu insanlık dışı bir şey" diyor. 

GÜLCAN DERELİ

Tarihler 2014 yılını gösteriyordu. 40 yıl süren çatışmalı sürecin son bulması için Çözüm Süreci başlatılmıştı. Türk devletiyle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan arasında görüşmeler yapılıyor ve müzakereler yürütülüyordu. Bu çerçevede PKK'nin geri çekilmesi için adım atılmasına karar verilmişti ve bunun için de Kandil'de bir basın açıklaması yapılacaktı. Bu açıklamayı izlemek için Kurdistan ve Türkiye başta olmak üzere Avrupa'dan da çok sayıda gazeteci ve haber ajansı Kandil'e gitmişti. Devletin Anadolu Ajansı bile KCK'nin basın açıklamasını Kandil'de izlemişti. Tarihi bir dönemeçten geçiliyordu. O ana her gazeteci tanık olmak ister, onlardan biri de Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu'dur. Mavioğlu sadece açıklamayı değil geri çekilme sürecini de kayıt altına almak ister. Bunun için de Yönetmen Çayan Demirel ile görüşür. Bu görüşmenin sonucunda ortak fikirle geri çekilme sürecini belgesel yapmaya karar verirler. Ancak Çayan ve Mavioğlu gerilla kamplarına gittikten bir süre sonra Çözüm Süreci sekteye uğrar. Bu süreçte kamplarda gerillaların yaşamlarını kayıt altına almaya devam ederler ve çalışmalarını tamamlarlar. Ortaya ise o tarihi anın meyvesi olarak kalan Bakûr (Kuzey) belgeseli çıkar. Bu belgesel ile birlikte Demirel'in tüm yaşamı değişir. Tüm o süreci rahatsızlığı nedeniyle Çayan Demirel konuşma güçlüğü çektiği için eşi Ayşe Çetinbaş ile konuştuk.

Gezi zamanıydı

İstanbul Beyoğlu'nda yaptığımız görüşmeye Çayan Demirel ile birlikte gelen Ayşe, eşine Çayko diye hitap ederek önce bizi tanıştırıyor. Çayan tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldığı için onunla rahat oturabileceğimiz bir yere geçiyoruz. Bir yandan da eşiyle bir çocuk gibi ilgilenen Ayşe'yi izliyorum. O an Çayan'ın sağlığının bu duruma nasıl geldiğini merak ediyorum, bir yandan da yüzde 99 engelli bir insanı nasıl hapsetmek isterler diye düşünüyorum. Kahvelerimizi de aldıktan sonra röportaja başlıyoruz. Sorularımı peş peşe soruyorum ve Ayşe de yanıtlamaya başlıyor: "O zaman PKK ve Türk devleti görüşüyordu ve geri çekilme yönünde bir açıklamada bulundular. Kandil'deki o basın açıklamasına Ertuğrul Mavioğlu da gitmişti ve bu konuda aslında tarihsel ana tanıklık etmek istemiş. Kendisi gazeteci ama bunu sadece gazeteci olarak değil bir kamerayla takip etmek çok iyi olur düşüncesiyle Çayan’la görüştü. Çayan’la da bir ilişkileri vardı. Ve bunu kamerayla belgeleyelim gibi bir fikirle belgesel yapalım diye konuştular. Gezi zamanıydı, çünkü Gezi Parkı'nda buluşmuşlardı, tarihi ben hep oradan hatırlıyorum. Çayan da heyecanlandı tabi belgeselci olarak böyle bir şeye tanıklık etmek herkesin isteyebileceği bir şey, dolayısıyla hemen zaman kaybetmeden atlayıp gittiler. Bizim çok küçük bir ekibimiz gidip orada çekimlerini yaptılar."

Biz bağımsız belgeselciyiz

Kendilerinin bağımsız belgeselci olduğunun altını çizen Ayşe, şöyle devam ediyor: "Çok küçük bir parantez açayım, biz bağımsız belgeselciyiz ve bu konuda ilk başından beri hassasiyet gösterdik. Biz filmimizi yaparken hiç kimse bize hiçbir şekilde karışmadı. Ne devletten ne de başka taraflardan hiçbir destek almadık. Sonuçta bir güven çerçevesinde biz bağımsız bir şekilde kameramızı Türkiye’deki kamplara soktuk. Çekilme sürecini takip edecekken maalesef barış süreci sekteye uğradı, bir geri çekilme belgeselinden ziyade onların günlük hayatlarını gözlemleyen, belgeleyen bir belgesele dönüştü Bakûr. Durağan bir dönemdi, çatışma da yoktu ama barış süreci de artık durmuştu. Dağlarda gerillalar vardı dolayısıyla onların günlük yaşamlarını, motivasyonlarını hem neden oradalar ne yapıyorlar, kaç zamandır ordalar, ne koşullarda yaşıyorlar, öyle bir günlük hayatlarını belgeleyen bir belgesele dönüştü. Zaten izleyenler görmüştür."

Çayan'ın kalbi durdu

Tarih 18 Mart 2015'i gösteriyordur. Belgesel çalışmalarında sona gelinmiştir. Artık işin teknik kısmı kalmıştır. Çalışmada yer alan herkes heyecanla son aşamayı bekliyordur. Ancak Çayan Demirel için bir son olduğu kadar bir başlangıç da olur bu süreç. Neler yaşandığını Ayşe'den dinliyoruz: "Bitirdik, teknik olacak ama filmi kitledikten sonra Çayan, Post Prodüksiyon'a götürdü ve ses, renk düzeltmeleri için oraya teslim etti. Ertesi gün Çayan’ın sokakta yürürken birden kalbi durdu. Ve beyni 15 dakika oksijensiz kaldı. Tesadüf yoldan geçen ambulansın müdahalesiyle hastaneye kaldırıldı. Çayan’ın abisi yoğun bakım doktoru. Bir şekilde hemen abisinin bulunduğu hastaneye götürüyorlar. O hastanede çok iyi şekilde bakıldı. Çayan ölümden döndü ve çok hasarlı bir beyinle aslında kalakalmıştı. Hayatta kalması bir mucizeydi aslında. Bu kadar uzun süre beyni oksijensiz kalan birinin bu durumda kalabilmesi çok büyük bir mucize. Normalde benzer durumu yaşayanların çoğu zaten hayatını kaybediyor. 18 Mart 2015'te Çayan rahatsızlanıyor ve ondan sonra hem bizim hayatımız tepe takla oluyor hem de Bakûr’un serüveni tepe takla oluyor."

İlk sansür

Bakûr’un 4-19 Nisan 2015 tarihleri arasında İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 34. İstanbul Film Festivali’nde gösterileceği açıklanmıştır. Herkesi heyecan sarmış, merakla gösterim tarihi beklenmektedir. Ancak Kültür Bakanlığı tarafından yapılan baskıyla sansür açıklaması gecikmez. Filmin yapımcı ve yönetmenleri ile sinemacıların yaptığı basın toplantısında, "Bakûr belgeselinin uğradığı sansür kaldırılıp, filmin festival gösterimi özgürce yapılana kadar filmlerimizi İstanbul Film Festivali’nde hiçbir şekilde göstermeyeceğimizi ve bu koşullar altında İstanbul Film Festivali’nin tüm gösterimlerini durdurmasını talep ettiğimizi kamuoyuna duyururuz" ifadeleri kullanılır ve sansürün kalkmaması üzerine 22 film festivalden çekilir.

Çayan komadaydı

O süreçte yaşananları Ayşe, şöyle anlatıyor: "Bizim İstanbul Film Festivali’nde gösterimimiz sansürleniyor. Çayan komada yatarken bütün bu skandalla uğraşırken bir yandan da başka yerlerde filmi göstermeye başladık. Türkiye kamuoyunda çok büyük bir tepki oluştu, çok aleni bir sansürdü çünkü Kültür Bakanlığı’nın baskısını kabul edip sansür uygulamışlardı. Sansürden sonra biz dünyanın her yerinden filme ilişkin davet aldık. Hem Türkiye’deki çeşitli STK’ler aracılığıyla gösterimler yaptık hem de bağımsız festivallerde gösterdik, bir gösterimde hiç unutmuyorum; binlerce kişi izledi. Hem de dünyanın pek çok yerinde filmi gösterdik. Ama bütün bunlar olurken Çayan hastanedeydi, komada yatıyordu, hiçbir şeyden de haberi yoktu."

2 yıl sonra gelen soruşturma

2 ay sonra 4-5 Mayıs 2015'te Çayan Demirel hala komadayken Êlih'te (Batman) Yılmaz Güney Sineması’nda Bakûr’un gösterimi yapılıyor. Ve o gösterimle ilgili yaklaşık 2 yıl sonra, yani 2017 yılında “terör propagandası” yapıldığına yönelik bir soruşturma açılıyor. Sonrasında yaşananları Ayşe'den dinliyoruz: "Soruşturma gerekçesiyle Çayan’ın ifadesi alınması için polis geldi, kayınvalidemin evine polis geldi. Ben gidip Çayan’ın sağlık evraklarını verdim, ifade verebilecek durumda olmadığını söyledim. Biz soruşturma düşer diye beklerken bu bir davaya dönüştü. Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi o gösterimde 'terör propagandası' yapıldığına ilişkin hem Çayan’a hem Ertuğrul’a dava açtı. Avukatlarımız itiraz etti, dediler ki o gösterimse propaganda yapılmış olan mesela Çayan o gösterimde zaten yoktu. Filme ilişkin bir şeyse o zaman Batman’dan değil de İstanbul’dan açılması gerekiyor. Yönetmenlerin burada oturuyor olması dolayısıyla. Ama mahkeme tüm itirazları reddetti, neticede dava oradan yürüdü ceza verildi. Önce 2019 yılında 4 buçuk yıl ceza verildi. Sonra avukatlar itiraz etti, itiraz neticesinde İstinaf bizim lehimize bozdu, tekrar yerel mahkeme davayı gördü. Bu sefer en son Aralık 2023’te 2 yıl 1 ay olmak üzere iki yönetmene ceza verildi. Yani bu ne demek; biz bir kez daha Çayan’ın bütün raporlarını mahkemeye sunduk. Bunun ötesinde bu halde Çayan’ı iki kez Batman’a götürdük. Çayan’ın cezaevine girmesi mümkün değil. Bunu heyet bizzat gözleriyle görüp ona göre kanaat oluştururlar diye. Ama maalesef bu yargılamanın sonunda da 2 yıl 1 ay ceza verdiler. Sonra avukatlarımız hemen bu kararı İstinafa taşıdılar maalesef ki geçtiğimiz günlerde İstinaf Mahkemesi bu kararı onadı. Dolayısıyla şu an için tek bir şey kalmış durumda Yargıtay’a başvuru. Hızlıca avukatlarımız itirazlarını Yargıtay’a yaptılar. Şu an Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı bu davanın son kararını verecek."

Ben suç işlemedim

Çayan Demirel'e verilen hapis cezasıyla ilgili gerekçeli kararda ise bir skandala imza atılıyor. O skandalı anlatan Ayşe, şöyle devam ediyor: "Gerekçeli kararda; 'evet mahkeme huzuruna çıktı, evet engelli olduğu anlaşıldı ama zihinsel bir kusur görünmüyor. O yüzden infazla ilgili bir engel yok. Yani bu cezayı vermenin önünde bir engel yok' denildi. Çayan’a savunması sorulduğunda Çayan’ın konuşma güçlüğü çektiğini siz de görüyorsunuz yani öyle uzun uzun savunma yapabilecek durumda değil. Her ne kadar hafızası yerinde olsa da ne siyasi ne de durumun kendisine ilişkin savunma yapacak durumda değil. Ertuğrul Mavioğlu uzun bir savunma yaptı. Çayan’da birkaç cümle söyledi. 'Ben onun savunmasına olduğu gibi katılıyorum. Ben suç işlemedim, ben sadece mesleğimi yaptım. O yüzden neden burada olduğumu bilmiyorum' dedi. İlk mahkemede bunları söyledi savunması da bu cümlelerden ibaret. Bundan sonraki mahkemelerde aynen tekrarlıyorum dedi. Buna dayanarak da zihinsel sağlığı yerinde denilerek ceza vermeye engel bir durum yok deniliyor."

Yargılanması bile saçma

Karara ve sürece tepki gösteren Ayşe, "Şöyle bir sorun var, bir defa hukuken neresinden tutarsanız tutun saçma zaten. Çayan gibi biri yüzde 99 raporu genelde teknik bir şey olarak görülüyor. Ya bu ne demek yüzde 99 engelli? Kocaman bir heyetin kararıyla bu raporlar çıkıyor. Nöroloji, kardiyoloji, fizik tedavi, psikiyatri gibi bütün alanında uzman doktorlar birlikte bu kararı veriyorlar. Çayan görme engelli aynı zamanda. Sadece görme engelli de değil pek çok fiziksel sorunu da var. Hafızası yerinde mental olarak bir sorunu yok ama Çayan hiçbir ihtiyacını tek başına yerine getiremiyor. Çayan tek başına iki adım yürüyemiyor, tuvalete gidemiyor, yemeğini kendisi yiyemiyor, suyunu kendisi içemiyor, hiçbir şeyini kendisi yapamıyor. Böyle bir insanın cezaevinde kalması mümkün değil" diye vurguluyor.

 

Çayan'ın yaşamı

Çayan 24 Ocak 1977 doğumlu. 3 kardeşler. Kardeşlerden en küçüğü o. Çayan'ın babası Dersim'den genç yaşlarda İstanbul Zeytinburnu'na gelmiş. Burada deri fabrikalarında çalışmış. Bu deri fabrikaları onun sağlını yok etmiş ve daha çok gençken 50 yaşlarında vefat etmiş. Çayan Demirel o zaman liseyi okuyormuş. Gecekonduda çok mutlu bir çocukluğu olmuş. 9 yıl önce ağır bir rahatsızlık geçiren Çayan Demirel'in günlük yaşamını merak ediyorum. Tek başına suyunu dahi içemeyen Çayan'ın günlük yaşamını şöyle özetliyor eşi Ayşe: "9 yıldır biz bu şekilde yaşıyoruz. İlk 6 ayını hastanede geçirdik, sonra da evlerimizde. Kayınvalidem var Medine Demirel kendisini burada sevgiyle anmak istiyorum. Biz onunla paylaşıyoruz bütün bu süreci. Kendisi Ataşehir'de oturuyor biz de Kadıköy’de oturuyoruz. Haftanın yarısında orada kalıyor, yarısında beraberiz. Ben Pazartesi akşam ya da Salı günü Çayan’ı oraya bırakıyorum. Üç gün ben yalnızım o günlerde kendi işlerimle ilgileniyorum. Çayan annesindeyken orada Haydar dayımız var o yakın oturuyor, her gün geliyor sağ olsun. 75 yaşında bir insandan bahsediyoruz. Medine teyze de keza 75’in üzerinde hatta. Bir de Çayan’ın iki abisi var İbrahim ve İsmail abi, onlar da ilgileniyor. Haftanın bir günü eve fizyoterapist geliyor, biz götürüyoruz. Eskiden tekerlekli sandalyemiz yoktu, yeni bu. Ben de artık sağlık sorunları yaşıyorum. Belimde sorunlar yaşıyorum. Ben de o yüzden sandalyenin ikimiz için de daha iyi olacağını düşündüm. En azından sandalye biraz daha yaşamımızı kolaylaştırdı. Çayan Kadıköy’deyken sosyalleşme ihtiyacını gidermeye çalışıyorum. Merkezi bir yerde oturuyoruz, çıkıp mahallede turluyoruz mümkün mertebe, bugün olduğu gibi arkadaşımızın doğum gününe geldik. Her türlü etkinliğe götürmeye çalışıyorum, yaşamdan hiçbir zaman en başından beri kopartmadım onu." Di mi Çayko diyor, Çayan da dili döndüğünce doğru diye cevaplıyor.

Kendi derdimizi anlatmaya utanıyoruz

Cezayı kabul etmediklerini vurgulayan Ayşe, son olarak şunları söylüyor: "Birincisi bir belgeselin suç unsuru olarak kabul edilmesini kabul etmiyoruz. İkincisi de engelli bir insanın hapishaneye atılmaya çalışılmasını, bırakın hapishaneye atılmasını yargılamadan muaf tutulması gerekirdi bütün bu süreçlerden. Biz maddi manevi tükendik. Batman’a git gel bütün o süreçler vs. bunlar kolay işler değil. Kendi derdimizi anlatırken insan biraz utanıyor, çünkü biz çektiğimiz belgeselden dolayı ceza aldık, arkadaşlarımız çekmediği belgesel nedeniyle 2 yıldır içerdeler. Gezi tutsaklarından bahsediyorum Çiğdem Mater, Mine Özer. İnsanlar boş yere, haksız hukuksuz yere hapis yatıyorlar. Gelinen şu noktada gerçekten bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Özellikle Çayan açısından Ertuğrul abi açısından da. Engelli insanların bırakın cezaevine koyulmak yargılamalardan muaf tutulmaları gerekiyor. Bu insanlık dışı bir şey bizim bu yaşadığımız. Zaten bu ülkede engelli bir insanla yaşamak çok korkunç bir şey. Çünkü hiçbir şey engellilere uygun bir şekilde yapılmış değil. Bir de bu yetmiyormuş gibi cezaevine koyulmak istenmesi korkunç. Bu hukuksuzluktan derhal vazgeçilmesini bekliyor ve istiyoruz. Yargıtay kararını da beklemeden, çünkü kim bilir o ne kadar sürecek, bu huzursuzlukla yaşamak istemiyoruz."

Çayko da, bu hukuksuzluktan vazgeçilmesini isteyerek onaylıyor.

***

Ayşe Çetinbaş'a dair...

Almanya’da doğup büyüyen Ayşe Çetinbaş 2007 yılından bu yana Çayan Demirel ile birlikte. İstanbul Üniversitesi’nde ekonomi okuyan, İngiltere’de mastır yapan Ayşe, bağımsız belgeselci ancak daha çok yapımcı olarak çalışmalarını sürdürüyor. Çayan Demirel'in 38 Dersim Katliamını anlatan ‘38’belgeseli, 12 Eylül de Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananları konu alan ‘5Nolu Cezaevi:1980-84’, sonrasında ‘Dr. Şivan’ belgeseli ve Bakûr belgeselinin yapımcılığını yapar. Akademisyen ve belgeselci Can Candan'ın da belgesellerinde yapımcı olarak imzası olan Ayşe, tabu sayılan belli meseleleri dert edinmiş yönetmenlerin çalışmalarının yapımcılığını üstleniyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.